Son birkaç haftadır Esed rejimine bağlı güçler, Rusya ve İran’ın yoğun desteği ile İdlib’e kapsamlı bir askeri harekat başlatırken ilgili koalisyonun siyasal bir çözüm iradesinden uzaklaşarak askeri bir çözüm arayışı içerisine girdiği görüldü. Esasında geçen yıl Ağustos ayından itibaren kademeli olarak İdlib’i tamamen ele geçirmeye yönelik bir harekat tarzının içinde olan rejim, Rusya ve İran, muhaliflerin askeri olarak zayıflamasını büyük bir fırsat gördüler. Trump iktidarı döneminde ABD’nin Suriye’de bir aktör olarak gücünün azalması gibi faktörler de bir araya gelince İdlib’e harekat başlatmakta tereddüt göstermediler. Temelde amaçları İdlib’in tamamını ele geçirerek muhalifleri topraksızlaştırmak ve Suriye’de devam eden siyasal çözüm sürecini anlamsızlaştırarak Esed rejimini mevcut haliyle tüm ülkede yeniden iktidar kılabilmekti.
Ancak Türkiye attığı askeri adımlarla sahadaki askeri gerçekliği yeniden değiştirmeye başladı ve İdlib’in en azından M4-M5 hattının kuzeyinde kalan bölgelerinin muhafazasını sağlamayı başardı. Sahada oluşan askeri denge ise Moskova’daki liderler zirvesinde tescil edilerek İdlib’de şimdilik yeni bir statüko oluşturuldu.
Askeri denklem
Moskova’ya giden sürecin hayata geçmesinde Türkiye’nin sahada askeri olarak caydırıcı bir güç olarak tezahür etmesi belirleyici oldu. Rejimin, İranlı milisler ve Rus hava kuvvetlerinin desteğiyle başlattığı İdlib harekatında muhalif güçlerin askeri olarak direnç gösteremeyeceği kısa sürede ortaya çıkınca, Türkiye en azından askeri maliyeti yükseltme stratejisini hayata soktu. Muhalif grupları hafif ve ağır silahlarla desteklemeye başladı. Yine kurtarılmış bölgelerde Türkiye tarafından eğit donat sürecinden geçirilen Mili Ordu unsurlarını bölgeye taşıdı. Bu durum rejim güçlerine ciddi kayıplar verdirtse de ilerlemelerini engelleyemedi. Türk gözlem noktalarının da muhasara altına alındığı bir şekilde rejim güçleri ilerlemeye devam etti. Ardından Türk ordusu doğrudan askeri tahkimat yaparak İdlib’e girdi ve belli hatları tutmaya başladı. Nihayetinde Türk askerlerinin hedef alınması sonrasında ise rejim güçlerine yönelik askeri angajman kuralı değiştirildi ve doğrudan vurulmaya başlandı. Bahar Kalkanı Harekatı olarak isimlendirilen bir harekatla rejim ve Şii milislere yönelik SİHA filoları, ateş destek vasıtaları ve desteklenen muhaliflerle ciddi kayıplar verdirildi. Rejim adına bu kayıplar sürdürülemez bir noktaya ulaşmışken Rus hava kuvvetleri de muhalifleri daha fazla hedef alarak karşılıklı olarak eskalasyon artırıldı. Sürecin ve çatışmanın dinamiği vekaletler savaşından doğrudan devletler arası çatışmaya doğru dönüştüğü bir dönemde Moskova’da taraflar bir araya gelerek bir ateşkes konusunda anlaşmak durumunda kaldılar.
Moskova denklemi
Türkiye ve Rusya çatışmaların İdlib sahasında eskale olmaması ve ikili ilişkileri tamamen esareti altına almaması adına çeşitli tavizler vererek bir anlaşma zemini oluşturmayı başardı. Her ne kadar sürece ilişkin önemli belirsizlikler olsa da bir ateşkes hayata geçmiş oldu. Burada M5 hattındaki rejim kontrolünün devam edeceği, M4 hattında ise Türk-Rus ortak devriyelerinin gerçekleştirileceği anlaşılıyor. Muhasara altındaki Türk gözlem noktalarının kaderini ise Türk ve Rus askeri heyetlerinin yapacağı görüşmeler belirleyecek. Türkiye ilgili ateşkes anlaşmasını bir fırsata çevirerek M4 ve M5’in kuzeyindeki sahada bir güvenli bölge oluşturacak şekilde alan hakimiyeti oluşturup burada ateşkesi tehdit edebilecek radikal yapıları elimine edecek şekilde bir hareket tarz benimsemeli. Askeri açıdan da Rusya, İran ve rejimi caydıracak şekilde varlığını sürdürmeli. Rusya, İran ve rejimin temel hedefinin siyasal çözümden ziyade askeri çözüm olduğunu, fırsat ve imkan bulduklarında İdlib’e yönelik yeni bir harekat başlatma ihtimalinin yüksek olduğunu bunun bilincinde olan Türkiye İdlib sahası başta olmak üzere tüm kurtarılmış bölgelerde caydırıcı bir askeri güç inşa etmesi gerektiğini unutmamalı.
Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/canacun/2020/03/07/turkiye-idlibdeki-askeri-caydiriciligini-devam-ettirmek-zorunda