Yorum / Suriye Gündemi
Yazar: Can Acun
Türkiye’nin İdlib Hamlesi ve Olası Afrin Operasyonu
Genel Kurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre 8 Ekimde başlayan keşif çalışmalarının ardından TSK’ya bağlı askeri birlikler 12 Ekim itibariyle Suriye’nin İdlib bölgesine intikal etmeye başladılar. Atme bölgesinden içeri giren zırhlı birlikler Daret İzze bölgesine doğru ilerleyerek burada İdlib’in Afrin sınırı boyunca konuşlanmaya başladılar. 6.Astana görüşmelerinde varılan mutabakat çerçevesinde İdlib çatışmazlık bölgesine dahil edilirken garantör ülke olarak Türkiye’nin İdlib içerisinde konuşlanması kararı alınmıştı. Şimdi Türkiye adım adım İdlib’de çeşitli temas hatlarında konuşlanarak bu bölgelerde çatışmaların durdurulmasını temin etmeye çalışacak. Tüm provokasyonlara rağmen TSK’nın bölgedeki muhalif unsurlarla yapılan başarılı görüşmelerle kan dökülmeden İdlib’e girmesi büyük önem arz ediyor. Bundan sonraki süreçte siyasi olarak çatışma yaşanmadan götürülebilirse hem İdlib Türkiye’nin sağlayacağı güvenlik şemsiyesi altına girmiş olacak hem de Türkiye Suriye’de askeri ve siyasi olarak eli güçlenmiş olacak. Ayrıca ABD ve Rusya’nın kalkan olmasından ötürü doğrudan Afrin ve PKK/PYD bölgelerini hedef alamayan Türkiye için İdlib hamlesi Afrin’e olası bir operasyonun da önündeki engelleri de kaldırabilir.
Muhaliflerin Son Kalesi İdlib
Birçok muhalif unsurun bir araya gelerek oluşturdukları Fetih Ordusu tarafından özgürleştirmiş olan İdlip, Kuzey Hama, Batı Halep ve Kuzey Lazkiye’yi de içine alarak muhalifler için Fırat Kalkanı bölgesiyle birlikte artık son kale konumunda olan bir yer. Kuşatma altındaki diğer bölgelerden yaşanan göçlerle birlikte nüfusu 2 milyonun üzerine çıkmış durumda. Coğrafi büyüklüğü, barındırdığı nüfus ve askeri grupların yanı sıra Türkiye ile sınır hattında olması itibariyle muhaliflerin hala en büyük kazanımı konumunda. Hem askeri hem de siyasi açından Suriye’nin geleceğinde rol sahibi olmak isteyen muhalifler içinde elde tutmaları gereken en önemli bölge. Ancak İdlib son zamanlarda özellikle DAEŞ tehdidinin giderek minimize edildiği bir konjonktürde Heyeti Tahrir-i Şam (HTŞ)’ın varlığı bahane edilerek hem Rejim/İran/Rusya hem de ABD-PYD/YPG koalisyonlarının açık hedefinde olan bir bölge aynı zamanda.
İdlib’in her iki koalisyon tarafından da hedef alınmasının Türkiye için yaratacağı ciddi tehditler söz konusu. Öncelikle muhaliflerin kapsamlı şekilde hedef alınacağı böyle bir askeri hamlede büyük bir insani kriz yaşanması çok olası, çok sayıda sivilin hayatını kaybedeceği bir denklemin ardından 2,5 milyon sivilin büyük bir kısmının Türkiye’ye kaçarak mülteci konumuna düşeceği ön görülebilir. İdlib’in kaybedilmesi ise Suriye devriminin tamamen biteceği anlamına gelir ve Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinde muhaliflerin rolü minimize olur. PYD/YPG unsurlarının ise ABD desteği ilerlemesi yine açık bir şekilde Türkiye ulusal güvenliği büyük ölçüde tehdit edecektir. Dolayısıyla bu bölgenin çatışmazlık bölgelerine dahil edilerek Türkiye’nin koruması altına girmesi büyük önem arz etmekte.
Türkiye’nin İdlib hamlesinin elbette ciddi riskleri de mevcut. Öncelikle Suriye’de aktör olan ve gelişmeleri kendi çıkarı için manipüle etme kabiliyeti olan tüm aktörler Türkiye’nin HTŞ yapılanması ile çatışmaya girmesini arzuluyorlar. Her ne kadar HTŞ çatı yapılanması son dönemlerde içinde bulunan birçok grubun ayrılmasıyla ciddi oranda zayıflamış olsa da hala İdlib sathındaki en büyük askeri güç konumunda. TSK ve ona müzahir muhalif unsurlarla HTŞ’nin bir çatışma sarmalına girmesi bölgede büyük bir kaosa neden olacakken Türkiye’nin de uzun bir süre enerjisinin tüketecek bir gelişme olacaktır. Türkiye’nin İdlib sonrasında gerçekleştirmeyi düşündüğü Afrin operasyonunu da engelleyecektir.
Olası Afrin Operasyonu
Türkiye İdlib bölgesinde çatışmalar yaşanmadan suhulet yolu ile temas hatlarında konuşlanmayı başarabilmesi sahada elini güçlendirecekken, olası bir Afrin operasyonunun da önünü açacak önemli bir gelişme olacaktır. İlk olarak Astana süreci adına çok önemli bir adım olan İdlib’in çatışmazlık bölgesine dahil edilebilmesi Türkiye-Rusya ilişkilerini Suriye bağlamında güçlendirecek bir etki yaratacaktır. Afrin bölgesinde ABD’den ziyade Rusya-Rejim kalkanı olduğunu değerlendirdiğimizde Rusya Afrin konusundaki tutumunu Türkiye lehine değiştirebilir, ya da yumuşatabilir. Türkiye’nin Afrin operasyonunu desteklemese dahi bunu engellemeye yönelik bir hamle yapmaması dahi Türkiye için yeterli olacaktır.
İkinci olarak ise Afrin bölgesi artık TSK tarafından Güneyden’de kuşatılmış durumda. Daret İzze’ye kadar ilerleyen TSK unsurları bölgeye hakim bir tepe olan Şeyh Bereket’te konuşlanarak askeri açından ciddi bir avantaj elde etmiş durumdadır. Atme’nin hemen Kuzeyin ’deki Cinderes’ten Tel Rıfat’a değin bir koridor açılacak şekilde gerçekleştirilecek askeri müdahale ile kısa sürede Fırat Kalkanı bölgesiyle İdlib bir birine bağlanabilir. Askeri derinlik sağlandıktan sonra ise adım adım Afrin’de kuşatılmış olan PKK unsurları elimine edilebilecektir.
Dolayısı ile 2.5 milyon sivilin yaşadığı, muhaliflerin son kalesi İdlib’in mevcut denklemde HTŞ ile çatışmalar yaşanmadan Türkiye’nin güvenlik şemsiyesi altına girmesinin hem muhalifler adına hem de Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çok önemli kazanımları olacaktır. Ancak hem dışarından hem de HTŞ içerisindeki bazı radikal grupların TSK-HTŞ çatışması yaşanması için provakatif eylemlere girişilebileceğini öngörerek teenni ile hareket edilmesi önem arz ediyor. Türkiye muhalifler arasındaki koordinasyonu temin ederek adım adım İdlib’te konuşlanmaya devam etmeli.