Suriye’deki Savaş Öncesi İran-Suriye İlişkilerinin Seyri
Sekizinci yılına giren Suriye’deki savaş, birçok ittifaka sahne oldu. Dengelerin çoğu kez değiştiği Suriye’de sabit kalan nadir durumlardan birisi, kuşkusuz İran’ın Esad rejimine verdiği desteğin devamı ve kararlığıdır. Bu destek bazı çevrelerde, İslami söylemi bulunan İran’ın mezhep faktörünün etkisinde kalması olarak anlaşılıp hayal kırıklığına sebep olduğu gibi, kimi çevreler için ise “direniş ekseni” olarak tabir edilip övülmüştür. Peki İran ve Suriye ittifakı hayret edilecek bir durum mu? Esad rejimine verilen kayıtsız destek şaşılacak bir şey mi? İttifakın bugününü anlamak adına, İran-Suriye ilişkilerinin tarihselliğini incelemek, İran’ın mevcut dış politikasının şekillendiği 1979 Devrimi’nden 2011 yılında Deraa’da başlayan halk gösterilerine kadar iki ülke arasındaki ilişkileri tahlil etmek faydalı olacaktır. [1]
79 İran devrimine giderken
22 Şubat 1971’de Suriye’nin ilk Nusayri devlet başkanı olan Hafız Esad, ülkedeki Sünni Araplar nezdinde Nusayri/Alevi inancın İslam dünyasının bir parçası olduğunu kabul ettirmek ve iktidarının devamını sağlamak için dini meşruiyet arayışına girdi. 1970 yılında Irak’tan Lübnan’a sürgüne gönderilen İran kökenli bir aileye mensup Şii din adamı Ayetullah Hasan Şirazi’nin 1972’de çıkardığı fetva Hafız Esad’in bu arayışına yönelik önemli bir cevap olacaktı. Şirazi’nin “Her Şii itikadî olarak Alevidir ve her Alevî mezhebî olarak Şii’dir” fetvası Nusayri devlet başkanı için dini meşruiyet sorununu kolaylaştırmıştır.[2]Suriyeli Alevi/Nusayrilerin Şii dünyasına entegre edilmesi için bir diğer önemli adım ise İran’ın Kum kentinde doğan ve Lübnan’daki Şiilerin örgütlenmesinde önemli bir yeri olan Musa Sadr’dan gelmiştir. Lübnan’da kurduğu Yüksek İslâmî Şii Konseyi’nin Trablus ve Kuzey Lübnan Şii müftüsü olarak bir Alevî’yi atayan Sadr, yaptığı bir konuşmada Alevi ve Şiilerin çektiği acıların ortak olduğunu ifade ederken Aleviliğin aşırı bir inanç değil, Şiiliğin bir parçası olduğunu ifade etmiştir.[3]
Hafız Esad ile yakın dostluğu bulunan, Şam bölgesindeki Şiilerin teşkilatlanmasına önemli etki eden Sadr, 1978’de yaptığı bir Libya gezisinde kaybolmuştur. O dönemde Irak’ın Necef şehrinde sürgünde iken Hafız Esad’a yazdığı mektupta Musa Sadr’ın Libya’da kayboluşundan ötürü derin üzüntüsünü dile getiren Humeyni, Hafız Esad’dan Musa Sadr’ın bulunmasını ister. Bir İslam devletinin reisi olarak İran’ın mazlum halkının Şah’a karşı savunulmasında Hafız Esad’ı mesul gören Humeyni, mektubunu “Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz” hadisi ile bitirip Hafız Esad’dan yardım istemiştir. Mektubun içeriği Hafız Esad’ın Humeyni tarafından önemli bir otorite olarak görülmesi bakımından önem teşkil etmektedir. [4]
Humeyni’nin 1978 yılında sürgün hayatı yaşadığı Irak’tan ayrılmak zorunda kalırken Hafız Esad tarafından Suriye’ye davet edildiği de iddia edilmiştir. [5]
79 Devrimi Sonrası
İran’da gerçekleşen devrim sonrası kurulan geçici Bazergan Hükümeti’ni tanıyan ilk Arap ülkesi Suriye’dir. Ağustos 1979’da Tahran’a ziyaret gerçekleştiren Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam, İran’daki devrimi “çağdaş tarih içerisindeki en önemli olay” olarak niteleyip, Suriye’nin İran’daki devrimi “daha ortaya çıkmadan önce, devrim sırasında ve sonrasında” desteklediğini iddia etmiştir.[6]İran Devrim Rehberi Ali Hamaney’in askeri işlerden sorumlu danışmanı Rahim Safevi, Pehlevi rejimine karşı mücadele maksadıyla Humeyni taraftarlarının Şam’da askeri eğitim aldığını iddia etmiştir. Bu iddiayı Şah’a bağlı istihbarat örgütü Savak da belgelemiştir.[7]
Devrim sonrası Savunma Bakanı olan Mustafa Çamrân, geçici Bazergan Hükümeti Dışişleri Bakanı İbrahim Yezdi, eski Dışişleri Bakanı Sadık Kutupzâde ve eski Başbakan Yardımcısı Sadık Tabatabaî başta olmak üzere birçok önemli figür İran dışında iken Suriye rejimiyle yakın ilişkide bulunmuş, bazı çevrelerce İran Devrimi’nin ‘Suriye Çetesi’ diye nitelendirilmişlerdir.[8]
İlerleyen yıllarda başlayan İran-Irak savaşında Suriye’nin desteği İran için hayatî bir öneme sahiptir. En başta Rafsancani’nin ifadesiyle bu destek savaşın bir Arap-Acem mücadelesi olduğu kanaatini ortadan kaldırmıştır. [9] Böyle bir algının oluşmaması, eldeki devrimin lekelenmeden Arap memleketlerine ihracı için İran açısından çok değerlidir. Suriye’nin İran’a verdiği bu desteğin altında, İran karşısında muzaffer olmuş bir Irak’ın Suriye’yi tehdit edeceği kaygısı da etkili olmuştur.[10]
Suriye yönetiminin, Basra’dan Akdeniz’e petrol ihracatı yapan Irak’a ait boru hattını kapatmasıyla savaş yıllarında Bağdat için durum kötüye gitmiştir. Tarihsel bir misal olarak ambargo uygulanan İran; Bulgaristan ve Hırvatistan gibi ülkelerden Suriye adına silah satın alabilmiştir. Irak’la devam eden savaşta Çin’den alımı yapılan mühimmat gecikmiştir, 48 saat içerisinde takviye mühimmat gelmezse Fav adası kaybedilecektir. Suriye’den yardım talep edilen mühimmat kısa sürede ulaşmıştır, eski Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Muhsin Refikdûst’un ifadesiyle “ Suriye’nin sağladığı mühimmatın maliyeti 10-20 milyon dolardı ama bu zaman içinde Fav adasını elimizde tutmasını sağladı. [11]
İran’ın Suriye’ye ilgi duymasının sebeplerinden birisi de, Şam’da bulunan Ehl-i Beyt büyükleri Hazreti Zeynep ve Hazreti Rukiye’ye ait türbelerdir. Suriye, bu türbelerin bakım ve onarımını üstlenen İranlılar için dini ziyaret merkezlerinden olmuştur.
2000 yılında baba Esad’ın ölümüyle devlet başkanı olan Beşar Esad döneminde iki ülke ilişkileri aynı şekilde devam etmiştir. Hafız Esad’in oğlu Beşar’a “İranlılara her zaman destek verebilirsin ama asla Arap liderlere güvenme” diye vasiyet ettiği İran basınında yer almıştır.[12]
2003’te Amerika’nın Irak’a müdahalesinden sonra Suriye’nin Bağdat’ta Baasçı bir yönetim arzusu İran ile ihtilafa sebep olsa da, 2005’te Hariri suikastinin ardından Suriye güçlerinin Lübnan’dan çekilmeye zorlanması, Şam-Tahran ekseninde ilişkilerin tekrar güçlenmesini sağlamıştır. 2005 yılında dış politikada radikal söylem benimseyen Ahmedinejad’ın iktidara gelmesinden sonra Tahran’ı ilk ziyaret eden devlet başkanı Beşar Esad olmuştur. Beşar Esad, Ocak 2006’da Şam’daki bir zirvede Mahmud Ahmedinejad, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Hamas ve İslami Cihad temsilcilerini ağırlamıştır.[13]
Suriye aynı zamanda, Lübnan’daki Hizbullah’a giden ikmal yolunda olmasından ötürü İran için stratejik öneme sahip olmuştur. Ayrıca iki ülkenin coğrafi konumu, bölgesel ittifakın çok kârlı ve gerekli olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Yusuf Korkmaz, Körfez-Levant itifakını şu satırlarla ifade etmektedir:
“İki aktör farklı nedenlere dayalı muhteşem yalnızlıklarını birlikte aşmanın yolunu aramıştır. Şam bölgesine hâkim Suriye, Körfezde kendini güvende hissetmek zorunda olduğu gibi; Körfez’e hâkim İran da Sam bölgesinde bu emniyeti kurmak zorundadır.”[14]
İki ülkenin siyasi anlamda inziva hali, Filistin savunusu söylemi, Saddam döneminde Irak başta olmak üzere bazı Arap ülkeleri ile olan ortak rekabet gibi faktörler İran-Suriye ittifakının doğal sebepleridir. Ayrıca seküler bir Suriye’nin dini kimliği ile öne çıkan İran’a rakip olamayacağı gibi, Arap olmayan bir İran da Suriye için aynı ligde mücadele edilecek bir rakip olmamıştır. Hizbullah özelinde Lübnan politikaları da iki ülke için kazan kazan ilişkisine dönmüştür.
2011 sonrasında İran’ın Esad rejimine kesintisiz desteğini sadece güncel siyasi meselelerle açıklamak yanıltıcı olacaktır. 79 Devrimi ile beraber başlayan bölgesel ittifak, Ortadoğu’daki siyasi dengeler ve güç çekişmeleri, özellikle mezhebi faktörlerin varlığı bu desteğin yadsınamaz sebepleridir.
Adem Yılmaz’ın Ortadoğudan için kaleme aldığı yazı.
Dipnotlar
[1] İki ülkenin jeopolitik ve stratejik olarak birbirleriyle entegre hale gelen girift ilişkileri hakkında detaylı bilgi için bkz. Yusuf Korkmaz, İran Suriye Bölgesel İttifakı ve Arap Baharı Sürecine Yansıması, Matbuat Yayın Grubu, İstanbul 2015
[2] Pınar Arıkan, “Suriye’nin Nusayri Yüzü ve İran”, Ortadoğu Analiz, Temmuz 2012, Cilt 4, Sayı 43, s. 23-24.
[3] Pınar Arıkan, a.g.m., s.24.
[4] http://www.irdc.ir/fa/news/1189/%D9%86%D8%A7%D9%85%D9%87-%D8%A7%D9%85%D8%A7%D9%85-%D8%AE%D9%85%DB%8C%D9%86%DB%8C-%D8%A8%D9%87-%D8%AD%D8%A7%D9%81%D8%B8-%D8%A7%D8%B3%D8%AF-%D8%AF%D8%B1%D8%A8%D8%A7%D8%B1%D9%87-%D9%86%D8%A7%D9%BE%D8%AF%DB%8C%D8%AF-%D8%B4%D8%AF%D9%86-%D8%A7%D9%85%D8%A7%D9%85-%D9%85%D9%88%D8%B3%DB%8C-%D8%B5%D8%AF%D8%B1
[5] Yusuf Korkmaz, a.g.e., s.68.
[6] Bayram Sinkaya, “İran-Suriye İlişkileri ve Suriye’de Halk İsyanı”, Ortadoğu Analiz, Eylül 2011, Cilt 3, Sayı 33, s.39.
[7] https://www.tasnimnews.com/fa/news/1396/09/14/1592501/%DA%A9%D9%85%DA%A9-%D9%87%D8%A7%DB%8C-%D8%B3%D9%88%D8%B1%DB%8C%D9%87-%D8%A8%D9%87-%D9%86%D9%87%D8%B6%D8%AA-%D8%A7%D9%85%D8%A7%D9%85-%D8%AE%D9%85%DB%8C%D9%86%DB%8C-%DA%86%D9%87-%D8%A8%D9%88%D8%AF-%D8%B3%D9%86%D8%AF
[8] Cengiz Çandar, Dünden Bugüne İran, Yalçın Yayınları, İstanbul 1981, s.47,48.
[9] Yusuf Korkmaz, a.g.e., s.100.
[10] Bayram Sinkaya, a.g.m., s.39-40.
[11] https://www.tasnimnews.com/fa/news/1396/09/14/1592501/کمک-های-سوریه-به-نهضت-امام-خمینی-چه-بود-سند
[12] https://www.mashreghnews.ir/news/78924/%D9%88%D8%B5%DB%8C%D8%AA-%D8%AD%D8%A7%D9%81%D8%B8-%D8%A7%D8%B3%D8%AF-%D8%A8%D9%87-%D9%BE%D8%B3%D8%B1%D8%B4-%D8%AF%D8%B1-%D8%AE%D8%B5%D9%88%D8%B5-%D8%A7%DB%8C%D8%B1%D8%A7%D9%86
[13] Bayram Sinkaya, a.g.m., s.42.
[14] Yusuf Korkmaz, a.g.e., s.64.