Haber-Analiz / Suriye Gündemi
13 Kasım 2017 tarihinde BBC’nin ‘’Rakka’nın Kirli Sırrı’’ başlığı ile verdiği haber uluslararası kamuoyunda büyük bir tepki uyandırdı. Habere göre Rakka’da bulunan DAEŞ savaşçıları aileleri ile birlikte uzun bir araç konvoyu eşliğinde Rakka’dan ayrılarak DAEŞ’ın kontrolü altında bulunan bölgeye geçti. Tahliye operasyonu DAEŞ ve PYD/YPG arasında varılan anlaşma sonucunda gerçekleşti. BBC’nin aktardığına göre de PYD/YPG konvoyun görüntülenmemesi için gazetecileri şehirden uzaklaştırmıştı.
BBC’nin yayınladığı konvoy güzergahına göre konvoy Rakka doğusundan ilerleyerek nehrin doğusunda Markada bölgesine ardından da DAEŞ’ın kontrol ettiği alanlara ve nihai nokta olarak da Ebu Kemal’e vardığı belirtiliyor. Ancak bu noktadan sonrasına dair herhangi bir bilgi verilmiyor.
Haber kaynağının aktardığına göre 250 savaşçı ile onların aileleri olduğu söylenen 3500 kişinin tahliye edildiği belirtiliyor. Ancak yine haber kaynaklarından olan bir tır şoförü DAEŞ savaşçıları arasında çok sayıda yabancı savaşçı olduğunu aktarıyor. Tam bu noktada bir eksiklik göze çarpıyor:Bir savaşçı başına 14 aile üyesi düşmesi gerekir ki bu oldukça imkansız bir sayı.. Bu nedenle BBC’nin aktardığı haber içeriğinde ki savaşçı sayısının tam olarak gerçeği yansıtması gözükmektedir. Haber içeriğinde de savaşçı ve aile mensubu ayrımı yapılmadan verilen, yaklaşık 4.000 kişi ile genellenen sayının, daha doğru olduğu söylenebilir.
Konvoyun kapasitesine dair verilen bilgilerde ise konvoyun 6-7 km uzunluğunda olduğu ve içerisinde 50 kamyon, 13 otobüs ve 100’den fazla da DAEŞ’e ait araçların bulunduğu belirtiliyor. Ve yine haber kaynağında PYD/YPG militanlarının DAEŞ’e ait konvoyu çektiği görüntülerde kamyonlarla şehirden çıkan DAEŞ militanlarının beraberinde mühimmatlarını ve silahlarını da aldığı gözüküyor. Haberde, varılan anlaşmanın yalnızca bireysel silahların geçişine izin verileceği noktasında olduğu ancak DAEŞ’in beraberinde mühimmatlarını da taşıdığı belirtiliyor. Mühimmat ve cephane noktasında hangi boyutta bir nakliyat olduğuna dair ise net bir veri yok. Konvoyun geçisini havadan denetlediğini bildiren ABD öncülüğünde ki koalisyondan ve PYD/YPG’den mühimmat ve cephane nakliyatına dair bir açıklama gelmedi. Koalisyon sözcüsü Albay Ryan Dillon, “Biz kimsenin ayrılmasını istemedik. Ama bu, sahadaki yerel liderler tarafından, onlarla ve onlar aracılığıyla yürütülen stratejimizin odağında olan, Suriyelilere kalmış bir mesele. Savaşan ve ölen onlar, operasyonlarla ilgili kararları onlar alıyor” açıklamasında bulunarak konunun sorumluluğunu almaktan kaçınmıştır.
BBC’nin haberinden önce de PYD/YPG ve DAEŞ arasında anlaşmanın sağlandığı haberleri yapılıyordu ancak hiçbir haber BBC’nin yaptığı kadar berrak değildi. Bu durumu Koalisyon sözcüsü Albay Ryan Dillon’da şu şekilde doğruluyor; ‘’Bu sır değildi. Biz Rakka’nın düşürülmesinden sonra 14 ve 19 Ekim’de yaptığımız açıklamalarda Rakka Sivil Konseyi, SDG ve bölgenin aşiret büyükleriyle yapılan anlaşmadan bahsettik.’’ Bu haberin ortaya koyduğu ve kamuoyunu bilgilendirdiği en önemli durum ise; yabancı savaşçılarında aralarında bulunduğu büyük bir DAEŞ savaşçısı kadrosunun mühimmat, cephane ve aileleri ile birlikte Rakka’dan ayrılmasının somut bir şekilde delilleri ile ortaya konulmasıdır.
Anlaşmanın askeri ve uluslararası boyutunu ele aldığımızda PYD/YPG’nin ABD öncülüğünde ki koalisyonun 4108’e kadar ulaşan hava saldırılarına rağmen şehrin tamamen kontrolünü ancak anlaşma yolu ile sağladığını da görmemiz gerekmektedir. Bu durum aslında savaşın ancak bir ateşkese varılarak DAEŞ savaşçılarının büyük çoğunluğunun tahliyesi ile sonuçlandığının göstergesidir. Rakka’dan çıkan yabancı savaşçılar ise anlaşmanın mahiyetini uluslararası arenaya taşımaktadır. Keza yeterli paraya sahip olanların kaçakçılar aracılığı ile Irak ve Suriye’nin dışına çıkılabilmeleri mümkündür. Her ne kadar güvenlik önlemleri alınsa da bölgede kaçakçılığı kontrol etmek oldukça zordur. Bu bakımdan ABD, bu anlaşma ile birlikte terörün Suriye’den dünya’ya ihraç eden ülke konumuna gelmiştir.
Anlaşmayı sahada DAEŞ ile mücadele kapsamında da ele aldığımızda aslında ABD’nin ve dolayısıyla PYD/YPG’nin hedefi, DAEŞ ile mücadeleden ziyade meşru hedef olan DAEŞ’in elinde bulundurduğu noktalara yerleşmek ve Suriye’de ki konumunu güçlendirmek olduğu gözükmektedir. Nitekim Menbiç’te ve Tabka’da da PYD/YPG’nin bölgeyi büyük ölçüde ABD öncülüğünde ki koalisyonun hava desteği ile ele geçirdikten sonra, DAEŞ ile anlaşma yaparak tahliyelerine imkan tanımıştı. Elimizde bulunan veriler ışığında PYD/YPG’bölgede DAEŞ ile mücadele etmekten ziyade kendi nüfuz alanını derinleştirmek ve sağlamlaştırmak adına faaliyet gösterdiği sonucuna varılabilir. Mevcut olaydan olguya doğru baktığımızda da bu durum Türkiye’nin ‘’bir terör örgütü, başka bir terör örgütü ile temizlenemez’’ tezini güçlendiren örnekler arasında önemli bir noktada yer alacaktır.
Nitekim Dışişleri Bakanlığı da konuya ilişkin yayınladığı açıklamasında terör örgütleri arasında gerçekleşebilecek işbirliğine şu şekilde dikkat çekmektedir; ‘’Sözkonusu anlaşma, bir terör örgütüyle mücadelenin başka bir terör örgütüyle yürütülmesi halinde bu terör örgütlerinin eninde sonunda birbiriyle işbirliğine gideceği gerçeğinin yeni bir örneği olmuştur.’’ Açıklama da söz konusu anlaşma için ‘’vahim ve ibret verici’’, ABD’nin anlaşmaya ilişkin ‘’saygı duyuyoruz’’ açıklamasından ise ‘’esef duyulduğunu’’ bildirilmiştir.