YPG/PKK Tehdidini Türkiye Bakışından Anlamlandırmak
Direnişçi ve terörist yapıların devletlere karşı oluşturduğu tehdidi anlamlandırmak için kullanılan birçok metot vardır. Bu çalışma kapsamında en kullanışlı olabilecek yaklaşımlardan birisi bu tarz yapıların oluşturduğu tehdidi anlamlandırmak için onları ideolojik köken, kapasite ve lojistik açısından incelemektir. Modern devletlerin bekalarını toprak bütünlüğü ve egemenlik olmak üzere iki içgüdüsel savunma mekanizmasına dayandırdığı bilinmektedir. Bu analiz esasen YPG/PKK’nın Türkiye toprak bütünlüğü ve egemenliğine neden ve nasıl fiili tehdit oluşturduğunu ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
YPG/PKK’nın “Megali İdeası”
Öcalan’ın PKK’nın ideolojisini temellendirdiği “Kürdistan Devriminin Yolu- Manifesto” kitabında, bu terör örgütünün elde etmek istediği kazanımlar tanımlanmıştır. Kitapta bu kazanımlara giden yolun ise Kürt halkının düşmanlaştırılan devletlere karşı organize bir şekilde şiddet kullanması olduğu iddia edilmektedir. Öcalan’ın ideoloji tartışmasında düşmanlaştırılan devletler ise PKK ideologlarına göre “Kürt Mirasını” sömüren Türkiye, İran, Irak ve Suriye’dir. PKK’nınkinde olduğu gibi her ideoloji vaat edilen kazanımlar, tavsiye edilen metotlarla sağlandığında neye ulaşılacağını gösteren bir “mükemmel gelecek tasviri”ne veya ütopyaya sahiptir. Öcalan ve YPG/PKK bahsinde ise bu ütopya sosyalist ve Marksist değerler üzerine inşa edilecek olan “Demokratik Kürt Devleti”dir. Ayrıca her mükemmel tasvir yanında bir de topraksal bir (hayali) tasvir taşır ve bu Öcalan/PKK’nın durumunda daha önce bahsi geçen dört devletten kesinlikle bir parça barındıran büyük Kürt vatanıdır. Bu ideolojik programın pratik tasviri ise her ülkeden bir konfederasyonu içeren bir “Kürdistan Birleşik Devletleri”dir. Türkiye’nin Irak ve Suriye’de faal olan YPG/PKK’yı tehdit olarak algılamasının en temel sebeplerinden birisi budur. YPG/PKK ve bu terör örgütünün branşları tarafından siyasi sınırların varlığına rağmen kendi mükemmel tasvirlerine ulaşmak amacıyla atılan adımlar bu rasyonel ulus devletler tarafından toprak kaybı tehdidi olarak anlamlandırılmaktadır. Sınırlarını uzun vadede kaybedilebilecek kazanımlara bakmaksızın korumak üzere dizayn edilmiş bu ulus devletlerin bu tarz terör örgütlerini stratejik tehdit olarak algılaması rasyonel davranmanın bir gereğidir.
Bu durum YPG/PKK’nın Irak ve Suriye’deki varlığının Türkiye’ye neden tehdit oluşturduğunu anlamlandırmayı kolaylaştırmaktadır. Sadece sahip olunan ideoloji ve topraksal tasvir bile Türkiye’nin toprak bütünlüğüne tehdit oluşturduğundan dolayı YPG/PKK silah bıraksa bile Türkiye için rasyonel olan bu ideolojinin olabildiğince yalıtılması ve sönümlenmesidir.
Tehdit-Kapasite İlişkisi
Devletler ortada gerçekten güç kullanabilecek kapasiteye sahip bir yapılanma olmadan kendi kendilerine tehdit altında hissetmezler. PKK’nın militan sayısının 6000 civarında olduğu ve bu grubun üçte birinin Türkiye toprakları içerisinde terör saldırılarını planlamak ve gerçekleştirmek üzere bulunduğu iddia edilmektedir. Konu YPG/PKK olduğunda ise rakamlar çok daha yüksektir. İddialara ve bazı araştırmalara göre YPG/PKK’nın Suriye sınırına yakın bölgelerde 30.000’den fazla militanı mevcuttur. YPG’nin Deyr ez-Zor’daki faaliyetleri de hesaba katıldığında YPG/PKK’nın toplam sahip olduğu militan sayısının ise 50.000’den fazla olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca YPG’ye teslim edilen anti-tank, omuzdan atılan silah sistemleri ve birçok patlayıcı maddenin daha sonra PKK’ya yönelik operasyonlarda ele geçirildiği ve bu geçişin Mardin ve Diyarbakır’daki tüneller vasıtasıyla yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu konudaki güçlü kanıtlardan birisi de Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK militanları arasında yaşanan çatışmalar süresince Mardin’in Nusaybin ilçesinde Suriye’ye açılan tüneller olduğunun tespit edilmesidir. Bu sınır ilçesinde PKK’nın çeşitli malzemeler ve askeri ekipmanları Suriye’ye kaçırdığı ve Suriye’den de bu tür unsurları bu ilçeye geçirdiği açıklanmıştır. Bu gelişmeler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin YPG/PKK’nın bütüncül bir anlayışla imha edilmesinde kazandığı kararlılığının da en temel gerekçesidir.
Halk destekli akımlar söz konusu olduğunda devletleri endişelendiren tek şey militan sayısı değil bu örgütlerin gerçekleştirdiği savaşlara olan popüler destektir. Türkiye demografik mozaiğinin 13 milyonluk kısmının Kürt kökenli vatandaşlar tarafından oluştuğu bilinmektedir. Bu da Türkiye’nin belirli bir amaç doğrultusunda Kürt halkını mobilize etme metodunu kullanan terör örgütlerine ve ideolojilerine karşı reaktif davranmasının esas sebebidir. Bu noktada, Türkiye topraklarında yaşayan Kürk kökenli vatandaşlar denklemin ana parçası haline gelmektedir. YPG/PKK’nın ortaya koyduğu ideolojik program genel itibariyle daha kapsamlı bir sosyal akım oluşturmak adına halkı mobilize etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda Öcalan Türkiye sınırlarına riayet ederek çeşitli reformlar talep eden Kürtleri “dava”ya ihanet eden “mürted” insanlar olarak tanımlamıştır. Bütün anti-statükocu ideolojilerde olduğu gibi YPG/PKK’nın ideolojisi de Kürt halkını dikotomik sınırlara hapseden bir değişim çabası içerisindedir. YPG/PKK’nın ideolojik tasavvuruna göre dünyadaki bütün Kürtler ya “dava”yı destekleyici ya da ihanet edici tavırlar içerisindedir ve bunun dışında bir şansları yoktur. Elbette bu çok sık kullanılan ve çerçeveleme olarak adlandırılan bir propaganda yapım tekniğidir. Bu nedenle hem insan gücü hem de etki alanı bakımından YPG/PKK, de facto stratejik tehdit olarak tanımlanabilecek bir potansiyele sahiptir.
Güvenlikte Yakınlık İlkesi
Bir tehdidin “stratejik” olarak tanımlanması temel bazı şartlar ve bir tür algılama süreci gerektirmektedir. YPG/PKK’nın Türkiye’nin Irak-Suriye sınırında 5000 ve Yeni Zellanda’da 50000 militanı olduğunu varsayalım. Rasyonel devlet davranışı olarak tanımlanabilecek olan bir dış politika, diğer tehditler daha yüksek bir potansiyele sahip olsa bile en öncelikli tehdidin belirlenip buna yönelik daha acil çözümler üretilmesi gerektiğini savunur. Bu duruma devlet güvenliğinde yakınlık ilkesi denir ve genellikle çatışma stratejisi olarak isabetli bir yöntem olduğu iddia edilir.
YPG/PKK militan kümelenmelerinin Türkiye-Suriye sınırında olması bu terör örgütünün ekonomik zayıflama, Suriye iç savaşı vb.’den daha öncelikli hatta en öncelikli tehdit olarak algılanmasının da en temel sebebidir. Örneğin, YPG/PKK’nın 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin gerçekleştiği gece ülke sınırlarını tecavüz etme planları olduğu iddia edilmiştir. Sadece bu yönde iddiaların oluşması dahi YPG/PKK’nın karar alıcıların zihninde Türkiye’nin toprak bütünlüğüne fiili bir tehdit oluşturduğunun kanıtıdır. YPG/PKK’yı varlıksal olarak stratejik bir tehdit olarak algılamak Türkiye devleti karar alıcıları için rasyonel olan politika şeklidir. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin YPG/PKK tarafından Suriye sınırında likit bir stratejik tehdit oluşturacak 30.000 kişilik bir askeri kümelenme oluşturma planını bertaraf ettiği Zeytin Dalı Harekâtı’nın da temel sebebidir.
Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin bakışından YPG/PKK’nın bir stratejik tehdit oluşturması teorik ve pratik anlamda gerçekçi çıkarımlara dayandığı anlaşılmaktadır. YPG/PKK’nın Türkiye toprak bütünlüğüne aykırılıklar içeren bir “Megali İdea”ya sahip olması bu çatışmanın en önemli kaynağıdır. Bunun yanında terör örgütünün sahip olduğu insan gücü ve popüler destek ile birlikte devlete ve sahip olduklarına zarar verme potansiyeli de bu örgütü bir tehdit haline getirmektedir. Son olarak bu örgütün “sömürgeci” olarak tanımladığı yukarıda bahsi geçen Türkiye dahil dört ülkenin sınırında yer alması da önemli sebeplerden birisidir. Bir devletin yakınında gelişen ve bu devletin sahip olduğu araçlara zarar verme potansiyeli olan bütün yapılar için geçerli olmak kaydıyla YPG/PKK Türkiye için her zaman bir stratejik tehdit oluşturmuş ve imha edilene kadar da oluşturmaya devam edecektir.