El-Bab: Büyük Savaşa Açılan Kapı
18 Kasım 2016

Analiz-Haber / Suriye Gündemi

Fırat Kalkanı Operasyonu üçüncü ayına girerken, TSK desteğiyle ilerlemeye devam eden Özgür Suriye Ordusu bileşenleri, Halep’in doğusunda IŞİD’in kontrolünde kalan son büyük şehir el-Bab’a ulaştı. Fırat Kalkanı’nın sürdüğü sırada, el-Bab şehrine doğru YPG-SDG’nin batıda Afrin yönünden, doğuda Menbic yönünden ilerlemeye çalıştığı görüldü. Zaman zaman TSK destekli muhaliflerle de çatışan YPG-SDG güçleri, mevzi ilerlemelerle el-Bab şehrine doğu ve batı yönünden biraz daha yaklaşmayı başardı.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Esed rejimine bağlı güçlerin, Halep’in doğusundaki Kuveyris havaalanında hareketlenmeye başladığı ve bölgeye askeri sevkiyat yaptığı rapor edildi. Kuzeyden TSK destekli muhalifler, batı ve doğudan YPG-SDG şehre yaklaşırken, güneyden rejime bağlı güçlerin el-Bab’a saldırabileceği söylentileri gündeme geldi. Bu tablo ise, bölgede tansiyonun yükselmesi ve el-Bab şehri ve çevresini kimin kontrol edeceği üzerine TSK destekli muhalifler, ABD destekli YPG-SDG ve Rusya-İran destekli Esed rejimi arasında bir çatışma riskini artırıyor.

Bu gerilimin yanı sıra, ABD’nin, Türkiye’nin muhalif unsurlarla birlikte sürdürdüğü el-Bab operasyonuna destek vermediğini açıklaması ve Rus askeri uzmanların Mare’nin güneyindeki YPG-SDG’ye ait mevzileri ziyaret etmesi, bölgede tarafların birbirinin gücünü ve psikolojisini yokladığı yorumlarına yol açıyor. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun bu ölçüde hızlı bir başarı yakalayacağını tahmin etmeyen ABD ve Esed rejimine destek veren Rusya, TSK destekli muhaliflerin el-Bab’a ulaşmasının ardından yeni bir durumla karşı karşıya. Bu yeni durumsa, üç tarafın da karşılıklı çıkar ve tehdit algılamalarının çatıştığı bir düğümde, sıcak bir çatışmaya dönüşme riskini artırıyor.

 

El-Bab’a Giden Yol

24 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye topraklarından TSK’ya ait tanklar ve özel birliklerin eşlik ettiği bir grup ÖSO savaşçısı, sınırın Suriye tarafındaki Cerablus’un karşısında bulunan bölgeye Karkamış’tan giriş yapmaya başladı. Kısa sürede Cerablus ve çevresindeki köylere giren TSK eşliğindeki muhalifler, aynı anda güneyde Cerablus’a doğru ilerlemeye çalışan YPG-SDG güçleriyle çatışmaya başladı.

YPG-SDG güçlerinin IŞİD’in çekildiği köylere girerek Cerablus’a yaklaşmasıyla TSK destekli muhalifler YPG-SDG’ye karşı yeni bir operasyon başlattı ve 29 Ağustos’a gelindiğinde YPG-SDG güçleri Sacur suyunun güneyine atıldı. Sacur suyunun kuzeyindeki bütün köyler, Cerablus’la birlikte muhaliflerin kontrolüne girdi. Bu gelişmenin ardından ABD’nin arabuluculuğuyla TSK destekli muhaliflerle YPG-SDG arasındaki çatışmalar duruldu.

Türkiye sınırı boyunca batıya doğru IŞİD mevzileri ele geçirilirken, Türk ordusu Eylül ayı başında el-Rai yönündeki muhalif bölgeye tank sevk etmeye başladı ve bu sefer el-Rai yönünden sınır boyunca doğuya ilerlemeye başladı. 4 Eylül’e gelindiğinde IŞİD’in Türkiye sınırındaki kontrol ettiği son köyler de TSK destekli muhaliflerin kontrolüne geçti ve sınır boyunca Azez-Cerablus bağlantısı sağlanmış oldu.

Sınırı bütünüyle kontrol altına aldıktan sonra güneye doğru hattı genişletmeye başlayan TSK ve muhalifler, Eylül’ün sonlarına doğru içerisinde Dabık’ın da yer aldığı Kuveyk Ovasına yöneldi. El-Bab’a yürümek için gerekli derinliği sağlayan bu bölge, yaklaşık bir ay süren çatışma ve IŞİD karşı saldırılarını püskürtmenin ardından bütünüyle ele geçirildi. Bu gelişmeyle Mare’nin doğusundan itibaren geniş ve derin bir alanda muhaliflerin kontrolü genişlemiş oldu ve el-Bab’a giden yol açıldı.

Bu aşamada YPG-SDG’nin batı yönünde, Ma’re’nin güneyinden hareketlenmeye başladığı görüldü. IŞİD’in bu sırada bazı köylerden çekilmesiyle rejime bağlı güçler ve YPG-SDG bu köylere girdi. Bunun ardından TSK destekli muhaliflerle YPG-SDG arasında çatışmalar yaşandı, Türk savaş jetleri YPG-SDG kontrolündeki Tel Rıfat ve çevresini bombaladı. Bir süre devam eden çatışmaların ardından bu bölgedeki çatışmalar duruldu.

Batı yönlü YPG-SDG ilerleyişinin kısmi olarak durdurulmasıyla daha doğuda güneye doğru harekete geçen Fırat Kalkanı Operasyonu bileşenleri, kısa sürede önemli ilerlemeler kaydederek el-Bab şehrinin kuzeyindeki mahallelere kadar ulaştı ve daha doğudaki stratejik Kabbasin ele geçirildi. Bu aşamada YPG-SDG’nin tekrar hareketlenmeye başladığı görüldü. Aylardır Arima’nın doğusunda duran YPG-SDG güçleri, muhaliflerin el-Bab’a yaklaşması ve Kabbasin’i almasıyla Menbic tarafından batıya doğru harekete geçti. Aynı anda IŞİD’in Kabbasin’in doğusundaki köylerden çekilmesiyle YPG-SDG güçleri bu köylere girdi. Bu sefer YPG-SDG kontrolündeki mevziler TSK ve muhalifler tarafından vurulmaya başlandı. Bazı köyler YPG-SDG’den geri alındı.


16 Kasım 2016 Türk Ordusuna ait T-155 Fırtına Obüsleri YPG-SDG mevzilerini hedef alıyor

El-Bab’ta Son Durum ve Muhtemel Gelişmeler

Hali hazırda el-Bab’a en yakın pozisyonda olan Fırat Kalkanı Operasyonu bileşenleri, şehrin bir kaç yüz metre kuzeyinde konuşlanmış bulunuyor. IŞİD’in bölgedeki hızlı gerileyişinin ardından şehre oldukça yaklaşan muhalifler, şehri ele geçirmeye en yakın grup olarak görünüyor. Buna karşın aynı anda YPG-SDG’nin doğu ve batı yönlü, rejiminse güney yönlü hareketlendiği görülüyor. Kuveyris’e yapılan yığınağın, olası bir el-Bab operasyonuna yönelik bir hazırlık olduğu düşünülüyor.

El-Bab merkezli yaşanan bu tırmanış, kaçınılmaz olarak Kuzey Halep’te hakimiyet mücadelesi veren bu üç grubu karşı karşıya getiriyor. IŞİD’in bölgede etkinliğini iyice yitirmeye başladığı bir dönemde, IŞİD’in çekildiği bölgelerin kimin kontrolüne gireceği meselesi, gelecekteki muhtemel çatışma alanlarını da ortaya çıkarıyor.

El-Bab’ı ele geçirmeye en yakın grup olan Türkiye destekli muhalifler, el-Bab’ta güvenli bir biçimde var olmak için kaçınılmaz olarak Menbic’e ve Afrin’e ilerlemek zorunda gözüküyor. Doğudan ve batıdan bu kadar sıkıştırılmış bir biçimde el-Bab’ta gücünü tahkim etmesi zor olan Fırat Kalkanı Operasyonu, aynı zamanda daha güneyde YPG-SDG’nin kantonları birleştirme ihtimalini de göz önünde bulundurarak Menbic ve Afrin’e doğru hareketlenebilir. Özellikle PKK’ya karşı mücadele eden Türkiye’nin de bu konuda kararlı olduğu düşünüldüğünde, bu çatışmanın kaçınılmaz olduğu anlaşılıyor.

Benzer bir biçimde varoluşsal olarak Türkiye sınırı boyunca bir kontrol alanı oluşturmak isteyen YPG-SDG, genel anlamda Fırat’ın batısındaki varlığını garanti altına almak için el-Bab’ı almak zorunda. Bu da grubu kaçınılmaz olarak TSK destekli muhaliflerle karşı karşıya getiriyor. Bab’ın muhaliflerin eline geçmesi olasılığına karşı daha güneyden kantonları birleştirmek isteyecek gruba ise, Türkiye’nin müsaade etmeyeceği biliniyor. Rejimle belli oranda stratejik bir birliktelik içerisine girebilen YPG-SDG, Türkiye ve muhaliflerle kaçınılmaz olarak çatışmak zorunda kalıyor. Bu noktada gruba ABD ve daha az görünür olsa da Rusya’nın destek verdiği görülüyor.

Denklemde üçüncü aktör olarak ön plana çıkan Rusya ve İran destekli Esed rejiminin, Halep merkezi ve batısında muhaliflerle çatıştığı için bu aşamada el-Bab’a yönelmesi zor görülüyor. Yine de rejimin Halep’in hemen kuzeyinde –Türkiye destekli ve kontrollü olsa da- muhaliflerin el-Bab gibi stratejik bir şehri almasına seyirci kalmayacağını öngörebilmek mümkün. Kuzeydeki muhaliflerin rejim bölgelerine bu kadar yaklaşması ve el-Bab gibi büyük bir şehrin kontrolünü ele geçirmesi, rejimi kaçınılmaz olarak endişelendiriyor. Kuzey Halep’teki Türkiye destekli muhalif varlığın Menbic ve Tel Rıfat’ı ele geçirmesi halindeyse, rejimin Halep’teki operasyon güvenliği bütünüyle tehlikeye girebilir.

Burada ortaya çıkan sonuç, IŞİD sonrası özellikle Türkiye ve desteklediği muhalif unsurların, el-Bab ve çevresinde YPG-SDG ve Esed rejimiyle kaçınılmaz olarak sıcak çatışmaya gireceği bir senaryo. Türkiye kendi güvenliği için bölgede mecburen operasyona devam etmek zorundayken, YPG-SDG Rojava idealini gerçekleştirmek için kantonları birleştirmeye çalışıyor. Rejimse Halep’i ele geçirmek için kuzeyde kendisine komşu olacak bir muhalif bölgeye tahammül edemez.

Bu senaryoda muhaliflerin yanında Türk askerlerinin, YPG-SDG’nin yanında ABD askerlerinin, Esed rejiminin yanındaysa Rus ve İranlı askerlerin aktif olarak bulunduğu göz önünde bulundurulacak olursa, el-Bab yalnızca Suriye’de yaşanan vekalet savaşının değil, muhtemel bir direk çatışmanın da tetikleyicisi olabilir. Böylesi bir gelişmeyse, kuşkusuz ülkede yaklaşık 6 yıldır devam eden iç savaşı bambaşka bir boyuta taşıma potansiyeline sahip.