2011 yılında başlayan rejim karşıtı protestolar ve devamında iç savaşa dönüşen Suriye krizi süreci boyunca Esed rejimine destek veren Rusya, 30 Eylül’den itibaren söz konusu desteğini aktif bir askeri operasyona dönüştürerek yeni bir evreye geçti. IŞİD’e karşı operasyon maksadıyla ülkede asker ve hava gücü konuşlandırmaya başlayan Rus ordusu 30 Eylül’den itibaren özellikle muhaliflerin hakim olduğu bölgeleri yoğun bir hava bombardımanına tabi tuttu. Rusya’nın dahliyle başlatılan bu yeni saldırı dalgasında ise özellikle sivil halkın büyük zarar gördüğü rapor edildi.
Uuslararası Af Örgütü(Amnesty International) tarafından 23 Aralık tarihli yayınlanan bir raporda Rus Ordusu’nun Suriye’de sivillere yönelik gerçekleştirdiği ve bir kısmının “savaş suçu” sayılabileceği saldırılar ele alındı. Rapor yayınlanmasının ardından oldukça ses getirdi. Rus yetkililerse rapora ağır ifadelerle tepki gösterdi. Rus Savunma Bakanlığı twitter adresinden paylaşılan bir twit’te Uluslararası Af Örgütü’nü tehdit etti.
Rus Hava Saldırılarıyla İlgili İddialar
Rus müdahalesinin oldukça başlarında, yoğun hava bombardımanı neticesinde çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğine dair bilgiler gelmeye başladı. Suriye Yerel Koordinasyon Komitesi (LCC), Rus savaş uçaklarının Suriye’nin Humus ve Hama’da muhaliflerin kontrol ettiği bölgeleri vurduğunu duyurdu. LCC, açıklamasında Rus ordusuna ait savaş uçaklarının Humus’un Telbise ve Rastan ilçeleriyle Mukaramiye ve Zafaraniye beldelerine saldırdığını ifade etti. Humus Medya Merkezi, saldırılarda 32 sivilin hayatını kaybettiğini duyurdu. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Halid Hoca, Rus savaş uçakları tarafından Suriye’nin Humus kentine düzenlenen saldırıda 36 sivilin hayatını kaybettiğini bildirdi. Hoca, vurulan hedefleri ve yaşamını yitiren sivil sayısını ise “Telbise (17), ez-Zaferani (11), Rastan (6), Mukaramiye (1) el-Kanto (1)” şeklinde duyurdu. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Rusya’nın saldırılarında, 4 Ekim’de Halep yakınlarında Rus yapımı gelişmiş yeni tür bir misket bombası kullandığını belirtti.
Merkezi Londra’da bulunan Suriye İnsan Hakları Örgütü (SNHR), Rusya’nın, Suriye’nin çeşitli kentlerinde düzenlediği saldırılarda 104 sivilin öldüğünü açıkladı. SNHR tarafından yayınlanan raporda, “Rusya’nın 20 Eylül’den 31 Ekim’e kadar geçen 1 aylık dönemde Suriye’nin çeşitli kentlerinde düzenlediği saldırılarda 25’i çocuk, 15’i kadın 104 sivil hayatını kaybetti” ifadelerine yer verildi. Rusya’ya ait savaş uçaklarının hedef aldığı 23 noktanın denetlendiği belirtilen raporda, saldırıların “15’inin muhalifleri, 5’inin IŞİD’in kontrolündeki sivil yerleşim alanlarını, 3’ünün ise muhaliflere ait askeri alanları hedef aldığı” kaydedildi.
Uluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı rapor ise 25 saldırıyı inceliyor ve bunlardan 6’sına odaklanıyor. “Rusya’nın maskesi düştü” başlığıyla yayınlanan raporda Rus savaş uçaklarının saldırılarda sivil yerleşim alanları, evler, camiler, pazar yerleri ve hastaneler dahil halkın yoğun olarak bulunduğu bölgeleri hedef aldığı ifade ediliyor. Yine Rus ordusuna ait uçaklarca düzenlenen hava saldırılarında yasaklı mühimmatların kullanıldığı raporda paylaşılan iddialar arasında yer alıyor.
Suriye’de başlayan Rus hava saldırısının ardından ülkenin kuzeyinde muhaliflerin kontrolündeki bölgelerden yeni bir büyük göç dalgasının başladığı rapor edildi. BM yetkilisi Vanessa Huguenin, yaptığı açıklamada, yalnızca Ekim ayı boyunca 120,000 insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. Açıklamaya göre her ne kadar evlerini terk edenlerin kendi bölgelerinde kaldıkları bildirilse de, önemli bir kısmının Türkiye sınırına yöneldiği de ifade edildi.
Rus Stratejisi’nin Arka Planı
Suiye’de uzun süredir devam etmekte olan savaşın 5. Yılına varmasıyla ortaya çıkan tablo ülkedeki demografik yapının da büyük oranda değişmeye başladığı işaretleri vermeye başladı. Resmi rakamlara göre 300,000’den fazla insanın öldüğü ve 5 milyondan fazlası yurt dışında olmak üzere 10 milyona yakın insanın mülteci konumuna düştüğü savaşın ağır bilançosu savaşın tarafları arasında güçlü bir biçimde hissediliyor.
Suriye rejimi ülkede yoğun olarak Nusayriler başta olmak üzere azınlık nüfusa dayalı bir destek profili ortaya koyarken, rejim karşıtı muhalif güçlerin çoğunluğunu Arap Sünniler oluşturmakta. Ülkede yaşanan savaşın bir süre sonra mezhep savaşına evirilmesiyle önem kazanan “demografik” denge gün geçtikçe ülkede azınlığı teşkil eden Nusayri nüfusun aleyhine işlemeye başladı. Savaşın başından beri bağımsız kaynaklarca doğrulanmasa da 150,000 dolayında askere elverişli erkek nüfusunu yitiren Nusayri nüfus, söz konusu durumun oluşturduğu baskıyı güçlü bir biçimde hissetmekte. Ülke çapındaki pek çok farklı cephede artık savaşmayı reddeden Nusayri askerler, kendi bölgelerinde kalmayı tercih ediyor. Bunun yerine Esed rejimi saflarında gün geçtikçe yabancı Şii milislerin sayısı artıyor. Yine yakın dönemlerde Suriye rejimi tarafından askere gitmeyenlerin tutuklanarak zorla askere alındığı ve kadınların da yoğun olarak orduda görevlendirdiği gözlemlenebiliyor.
2015 Mart ayından itibaren Suriyeli muhaliflerin ülkenin kuzeyinde İdlib bölgesinde gerçekleştirdiği hızlı ilerleyiş özellikle Lazkiye’ye yakınlığıyla bilinen Cisr eş-Şuğur şehrinin düşmesiyle büyük bir korku yarattı. Lazkiye’ye paralel uzanan Gab Ovası boyunca yaşanan çatışmalarsa savaşın gün geçtikçe Nusayri nüfusun bulunduğu bölgelere yaklaştığı anlamına geliyor. Rusya’nın müdahalesi ise bu kritik aşamada anlam kazanıyor.
Uzun yıllardır Suriye rejimiyle ilişkiler içerisinde olan Rusya, yurtdışındaki tek üssü olan Tartus deniz üssünün güvenliği için Suriye’nin sahil bölgelerinde rejimin devamlılığının korunmasından yana. İran’ın aksine Tartus ve Lazkiye’yi oldukça önemseyen Rusya, özellikle askerlerini ve ordusunu bu bölgelerde konuşlandırıyor. Rusya’nın aksine, Hizbullah’ın varlığı ve Lübnan üzerindeki etki, İsrail’e baskı oluşturacak Golan’a uzanan Kalamun hattı v.b. ülkenin güneyinde Şam merkezli bölgelerle İran daha çok ilgileniyor. Rus stratejisi ise bu noktada İran’la farklılaşıyor.
Rusya’dan İnsansızlaştırma Stratejisi
Suriye’de muhtemel bir gelecekte ortaya çıkabilecek tabloda ülkenin kıyı bölgesinde kendisine bağımlı bir Nusayri devletini rasyonalize eden Rusya, böylesi bir senaryoda söz konusu ince hattın güvenliğinin sağlanması için demografi faktörünü dikkate alıyor. The Washington Institute’te Fabrice Balanche tarafından Eylül ayında kaleme alınan bir yazıda, Rusya’nın ülkedeki Nusayri nüfusa dayalı bir devletin demografik anlamda yaşayabileceği dezavantajlar ortaya konuyor. Buna göre ülkedeki Nusayri nüfus sahildeki Lazkiye bölgesinde bile çoğunluğu teşkil edemiyor ve bu durum gelecekte muhaliflerin denize açılabilecekleri bir senaryoyu mümkün kılıyor. Yazara göre ise Rusya’nın temel stratejisi ise muhaliflerin denize ulaşmasına izin vermemek.
Suriye’de Rus müdahalesinin başlangıcından bu yana hedef alınan bölgeler göz önünde bulundurulduğunda, sahilden hemen içeride başlayan muhalif hakimiyetindeki Sünni nüfusun yaşadığı yerleşim yerleri oluşturuyor. Saldırıların yoğunlaştığı Hama’nın kuzeyinden başlayarak İdlib boyunca uzanıyor ve oradan Halep’e kadar bir hatta yoğun bir biçimde sürüyor. Yine Humus’un kuzeyindeki muhalif kontrolündeki Sünni bölgeler yoğun bir biçimde Rus hava saldırılarına maruz kalıyor.
Başta Uluslararası Af Örgütü’nün ortaya koyduğu gibi Rus hava saldırılarının cephe hatlarından daha çok yerleşim yerlerine yönelmiş olması bir tür demografik mühendislik çalışmasına işaret ediyor. Yoğun bir biçimde pazar yerleri, hastaneler, şehir merkezlerinin vurulması Rusların söz konusu Sünni bölgeleri “insansızlaştırdığı” yorumlarına yol açıyor. Söz konusu insansızlaştırma stratejisinin rasyonalizasyonu ise bir kaç madde ile anlaşılmaya çalışılabilir. Buna göre;
Suriye’de gelecekte yaşanabilecek muhtemel bir bölünmeye karşı sahilde oluşabilecek Nusayri devletinin kendini güvende hissetmesi için bölgenin ve yakın çevresinin Sünni nüfustan arındırılması. Bu stratejiye göre söz konusu Sünni nüfus kaçınılmaz olarak muhtemel bir Nusayri devletine karşı tehdit oluşturacak ve demografik anlamda zayıf olan Nusayri nüfusa karşı her zaman bir baskı unsuru teşkil edecektir.
Bir diğer amaç ise yoğun bombardıman neticesinde muhaliflere destek veren Sünni nüfusun silahlı gruplardan desteğini kesmesini sağlamak. Bu hamle ile amaçlanan Sünni muhalif gruplara destek veren halkın, yaşanan kayıplar neticesinde bu desteğini çekerek en azından silahlı gruplara anlaşma için baskı yapması.
Gerek bölgesel düzeyde, gerekse uluslararası ölçekte ise oluşan mülteci göç dalgaları ile muhaliflere destek veren ülkeleri bu destekten vazgeçirmek ve Esed rejiminin bir şekilde varlığını sürdürdüğü ve Rusya’nın çıkarlarının garanti edildiği bir düzlemde bir anlaşma zemini oluşturmak.
Sonuç
Gerek bölgede, gerekse dünyanın farklı yerlerinde yaşanan uzun soluklu etnik ve mezhep kökenli çatışmaların sıklıkla taraflar arasında bir tür yarışa dönüştüğünü gözlemleyebilmek mümkün. Savaşın neticesinde kendi demografik unsurunun en avantajlı bir pozisyonda masada yer alabilmesi için yoğun çaba sarf eden taraflar, savaşları yoğun insan hakları ihlallerinin yaşandığı sivil nüfus üzerinde sürdürebiliyor. Rusya’nın Suriye’de Sünni nüfusa yönelik gerçekleştirdiği “insansızlaştırma” stratejisi ise, kaçınılmaz olarak ülkenin bölünmesi ya da taraflardan birinin diğerini yok edeceği senaryodan başka bir seçeneğe izin vermiyor.