29 Aralık 2022 tarihinde, CENTCOM DAEŞ ile mücadele hakkında 2022 yılında yürütülen operasyonların başarısına dair bir basın açıklaması yayınladı. Yayımlanan basın açıklamasında, CENTCOM’un yerel partnerleri ile beraber Suriye ve Irak’ta DAEŞ’e karşı mücadelesi ve operasyonları hakkında bazı önemli sayısal veriler paylaşılmaktadır.
2022 yılında DAEŞ’ın lider kadrosu ve yönetici kadrosundan birçok kişinin etkisiz hale getirildiği ve yüzlerce DAEŞ militanın da etkisiz hale getirildiği aktarılmaktadır. Bu bağlamda yapılan değerlendirmede DAEŞ’ın terör saldırısı gerçekleştirme kapasitesinin ve niyetlerinin bozulduğu ifade edilmektedir. Tüm sene boyunca DAEŞ’e karşı Suriye ve Irak’ta 313 operasyonun gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Söz konusu 313 operasyona dair ise şu detaylı bilgiler verilmektedir:
Suriye’de ABD’nin yerel partneri Suriye Demokratik Güçleri’nin (YPG) toplamında DAEŞ’e karşı 108 operasyon gerçekleştirdiği aktarılmaktadır. Ayrıca Amerikan ordusunun kendi başına SDG/YPG olmaksızın 14 operasyon gerçekleştirdiği ifade edilmektedir. Söz konusu 122 operasyonun sonucunda Suriye hattında toplamında 466 DAEŞ mensubunun etkisiz hale getirildiği ve toplamında 215 DAEŞ mensubunun yakalandığı belirtilmektedir.
Irak bağlamında verilen rakamlarda ise, Irak ordusunun DAEŞ’e karşı toplamında 191 operasyon gerçekleştirdiği söylenmektedir. Verilen bilgilerden Suriye’nin aksine, Irak’ta Amerikan ordusunun tek başına DAEŞ’e karşı operasyon gerçekleştirmediği anlaşılmaktadır. Gerçekleştirilen 191 operasyonun sonucunda Irak hattında toplamında 220 DAEŞ mensubunun etkisiz hale getirildiği belirtilmektedir. Ayrıca 159 DAEŞ mensubunun da operasyonlar sonucunda yakalandığı aktarılmaktadır.
ABD, yerel partnerleri SDG/YPG ve Irak ordusunun DAEŞ ile mücadelede kritik bir öneme sahip olduklarını ifade etmektedir. Bir sene önce ABD’nin Irak’taki görev tanımının değiştiği ve bu yeni görev tanımı sonrasında Irak ordusunun tek başına DAEŞ ile mücadeleyi başarılı bir şekilde yürüttüğü ifade edilmektedir. Irak ordusunun büyük bir özveri ve profesyonellikle hareket ettiğini aktaran Amerikan generaller, yine de daha fazla yapılacak birçok işin olduğunu söylemektedirler. SDG/YPG hakkında ise DAEŞ ile mücadele için agresif bir iradeye ve kapasiteye sahip oldukları belirtilmektedir.
DAEŞ’e yönelik yapılan değerlendirmede ise DAEŞ’ın üçe ayıran bir tanım yapılmaktadır. Birinci grup olarak DAEŞ’in mevcut mensupları ve yönetici kadrosu olduğu aktarılmaktadır. İkinci grup olarak ise hapishanelerdeki DAEŞ mensupları sayılmaktadır. Mevcut olarak Suriye’deki hapishanelerde 10 bin ve Irak’taki hapishanelerde 20 bin DAEŞ mensubunun olduğu ifade edilmektedir. Hapishanedeki DAEŞ üyelerinin kaçma ve dışarıdan baskınla kaçırılma teşebbüsleri önemli bir risk olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda özellikle Ocak 2022’deki Haseke’deki Sina hapishanesine yönelik yapılan baskın ve bu baskında öldürülen 420 DAEŞ mensubu ve hayatını kaybeden 120 SDG/YPG unsurundan bahsedilmektedir.
Üçüncü grup olarak ise El Hol kampında ve benzer daha küçük kamplarda bulunan 25 bin çocuktan bahsedilmektedir. DAEŞ ailelerinin çocukları olan bu nüfusun kampta ciddi bir radikalleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ve gelecekteki potansiyel yeni DAEŞ jenerasyonunun buradan çıkabileceği belirtilmektedir.
Yapılan bu açıklamalar ve tanımlardan sonra her ne kadar DAEŞ ile mücadele için CENTCOM’un çalışmaya devam edeceği ve de-radikalizasyona önem vereceği ifade edilse de, CENTCOM’un kendi verileri ve tanımları DAEŞ ile mücadeledeki sorunları göz önüne sermektedir.
Öncelikle Suriye’deki DAEŞ’e karşı gerçekleştirilen operasyonları ele alırsak (SDG/YPG’nin terör örgütü olması gerçeğini bir kenara bırakarak); gerçekleştirilen 122 operasyon sonucunda 466 DAEŞ mensubu etkisiz hale getirilmiş, fakat bunların 420’si Haseke hapishanesi çatışmalarında öldürülmüştür. Yani Suriye hattındaki diğer tüm operasyonlarda etkisiz hale getirilen DAEŞ mensubu sayısı sadece 46’dır. Bu gerçek aslında ABD’nin SDG/YPG ile DAEŞ’e karşı kurmuş olduğu ilişkinin ne denli başarısız olduğunu göstermektedir. SDG/YPG ABD’nin tüm desteğine rağmen 46 DAEŞ mensubunu tespit edip etkisiz hale getirebilmiş, fakat DAEŞ kendisi meydana çıkarak SDG/YPG’nin kontrolündeki hapishaneye baskın düzenlemiş ve baskına en az 420 DAEŞ mensubu katılmıştır. SDG/YPG’nin operasyonlardaki başarısının neredeyse dokuz katı bir rakam.
Diğer önemli bir sorun ise CENTCOM’un kendi üçlü grup tanımına rağmen, DAEŞ ile mücadele bağlamında sadece birinci grup ile mücadele yürütmesidir. Örneğin ikinci grupta yer alan toplamında 30 bin hapishanedeki DAEŞ mensubu ve onların kaçma ve baskın sonucu kurtarılma tehlikesine karşı ne yaptığı meçhuldür. Ayrıca hapishanedeki bu DAEŞ mensuplarına yönelik – özellikle Suriye’de – hangi kanunlara dayalı hangi yasal süreçlerin işletildiği ve bu süreçlerin ne denli başarılı olduğuna dair ciddi endişeler bulunmaktadır.
Bu endişelere yönelik en önemli kıyaslama ve örnek ise Irak’taki Camp Bucca hapishanesinin geçmişidir. Nitekim Irak’ı ve DAEŞ’i yakından takip eden uzmanların bildiği üzere, DAEŞ’in yeniden ortaya çıkması ve Irak ile Suriye’de birçok bölgeyi ele geçirmesinin altında eski Irak İslam Devleti üyeleri ile eski Baas partisi kurmaylarının Camp Bucca’da bir araya gelmesidir. Camp Bucca hapishanesinde DAEŞ’in sözde ilk halifesi Ebu Bekir el Bağdadi ile eski Baas partisinin üst düzey kurmayları tanışmış ve orada Baas parti mensupları DAEŞ (o zamanki adıyla Irak İslam Devleti)’ne katılmıştır. Buna ilaveten, o dönemde Irak hapishanelerinde olan Irak İslam Devleti üyelerinin hapishanede daha da radikalleştiği, DAEŞ’e yol açan yeni fikirler, yöntemler ve stratejiler geliştirdikleri bilinmektedir. Tekrar buna benzer bir sürecin yaşanmayacağına dair hiçbir garanti bulunmamaktadır.
En son olarak, yine CENTCOM tarafından belirlenen üçüncü grup ciddi bir sorundur. DAEŞ’in gelecek jenerasyonu olma potansiyeline sahip bu grubun mevcut durumu büyük bir risktir. Nitekim El Hol kampında yaşayan DAEŞ aileleri, kamp içerisinde otoriteyi sağlamaktadır. Kampta YPG’nin değil, DAEŞ’e bağlı kadın yapılanmasının hakimiyeti bulunmaktadır. Hatta zaman zaman kampta DAEŞ’ten uzaklaşan kadınlara karşı infazlar dahi gerçekleştirilmektedir. Özellikle kamp içerisinde yaşayan Suriyeli, Iraklı ve dünyanın diğer ülkelerinden olan çocuklara yönelik hiçbir vizyon bulunmamaktadır.
Yıllardır kampta yaşayan bu çocuklar hayatlarında kamp hayatı veya DAEŞ altında yaşamaktan başka bir tecrübeleri bulunmamaktadır. Pasaportları olmayan, herhangi bir resmi statüye sahip olmayan bu çocukların radikalize olmaması bir mucize olacaktır. Bu nedenle El Hol kampını ‘terörist yetiştirme kampı’ olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır.
Kısaca, CENTCOM’un DAEŞ ile mücadelede YPG gibi bir terör örgütü ile beraber çalıştığı gerçeği göz ardı edilse bile, yine CENTCOM’un ortaya koyduğu kendi tanımları bağlamında ne denli başarısız ve ne denli yanlış bir mücadele biçimi olduğu anlaşılmaktadır.