Halep Neden Düştü? İçeriden Askeri Bir Bakış
18 Ocak 2020

Analiz – Haber / Suriye Gündemi

Analizi PDF Olarak İndirmek İçin Tıklayın

Halep Düşerken

2012 yılı Temmuz ayında Suriyeli muhaliflerin ülkenin en büyük şehri Halep şehrinin bir kısmını ele geçirmesiyle başlayan “Halep Savaşı”, yakın dönemlerdeki en büyük şehir savaşlarından biri olarak tarihte yerini aldı ve 22 Aralık 2016’da şehirden bütün muhalif unsurların çıkarılmasının ardından rejim yanlısı güçlerin galibiyetiyle sona erdi. 2013 yılı başlarında muhalifler tarafından Batı Halep’teki rejim kontrolünde bulunan bölgeler kuşatma altına alınmışken, savaşın gidişatı adım adım muhaliflerin aleyhine dönerek yaklaşık 4 sene sonrasında rejimin muhalif kontrolündeki Doğu Halep’i tamamıyla kuşatıp ele geçirmesiyle neticelendi.

Rejim ve müttefikleri 4 buçuk yıl süren şehir savaşının yalnızca son 3 ayında muhalif bölgeleri kuşatma altına alına almayı başarmıştı (yaz aylarında gerçekleşen kuşatma haftalar içerisinde kırılmıştı). Ancak Ekim sonunda başlayan ve 2 hafta süren muhaliflerin kuşatmayı dışarıdan kırma çabasının başarısız olmasıyla, muhalif savunma hatları 1 ay içerisinde süratli biçimde çökmeye başladı ve şehir kısa süre içerisinde rejime bağlı güçlerin kontrolüne girdi.

Kadim Halep şehri, Suriye’deki savaşın gidişatını derinden etkileyen konvansiyonel ve asimetrik unsurları içinde barındıran hibrid yöntemlerin geliştirilip kullanıldığı bir şehir savaşına şahitlik etti. Düzenli ordularla, devlet dışı silahlı aktörlerin bir arada ve birbirine karşı mücadelesinin yaşandığı Halep’te savaş tarihine geçecek önemli askeri teknik, taktik ve stratejik gelişmeler yaşandı. Suriye Gündemi olarak ileride askeri akademilerde ders olacak Halep şehir savaşını askeri bir perspektifle, muhalif savaşçıların anlatımıyla bu analizde işlemeye çalıştık. Muhaliflerin Halep savaşı kaybetmelerine sebep olan faktörleri ortaya koymaya gayret ettik.

Halepli muhaliflerin lider olarak seçtiği Ebu Abd Eşedda şehrin “neden kaybedildiğine dair” yaptığı konuşmanın yanı sıra, Suriye Gündemi olarak Suriye’de yaptığımız saha çalışması, muhalif komutanlarla yaptığımız görüşmeleri ve muhalif kaynaklara dayandırdığımız belli bilgileri de, cephe hattında yaşananları içeriden yansıtması bakımından –muhaliflerin perspektifiyle- bu analizde paylaşmaya çabaladık.

Halep Kuşatmasının Merhaleleri

İlk Merhale

Rusya’nın 2015 Eylül’ünde IŞID ile mücadele görüntüsü altında Suriye’deki savaşa müdahil olarak muhalifleri hedef almaya başlaması, sahadaki askeri dengeyi adım adım Esed rejimi lehine değiştirmeye başladı. Bu durumdan istifade eden Rejim ve İran’a bağlı güçler doğrudan Halep’i hedef alan bir askeri stratejiyi hayata geçirdiler. Rus müdahalesinden yaklaşık 5 hafta sonra Esed rejimi Halep’in kuzey doğusunda bulunan Kuvyeris hava üssünün kuşatmasını kırdı, üssü tekrar faaliyete geçirdi. Kuveyris hava üssü ilerleyen hamleler içim hem ikmal hattı olarak hem de uçaklar kalkması için önemli bir mihenk noktası olarak dizayn edildi. Kuveyris’in ardından Halep’de muhalif bölgeleri izole etmek isteyen rejim ve müttefikleri adım adım uyguladıkları bir kuşatma stratejisini hayata geçirdiler.

Bu bağlamda ilk adım olarak Halep’in kuzeyden Türkiye’ye bağlayan ikmal hatları hedefledi. Şubat 2016’da rejim ve rejim yanlısı milisler Başköy’den başlattıkları operasyonun sonucunda 3 yıl boyunca muhalifler tarafından abluka altında tutulan Nubbol ve Zahra’ya uygulanan ablukayı kırmayı başardılar. Yoğun Rus hava saldırıları bu kazanımda belirleyici unsur olarak öne çıktı.

Bu saldırı öncesi uzun bir süre Nubbol ve Zahra bölgesi 3 taraf’tan muhaliflerce kuşatılırken, bir cephesi YPG’nin bölgesine sınırdı. Başköy’den bu bölgeye ulaşılmasıyla ile hem kuşatma kırılmıştır, hem de muhaliflerin Azez üzerinden Halep’e giden ana ikmal hattı kesilmiştir. Bunun ardından Rus hava desteği ile Tel Rıfat’ı muhaliflerden ele geçiren YPG güçleri rejim ile kuzey’de bulunan muhaliflerin arasında tampon bölge oluşturmuştır. YPG’nin Tel Rıfat’a saldırması esnasında IŞID’ın Mare’ye saldırması muhalifleri sıkıştırmıştır. Ayrıca Başköy’den başlayan operasyonun öncesi IŞID’ın muhaliflerden Piyade Okulu’nu ele geçirmesi, rejimin bu hamlesini kolaylaştıran diğer bir unsur olarak öne çıkmıştır.

İkinci Merhale

Nubbol ve Zahra hamlesinin arından Haziran 2016’da rejim Halep’in kuşatması operasyonun ikincı evresini başlatmıştır. Rus ve rejim hava kuvvetleri Halep’e giden tek yol olan Castello oto-yolunu sistematik olarak bombardımana tutmuştur. Handarat’tan Mallah çiftliklerine doğru ilerleyen rejim yanlısı birliklerin kuzey’den topcu atışları ve YPG’nin güney’den Şeyh Maksud bölgesinden gerçekleştirdiği bombardıman sonucu Castello oto-yolu kullanılamaz hale gelmiştir. Bu durum Halep’in fiili kuşatmaya girdiği anlamına gelmektedir. Muhalifler Şeyh Maksud bölgesindeki YPG’ye karşı operasyon gerçekleştirselerde bu hamleler başarılı olmamıştır. Kuzey’den Mallah Çiftliklerini ele geçiren rejim yanlısı birlikleri YPG ile ortaklasa gerçekleştirdiği saldırı sonucu Castello yolunu ele geçirmiştir. Bunun ile rejim Temmuz 2016’da Halep’teki muhalifleri kuşatmaya almıştır.

Muhaliflerin Karşı taarruzları

Halep’teki kuşatmayı kırmak için Fetih Ordusu ve Fetih Halep Operasyon odası birleşenleri Güney Halep’te operasyon başlatmıştır. Bir haftalık operasyon sonucu muhalifler 1070 bölgesi, Topçu Okulu, Ramusah ve Musherfah’ı ele geçirerek kuşatmayı kırmıştır. Helep’in içerisinden ve dışından ortaklasa icra edilen operasyon başarılı olmuştur. Ancak devam eden operasyonlarda Çimento fabrikasını ve 3000 bölgesini ele geçiremeyen muhalifler kuşatmanın kırıldığı hattı yeterince genişletememiştir. Yeterince geniş olmayan ikmal hattı rejim topçu saldırılar ve Rus- Rejim hava saldırıları sonucu fiili olarak Halep’in kuşatması devam etmiştir. Bunun üzerine rejim yabancı Şii milislerin yoğun desteğinde karşı saldırı başlatmıştır. Bu saldırılarda İran’ın daha önce İrak-İran savaşında kullandığı “insan dalgaları” taktiğini bir nevi taktik taarruz harekâtı olarak uygulamayı başarmıştır. Bu taktik Rejim’in Halep operasyonunda etkin olan Rus-İran ortak aklının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca sahip oldukları yabancı savaşçı rezervlerini göstermesi açısından da önemlidir. Nihayetinde bu karşı saldırıların sonucu olarak muhalifler Ramusah, Musherfah, Topçu Okulunu ve 1070 bölgesinin yarısı kaybetmiştir ve Halep tekrar kuşatmaya düşmüştür.

Ekim sonunda Fetih Ordusu ve Fetih Operasyon Odası Halep’in kuşatmasını kırmak için yeniden ortak operasyon başlattılar. Mahalle meskun savaşında etkisi azalan hava saldırılarını göz önünde bulunduran muhalifler bu operasyonu Topçu Okulu kısmından değil, daha kuzey’den Dhahiyat al-Assad’tan saldırı gerçekleştirdi. Operasyonda Dhahiyat al-Assad ve Minyan’ı muhalifler ele geçirebildi, 1070 bölgesinde ilerledi ama 3000 bölgesi ve Yeni Halep mahallesine yapılan tüm operasyonlar başarısız oldu. Zahra bölgesindeki muhaliflerin operasyonunun tüm kazanımları aynı gün kaybedildi. Bu operasyonlarda dikkat çeken husus Fetih Ordusunun ilk defa bu kadar yoğun bombalı araç saldırıları gerçekleştirmesiydi. Toplam 17 bombalı araç saldırısının 6 tanesi 3000 bölgesinde, 3-er tanesi Yeni Halep mahallesinde ve 1070 bölgesinde, 2-şer tanesi Dhahiyat al-Assad ve Minyan bölgesinde ve bir tanesi Zahra’da gerçekleşti. 3 tane bombalı araç Ahrar al Sham tarafından uzaktan kumandalı araç olarak kullanıldı, 8 tanesi Türkistan İslam Cemaati ve 6 tanesi Şam’ın Fetih Cephesi tarafından intihar-iştişhat eylemi olarak gerçekleştirildi. Muhalifler hava desteğine sahip olmamalarından dolayı içinde bulundukları handikabı bombalı araç saldırılarıyla açmaya çalışsalar da bir başarı elde edemediler.

Rejim muhaliflerin başarısız saldırı girişiminin ardından havadan ve karadan çok yoğun bir saldırı dalgası başlattı. Hemen hemen tüm yönlerden doğu Halep yoğun ateş gücü ile vurulurken muhalifler ise adım adım geri çekilmeye başladılar. Rejime bağlı güçlerin yanı sıra Rus özel kuvvetleri, İran Devrim muhafızları, Şii milisler ve Hizbullah saldırılarda yer alırken ayrıca Şeyh Maksud bölgesinde PKK’ya bağlı YPG güçlerinin de muhaliflere saldırı düzenleyerek rejimle birlikte hareket ettikleri görüldü. Muhalifler ve sivil halk Doğu Halep’in güneyine doğru çekilmeye başladılar ve 30 kilometrekarelik bir alana sıkıştılar. Ardından ise adım adım ellerinde kalan son bölgeleri de kaybetmeye başladılar. Ele geçirilen bölgelerde rejim ve müttefiklerinin toplu tutuklamalar yaparken, Türkiye’nin arabuluculuğunda Rusya ile görüşmeler yapan muhalifler nihayetinde Halep’i tamamen tahliye ettiler. Rejim ve müttefiklerinin Suriye’de askeri güçlerinin önemli bir kısmını Halep’e yığarak (ki IŞİD bu durumdan yararlanarak Tedmur’u ele geçirdi) asker-sivil ayırt etmeden kenti hedef almasının ardında ise rejim ve müttefiklerinin Halep’i tamamen ele geçirerek muhaliflerin savaşı kazanma iradesini kırabilecekleri düşüncesi yatıyordu. Halep’in kaybedilmesinin ardından adım adım İdlip ve Güney Suriye’de küçük adacıklara sıkışan muhalif unsurları askeri olarak elimine edecekler veya teslim alacaklardı.

Halep İçinde Çöküşün Nedenleri

Halep’teki kuşatmayı kırmaya yönelik son muhalif saldırısının Kasım ayı itibariyle rejim yanlısı güçlerce başarılı bir biçimde püskürtülmesiyle, şehir içerisindeki muhalif grupların hatları yoğun bombardıman ve taarruzlarla hızlı bir biçimde çökmeye başladı. Özellikle psikolojik anlamda büyük yıkım yaratan başarısız kuşatmayı kırma operasyonu, içerideki muhaliflerin kısa sürede pek çok bölgeden hızlı bir biçimde çekilmesi ve beraberinde gelen kaosla büyük bir hezimete dönüştü. Kuşatma altındaki bölgenin yaklaşık 2/3’lik bir bölümünün rejim kontrolüne geçmesiyle son haftalarda şehir içerisindeki muhalifler birleştiğini ilan etmiş, ancak bu ilanın ardından kısa bir süre sonra rejim ilerleyişi sürerek 95%’lik bir bölüm rejime bağlı güçlerin kontrolüne girdi.

Bu sırada kuşatma altındaki muhaliflerin lider olarak seçtiği Ahrar eş-Şam’dan ayrılan ve ŞFC’ye yakınlığıyla bilenen ‘Eşedda Tugayı-Çetinler Tugayı’ grubu kurucu lideri Ebu El-Abed Eşedda şehirden çıkarılmalarının ardından yaptığı bir açıklamada, muhaliflerin savunma hatlarının çökmesinin 7 sebebi olduğunu öne sürdü.

İslami gruplara yakın bir isim olan Ebu Abd, sırasıyla Halep’in düşüş nedenlerini şöyle ifade etti;

1- Muhalif grupların birlik olmamaları ve aralarında sürekli meydana gelen çatışmalar
2- Rejime bağlı güçlerin havadan ve karadan özellikle sivil alt yapıyı hedef alan ve aralıksız süren bombardıman ve taarruzlar
3- Dini açıdan muhalif savaşçıların yeterince motive olmamaları
4- Muhalif savaşçıların askeri anlamda elverişsiz ve eğitimsiz olmaları
5- Uluslararası komplo
6- Fetih Ordusu’nun kuşatmayı kırma operasyonunu geciktirmiş olması ve başka cephelerde rejimi oyalayacak operasyonlar gerçekleştirilmemesi
7- Halep şehir merkezinde Şam’ın Fethi Cephesi ve Ahrar el-Şam’ın zayıf olması

Olayları kendi perspektifinden değerlendiren Eşidda, genel anlamda ŞFC ve Ahrar el- Şam’a yakın bir yaklaşımla yaşananları ele alsa da, dile getirdiği bazı noktaların dikkate değer olduğu görülüyor. Örneğin muhalif grupların ortak komuta kontrol sağlayamamaları, birlik olamamaları ve sürekli aralarında çatışmaları, Halep’teki hatların çöküşünde oldukça önemli bir neden olarak görülüyor. (askeri terminolojiyle muhalif unsurlar Halep kent savaşında gayret birliği oluşturulamamışlardır) Örneğin Halep kuşatmasını kırma operasyonunun sürdüğü bir sırada, şehir içerisindeki Nureddin Zinki grubuyla Festakim Kema Umirt grubu arasında çatışmalar yaşanmış, bu çatışmalar daha sonra da tekrarlanmıştır. Yine ŞFC ile ÖSO bileşenleri arasında sıklıkla gerginlikler ve çatışmalar vuku bulmuştur.

Eşidda’nın iddiasının aksine özellikle Halep kent merkezinde ŞFC’ye yönelik algının çok iyi olmadığı yönelik işaretler de mevcuttur. İdlip halkından farklı olarak ŞFC’nin ideolojisi Halep’te ciddi bir karşılık bulamamaktadır. ŞFC’nin son dönemlerde Halep’te güçlenmiş olmasının Esed ve müttefiklerinin bölgeyi hedef almasında bir meşrulaştırma aracı olmasının yanı sıra Halep halkı ile Suriyeli muhalifler arasındaki bağa zarar vermiş olduğuna yönelik de görüşler söz konusudur.

Eşidda’ya göre bazı gruplar elinde bulunan mühimmat ve silahı stoklarken, operasyonlara katılmaktan geri durmuşlardır. Burada rejimin muhalif gruplarla görüşerek silah bırakmaya ikna etmiş olmasının da etkisi söz konusudur. Dikkat çeken başka bir husus ise, Esed rejimi ile muhalifler arasında Halep’te yapılan müzakerelerde Esed rejimin temsilcisinin eski ÖSO lideri Ömer Rahmun olmasıdır. 13 Aralık 2016 tarihinde yayımlanan ‘Doğu Halep’ten savaşçı muhaliflerin Çıkması’ anlaşmasında rejim tarafı Rahmun tarafından temsil edlidi. Kardeşi ŞFC liderlerinden olan Rahmun, ayaklanmadan sonra çeşitli gruplarda pozisyon aldı, 2015 yılında Türkiye’ye gelen Rahmun, Şubat 2016 tekrar Suriye’ye döndü ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bileşeni Ceyş es-Suvvar’a katıldı. En son müzakerede rejim tarafında çıkması ve onu temsil etmesi, Esed rejimi muhalif grupların içine sızması ve ilişkileri devam ettirmesi hakkında büyük soru işaretleri barındıran bir husus oldu.

Rejime bağlı güçlerin şehre yönelik düzenlediği ve özellikle sivil alt yapıyı hedef alan ağır bombardımansa, muhalifler üzerinde oldukça büyük bir baskı kurarak, şehrin düşmesinde bir diğer önemli etkenlerden biri olarak –belki de en önemlisi- ön plana çıkıyor. Buna göre 4 yılı aşkın bir süre devam eden aralıksız hava-kara bombardımanı ve taarruzlarda 76%’sı sivil olmak üzere 31,112 kişi yaşamını yitirdi. Suriye Hak İhlalleri Takip Merkezi (Violation Documentation in Center Syria)’nin sağladığı rakamlara göre Suriye’de yaşanan can kaybının neredeyse onda biri, Halep’te süren savaş sırasında meydana geldi.

Muhalif komutan Eşidda’nın uluslararası komplo olarak dile getirdiği konular arasında, Fırat Kalkanı Operasyonu(FKO) da yer alıyor. Muhalifler arasında tartışmalara neden olan FKO’nun özellikle Halep merkezli grupların bir kısım savaşçısını Azez-Cerablus paketine taşıması sebebiyle Halep’in düşüşünde payı olduğu, özellikle ŞFC’ye yakın gruplarca dile getirilen bir iddia olmuştur. Türkiye’nin Rusya’yla yakınlaşmasına kuşkuyla yaklaşan bu gruplar, Halep’in düşmesinde Türkiye’nin de payı olduğunu öne sürmektedirler. Ancak Fırat Kalkanı Harekâtına kuşatma altındaki bölgelerde savaşçı nakli mümkün değilken, Fırat Kalkanı Harekâtına katılan muhalif unsurların bileşenlerine ve savaşçı sayılarına bakıldığında bu iddianın zayıf olduğu görülmektedir.

Yine dile getirilen nedenler arasında, Halep’e yönelik muhalif operasyonun geciktirilmiş olması, dikkate değer bir nokta. Muhaliflerin Ağustos başında düzenlediği Güney Halep’teki Ramuse yönlü kuşatmayı kırma operasyonunun ardından koridoru genişlememeleri ve dar bir alanda çok yoğun kayıp vermelerinin ardından çekilmesiyle, yeni operasyona hazırlanmaları oldukça uzun bir zaman almış, aynı dönemde rejimin 1070 bölgesine giden önemli 2 tepeyi ele geçirmesi, yeni operasyonu aynı anda hem geciktirirken, hem de etkisizleştirmişti. Muhaliflerin kuşatmaya yönelik operasyonlarda tercih ettikleri hatların hatalı olduğuna yönelik değerlendirmeler de mevcuttur. Bombalı araçların etkili olmadığı yüksek binaların bulunduğu bölgelerde meskun mahal savaşına yönelmeleri bu saldırıların başarısız olmasını beraberinde getiren bir unsur oldu. Suriye Gündemi’nin saha çalışması sırasında İdlip’te görüştüğü Fetih Ordusu ve Halep’in Fethi Ordusu komutanları, muhasarayı kırmaya yönelik gerçekleştirecekleri saldırının son şanları olduğunu eğer başarısız olurlarsa Halep’in düşeceğini ifade etmişlerdir. Ancak yine o dönemde verdikleri bilgilerde toplam 6 bin kişilik bir güç oluşturabildiklerini bu sayının ise yeterli olmaktan uzak olduğunu ifade etmekteydiler. Nitekim diğer handikapların yanı sıra insan gücü açısından da yetersiz olunuşu saldırının başarısızlığında önemli bir tol oynamıştır.

Ayrıca muhaliflerin kuşatmayı kırmaya yönelik başlattığı ilk taarruz devam ederken, bazı muhalif grupların Kuzey Hama cephesini açması, muhalefetin gücünü dağıtmıştır. 29 Ağustos 2016 tarihinde Halep operasyonuna katılmayan Cund Al- Aksa grubu diğer gruplarıyla beraber (Ceyş el-İzze, Ceyş en-Naser) Kuzey Hama bir hamle başlatıp ve hızlı bir şekilde ilerlemesi, Halep cephesinde savaşan bazı grupları etkilemiştir. Suriye Gündemi’nin ulaştığı bazı kaynaklar, Hama ilerleyişinden sonra Ahrar eş-Şam ve Faylak eş-Şam’ın bazı grupları Halep cephe hattından ayrılıp Hama yöneldiğini söylemişlerdir. Burada rejime bağlı güçlerin bilinçli bir şekilde Hama’da geri çekilerek muhalifleri Halep cephesinden buraya çekmeye çalıştığına yönelik de iddialar söz konusudur.

            Rejime Bağlı Güçlerin Savaş Taktikleri

Scorched Earth

Esed rejiminin Rusya ve İran’dan aldığı destekle kuşkusuz çok güçlü bir ateş gücüne sahip olduğu biliniyor. Savaşlarda en temel düzeyde güçlü ateş gücü ve savaşçı sayısı, devasa Rus askeri teçhizat ve silah imkanı ve İran’ın sağladığı yabancı Şii milis savaşçıları, dengeyi rejim lehine önemli bir avantaja çeviriyor. Buna göre muhalifler kısıtlı ateş gücü ve savaşçı sayısıyla sürekli yenilenen rejim yanlısı güçlerin yoğun baskısı altında eziliyor. Halep savaşında en yoğun biçimde kullanılan savaştaki en ilkel düzeydeki bu avantaj, muhalif savaşçılara göre son derece yıpratıcı.

Rejim’in Halep’te senelerdir kullandığı ana taktik Rusya’nın Çeçenistan’da kullandığı “scorched earth” taktiği ile benzerlik gösteriyor. Rejim yanlısı “Tiger Forces” generali Suheil Hassan’ın fikir babası olduğu varil bombaları ile

Halep’te yaşam imkansız hale getirilmeye çalışıldı. Özellikle Pazar yerleri, okullar, elektrik santralleri, hastaneler gibi altyapı birimleri bombalandı. Bu taktik rejimin Halep için uzun dönemli stratejisini göstermektedir. Geri alınamayan bölgelerdeki insanların kaçmasını sağlayarak boşaltılmış alanları ele geçirmeye yönelik rejimin genel uygulamasıdır. Bu uygulama Humus, Guta ve Halep’te belirgin olarak görülmektedir. Rusya’nın Suriye’deki müdahalesi sonucu bu “scorched earth” taktiği daha fazla sertleşmiştir. Varil bombaları yanı sıra fosfor bombaları, napalm bombaları ve misket bombaları kullanılmaya başlamıştır. Şehir içerisindeyse sığınak delici bombalar ve son dönemlerde iyice yoğunlaşan salkım bombaları, termobarik bombalar gibi oldukça yıkıcı ateş gücü kullanılmıştır. Halep’te muhaliflerin sahip olduğu bölgelerde hastaneler dahi doğrudan hedef alınarak, çatışma veya bombardımanlarda yaralananların tedavi olmasının da önüne geçilmeye çalışılmıştır. Tedavi imkânı olmamasından ötürü ufak bir yaralanma sonrası dahi ölümler gerçekleşmiştir. Uygulanan bu taktiğin vahim sonuçlarından birisi askeri boyutunun yanı sıra elbette yüksek sivil kayıpları olmuştur.

İnsan Dalgaları

Açık kaynaklara yansıyan rejim yanlısı güçlerin devasa kayıplarının aksine, “insan dalgaları” şeklinde sürekli yenilenen taarruzlar, Suriye Gündemi’nin ulaştığı muhalif kaynaklara göre belirli bir noktadan sonra püskürtülemez bir hal almıştır. Yalnızca kuşatmanın kırılmasının ardından başlatılan Şii milislerin karşı taarruzlarında 11 Ağustos’tan sonra Askeri Akademi yakınlarında yüzlerce Şii milisin öldürüldüğü ifade ediliyor. İran’ın daha önce İran-Irak savaşında “mayın tarlalarında” kullandığı, “insan dalgaları” taktiğini, muhalifleri yıldırana kadar bu çatışmalarda da yoğun bir biçimde kullandığı görülüyor. Rejim yanlısı güçler “insan dalgaları” taktiğini bir nevi taktik taarruz harekâtı olarak uygulamayı başarmıştır. Bu taktik Rejim’in Halep operasyonunda etkin olan Rus-İran ortak aklının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca sahip oldukları yabancı savaşçı rezervlerini göstermesi açısından da önemlidir. Nihayetinde bu karşı saldırıların sonucu olarak muhalifler Ramusah, Musherfah, Topçu Okulunu ve 1070 bölgesinin yarısı kaybetmiştir ve Halep tekrar kuşatmaya düşmüştür.

Bu Bağlamda, rejimin yanlısı milislerinin insan kaynağı konusunda sıkıntı yaşamamasına karşın muhaliflerin yaptığı taarruz ve savunma harekatlarında insan kaynağı sınırlı görülüyor. Muhaliflerin Nitekim Halep kuşatmasının kırılmasına yönelik yaptığı son hamlesine tüm gruplardan sadece 6 bin savaşçının katılabilmiş olması bu tespiti doğruluyor.. Yine Halep kenti içinde muhasara altında bulunan muhalif savaşçı sayısının da 5-6 bini geçmediği değerlendiriliyor. Bunların bir kısmının rejimle yapılan görüşmeler sonucu silah bıraktığı da göz önüne alındığında rejim yanlısı güçlerin insan kaynağı açısından bariz bir üstünlüğe sahip olduğu görülüyor.

Teknolojik Üstünlük

Rejimle muhalifler arasındaki cephe hatlarında bulunan muhalif kaynaklara göre, rejimin özellikle kuşatma ve hat savaşında 6 yıllık savaşın ardından önemli stratejiler geliştirdiği anlaşılıyor. Buna göre teknolojik gelişmeler ve Rusya ve İran’ın savaşa dahil olmasının, savaşın seyrine önemli ölçüde etki ettiği anlaşılıyor.

Suriye Gündemi’nin kaynaklarına göre rejim güçleri, Halep’teki hatlarda T-90 tanklarının Rusya tarafından gönderilmesiyle geceleri muhalif mevzilere karşı ciddi bir atış üstünlüğü elde ediyor. Buna göre termal kameraları bulunan T-90’lar, geceleri yerleri belli olmaması için atış yapmaktan kaçınan muhaliflere karşı oldukça uzun mesafelerden atışlar gerçekleştiriyor. Geceleri muhalif hatlardaki en ufak hareketliliği tespit eden bu yeni teknolojiyle rejime bağlı güçler muhalif mevzilere atışlar gerçekleştiriyor.

Aynı kaynağa göre rejime bağlı güçler, önceki senelerin aksine geceleri drone kullanımıyla muhalif bölgeleri izliyor. Elektronik ve termal kameralar içeren insansız hava araçlarının Rusya tarafından, 2015’in sonlarından itibaren Suriye’den kullanılmaya başladığı, medyaya yansıyan bilgiler arasında Muhalif kaynağın belirttiğine göre söz konusu İHA’lar saldırı amaçlı kullanılmamakla birlikte, rejime bağlı güçlerin geceleri gerçekleştirdiği havan ve top atışları için sıklıkla kullanılıyor. Yine muhaliflerin gözetleme ve saldırı amacıyla kullandığı İHA’ları etkisizleştirmeye yönelik Jammer sinyal kesici sistemlerin ön cephe hatlarında kullanıldığı görülüyor.

Yeni Cephe Hattı Taktikleri

Rejimin sahada uyguladığı önemli bir diğer taktikse, iş makinelerini kullanarak muhalif bölgelerin yanlarına doğru mevzileri genişletmesi. Özellikle güçlü ateş gücüne sahip bir ordu için oldukça avantajlı olan bu taktiğe göre rejim güçleri, özellikle açık arazilerde iş makinalarıyla mevzileri yükselterek muhalif hatları paralel olarak yanlara doğru mevzileri uzatıyor. Bu şekilde yeni mevzi kazanan rejim güçleri, özellikle tank atışlarıyla menzile giren muhalif mevzileri taciz etmeye ve hedef almaya başlıyor. Özellikle Mellah ve Ramuse’de yoğun biçimde bu taktiği kullanan rejim güçleri, Beni Zeyd’de de benzer taktikler uyguladı.

Tank kullanımını bu şekilde oldukça efektif bir hale getiren rejim güçleri, sürekli uzatıp yükselttiği mevzilerle hem daha iyi bir koruma sağlıyor, hem de kendisine daha geniş ve avantajlı bir atış alanı oluşturuyor.

Muhalif kaynağa göre geceleri sürekli çalışmaya devam eden rejim iş makinaları, gündüz olduğunda yeni bir mevzi oluşturmuş oluyor. Benzer biçimde rejimle birlikte kuşatmaya katkı sağlayan YPG’nin de aynı taktiği kullandığı ve yükselttiği mevzileri kulelerle güçlendirdiği belirtiliyor.

Muhalifler geceleri tankları ve rejim mevzilerini TOW’larla hedef alamıyor. Bu nedenle termal kamerası olan T-90’lar rejim için çok büyük bir avantaj oluşturuyor.

Muhaliflerin aksine rejim güçleri hatlarını sürekli genişletiyor ve aktif tutuyor. Ayrıca muhalifler rejim hatlarının gerisine saldırı yapmazken, rejim güçleri neredeyse her gün gerçekleştirilen hava saldırıları ve topçu atışlarıyla muhalif mevzilerinin gerisini insansızlaştırıyor. Ayrıca rejime bağlı güçlerin son dönemlerde tank kullanımında daha dikkatli olduğu ve özellikle 2015’te TOW’lara karşı yaşanan çok yoğun tank kaybı sebebiyle, mevzilenmeye daha çok önem verdiği görülüyor.

Haziran 2015 ile Temmuz 2016 arasında kullanılan Güdümlü tanksavar füzesi (ATGM) sayısı 834 iken bunların 187si tankları hedef almış durumda. Aylık ortalama 64 ATGM (%22si tanklar). Halep’te kullanılan ATGM’lerin sayısı ise 431. Halep’te vurulan tankların sayısı 74. ATFGM’lerin %17’si tanklar için kullanılmış. Eylül 2016 ile Aralık 2016 arasında ise kullanılan ATGM sayısı 138. Vurulan tankların sayısı 21 (%15) Halep’te kullanılan ATGM’ler 59. Halep’te vurulan tankların sayısı 6. (%10 sadece tanklar için kullanılmış)

Yeni Meskun Mahal Savaş Taktikleri

Rejim yanlısı güçler yeni taktiklerde geliştirerek meskun mahallerde üç boyutta savunma yaptı. İ. Tank ve tanksavar füzeleri ve hava kuvvetleri ile uzak derinlikte. İİ. EYP, pusu yöntemleriyle sokak içlerinde. İİİ. EYP taktikleriyle bina içlerinde. Halep’teki kuşatmayı kırmaya yönelik muhaliflerin gerçekleştirdiği saldırıda, rejime bağlı güçlerin 3 boyutlu savunma taktiğinin başarılı olduğu görülüyor. Buna göre rejim güçleri, örneğin Zehra, 3000 konutları, Yeni Halep gibi bölgelere yönelik muhalif saldırılarını, binaların giriş katlarındaki merdivenleri yıkarak önlemeyi başardı. Aynı anda yoğun mayınlama da yapan rejime bağlı güçler, apartmanlara ulaşan muhaliflerin giriş katlarında, yukarıdan açtıkları deliklerden hedef alarak elimine etmeyi başardı. Ele geçirilen bölgelerdeki binaların üst katlarına çıkamayan muhalifler, bu nedenle çoğu kere kazanım elde edemeden geri çekilmek durumunda kaldı.

Muhalifler ise komuta kontrol eksikliği ve gayret birliği oluşturamamaları nedeniyle meskun mahellerde savunma derinliği oluşturamayarak, mobil savunma taktikleri de uygulayamadı. Muhalifler fiili hava akınları altında Rejim unsurlarını belirli girme noktalarına kanalize edecek EYP, engel ve ateş-destek vasıtalarını etkili ve kombine bir şekilde kullanamadıkları görüldü. Savunma amaçlı bombalı araç saldırıları düzenlenemedi.

Sonuç

Modern zamanlarda yaşanan en büyük savaşlardan biri olarak tarihe geçen Halep savaşı, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Stalingrad Savaşı’ndan sonra en büyük yıkımın ve zayiatın yaşandığı şehir savaşlarından biri olarak kayıtlara geçmiştir. Rusya, İran, yabancı Şii milislerin destek verdiği Esed rejimine karşı, muhalifler 4 yıl boyunca direnmiş, ancak ardı arkası kesilmeyen saldırılar sonucu şehrin muhalif kontrolündeki bölümü, 2016 Aralık ayında düşmüştür. Bu gelişme, kuşkusuz Suriye’de yaşanan savaşın yeni bir merhaleye geçtiğini haber vermektedir.

Rusya’nın müdahalesiyle birlikte savaşın çok farklı bir boyuta taşındığı Halep Savaşı’nda yalnızca 2016 yılında muhalif bölgelere yönelik 22,494 roket, 5,708 varil bombası, 2,024 salkım bombası, 652 balistik seyir füzesi, 431 napalm ve 57 klorin gazlı kimyasal saldırısı düzenlendi.

Uluslararası savaş hukukunun bütünüyle bir kenara bırakıldığı ve uluslararası güçler, bölgesel güçler ve kurumların bütünüyle seyirci kaldığı bu trajedi karşısında hiçbir şey yapılmaması, Suriye’deki muhalifler üzerinde kalıcı etkiler bıraktı. Kuşkusuz bundan sonra muhaliflerin yeni adımlarında, Halep’te yaşananların büyük etkisi olacaktır. Aynı şekilde, Rusya ve rejimin uluslararası hukuk kurallarının anlamsızlaştırıldığı bu evrede, benzer süreçleri Şam çevresi ve İdlib’te de denemeye çalışacağı da ön görülebilir.

Muhaliflerin parçalı yapısı, komuta kontrol zafiyetleri, gayret birliğine sahip olmamaları, rejim ve müttefiklerinin ateş gücü ve şehir savaşları için geliştirdikleri yeni askeri strateji ve taktikler Halep’in muhalifler tarafından kaybedilmesinde etkili olan unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Ancak yukarıda ifade edilen askeri-taktiksel unsurlar dışında muhaliflere siyasi ve askeri alan kazandıran ülkelerin; Rus, İran ve rejim üçlüsünün askeri stratejisine dengeleyici bir karşılık üretememiş olmaları da Halep’in rejimin eline geçmesinin arkasındaki bir diğer neden olarak gösterilebilir. Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimi ve terör saldırılarıyla hedef alınması, Suudi Arabistan’ın odağını Yemen’e kaydırması, Ürdün’ün Güney Cephesini etkisizleştirmesi Halep’in düşmesinde dolaylı bir etkiye sahiptir. Yine ABD’nin Suriye sathında gittikçe anlamsızlaşan rolü Rejim-Rusya ve İran’ın elini güçlendiren bir sonuç üreterek Halep’te muhaliflerin elimine edilmesini kolaylaştırmıştır.