İran’ın etno-politik siyasetinde Afgan milisler ve Suriye sonrası senaryolar
29 Kasım 2017

Analiz / Suriye Gündemi

Suriye İç Savaşı’nda Rus hava müdahalesi öncesi Humus-Lazkiye-Tarsus-Şam şeridinde sıkışan Esad rejimi, İran’ın Şii milisleri organize etmesiyle birlikte tekrar ülkenin büyük bir kısmında kontrolü sağlayabildi. İran Devrim Muhafızlarının farklı ülkelerden mobilize ettiği milisler, Tahran’ın Şam üzerindeki nüfuzunu arttırdığı gibi İran’ı Suriye konulu küresel müzakerelerde baş aktör yaptı.

Devrim Muhafızları Ordusu’nun dış operasyon kanadı Kudüs Güçleri komutanı Kasım Süleymani, Mayıs 2012’de Kum’da Hakkanî medresesi öğrencilerine yaptığı konuşmada, Arap ülkelerinde başlayan halk hareketlerine atıfta bulunurken:  ” Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki içtimaî hareketler, devrimimiz adına en iyi fırsatı hazırlıyor bize. Artık zafer ya da yenilgi Mehran ve Hürremşehr’de ( İran-Irak savaşının sembol şehirleri) şekillenmeyecek. Sınırlarımız ötelere gidiyor. Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye’de yeni zaferlere şahit olmamız gerekiyor. Tüm bunlar İran İslâm Devrimi’nin eserleridir.” ifadesini kullanmıştı.[1]

79 devrimi ile birlikte birçok İslam ülkesinde etki alanı oluşturan İran, yakınlık kurduğu gruplar ile derin bağlantılar elde etti. Genelde kültürel, mezhebi, siyasi kanallarla kurulan bu bağ bazen askeri eğitime kadar ulaştı. Yaklaşık 40 yıldır bölgedeki nufusunu artırmaya yönelik yayılmacı bir politika izleyen İran, Suriye’de sınır aşırı savaşcı tedarik etme ve bunları mobilize kabiliyetini net bir şekilde ortaya koymuştur. Lübnan, Irak, Pakistan gibi ülkelerden milis güçleri Suriye’ye yönlendiren İran’ın rehberlik ettiği savaşçı gruplardan birisi de Afganlardır. Çoğunluğu Afganistan’dan güvenlik ve ekonomik problemler sebebiyle İran’a göç etmiş Şii Hazaralardan oluşan bu grupta, savaş öncesi Suriye’ye iltica edip Şam’da Hazreti Zeynep türbesi çevresine yerleşen Afganlar da bulunmaktadır. 2013 yılında “Fatimiyyun Tugayı” çatısı altında biraraya gelen Suriye’deki Afgan savaşçıların sayısı, Devrim Muhafızları komutanı Yekta Hüseyni’nin 2016’daki konuşmasında on sekiz bin diye ifade edilmiştir.[2]  Günümüzde bu sayının otuz bine yaklaştığı tahmin edilmektedir. Afganistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sıbgatullah Ahmed yaptığı açıklamada Suriye’ye gönderilen Afgan savaşçılar hakkındaki tüm verileri Tahran ile paylaştıklarını fakat İran’ın bu konuyu ciddiye almadıklarını söylemiştir.[3]

Afganları Suriye’deki savaşa iten sebeplerin başında kötü ekonomik koşullar, kısıtlı sosyal haklar gelmektedir. Suriye’de savaşmak, yurtsuz Afganlar’a İran’da vatandaşlık hakkı almak için bir ümide dönüşmüştür. İran’da Şehitlik Vakfı Başkanı Muhammet Ali Şehidi, Ali Hamaney’in emriyle Suriye’de savaşan Afgan mültecilere ve ailelerine  vatandaşlık hakkı verileceğini açıklamıştır.[4]  Halep’te hayatını kaybetmiş bir Afgan savaşçının Isfahan’daki cenaze törenine katılan yakınlarının İran polisince oturum kartı sorgusuna götürülmesi İran’daki Hazaralar için Suriye ya da Afganistan arasında tercih yapma mecburiyetini göstermektedir.[5]

Diğer taraftan ekonomik koşullar da Suriye’de savaşmak için önemli bir faktördür. 2016’da Lazkiye’de hayatını kaybeden Fatimiyyun Tugayı komutanı Murteza Atayi, bir röportajında Afgan savaşçıların aylık 2.500.000 tümen maaş aldığını ifade etmiştir. O dönemde İran’da asgari ücret 800.000 tümen civarındaydı. Bu, İran’ın  Suriye’deki Afgan savaşçılara ülkesindeki asgari ücret bedelinin 3 katı maaş verdiği anlamına gelmektedir[6]

Bununla birlikte Afgan savaşçıların Suriye seferinde sadece sosyo-ekonomik faktörleri göstermek İran’ın ideoloji ajandasını setretmeyi sağlamaktadır. Afganlar için Suriye iç savaşı  mezhebi ve  milli anlamları barındırmıştır. Afganistan iç savaşı, sonrasında Taliban hâkimiyeti Şii Hazaralar için pek iyi hatıralar içermemektedir. Hazaralar, Afganistan’dan İran ve diğer ülkelere yaptıkları göçte, yurtlarını terk etmelerinde bazı radikal grupları sorumlu tutmaktadırlar. Başta Herat, Kâbil olmak üzere Afganistan’da Şii mescitlerine, Hüseyniyelere DAEŞ tarafından yapılan bombalı saldırılar bu tepkiyi canlı tutmaktadır. Tahran rehberliğinde Şam’a gitmek, öfke duydukları gelenekle aynı damardan gelen DAEŞ ve Nusra gibi oluşumlardan intikam almak için bir fırsat doğurmuştur. Suriye sahası, rövanş için uygun bir zemine dönüşmüştür. Rusya’nın Afganistan’ı enkaza çevirmesiyle istikrarsız sürecin başladığı ülkelerini terk eden Hazaraların, Suriye’yi harabeye çeviren aynı Rus kuvvetlerine kara piyadeliği yapması bu faktörün çelişkili yönünü de göstermektedir.

Afgan milisleri motive eden mezhebi etken ise Suriye’de Ehl-i beyte ait türbelerin muhafaza edilme hedefidir. Afgan milislerin Suriye’de bulunmasının en temel sebebi olarak da bu gösterilebilir.  Şiiler için Suriye iç savaşının kalbi, Şam güneyindeki Hazreti Hüseyin’in kız kardeşi Seyyide Zeyneb’e ait olduğu düşünülen türbedir.  Diğer Şii milisler gibi Hazaralar için manevi önemi bulunan bir diğer makam, Şam’da bulunan bir başka türbe Hazreti Hüseyin’in kızı Rukiye’nin türbesidir. Şii itikadındaki  onuncu ve on birinci imamlara ait türbelerin bulunduğu Irak’a bağlı Samarra şehrindeki  el-Askeri camisinin  2006 ve 2007’de saldırıya uğraması, Şii milislerin Ehl-i beyt türbesi bulunan herhangi bir ülkeye girmeleri için bahane teşkil etmektedir.  Bu hedefle Suriye’de bulunan türbeler tehlikede görülmüş ve  Şii milisler “Müdafiîn-i  Harem” / “Türbe Koruyucuları” diye isimlendirilmiştir.

Mezhebî hisleri pekiştirmek adına, İran Devrim Rehberi Ali Hamaney’in hanesindeki muharrem törenleri için özel seçilen meddahlar zaman zaman Suriye’ye gönderilmiştir. Ortak dilin verdiği imkanla, matem günlerinde cephede Afgan milisleri motive etmek maksadıyla Farsça mersiyeler okunmuştur. Ehl-i beyte ait hikayelerin uzmanlarca etkili ifadesi, Şam şehrinin geçmişte Emeviler’e başkentlik yapmış olması, kutsal türbeler, Şii literatüründeki rivayetler bir araya gelince milislerin fedailik ruhu farklı boyutlara ulaşmıştır. Afgan Fatimiyyun Tugayı milisleri, şartları en çetin cephelerde savaştırılmıştır.

Afgan milislerin savaş sonrası geleceği

Suriye’de haritaların Esad rejimi lehine değişmeye başlamasıyla birlikte başta Afgan savaşçılar olmak üzere Şii milis grupların akıbeti merak konusu olmuştur. Bu konuda bazı ihtimaller gündeme gelmektedir. Bunlardan birisi Afgan milislerin aileleri ile birlikte Suriye’de daimi ikamet etmesidir. İran’ın Tahran’dan Akdeniz’e nüfuzunu sürekli hale getirmek için kendisine bağlı Şii milisleri Suriye’de yerleştirip demografik yapıyı lehine değiştirmek istediği düşünülmektedir. Muhtelif şehirlerdeki abluka altında bulunan Sünni halkın İdlip ve Fırat Kalkanı bölgelerine göçe mecbur bırakılmaları bu hedefe zemin hazırlamaktadır. Lübnan, Irak ve Suriye’ye sınırı bulunan stratejik Humus eyaleti ile Halep ve Şam şehirlerindeki yabancı milis sayısının çokluğu buna işaret etmektedir.

Afgan milislerin geleceği  konusunda bir diğer ihtimal ise yeni çatışma alanlarında savaştırılmalarıdır.  İran-İsrail, Suudi Arabistan-İran geriliminin günden güne arttığı, dengelerin çok çabuk değiştiği Ortadoğu’da örneğin Lübnan ya da Bahreyn’den bir rüzgar esmesi durumunda Afgan milisler İran için idmanlı, hazır kıtalardan oluşan bir seçenek olacaktır. Fatimiyyun Tugayı, İran’a yönelik dışarıdan bir tehdit ya da olası bir iç karışıklık durumunda rejimin sadık bir bekçisi olarak Belucistan, İran Kürdistanı, Ahvaz gibi eyaletlerin sokaklarını da bekleyebilir. Son ihtimal ise Fatimiyyun Tugayı’nın Afganistan’a dönüşüdür.

Afgan milislerin eve dönüş ihtimali

1979’da Sovyet işgaline karşı Afgan direnişi başladığı zaman 30 bin civarında Arap savaşçı, ülkelerinden oldukça uzakta bulunan Afganistan’a gönüllü savaşmak üzere ulaşmıştı. “Afgan Arapları” diye anılan bu savaşçılar Pakistan’a bağlı Peşaver kentini üs olarak kullanmaktaydı.  Afganistan’da deneyim kazanan Arap mücahitler, 1990 sonrasında başta Cezayir, Mısır olmak üzere Ortadoğu’nun kalbinde açılan cephelerde etkin rol oynadılar. Yolu Afganistan’dan geçen birçok figür, Arap ülkelerinde silahlı İslâmî hareketlerin kilit isimleri oldu.[7]

Suriye’de başlayan savaş ve sonrasında İran’ın Şii milisleri organize etmesiyle tersten bir akış başladı. Bu sefer Afganistan kökenli binlerce savaşçı bir Arap ülkesine savaşmak üzere yola çıktı. “Arap Afganları” diye isimlendirebileceğimiz Fatimiyyun Tugayı üyelerinin ülkelerine bu türden  dönüş yapmaları halinde Afganistan’da farklı sonuçlar beklenebilir. Afganistan eski İstihbarat Şefi Rahmetullah Nabil yaptığı yazılı açıklamada Suriye’ye gönderilen Afgan savaşçıların tehlikeli neticeler vereceğini söylemiştir. Bölgede yükselen İran-Suudi Arabistan rekabetinin Afganistan’a taşındığını iddia eden Rahmetullah Nabil bu durumun Afganistan’ı 90’lı yıllardaki gibi savaş alanına  dönüştüreceğini ilave etmiştir.[8]

Geneli İran’da inşaat işçiliği gibi zor işlerde çalışmış, okuma-yazma oranı düşük  bu oluşumun tamamen İran’a bağlı olduğu unutulmamalıdır.  Suriye’de mobilize becerisini gösteren İran Devrim Muhafızları’nın askeri deneyim elde eden başta Afgan savaşçılar olmak üzere Şii milisleri nasıl yönlendireceği Afganistan’dan Fas’a tüm bölgeyi yakından ilgilendirmektedir. Kasım Süleymani’nin Suriye’de DAEŞ’in tamamen bittiğini ilan etmesiyle beraber Fatimiyyun milislerinin; “ Zeynep  ve Rukiyye seyyidelerinin  hürmetine Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasıyla davamızın devamı için her yere gitmeye hazırız” açıklaması bundan sonraki süreç için her ihtimali mümkün kılmaktadır.

Dipnotlar


[1]  http://www.aei.org/publication/سرلشکر-قاسم-سلیمانی-سردار-خطرات/
[2] https://www.balatarin.com/tag/افغان
[3] https://da.azadiradio.com/amp/28850982.html
[4] https://www.google.fr/amp/amp.dw.com/fa-ir/به-افغانهای-فاطمیون-تابعیت-ایرانی-داده-میشود/a-37911173
[5] http://fa.euronews.com/amp/2016/10/29/how-iran-uses-afghan-refugees-to-fight-in-syria
[6] https://m.youtube.com/watch?v=qhrQvxWhOP8
[7] Hamit Bozarslan, ” Ortadoğu’nun Siyasal Sosyolojisi” , İletişim yayınları 2012, sayfa 72
[8] https://da.azadiradio.com/amp/28850982.html