ABD/PKK İttifakının Yeni Suriye Planı
Suriye’de tüm gözler İdlib’e odaklanmışken, Suriye’nin kuzeyinde de önemli gelişmeler yaşanmaktadır. ABD destekli YPG/SDG unsurlarının DAEŞ’i Irak sınırından çıkarmış olması, DAEŞ’in Fırat nehrinin doğu kıyısındaki Hajin kasabası ile al Bağhuz köyleri arasına sıkışması ve uluslararası koalisyon destekli YPG/SDG’nin bu bölgeye yönelik de saldırılarına devam etmesi Suriye’nin kuzeyi ve doğusunun kontrol anlamında DAEŞ’ten arınma sürecinin sonuna yaklaşıldığını göstermektedir. Ancak belirtilmelidir ki DAEŞ’in bölgedeki kontrol varlığının bitirilmesi, bölgeden tam anlamıyla çıkartılmış veya bitirilmiş anlamı taşımamaktadır. Nitekim DAEŞ, son haftalarda başta Rakka olmak üzere Haseke ve Deyr ez Zor’da YPG/SDG unsurlarına yönelik suikast ve EYP saldırılarını arttırmış durumdadır. DAEŞ’in bu yönde artan eylemleri YPG/SDG unsurlarını Rakka’da gece sokağa çıkma yasağı getirecek konuma getirmiştir. DAEŞ’in Fırat’ın batısında Humus vilayeti ve Deyr ez Zor vilayetlerine bağlı çöl arazisinde de varlığı bulunmakta iken bu bölgelerde de rejim veya İran destekli Şii milislere yönelik saldırılarına sahne olmuştur. DAEŞ’in bu stratejisi DAEŞ 2.0 olarak başka ve geniş çaplı bir konunun parçasıdır. Bu nedenle bu analizde bu konuya odaklanılmayacaktır.
Geçtiğimiz haftalarda rejim ile SDG/YPG arasındaki Şam’da gerçekleşen görüşmelerde somut bir sonucun alınamadığı görülürken, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve Demokratik Suriye Meclisi (DSM), Suriye’nin kuzeyinde ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ ilan etti. SDG’nin atmış olduğu bu adım Şam’daki görüşmelerin gidişatını ve ABD’nin bu görüşmelere koyduğu şerhi de gösteren bir dizi gelişme yaşandı. ABD, Esed rejimi ile SDG/YPG arasındaki görüşmeleri ilk etapta desteklerken, rejimin SDG’nin dolayısıyla ABD’nin taleplerini karşılamaması ABD’nin görüşmelere olan şerhini ortaya çıkarmıştır. ABD, uluslararası koalisyon çerçevesinde YPG’ye yönelik silah ve ekipman desteğini geçtiğimiz hafta içerisinde yüzlerce tır ve kamyon ile birlikte artırırken, Suriye’nin kuzeyinde bulunan üslerine hava savunma, radar sistemlerini getirdi. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’inde yıl sonunda Suriye’den ayrılmak gibi bir durumun söz konusu olmadığı, İran, Suriye’den çıkarılıncaya ve DAEŞ tamamen ortadan kaldırılıncaya dek Suriye’deyiz minvalindeki açıklamaları kısa vadede ABD’nin bölgeden ayrılmayacağını gösteren gelişmeler olarak okunabilir. Rejim ile SDG/YPG arasında gerçekleşen görüşmelerden olumlu bir neticenin ortaya çıkmaması, ABD’nin rejimin petrol şirketlerine uyguladığı yaptırımı ve SDG’nin rejime petrol satışını durdurması gibi hamleleri beraberinde getirmiştir. Bu gelişmelere müteakip olarak Kamışlı’da YPG unsurları ile rejim arasında yaşanan çatışmalar ve YPG unsurlarının 13 rejim askerini öldürmesi, YPG’nin Şam görüşmelerinden istediği sonucu elde edemediği ve bu yönde Şam’a karşı el yükseltme girişimi olarak da okunabilir. Nitekim uluslararası koalisyon yetkililerinin Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kırmızı bülten ile aradığı Ferhad Abdi Şahin/Şahin Cilo ile bir görüşme gerçekleştirmesi ve Şahin Cilo’yu uluslararası koalisyonun resmi hesaplarından ‘General Mazlum’ ismiyle anması, ABD’nin, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki YPG/SDG varlığına karşı somut olan tutumuna yönelik duruşunu hala dikkate almadığını göstermektedir. Ayrıca PKK içerisinde ‘Amerikancı’ kanadı temsil ettiği düşünülen Şahin Cilo’nun yeniden göz önüne alınması Suriye’nin kuzeyinde YPG/SDG’nin gelecek siyasetine ilişkin bir ipucu olarak da okunabilir.
İlan edilen ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ diğer yerel meclisleri birleştirerek ortak bir meclisi ve yönetimi öngörmektedir. Bu anlamda bölgede yerelden merkeze doğru bir güç kaymasını görebiliriz. Bu hamle YPG’nin idari ve siyasi yönetim sürecini de daha da merkezileştireceği ve Şam ile girilecek müzakerelerde daha güçlü bir görüntü ve pozisyon çizmeyi hedeflediği olarak da okunabilir. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in ‘Esed’in Suriye’nin geleceğinde yeri yok ancak Esed’i göndermek ABD’nin işi değil’ yönündeki açıklamaları ABD’nin kısa vadede Esed rejimine yönelik herhangi bir askeri veya siyasi hamle gerçekleştirmeyeceğini göstermesi bakımından değerli görünmektedir. Ancak Esed’in varlığına politik olarak karşı çıkması da Batılı devletler ile birlikte ‘özgür’ Suriye söylemine devam edeceğini göstermektedir.
Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda bu gelişmeler yaşanırken, Fırat’ın batısında, İdlib ve Halep’te ise rejim ve YPG arasında bir askeri angajmanın yaşandığı görülüyor. Özellikle son günlerde Esed rejiminin Tel Rıfat, Şahba ve Deyr Cemal bölgesine yapmış olduğu askeri sevkiyatlar ve Esed rejimin YPG unsurlarını olası İdlib harekatına yönelik eğitimlere dahil ettiği iddiaları, Fırat’ın batısında farklı senaryoları da beraberinde getiriyor. SDG/YPG kanadından Afrin’e yönelik askeri hamle söylemleri ve TSK’nın da bölgeye gerçekleştirdiği askeri sevkiyatlar, Fırat’ın batısında krizin tek odak noktasını İdlib olmaktan çıkaracağa benziyor. Afrin bölgesindeki YPG hücrelerinin son haftalarda Türkiye destekli muhaliflere karşı arttırdığı saldırıları ile birlikte okunduğunda söz konusu bu gelişmeler daha da anlam kazanmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin de Tel Rıfat üzerindeki beklentileri devam etmekte. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde, Menbiç ve Tel Rıfat’ta beklenilen gelişmelerin yaşanmadığını belirtmişti. İran ve Rusya destekli Esed rejiminin olası İdlib operasyonuna yönelik, Türkiye siyasi ve askeri hamleleri ile ön almaya çalışırken YPG/PKK’nın bölgedeki faaliyetlerine karşı da teyakkuzdadır. Menbiç’te süreç istenildiği gibi ilerlememiş olmasına rağmen ABD ile varılan mutabakat son derece değerlidir.
Küresel ve bölgesel güçlerin Suriye’de son dönemece girilirken, el avantajı yakalamak istediği görülmektedir. Türkiye, Morek’ten Cerablus’a kadar uzanan muhalif bölgelerde gücünü tahkim ederek, ABD, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusundaki varlığını sağlamlaştırarak ve radar sistemleri ile bölgeyi fiili olarak uçuşa kapatarak, Rusya ise üslerini korumaya ve İdlib ile birlikte Suriye’de nihai zaferini ilan ederek olası siyasi sürece eli güçlü gitmek istiyor. Tüm bunlarla birlikte bölgenin istenmeyen adamı konumuna gelmiş İran ise Suriye’de girmiş olduğu maliyetlerin karşılığını kalıcı bir kazanıma taşımak istiyor. Buna mukabil olarak Esed rejimi de son muhalif bölgesi sayılabilecek İdlib’i de Rusya ve İran’ın desteği ile ele geçirerek 7 yıllık savaşın ‘kaybetmeyeni’ olarak kendini ilan etmek istiyor. Suriye’nin doğusunda, batısında veya kuzeyinde gerçekleşen tüm denklemler Türkiye’yi doğrudan etkilemekte. Bu nedenle Türkiye’nin Suriye’de PKK/YPG ile mücadelesini sürdürebilmesi için Suriyeli muhaliflerin Suriye sahasında kalması son derece öneme haizdir. Bu bakımdan İdlib’in korunması, bir bakıma Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’nın korunmasına, Menbiç’te sağlanan mutabakatın işlerliğini kaybetmemesine ve Fırat’ın doğusunda PKK/YPG’ye yönelik olası hamleler açısından son derece önemlidir.