Astana sürecinin garantör devletlerinden olan İran, ülkesine sığınan Afgan mültecileri, Lübnan, Yemen ve Pakistan benzeri ülkelerden topladığı Şii milisleri askeri eğitimden geçirdikten sonra İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü altında örgütlemiş Esed rejimine destek amaçlı Suriye’ye göndermiştir.
Suriye, İran için hem Şii Hilali’nin bir parçası hem de Akdeniz’e açılan kilit ülke konumundadır. Suriye’nin bu stratejik ve jeopolitik öneminden dolayı İran, Suriye’ye Şii milisler göndererek Esed rejimini ayakta tutmaya devam ediyor.
İran’ın “Proxy War” stratejisi, rejimin ayakta kalmasını sağlarken Esed rejimini ekonomik ve askeri olarak İran’a bağımlı hale getiriyor.
Suriye’de faaliyet gösteren yaklaşık 80 farklı Şii milis örgütlenmesi bulunmaktadır. İran’ın Suriye’deki askeri varlığını genel manada Hizbullah, Ebu Fadl el-Abbas Tugayı, Zülfikar Tugayı, Irak Hizbullah’ı, Seyyidu’ş Şüheda Tugayları, Şehit Muhammed Sadr Güçleri, Kefil Zeynep Tugayı, Asaib Ehl’el Hak, El Nuceba Hareketi, El-Vaat es-Sadık Birliği, İmam el Bakir Tugayı Esedullah Galip Tugayı, İmam Hüseyin Tugayı, Muemmel Tugayı, Pakistanlı Şii milislerden oluşan Zeynebiyyun ve Afgan Şii milislerden oluşan Fatimiyyun Tugayı gibi milis yapılar üzerinden sürdürmeye devam ediyor.
Ruhani İdlib’i işaret etmişti
Son dönemde bu milis gruplar İdlib ve çevresinde TSK destekli Suriye Milli Ordusu ve Türk askerinin bulunduğu gözlem noktalarına saldırılar gerçekleştirmektedir.
Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu ile birlikte yürüttüğü Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatlarına karşı çıkan İran, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Meclis Başkanı Ali Laricani tarafından Türkiye’ye operasyonları durdurma yönünde çağrılarda bulunmuştu.
Ruhani harekat sonrası İdlib’i işaret eden açıklamasında, “Konu, Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu değildir. Bölgenin ilk sorunu İdlib konusudur. Zira tüm teröristler bu bölgede toplanmışlardır ve umarım bölge ülkeleri bu hususta yardımcı olurlar ve Türkiye devleti de bölgede yeni sorunlarla karşılaşmamamız için bu hususta daha dikkatli olur” ifadelerini kullanmıştı.
Son günlerde rejim unsurları adı altında İdlib çevresinde konuşlanan İran destekli silahlı gruplar Soçi mutabakatının aksine bir tavır alarak Rusya’nın da hava desteğiyle yerleşim yerlerini ve sivil halkı hedef aldığı görülmektedir.
Çocukları vurdukları füzelere Süleymani’nin adını yazdılar
3 Ocak’ta, Amerika Birleşik Devletleri’nin SİHA’larla Bağdat Uluslararası Havalimanı’na düzenlenmiş olduğu saldırıda İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, İran’ın bölgede daha saldırgan bir politika izleyeceğine işaret ediyor.
Halep’in batısında Han Tuman bölgesini “katyuşa” füzeleri ile hedef alan İran destekli Şii milislerin, füzelerin üzerine Süleymani’nin ismini yazması İran’ın Süleymani’nin intikamını Suriye’deki sivillerden almaya çalıştığını gözler önüne seriyor.
Hedef İran ile Lübnan arasında “Şii koridoru” oluşturmak
Süleymani’den sonra Kudüs Gücü Komutanı olarak görevlendirilen Tuğgeneral İsmail Kaani’nin de İran destekli grupları, özellikle Şam, Hama ve Deyrezzor bölgelerinden, Türkiye’nin Soçi mutabakatı ile İdlib’te belirlediği alanlara kaydırdığı gözleniyor.
Çatışmalar başladıktan sonra Suriye’nin Lübnan sınırı çevresindeki Sünni kentleri tahliye eden İran destekli gruplar, ele geçirdikleri yerlere Şii nüfusu (Şii milislerin aileleri başta olmak üzere) yerleştirip, yerel halkı Suriye içerisine veya dışına göçe zorlamıştı. Son dönemde İdlib’e yönelik gerçekleştirilen saldırılarda da bu harekat tarzı benimsenmekte, yerel halk göçe zorlanmaktadır.
İran’ın son günlerde kontrolündeki Şii milislerle İdlib’te etkinliğini artırma planı ve bu çerçevede TSK ile karşı karşıya gelmesi, Türkiye & İran ilişkilerini ciddi anlamda tahrip edebilir.