Tahran, Suriye’deki varlığının maliyetini ekonomik olarak hafifletmek için bulunduğu ticari girişimlerinde özellikle Rusya gibi rakiplerinden geriye kalmış gözüküyor. Ancak İran’ın savaş yıllarından önceye dayanan Suriye’deki varlığı, özellikle son yıllarda daha net görünür hale geldi. Şiicilik ve Fars milliyetçiliği çerçevesinde yürütülen yayılmacı politikaları Suriye rejiminin özerkliğini yitirmesinden sonra daha da hızlandı. Uluslararası baskının arttığı ve maddi kaynakların kısıtlanması İran’la aynı safta duran özellikle Rusya karşısında elini zayıflatmıştır. Ancak cephe arkasındaki çalışmalar geleceğe yönelik atılan adımların kolayca giderilemeyecek olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Suriye rejiminde yoğunlukta olan Alevi azınlığı fırsata çeviren İran, inanç üzerinden kamuoyu oluşturma yönünde ilerledi. Ayrıca Suriye’yi Arap dünyasının giriş kapısı gibi görüp Fars milliyetçiliği çerçevesinde yayılmacı politikalarını sürdürme fırsatını değerlendirmeye çalıştı. Savaş başladıktan sonra özellikle Rusya ve Türkiye’yi rakip gören İran, milliyetçilik faaliyetlerine Farsçayı yaygınlaştırmaya çalışan uygulamalara yoğunlaştı.
2001 ile 2006 yılları arasında 12 dini medrese ve 3 Şii ilahiyat fakültesinin açıldı
Baba Esed’in Arap dünyasıyla ve Türkiye ile sorunlarını iyi okuyan İran, aslında devrimden önce de Suriye’ye ilgisiz değildi. Ancak devrimden sonra özellikle Irak savaşı yıllarında Tahran-Şam yakınlığı İran’ın yeni kurulan rejimine Arap Dünyasından gelen negatif enerjiye siper oldu.
Hafız Esed’in diğer Arap ülkelerinin aksine İran tarafında yer alması karşılıklı işbirliğin gelişmesine neden oldu. Suriye’nin özellikle ülke nüfusunun aksine yönetim ve ordudaki Alevilerin çoğunlukta olması her zaman İran’ın dikkatini çekmiştir. İran’ın Devrim İhracı hayallerinden haberdar olan Hafız Esed ikili ilişkilerde dengeli olmaya dikkat ederek ilerliyordu.[1] Ancak Beşar Esed iş başına geldikten sonra Tahran’ın Suriye’deki yumuşak gücü daha aktifleşti. Bu dönemde Şii dini medreseler ve Şii fıkhını okutan okulların hızla çoğaltılmasıyla birlikte çoğunlukta olan Sünni nüfusa karşı baskı uygulamaya başlandı. 2001 ile 2006 yılları arasında sadece Zeynebiye bölgesinde 12 dini medrese ve 3 Şii ilahiyat fakültesinin açıldı.[2] Yani sadece bir kaç yıl içinde Suriye’de ondan önce çeyrek asırlık bir süre de olduğundan daha fazla Şii dini eğitim merkezlerinin açıldı. Ayrıca Iraklı ve Lübnanlı Şii din adamları Suriye devlet radyo ve televizyon programlarındaki varlığında da ciddi artış söz konusu oldu. Bu durum Suriye nüfusunun çoğunluğu olan Sünni müslümanları ciddi anlamda rahatsız etti. Öyle ki Temmuz 2006’da 200’den fazla Sünni din alimi Beşar Esed’e bir mektup yazarak ülkede Şii yayılmacılığına itiraz ettiler.[3]
Savaşın başlaması İran’a alan açtı
İran, Suriye’deki askeri varlığını “Türbe Savunuculuğu” olarak adlandırıp yoğun bir propaganda eşliğinde dini meşruiyet oluşturmaya çalıştı. Mezarı Şam’da bulunan Hz. Hüseyin’in kardeşi Hz. Zeynep’in türbesini korumayı tüm askeri varlığının merkezinde göstererek aslında türbelerin politik Şii’de nasıl kullanıldığını da İslam Cumhuriyetiyle yakından tanık olmayanlara bir daha gösterdi. Özellikle Kerbela hadisesinin en trajik mağdurlarından olarak bilinen Hz. Zeynep’in türbesine gerçekleşen saldırı veya öyle olduğunu göstermek suretiyle İran, kamuoyunun uzunca bir süre ikna edemezse bile meşgul etmeyi başardı. Aynı mağduriyet psikolojisinden yararlanarak Suriye’de Alevilerinin yoğun bir algı operasyonunda hedef alındığını göstermek de özellikle DEAŞ gibi radikal grupların olduğu ortamda zor değildi. Ancak zaman geçtikçe tabi ki yeni kanıtlara da ihtiyaç duyulmaya başlandı. Bu yüzden İran’da olduğu gibi pek güçlü kanıtlara ihtiyaç duyulmadan farklı bölgelerde Ehl-i Beyt’e mensup olduğu iddia edilen mezarlarda türbe inşaatları ve tadilat ile genişletmeleri başlatıldı.[4] Böylece her bir yeni türbe yeni propaganda üssüne dönüştürülerek Suriye’nin farklı bölgelerinde adeta birer İran temsilcisi inşa edildi. Sonraları savaşta yaşanan göç sayesinde boşaltılan bölgelerde demografik yapıyı değiştirmek için altın fırsat İran için doğmuş oldu.
Bu tarihten sonra pratikte İran işlerini Irak, Lübnan, Afganistan ve Pakistan’dan bölgeye sevk ettiği Şii milislerle uygulamaya devam etti. Savaş sonucunda yaklaşık 11 milyon kişinin avare olması Suriye’nin demografisini değiştirmek için altın fırsat sunmuş oldu.
Suriye nüfusunun yüzde 74’ü Sünni Müslümanlardan oluşuyor. Aleviler yüzde 6, on iki İmamlı Şiiler yüzde 5 ve İsmaililer ülke nüfusunun yüzde 1’ini oluşturuyorlar.[5] Fakat savaş bölgeleri ve yaşanan göç dalgalarına bakıldığı zaman Sünni kesimin büyük çoğunlukta olduğu gözüküyor. İşte bu noktada İran boşaltılan bölgelerde özellikle dışarıdan getirdiği milisleri aileleriyle yerleştirdiği biliniyor. Ayrıca İran’dan yana savaşan grupların üyelerine Suriye pasaportu verildiği yönde ciddi iddialar içindedir.
İran’ın Suriye’deki yumuşak gücü
Farsça dili İran İslam Cumhuriyetinin kamu diplomasisinin olmazsa olmaz temel araçlarından biri sayılıyor. Bizzat Devrim Lideri Ali Hamaney de defalarca Farsça’nın özellikle ülke dışında yayılmasına özenerek dikkat çekmiştir.[6] Suriye’de de aynı konu ciddiyetle takip edilen konuların başında geliyor. Suriye’de Farsça eğitimi 1975’ten beri Şam Üniversitesinde devam ediyordu.[7] Farsçanın Yurtdışında yayılmasından sorumlu Sadi Kurumunun açıkladığı verilere göre sadece 2012’de Suriye üniversitelerindeki Farsça bilen öğrenci sayısı 15 bin 790 kişiydi.[8] Sadi Kurumunun Uluslararası işler yardımcısı 2019’da Şam Üniversitesinde Farsça Departmanının açılışını duyururken Farsça’nın Suriye’deki rakiplerinden geri kalmamasının önemine dikkat çekmişti. Ferhat Palizdar özellikle Rusça’nın Suriye’deki okullarda ikinci dil olarak öğretilmesi ve Türkçenin yaygınlaşmasını Farsça için tehdit oluşturduğunu belirterek bu konuda daha sıkı çalışması gerektiğinin altını çizmişti.
İran nüfusunun yüzde 70’inin anadilinin Farsça olmadığı halde diğer dillerin ayakta kalması konusuna hep güvenlik hassasiyetlerle yaklaştıkları bilinen bir gerçektir.[9] Sayılarının 35 milyon civarında olduğu tahmin edilen İran Türklerinin Türkçe mücadelesinin çelik yumrukla bastırılması ise Tahran’ın Farsça meselesine ne denli önemsediğinin bir diğer örneği olarak gösterilebilir.
İran özellikle Beşar Esed’in iş başına geldiğinden sonra Şam’da bulunan Hz. Zeynep türbesi merkezli ciddi bir turizm atılımında bulundu. Hatta Şii din adamları arasında da doğruluğu tartışılan tarihi rivayetler esas alarak türbe ve benzer işlevler gören merkezler inşa edilmeye başlandı. Bu sayede savaş öncesi yıllarda yıllık yarım milyona varan İranlı turist hem İran’a ekonomik anlamda bir fırsat oluşturdu hem Şii nüfusunun Suriye’de buluşup iletişim ağının genişletmesine zemin hazırladı.
Savaş yıllarında yaşanan milyonluk iç ve dış göç birçok bölgenin ele geçirilmesi için beklenen fırsatı sunmuş oldu. Suriye’nin Terörizm ile mücadele yasasının 4. maddesi devlete terörizme destek veren vatandaşların arsalarına el koyma olanağı tanıyor.[10] Mart 2015’de çıkan haberlere göre sadece Yebrudve Lazkiye bölgelerinde muhaliflere ait 300 ev veya arsaya bu şekilde el konulmuştur.[11] Ayrıca Al Jazeera ajansının aynı yılda yayınladığı raporlara göre Suriye rejimi bu yöntemle el koyduğu gayrimenkullerin tapusunu Hizbullah ve İran’ın Devrim Muhafızları Ordusunun yüksek rütbeli subaylarına verdiği biliniyor.[12] Bazı raporlara göre ise sadece 2011 ile 2013 yılları arasında Suriye rejimi 750 bin civarında İran, Lübnan, Irak ve Yemen uyruklu Şii milise vatandaşlık vererek el konulan bölgelerde yerleştirmiştir.[13]Bunun yanı sıra uzun vadeli Suriye’de savaşan milis güçlerinin aileleriyle toplu bir şekilde yerleştirmeleri bölgenin demografisini Şii azınlığın lehine değiştiren sık başvurulan yöntemlerindendir. Örneğin 2016’da İran’ın koordine ettiği güçler arasında yer alan Lübnan’ın Hizbullah milislerinin aileleriyle birlikte El-Kae bölgesine yerleştirilmesinden sonra mahallenin ismi değiştirilerek El-Zahra adı verildi.[14]
Tüm gücünü Esad’ı tahtta tutmaya odaklayan İran, Rusya’nın yeni alternatifler arayışı içinde olmasından rahatsız olmuş durumda. Beşar Esed’in vazgeçilmez olmasını acı da olsa gören İran, fiilen cephede geri oturmak zorunda kalabilir. Ancak İran’ın yıllarca Şiicilik ve Fars milliyetçiliği çerçevesinde sürdüğü tarlaların meyvesi, Suriye’nin geleceğine vuracağı damga her zaman düşündürücü olacaktır.
[1]Hemen Seyedi, Suriye nasıl İran’ın “Dost ve Kardeş” ülkesi oldu?, 6 Temmuz 2018
https://www.bbc.com/persian/blog-viewpoints-44737112
[2]Muhammed Abdülmecid,; İran Araştırmaları Merkezi(İRAM) yayınları, “Üniversiteler ve Eğitim İran’ın Suriye’ye musallat olmanın yeni aracı”
https://iramcenter.org/fa/universities-and-education-irans-new-tool-to-dominate-syria/
[3]Abdurrahman El-Hac, İran’ın Suriye’deki mezhepsel faaliyetleri, Ocak 2020
[4]Şiilerin Şam bölgesindeki en önemli [kutsal]ziyaret yerleri, El-Koser TV, 25 Ocak 2020
https://fa.alkawthartv.com/news/94744
[5]Suriye’nin etnik ve mezhep gökkuşağı, DW Farsça, 12 Nisan 2012
[6]Ali Hamaney, Mayıs 2019
[7]Suriye’de Farsça dil ve edebiyatının durumu, İslami Kültür ve İletişim Kurumu sitesi, 24 Ocak 2005
http://icro.ir/index.aspx?pageid=32738&p=119&showitem=8139
[8]Şam Üniversitesinde Farsça Departmanının açılışı, 15 Haziran 2019
[9]İran Eğitim ve Öğretim Bakanı Hamid Rıza Hacibabayi, Ekim 2012
https://www.isna.ir/news/91072213844/%D9%85%D8%B9%D8%A7%D9%88%D9%86-%D8%A2%D9%85%D9%88%D8%B2%D8%B4-%D9%88%D9%BE%D8%B1%D9%88%D8%B1%D8%B4-%D8%AE%D8%A8%D8%B1%D8%AF%D8%A7%D8%AF-100-%D8%B3%D8%A7%D8%B9%D8%AA-%D8%A2%D9%85%D9%88%D8%B2%D8%B4-%D8%B2%D8%A8%D8%A7%D9%86-%D9%81%D8%A7%D8%B1%D8%B3%DB%8C-%D8%A8%D9%87-%DA%A9%D9%88%D8%AF%DA%A9%D8%A7%D9%86
[10], 11, 12 Muhammed Seyed Sayyad, rak ve Suriye’de Nüfus ve kimlik yapısının değişimi, 26 Temmuz 2017
[13]Alarabiya, Alhadath, Ağustos 2015
[14]İran’ın projesi Şam’ın 200 bin nüfusunu göç tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir, Al-Kudüs El-Arabi, 29 Haziran 2015