Türk gözetim noktalarına rağmen Rusya ve Rejim neden hala İdlib’i bombalıyor?
21 Haziran 2018
Türk gözetim noktalarına rağmen Rusya ve Rejim neden hala İdlib’i bombalıyor?

Türkiye, Rusya ve İran’ın garantör olduğu Astana süreci kapsamında İdlib bölgesi gerilimi azaltma bölgesi olarak ilan edildi. Anlaşma kapsamında Türkiye 12, Rusya 10 ve İran 7 gözetim noktası inşa etti. Gözetim noktaları taraflar arası çatışmanın durmasını sağlamak için kurulmuştur. Nitekim Türkiye’nin gözetim noktalarını kurması ile beraber Rejim ve rejim yanlısı milisler İdlib bölgesine yönelik yeni bir askeri operasyon düzenlememiştir. Sınır hattındaki gerilimin azalmasına rağmen, Rusya ve rejim hava kuvvetleri İdlib bölgesine yönelik hava saldırıları düzenlemeye devam etmektedir. Örneğin Rusya veya rejimin Zerdana bölgesine yönelik düzenlediği hava saldırısında 25’e yakın sivil hayatını kaybetmiştir. Bir çok kesim tarafından sorulan soru: Türk gözetim noktaları ve Astana sürecine rağmen hava saldırıları neden durmuyor?

Rusya, İran ve Rejim ilk defa bir anlaşmayı ihlal etmiyor

Türkiye, İran ve Rusya garantörlüğünde devam eden Astana sürecin pürüzsüz ilerlediği ve tarafların anlaşmaların hepsine riayet ettiğini söylemek mümkün değildir. Astana süreci kapsamında İdlib gerilimi azaltma bölgesine ilaveten; Humus gerilimiz azaltma bölgesi, Guta gerilimi azaltma bölgesi ve Deraaa gerilimi azaltma bölgesi ilan edilmişti. Fakat Guta ve Humus bölgelerindeki Suriyeli muhalifler Rusya, İran ve rejim saldırılarına maruz kalmış ve sonunda tahliye anlaşmasına razı olmuşlardır. Guta ve Humus bölgelerinde abluka altında bulunan Suriyeli muhalifler ve siviller, Fırat Kalkanı Harekatı ve İdlib bölgesine tahliye edilmiştir.

Rusya, İran ve rejim Astana süreci kapsamında ilan edilen gerilimi azaltma bölgelerine yönelik geniş kapsamlı operasyon başlatırken her zaman HTŞ’nin varlığını öne sürmüştür. Guta ve Humus bölgelerinde HTŞ’nin varlığı oldukça sınırlı olmasına rağmen bölgelere yönelik saldırılar devam etmiştir. Astana sürecine dahil olan Suriyeli muhalif grupların alanın büyük çoğunluğunu kontrol etmeleri, Rusya, İran ve rejimin masada yapılan anlaşmalardan ziyade, sahadaki fiili durumu önemsediklerini göstermektedir. Nitekim HTŞ’nin varlığı çok daha güçlü olduğu İdlib bölgesine yönelik Guta ve Humus’taki gibi saldırılar gerçekleşmemiştir. Türkiye’nin Humus ve Guta bölgelerin aksine, İdlib bölgesine doğrudan müdahale etme imkanına sahip olması ve sonrasında İdlib bölgesinde gözetim noktaları kurması, rejim ve rejim destekçilerini engellemiştir.

Deraa bölgesinde ilan edilen gerilimi azaltma bölgesi ise tamamen Astana süreci ve Türkiye’nin dışında bir boyutta ilerlemektedir. İsrail’in Suriye’nin güneyinde İran ve İran yanlısı milisleri istememesi, Rusya ve İsrail arasında müzakerelere yol açmıştır. Ayrıca Ürdün’ün daha etkin olduğu Deraa bölgesinde, Rusya farklı bir strateji izlemektedir. Fakat rejim ve rejim yanlısı milislerin Deraa için büyük çaplı operasyon hazırlıkları içerisinde olduğu bilinmektedir. Nitekim Deraa’daki Suriyeli muhalifler de beklenen savaş için hazırlıklara başlamıştır.

İdlib’teki gözetim noktalarının asli görevi

Türkiye, İran ve Rusya’nın İdlib gerilimi azaltma bölgesinin cephe hatlarına kurdukları gözetim noktaların temel amacı sınır hattındaki çatışmaları durdurmak ve tarafların alan kaybedip kazanmasını engellemektir. Gözetim noktaları sınır hattında ne kadar etkili ise de, cephe arkasına düzenlenen hava harekatlarına karşı işlevsizdir.

Rusya ve rejimin hava saldırıları

Rusya ve rejim hava kuvvetleri İdlib bölgesi için ilan edilen gerilimi azaltma bölgesine yönelik hava saldırıların gerekçesi, Humus ve Guta bölgelerin ele geçirilmesinde gösterilen gerekçe ile aynıdır. Rusya ve rejim HTŞ’nin varlığını öne sürerek İdlib bölgesindeki hava saldırılarına devam etmektedir. Nitekim Astana sürecinde garantör ülkeler arasında mutabık kalınan anlaşmaya göre, HTŞ ve DAEŞ anlaşmanın kapsamı içerisinde değildir.

Türk gözetim noktaları olmasa ve Türkiye’nin doğrudan müdahale imkanı olmasa, Rusya, İran ve rejim İdlib bölgesine yönelik kara harekatı başlatmaları öngörüle bilinir. Nitekim Rusya, İran ve rejimi İdlib’e saldırmaktan alıkoyan Türkiye’nin sahadaki etkisi ve Türkiye’nin karşı taraf için yol açabileceği yüksek maliyettir. Türkiye’nin desteği yüzünden İdlib’e yönelik kara harekatın maliyeti oldukça artacağından, Rusya, İran ve rejim Astana süreci kapsamında Türkiye ile beraber bir yol haritası belirlemeyi tercih etmiştir.

Hava saldırılarına karşı ise Türkiye’nin eli oldukça zayıftır. Türkiye’nin Suriye hava sahası içerisindeki Rus ve rejim hava araçlarını durdurmak için elinde bir araç bulunmamaktadır. Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere MANPADS vermesi ise savaşın başından beri tartışılan fakat gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi neredeyse imkansız olan teorik bir alternatiftir. Türkiye’nin diplomatik olarak Rusya ve rejime baskı kurup hava saldırıların azalmasını ve bitmesini talep etse de, karşı taraf HTŞ varlığını öne sürerek hava saldırılarına devam etmektedir.

HTŞ’yi ortadan kaldırmak

Rusya ve rejimin hava saldırıları için HTŞ’yi öne sürmelerinden dolayı ve diğer mühim sebeplerden dolayı Türkiye, İdlib’teki HTŞ varlığını sonlandırmak için önemli adımlar atmaktadır. Nitekim HTŞ’nin İdlib’teki varlığı sadece Rusya ve rejim için bahane değil, aynı zamanda Türkiye’nin Suriye politikası için ciddi bir meydan okumadır.

Türkiye HTŞ’nin siyasi bürosu ile iletişime geçerek HTŞ’nin kendisini lağvetmesini talep ettiği birçok kaynak tarafından dillendirilmişti. Nitekim Türkiye’ye yakın olan Suriyeli muhalif gruplarca HTŞ’ye yönelik bu minvalde birçok talep olmuştur. HTŞ’nin kendisini lağvetmeyi ret ediyor olması, Türkiye’nin İdlib’teki politikasını zorlaştırmaktadır.

Son dönemde HTŞ ile Ahrar uş Şam ve Nureddin Zengi Hareketi’nin kurduğu savunma paktı Cebhet Tahrir Suriye ve Sukur el Şam ile önemli çatışmalar yaşanmıştır. Çatışmaların şiddeti hafiflemiş olsa da, HTŞ İdlib’te zayıflamıştır ve birçok alan kaybetmiştir.

Ayrıca İdlib bölgesindeki Feylak uş Şam, Ceys el Nasr, Ceys İdlib Hür, 1. Sahil Tümeni, 2. Sahil Tümeni, Fevc el Evvel, Ceys el Sani, Ceys el Nukba, Şüheda el İslam Darayya, Fırka el Hurriye ve 23. Fırka’nın birleşmesi sonucunda kurulan Ulusal Özgürleştirme Cephesi HTŞ ve Cephe Tahrir Suriye’nin yanında üçüncü bir güç merkezi olarak öne çıkmaktadır. Ulusal Özgürleştirme Cephesi’nin Türkiye tarafından desteklendiği bilinmektedir.

İdlib bölgesindeki güç dengelerin değişmesi ve HTŞ’nin zayıflatılması durumunda, HTŞ sorunsalın daha kolay çözülebileceği muhtemeldir. Fakat bunu gerçekleştirebilmek için Ulusal Özgürleştirme Cephesi ile Cephe Tahrir Suriye’nin HTŞ’ye karşı müttefiklik kurması gerekmektedir.

Diğer yandan HTŞ’nin zayıflaması El-Kaide ve DAEŞ gibi örgütleri İdlib bölgesinde güçlendirmektedir. Cephe Tahrir Suriye ile HTŞ arasındaki çatışmalar esnasında HTŞ içerisindeki El-Kaide kanadı gruptan ayrılarak Huraş Ed-Din örgütünü kurmuştur. Huraş Ed-Din örgütü İdlib gerilimi azaltma bölgesini gözetmeyerek cephe hatlarında rejim ve rejim yanlısı milislere karşı saldırılar düzenlemiştir. Huraş Ed-Din örgütü Türkiye’yi düşman unsur olarak görmesi diğer endişe verici bir durumdur.

Sonuç

7 yılı geçkindir süren Suriye savaşından alınabilecek derslerden birisi, masada verilen sözlerin değil sahadaki fiili durumun belirleyici olduğudur. Rusya, İran ve rejim güçleri Astana sürecinde verdikleri sözlerden ziyade, sahadaki duruma göre hareket ettikleri görülmekte. İdlib bölgesinde çatışmalar büyük oranda durmuş olsa da, hava saldırılar devam etmektedir. Hava saldırıların devam etmesi Türkiye’nin garantör olarak konumunun sorgulanmasına yol açabilir. Nitekim İdlib’in bazı yerlerinde Türkiye’nin hava saldırılarını durdurması için gösteriler düzenlenmiştir. Türkiye’nin Rusya ve rejim hava kuvvetlerini Suriye hava sahası içlerinde fiilen durdurması mümkün olmadığından, diplomatik yollarla hava saldırılan mümkün olduğunca azalması için çabalaması gerekmektedir. Ayrıca HTŞ’nin ve diğer radikal örgütlerin İdlib’teki varlığını azaltarak, Rusya ve rejimin öne sürdüğü bahaneleri ellerinden almalıdır. Rus ve rejim tarafı ise Suriye’deki savaşın bitmesi ve barış görüşmelerin bir yere varabilmesi için hava saldırıların bitmesi gerektiği anlamalıdır.