İnsan hakları gözlem kuruluşu SNHR’nin yeni çalışmasına göre, Esed rejimi zorla yerinden edilen Suriyelilerin topraklarına müzayede yoluyla el koyarak ciddi genişlikte bir alanın mülkiyetini ele geçirdi. Rapora göre, rejim bu yolla 440 bin dönüm tarım arazisine sahip oldu.[1] SNHR’ye göre Hama ve İdlib kırsallarında son 2 sene içerisinde çatışmalar sonucu rejimin kontrolüne geçen bölgelerde, güvenlik komitelerinin düzenlediği müzayedeler ile toprakların sahipleri değişti.
SNHR tarafından sahada gerçekleştirilen mülakatlarda, bölgede arazi sahibi olan bazı çiftçilerin kendilerine herhangi bir ödeme yapılmadan arazilerinin ellerinden alındığına dair beyanları yer alıyor. SNHR Başkanı Fadel Abdul Ghani’ye göre Esed rejimi Hama ve İdlib’de izlediği bu yeni siyaseti, başta Doğu Guta ve Deraya olmak üzere bombardıman ve kuşatmalar sonucu insansızlaştırdığı başka bölgelerde de izleyebilir. Ghani’ye göre, BMGK ve uluslararası toplumun tepkisizliği, rejimi bu siyaseti izlemeye devam hususunda cesaretlendiriyor. Rapora göre, Hama’ya bağlı 134 köy ve kasaba ile İdlib’e bağlı 88 yerleşim yerindeki araziler için şimdiye kadar 22 müzayede gerçekleşirken müzayedelere konu olan alanlar ekseriyetle buğday ve zeytin gibi ürünlerin de yetiştirildiği bereketli tarım arazileri. Arazi sahiplerinin büyük çoğunluğunun geçimini tarım arazilerinden sağlayan çiftçiler olduğu düşünüldüğünde, ekonomik krizin dayanılmaz bir hal aldığı ülkede, rejim bu toprak sahiplerini açlığa mahkum ediyor.
SNHR’ye göre müzayedeler ile yaşanan süreç her ne kadar rejimin kimi kanunlarına dayandırılarak gerçekleştiriliyor olsa da aynı zamanda mevcut rejim hukuku ile de kimi yerlerde ters düşmekte. Rapora göre, Suriye Anayasası’nın 15. Maddesi ile Medeni Kanunu’nun 768 ve 770. Maddelerine göre, söz konusu müzayedeler hukuksuz uygulamalar konumunda. Ayrıca yine SNHR’ye göre uluslararası hukuk uygulamaları açısından da yasadışılık söz konusu.
Beşar Esed imzalı çeşitli kanun hükmünde kararnameler bu müzayedelere zemin oluştururken müzayede için farklı gerekçler öne sürülmekte. 2012 tarihli 63 sayılı KHK ile rejimin “teröristlere” ait malları müsadere hakkı olduğu iddia edilmekte.[2] Esed rejiminin oldukça geniş bir terörist tanımlaması olduğu düşünüldüğünde müsadere süreci için hukuki dayanak bulmakta zorlanmayağı aşikar. Yine 2012 tarihli 66 sayılı KHK ise “zarar görmüş bölgelerin” yeniden düzenlemesini amaç olarak gösterilirken rejim kendi askeri müdahalesiyle yıktığı bölgelerde arazi düzenlemesi için bu KHK’yı kullanıyor. Bunların haricinde 2015 tarihli 19 sayılı KHK, 2016 tarihli 11 sayılı KHK, 2016 tarihli 12 sayılı KHK, 2018 tarihli 3 sayılı KHK Esed rejiminin ülke içine zorla yerinden edilmiş kişiler, mülteciler ve rejim tarafından alıkonulmuş kişileri hedef aldığı topraksızlaştırma politikasının diğer araçları olarak raporda kendine yer buldu.
Uyguladığı Orta Çağ usulü kuşatmalar ve savaş suçlarıyla milyonlarca Suriyeli’nin ülke içi ve dışında mülteci konumuna düşmesine yol açan Esed rejimi, tarım arazileri ve gayrimenkullerin sahiplerini hedef alan siyasetiyle mültecilerin geri dönüş yollarını tamamen kapatıyor. Böylece kendi kontrolündeki nüfus ve toprakları yeniden dizayn etmeyi amaçlıyor. Şayet bu uygulamalar uluslararası baskılarla durdurulamazsa savaş sonrası dönemde zaten oldukça zahmetli ve maliyetli olacak olan yeniden inşa süreci iyice içinde çıkılmayacak bir sorunlar yumağı haline gelecektir.
Ömer Behram Özdemir
[1] https://sn4hr.org/blog/2021/02/14/55943/ , Erişim Tarihi: 15 Şubat 2021.
[2] https://sn4hr.org/blog/2021/02/14/55943/ , Erişim Tarihi: 15 Şubat 2021.