İsa El-Buni: DAEŞ ideolojisi Rejim’in hapishanelerindeki işkencelerin bir ürünüdür
İsa El-Buni siyasi gerekçelerden dolayı on beş yıl boyunca Suriye’de hapis yatmıştır. Müslüman Kardeşler Hareketi’ne üye olmak suçuyla mahkûm edilen İsa El-Buni, rejim hapishanelerindeki işkenceler sebebiyle mahkûmlar arasında tekfirci akımın geliştiğini ve yayıldığını müşahede ettiğini belirtmektedir. Hapishane’de yaşadıklarını 5 bin sayfalık notlar halinde tutan İsa El-Buni, serbest bırakılmasından sonra tekfir ve tekfircilik kavramı üzerine yüksek lisans tezi hazırlamış ve Lübnan/Beyrut Üniversitesi’ne sunmuştur. İslam İlimleri üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Suriye’deki savaşın başlamasından sonra, Türkiye’ye gelmiştir.
Röportajı gerçekleştiren: Ali Akbaba
Suriye gündemi: İsa el-Buni’yi biraz tanıyabilir miyiz?
İsa El-Buni: İsa el-Buni, Esad rejimi tarafından, bir şüphe üzerine, üstelik çocuğu doğmadan önce cezaevine atılmış bir babanın oğludur. Ben doğmadan önce babam cezaevindeydi. Kendisine isnat edilen suç, Cemal Abdülnasır’a (Nasıriye) bağlı olmasıydı. Bu gerekçeyle cezaevine atıldı. Ben de on beş yıl cezaevinde yattım. Babam bana şunu öğütlerdi; “Oğlum sen doğduğunda ben cezaevindeydim. Ben senin de cezaevine düşmenden korkuyorum. Aman dikkat et.” Babam dindar bir insan olmasına rağmen, sosyalist olduğu gerekçesiyle cezaevinde yattı. Dünyaya gözlerimi, babam cezaevindeyken açtım.
İlköğrenimi Haseke/Rasulayn’da gördüm. Üniversitede, Şam’da Felsefe ve Din bilimleri bölümündeyken üçüncü sınıfta 21 yaşında 1981 yılında cezaevine girdim. Bu süreçte, üniversite yıllarında yoğun bir şekilde fikir kitaplarını okurduk. 1978/79 yıllarında Hafız Esad, topluma şeklî bir özgürlük hakkı tanıdı. Bu şeklî özgürlük hakkından yola çıkarak, düşüncelerimizi ifade etmeye başladık. Okumalarımız İslam dünyası ve İslami düşünce ekseninde oluyordu.
Suriye Gündemi: Herhangi bir İslami cemaate bağlılığınız var mıydı?
İsa El-Buni: Bizim davetimiz genel olarak toplumun her kesimini kapsıyordu. 1978/79/80 yılarında İhvan-ı Müslimin Suriye’de aktif olarak davet çalışmalarını yürütüyordu. Toplumun her kesimini etkiliyor ve toplum tarafından ciddi bir teveccüh görüyordu. Bu süreçte yasak olan bütün kitaplara rahat bir şekilde ulaşabiliyorduk ve resmî kurumlarda bulabiliyorduk. Tam olmasa da özgür bir atmosfer vardı. Tabi biz yine de Hafız Esad rejimine güvenmiyorduk. İhtiyatlı ve tedbirli bir biçimde çalışmalarımızı yürütüyorduk. Derken davet çalışmalarında kendimi bir çalışma grubunun içinde buldum. Suriye’de İhvan-ı Müslimin’le birlikte hareket etmeye başladım.
Suriye Gündemi: İhvan’ın parlamentoda kürsüsü var mıydı?
İsa El-Buni: Suriye’de altmışlı yıllardan sonra İhvan’a siyasi yasak getirilip, bu isimlerin siyaset yapmaları engellenmişti. Bu yasağa rağmen arkadaşlarımızdan bireysel olarak mecliste yer alanlar vardı.
Suriye Gündemi: Yukarıda bahsettiğiniz kısmî bir düşünce özgürlüğünün mevcut olduğu süreçten bize biraz bahseder misiniz?
İsa El-Buni: Yetiştiğim aile ortamı dolayısıyla okuyan ve düşünen bir kişilik kazandım. Bizim evde kütüphane vardı. Okumaya ve kitaba yabancı değildik. Baba Kürt asıllıydı; Şanlıurfa/Siverek ilçesindendi. Dedem Risale-i Nur’u biliyor ve okuyordu.
Lisedeyken fikri kişiliğinden etkilendiğim ve ona saygı duyduğum hocam Ğasen Hamdun’un aynı zamanda telif etmiş olduğu üç kitabı vardı. Said Havva’ya yakın birisiydi. Okulda ve camilerde davet ve tebliğ çalışmaları yapıyordu. Ğasen Hoca’nın şahsiyeti, beni etkileyip hayatımda belirgin bir iz bırakan ender şahsiyetlerden birisi olmuştur. Hocam ve onun gibileri, okullarda ve camilerde İslami davet ve çalışmalarını rahat bir şekilde yapabiliyorlardı.
Suriye Gündemi: On beş yıl boyunca cezaevi yattınız. Biraz cezaevi hayatınızdan bahseder misiniz?
İsa El-Buni: Öncesinde cezaevleriyle ilgili okumalarım olmuştu. Cezaevinin, ne okuduğum ne de duyduğum gibi olduğunu gördüm. Kendimi dünyaca tanınan, şartları çok kötü olarak bilinen, Tedmur cezaevinde bulacağımı hiç düşünmemiştim. Bu gibi cezaevlerini kitaplardan ve romanlardan biliyordum. Tedmur’u bilmeyen az kişi var dünyada. İşkencenin her çeşidi mevcut… Bunların arasında en zor geleni psikolojik baskı ve işkenceydi. Saygın ve tanınan kişileri herkesin görebileceği şekilde çırılçıplak teşhir ediyorlardı. Hafızamdan silinmeyen bu kareleri düşündükçe acı çekiyorum. Özellikle cezaevinde kalan kadınlar vardı. Hamile olan kadınları, doktor ve ebenin yardımı olmadan, kendi hallerine bırakarak doğum yaptırıyorlardı. Acıdan çığlıkları yeri göğü inletiyordu. Ben cezaevinden çıkana kadar, bu işkencelerin sistemli bir şekilde devam ettiğini biliyorum.
Bu arada, cezaevinde bulunduğum zamanı fırsata çevirmek istedim. Tanıştığım birçok kişinin kültür ve bilgi seviyesi yüksekti. Onlarla tanıştım ve onların tecrübelerinden faydalandım. Bir yönden cezaevi bana medrese olmuştu.
Arkadaşlarıma destek olmak için psikolojiyle ilgili okumalarım oldu. Bu açıdan cezaevinin bana ciddi katkıları oldu. Tarihe tanıklık yapmak için ben cezaevinde günlük tutmuştum ve yaşadıklarımızı o günlüğümde kayıt altına alıyordum. Beş bin sayfalık bir mecmua haline geldi.
Suriye Gündemi: Bu mecmuayı yayımladınız mı ya da kitaplaştırdınız mı?
İsa El-Buni: Yok hayır, not şeklinde duruyor. Cezaevinde yaşadıklarım ve gördüklerim karşısında, arkadaşlarımla olan diyaloglardan, önemli veri topladım. Arkadaşlarım ve ben görmüş olduğumuz işkenceden dolayı, tekfirci, şiddet ve intikam duygularıyla dolan arkadaşları gördüm. Suriye halk devriminin önünde en büyük engel olan DAEŞ’i o zaman görmüştüm. Fikri tartışmalarımız oluyordu. Bu yolun yanlış olduğunu bilgiyle, hüccetle ispatlamamıza rağmen sımsıkı bir şekilde ısrarlarından vazgeçmediler. Bu şekilde toplumu tekfir eden bir akım oluşmuştu. 1995 yılında cezaevinden çıktıktan sonra eğitimimi tamamladım. Tekfir ve tekfircilik kavramı üzerine yüksek lisans tezi hazırladım Lübnan/Beyrut Üniversitesi’ne sundum. Ben o zamandan beri tekfirciliğin ümmetin başına bela olduğunu söylüyordum. Tekfirciliğin ne kadar kötü bir sonuç olduğunu cezaevi hayatımda da bugün de müşahede ediyorum. Yine bir şey eklemek istiyorum, Hafız Esad’ın tekfirci akımı oluşması için özel bir çabası vardı. Cezaevinde kalan arkadaşlarımıza şiddet ve baskı uygulayarak, âdeta onları kışkırtıyordu.
Suriye Gündemi: Cezaevi sonrası nasıl bir hayat yaşadınız?
İsa El-Buni: 1995 yılında cezaevinden çıktım. Ailem tekrar cezaevine düşmemem için küçük bir market açtı. Çalışmaya başladım. Aynı zamanda özel ders de veriyordum. Yasağım olduğu için resmi olarak okullarda eğitim veremiyordum. Dört yıl sonra yasak kalktı ve artık eğitim verebiliyorum. Ras El-Ayın’da okullarda eğitim vermeye başladım.
Suriye Gündemi: Suriye’de bir Kürt akademisyen olarak kendinizi Kürt kimliğiyle ifade edebiliyor muydunuz?
İsa El- Buni: Benim ilk kimliğim İslam’dır. Evet, aslen Kürdüm ama ırkçı değilim. Suriye’de birçok parti bulunmaktadır. Bu partilerin oluşumu ve faaliyeti Esad’ın çizmiş olduğu yol haritasıyla yürütülüyordu. Sistemin dışında kurulmuş hiçbir siyasi parti yoktu. Bu partiler içerisinde Kürt siyasi partisi yoktu. Kürtlerin siyasi parti açma izinleri yoktu. Siyasi Kürtler değişik partilerde siyaset yapıyorlardı, bir kısmına Baas Partisinde diğerlerine de farklı siyasi partilerde görev veriliyordu.
Suriye Gündemi: Abdullah Öcalan Suriye’ye geçtiği zaman, Suriye basını gündeme taşıdı mı?
İsa El-Buni: Evet, biz bunu gözümüzle gördük. Sınırda yaşadığımız için silahların Türkiye’ye nasıl geçtiğini, teröristlerin nasıl Suriye’den Türkiye’ye geçtiğini görebiliyorduk. Basına yansımasa da sınırda yaşayan bizler Suriye Devleti PKK’yı Türkiye’ye karşı desteklediğini ve beslediğini çok iyi biliyorduk. PKK’nın dışında Kürtler vardı. Fakat Suriye devleti PKK’yı destekliyordu. Bu destek, halk arasında değişik vesilelerle gerçekleşiyordu. Düğünlerde ve değişik etkinlilerde Öcalan posteri açılıp kutlamalar yapılıyordu. Türkiye’den gelen kişilerin geçişleri Haseke/Amude’den sağlanıyordu ve orada eğitiliyorlardı.
Gündemi: Esad rejiminin PKK’ya verdiği destek ve bu destekten hedeflediği sonuç hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
İsa El-Buni: Hedef Türkiye’nin iç sorunlarıyla uğraşmasını sağlamak ve Türkiye’yi zayıflatmaktı. Türkiye Devleti’nin iç sorunlarını kaşıyıp kontrol altına almaktı.
Suriye Gündemi: 2011’de Suriye’de halk ayaklanmasını idrak ettiğinizde neler hissettiniz?
İsa El-Buni: Cezaevi yatan her Suriyeli vatandaş bu rejimin zulmünden ve baskısından kurtulmanın ümidini taşıyordu. Ben bir şeylerin olacağını bekliyordum. Sivrisinek hayvanların en zayıfı olmasına rağmen Allah onu bir örnek olarak sunuyor. Çocuklar da toplumun en zayıf halkasıdır. Dera’da Suriye Halk Devrimi bu çocukların eliyle başlatıldı. Ve tüm Suriye’yi sardı. Suriye’de herkes özgürlüğe hasret idi. Her ne kadar istenen özgürlük hayat bulmasa da, bu Rejimin ne kadar zalim ve despot olduğu ortaya çıkmış oldu. Devrimi akamete uğratmak için tüm emperyalist devletlerle iş tutu. Buna rağmen Suriye halkı kahramanca rejime kaşı durdu. Halk ilk defa korku duvarını yıktı ve özgürlük talebinde bulundu.
Suriye Gündemi: İnsani yardım faaliyetleri çalışmalarınızı nasıl gerçekleştiriyordunuz?
İsa El-Buni: Kızılay Rasulayn temsilcisiydim. ÖSO’nun kontrolü altındayken yaptığımız ilk işlerden birisi bir şer-i meclis oluşturup bu vesileyle insani yardımların koordinasyonunu sağlamak ve kamu malına zarar gelmesini engellemektir. PYD gelene kadar sürdü. PYD geldikten sonra Rejim onlara petrol kuyularını teslim etti. Bu yüzden bizim hiçbir etkinliğimiz kalmadı. Elimizden bütün yetkileri aldılar.
Suriye Gündemi: Neden Rasulayn’da kalmadınız?
İsa El-Buni: : Benim bu ortamda yaşamam mümkün değildi. Tekrar cezaevi hayatı yaşamak istemedim. Dolayısıyla Türkiye’ye geldim. Türkiye’ye geldikten sonra yeni bir hayat yaşamaya başladım. Bu yeni hayatımda eğitimci olmam hasebiyle Suriyeli çocukların savaş psikolojisinden kurtulup eğitim görmeleri için ev ev dolaşıp eğitime kazandırmaya başladım. Şanlıurfa’da açılan ilk geçici eğitim merkezinde gönüllü olarak felsefe derslerini vermeye başladım.
Suriye Gündemi: Bildiğiniz gibi Zeytin Dalı Harekâtı başarılı bir şekilde sonuçlandı. Bu zaferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsa El-Buni: İlk başta Zeytin Dalı Harekâtını kutluyorum. Bu ve bu gibi başarıların devamını temenni ediyorum. Başarının ilk adımı Cerablus, El Bab ve Afrin bölgelerinin tamamen teröristlerden temizlenmesidir. Ama en önemeli aşama bunda sonraki aşamadır. Bu bölgenin yönetimi noktasında hassas olmalıyız. Yöneticileri seçerken güven veren ve halk tarafından toplumsal karşılığı olanları ve kabul görmüş kişileri seçmeliyiz. Eğer mümkünse teknokrat yöneticiler seçilmelidir. Bu operasyonların Suriye’nin doğu bölgelerinde de yapılmasını temenni ederim. Türkiye bütün dünyaya çok güzel bir insanlık dersi verdi. Türkiye sivillere, yerleşim alanlarına zarar vermeden başarılı ve bölgede yapılmış en temiz operasyona imza attı. Koalisyon güçleri Rakka’da bir operasyon düzenledi. Rakka şimdi yerle bir oldu. En son Afrin operasyonuna baktığımızda bir duvar bile yıkılmadı. Dünya bu iki örneği karşılatırsın.
Suriye Gündemi: Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
İsa El-Buni: Böyle bir çalışma yaptığınız ve sesimizi dünyaya duyurduğunuz için ben Suriyeliler adına ve kendi adıma teşekkür ederim