Türkiye’nin Rusya ile Soçi’de imzaladığı Soçi mutabakatı ile İdlib’e yönelik olası saldırı engellenmiş oldu. 3 milyon üzerinde sivilin yaşadığı İdlib’e yönelik olası bir saldırıyı kararlı bir duruş ile engellemeyi başaran Türkiye, hem insani, hem güvenlik hemde uluslararası arenada önemli bir kazanç elde etmiştir. Fakat Türkiye’nin fiili olarak İdlib bölgesinin ve bölgede yaşayan insanların hamisi konumuna yükselmiş olması, Türkiye için farklı riskleri ve imkanları doğurmaktadır. Türkiye’nin orta ve uzun vaade de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları bölgelerinde uyguladığı politikayı İdlib’e de uygulaması söz konusu olabilir. Böylelikle Türkiye, Suriye içerisinde 5 milyondan fazla bir nüfusu güvenlik altına almış olacaktır.
HTŞ resmi olarak Soçi’ye yönelik bir beyanat daha yayınlamamış olsa da ve resmi olarak Astana sürecine karşı olsa da, sahada de-facto olarak Türkiye’nin taleplerini karşılamaya yönelik adımlar atmaktadır. Fakat HTŞ Türkiye’nin İdlib bölgesindeki politikalarını baltalayabilecek ve Türkiye’yi uluslararası arenada zor duruma sokabilecek potansiyele sahiptir. Türkiye’nin İdlib’te istediği politikaları uygulayabilmek için HTŞ’ye yönelik strateji belirlemeli ve uygulamalıdır. Rusya, İran, ABD ve AB ülkeleri Türkiye’den HTŞ’nin İdlib’te elimine edilmesini beklemesi ise Türkiye’ye artı bir baskı unsuru olarak önümüze çıkmakta. Türkiye’nin kendi milli menfaatleri doğrultusunda Türkiye’nin terör listesinde bulunan HTŞ sorununu çözmesi gerekmektedir.
Türkiye için HTŞ sorununu çözmek adına iki temel strateji öne çıkmaktadır. Birinci seçenek Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı’na benzer kısa vadeli etkin, maliyeti büyük ve uzun vaadeli riskli bir askeri operasyon iken, ikinci istihbari ve siyasi seçenek ise daha uzun vadeli ve az maliyetlidir.
Askeri Seçenek
HTŞ’yi İdlib bölgesinde elimine etmek için sert bir yöntem olarak askeri seçenek bulunmaktadır. Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatı ile büyük ve önemli bir tecrübe kazanan Türkiye, İdlib’te de benzer bir harekat ile HTŞ’yi elimine edebilir. Fakat HTŞ’nin yapısı ve yerel dinamikler itibariyle, İdlib’te olası bir harekat hem Fırat Kalkanı Harekatı hem de Zeytin Dalı Harekatı’ndan çok daha farklı olacaktır.
HTŞ yapı itibariyle 13 bin civarında bir askeri güce sahiptir. HTŞ yönetimi ve HTŞ savaşçıları 90% oranında Suriyelidir. Örgütün lideri Muhammed el Cevlani de Suriyelidir. İdlib bölgesinde birçok aşiret HTŞ ile ortak hareket etmektedir. Ayrıca HTŞ’nin İdlib bölgesinde himaye ettiği ve resmi olarak HTŞ’ye bağlı olmasalar bile HTŞ ile beraber hareket eden 3–5 bin civarında bir askeri güç bulunmaktadır. Genellikle yabancı savaşçılardan oluşan bu yarı-bağlı gruplar arasında Türkistan İslam Partisi, Cund uş Şam, Ensar el İslam bulunmaktadır.
HTŞ içerisindeki yapılar ve HTŞ’ye yarı bağlı olan grupların büyük çoğunluğu ise Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum içerisinde olmadıkları da belirtilmelidir. Nitekim İdlib bölgesinde bulunan 12 Türk gözetim noktasına ve Türk askerine karşı saldırı olmamış, hatta HTŞ ve yukarıda belirtilen gruplar Türk gözetim noktaları ve sevkiyatların gerçekleşen bazı bölgelerde alan güvenliğini sağlamıştır. Ayrıca HTŞ ve HTŞ’ye yarı bağlı grupların savaşçılarının önemli bir kesimi Türk ordusuna karşı savaşmayı ret edebileceği de öngörülmektedir, özellikle HTŞ ve diğer gruplara ideolojik sebeplerden ziyade, pragmatik sebeplerden dolayı katılanlar. Fakat ideolojik olarak Türkiye’nin HTŞ’ye olası bir askeri operasyonunda Türk askeri ile savaşmayı meşrulaştırmaya hazır bir kitle olduğunun da altını çizmek gerekir.