İsrail ve İran'ın Suriye'deki Güç Mücadelesi
25 Nisan 2018
İsrail ve İran’ın Suriye’deki Güç Mücadelesi

Suriye savaşı, bölgesel aktörler için farklı stratejileri beraberinde getirmiştir. Farklı aktörlerin birbirinden farklı gruplar üzerinden stratejik yaklaşımlar ürettiği bu savaşta, bölge ülkeleri için göç meselesi, sınır güvenliği ve radikal grupların uzantıları gibi konular stratejileri önceleyici faktörler olmuştur. Hiç şüphesiz savaş boyunca hamleleri en çok tartışılan ve hedefi merak edilen ülkelerden biri İsrail’dir.

Haziran 1967’de “Altı Gün Savaşında” stratejik Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından işgaliyle birlikte Suriye-İsrail ilişkileri Golan’ın geleceği temelinde sürekli gerilmiştir. Takip eden yıllarda yapılan barış müzakereleri neticesiz kalmış, Suriye’nin Hizbullah ile yakınlığı iki ülke arasındaki tansiyonu arttırmıştır. İsrail savaş uçakları Ağustos 2003’te Beşar Esad’in yazlık konutu üzerinde, Haziran 2006’da ise başkanlık sarayı üzerinde alçak uçuş yapmıştır. 2008’de İsrail savaş uçakları Deyr ez-Zor ilinde kimyasal tesis olduğunu iddia ederek bir askeri karargâhı vurmuştur. Aynı yıl Suriyeli Tuğgeneral Muhammed Süleyman’ın Akdeniz kıyısındaki Tartus’ta sahildeki evindeyken İsrailli komandolar tarafından vurulduğu iddia edilmiştir. İsrail’in bu saldırılarına karşı rejim hiçbir karşılık verememiştir ve gerilimi azaltma politikası izleyip bu saldırıların karşılıksız kalmayacağını söyleyerek zamanı ve mekânı münasip gördükleri  takdirde karşılık verileceğine dair tehditler savurmuştur.

2013 Sonrası İsrail Saldırıları

İsrail, Suriye’de devam eden çok denklemli iç savaşta gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla etkinliğini arttıran bölgesel bir aktördür. Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları mensubu önemli komutanları hedef alan bu saldırıların ilki 2013 yılının Ocak ayında gerçekleştirilmiştir. İsrail, Şam’ın kuzeybatısındaki Camraya bölgesinde kimyasal silah barındırdığını iddia ettiği bir dizi askeri mevziiyi bombalamıştır. 3-5 Mayıs tarihleri arasında İsrail uçakları aynı bölgede yer alan Askeri Araştırma Merkezi’ni (SSRC), mühimmat deposunu ve hava savunma sistemini hedef almıştır.  Golan Tepesi’nde 31 Ağustos tarihinde Suriye’ye ait bir insansız hava aracı (İHA), 23 Eylül tarihinde aynı mevkide Suriye Askeri Uçağı İsrailli güçler tarafından düşürülmüştür.

İsrail, Hizbullah üyelerini hedef almaya da devam etmiş ve Ocak 2015’te Kuneytra yakınlarında bulunan Hizbullah konvoyuna yapılan saldırıda eski Hizbullah lideri İmad Muğniye’nin oğlu Cihad Muğniye’nin de içinde olduğu 6 Hizbullah üyesini öldürmüştür.  Aralık 2015’te Şam yakınlarına gerçekleştirilen hava saldırısında Hizbullah lideri Samir Kantar öldürülmüştür. 2016 ve 2017’de Kuneytra, Golan Tepesi ve Şam’ın batısındaki Mezze Askeri Havaalanı’na İsrail’in hava saldırıları devam etmiştir.

Ocak 2018’de İsrail uçaklarının düzenlediği hava saldırılarında Şam yakınlarında Hizbullah’a ait silah depoları hedef alınmıştır. Aynı yılın şubat ayında İsrail Suriye’ye ait İHA düşürürken Suriye uçaksavarlarının ateşi sonucu İsrail’e ait bir F-16 düşürülmüştür. Nisan ayında T-4 askeri hava üssüne İsrail tarafından gerçekleşen saldırıda 7 İran Devrim Muhafızı öldürülmüştür.

Saldırılara İran’ın Tepkisi

T-4 hava üssüne İsrail’in hava saldırısında 7 Devrim Muhafızı üyesinin öldürülmesinin ardından Şam’a giden İran Devrim Rehberi Ali Hamaney’in başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, en yakın zamanda cevap verileceğini duyurdu. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasimi, basın toplantısında bir muhabirin “7 İranlı asker İsrail tarafından öldürüldü, Tahran neden sessiz?” sorusuna, “Suriye halkı ve devleti gereken cevabı verecektir” yanıtıyla İranlı yetkililerin İsrail’le doğrudan çatışmaya gönüllü olmadıklarını göstermektedir.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi, BBC News’e yaptığı açıklamada, ülkesinin Suriye’deki varlığıyla İsrail’e karşı yeni bir cephe açmayı değil terörle mücadele etmeyi amaçladığını söylemiştir. İran Devrim Rehberi Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti de 11 Nisan’da Şam’a yaptığı ziyaretinde öncelikli hedeflerinin İdlip olduğunu belirtmiştir.

Gazeteci Thomas Friedman’a  göre ise,7 Devrim muhafızı üyesinin ölümü ile neticelenen T-4 hava üssüne yapılan saldırı İsrail ve İran arasında doğrudan çatışmayı başlatmıştır. İran’ın İsrail’e tam ve teşekküllü bir karşılık veremediğini, Kasım Süleymani’nin bu ihtimali iki kez düşünmek zorunda kaldığını ifade eden Friedman, bunu İran ekonomisinin mevcut çöküşü ile açıklamaktadır. İran riyali son bir yılda rekor seviyede değer kaybederken, iktisadi ve politik belirsizlikler ile dış operasyonların artan maliyeti ekonomideki çöküşü arttırmaktadır. Friedman, İsrail saldırıları karşısında İran Devrim Muhafızları’nın dış operasyonlardan sorumlu grubu Kudüs Gücü’nün sessiz kalmasının bir diğer sebebini de Rus askeri yetkililer ve Putin’in artık İran destekli milis grupları doğal müttefik olarak görmediği, Suriye’deki mevcut kazanımları heba edecek maceraları doğru bulmadığıyla açıklamaktadır.

İsrail’in Suriye’deki Nihai Hedefi

Araştırmacı Enes Ayaşlı’ya  göre, İsrail’in Suriye’ye yönelik dış politika yapım sürecinin asli unsuru, askeri çatışma sürecinin çözümsüzlüğünü temel alan sınırlı müdahaleci bir yaklaşımdır. İsrail için öncelikli tehdidin İran’ın yayılmacılığını önlemek olduğunu belirten Ayaşlı, bununla birlikte İsrail’in Suriye politikasını İran’ın Hizbullah’a silah transferini önlemek, Golan Tepeleri ve çevresinde kısmi güvenlik çemberi oluşturmak ve Rusya’nın siyasi ve askeri etki alanını minimize etmekle açıklamıştır.

İsrail’in Suriye’ye yönelik yaklaşımlarından birisi “bildiğimiz şeytan” İran’ın müttefiki Esad rejiminin, Esad sonrasında gelebilecek İslamcı “bilmediğimiz şeytan”lardan daha iyi olacağı ihtimalidir. Bu yaklaşıma göre, Nusayri Esad ne kadar İran’ın müttefiki olsa bile, seküler Arap milliyetçisi Esad rejiminin yıkılması sonrasında kurulacak cihatçı veya İslamcı Sünni alternatiflerin nasıl bir tehdit olacağının bilinmemesinden ötürü daha iyi olduğu iddia edilmiştir.   İç savaşın sonucunda kim kazanırsa kazansın kalıcı barışın sağlanması zor olduğu gibi, iç savaşın yaralarının sarılması ve Suriye’nin yeniden yapılandırılması için birkaç on yıla ihtiyaç olacaktır. Kuzey sınırında kaosun devam edecek olması İsrail için reaktif bir yöntemi benimsemesine yol açmıştır.

Sonuç olarak İran, Suriye’deki askeri varlığına İsrail’i bahane gösterirken İsrail de Suriye’deki müdahalelerine İran’ı sebep göstermektedir. Bu durum iki ülkenin de Suriye’deki faaliyetlerini içerde makbul bir izaha dönüştürmüştür. İran için İsrail’le savaş söylemi Suriye sonrası Ortadoğu’da zedelenen imajın düzelmesi adına bazen gerekli de görülebilmektedir. İsrail’in Suriye’deki mevcut rejimi değiştirmek gibi bir hedef olmaksızın bölgedeki caydırıcılığını deklare etmek adına hava saldırılarını devam ettirmesi mümkündür. İran için İsrail ile savaş, çok denklemli Suriye sahasını daha karmaşık hale getireceği gibi endişe veren ekonomik durumu daha da kötüleştirecektir. Suriye’deki saha hâkimiyetinin kaybedilmesi riski de İran için düşündürücü bir faktördür. İranlı yetkililerin açıklamaları da asıl hedefin İdlip ve Der’a gibi muhaliflerin kontrolündeki alanlar olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca Tahran ve Tel Aviv ile iyi ilişkileri bulunan Moskova Şam’daki dengenin bozulmasını istemeyecektir.