ABD öncülüğünde Suriye’de düzenlenen harekatın stratejik hedefi Rusya’nın Suriye’deki etkinliğini azaltmak
ABD, Fransız ve Birleşik Krallık ordularının deniz ve hava kuvvetlerine ait unsurlar 14 Nisan’da Suriye rejimine ait askeri hedeflere yönelik bir harekât düzenleyerek tüm dünyanın dikkatini Suriye rejimine çekti. Harekâtın maksadı, kapsamı, üçlü ittifakın şekli, Suriye harekât alanındaki ilgili aktörlerin reaksiyonu ve geleceğe dair beklentiler ile ilgili de birçok tartışma başladı. Ne var ki bu harekâtın hedefi, kapsamı ve yöntemi Suriye’de Rusya’nın etkinliğini azaltmak için çok cepheli, çok aktörlü yeni bir çatışma dönemini başlatacağına dair kuvvetli emareler taşımaktadır.
Harekâtı düzenleyen üçlü ittifak ülkesi saldırının hedefini, Suriye Rejiminin bundan sonra kimyasal silah kullanımının önüne geçmek olduğu ifade etti. Operatif düzeyde kimyasal silah kullanımın önüne geçme hedefi için gerçekleştirildiği ifade edilen bu harekâtın esas maksadının Rusya’nın Suriye’de artan etkisini öncelikle dengelemek ve sonrasında da azaltmak için stratejik başka hedeflerinin olduğu söylenebilir. Harekâtın sadece Suriye Rejiminin kimyasal silah kullanımını engellemek için yapıldığına inanmak oldukça güç, zira ABD-Fransa-Birleşik Krallık ittifakının 2013 yılından bu yana Esad rejiminin düzenlediği 215 kimyasal saldırıdan neden sadece birine müdahale ettiğine bir cevap bulunmuş değil. Suriye’nin kimyasal silah kullanımına ilk askeri müdahale 6 Nisan 2017 tarihinde Trump yönetimince Şayrat Hava Üssüne düzenlenen sınırlı Tomahawk saldırısıyla görülse de, beklentinin aksine bu harekât da Suriye’deki denklemi değiştirecek etki yaratmamıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi ilk harekâttan bir yıl sonra düzenlenen ve kapsamı birincisine göre daha büyük olan ikinci harekâtın da hedefinin Suriye’yi kimyasal silah kullanımından vazgeçirme hedefi gütmediği anlaşılıyor. Harekât sonrası İngiltere Başbakanı Teresa May’in açıklaması da harekâtın Suriye rejimini hedef almadığını işaret ederken, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un harekatı Türkiye’yi Rusya’dan ayıran başarılı bir hamle olarak nitelemesi harekatın esas hedefinin Rusya’nın etkinliği olarak değerlendirilebilir. ABD’nin harekâttaki rolü bir çok analist tarafından Başkan Trump’ın iç politika gündemini değiştirme gayretinden ibaret görülse de, bu harekatın başlatıcısı ve koordinatörü olarak ABD’nin Suriye’de Rusya’nın etkisini azaltmak için daha derin bir stratejiyle hareket ettiği değerlendirilebilir. Bu bakımdan ABD’nin Suriye’den çekileceğini veya varlığını arttıracağını beklemenin yanıltıcı olabileceğini ifade etmek gerekir.
ABD Rusya’nın Suriye’deki etkinliğini azaltmak için iki temel yaklaşım benimsemiştir. Bunlardan birincisi Rusya’nın Suriye’deki ilişkili olduğu devletlerle bağını uluslararası hassasiyetlere dokunmak kaydıyla sorunlaştırmak, ikincisi de ABD’nin Suriye’deki müttefik sayısını arttırmaktır. ABD’nin Rusya’yı Suriye’de yalnızlaştırmayı hedefleyen birinci yaklaşımında, Rusya’nın Suriye’deki bölgesel üç müttefik/ortağıyla olan ilişkilerinin kırılgan alanlarına agresif bir taktikle saldırdığı görülmektedir. Bilindiği gibi Rusya Suriye’de, Suriye ve İran ile Esad Rejiminin bekasına dayalı bir stratejik ittifak ilişkisine sahipken, Türkiye ile ilişkisi terörle mücadeleye dayalı taktik ve operatif bir ortaklık üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla Rusya Suriye’de biri ittifak, diğeri ortaklık olan mevcut iki farklı ilişki kampına sahiptir. Rusya açısından bakıldığında bu iki ilişki kampı arasındaki ayrışmayı giderecek olumlayıcı bir aracı olmadığı gibi, ABD’nin Rusya’nın Suriye’deki bu iki ilişki kampı arasındaki ayrışmasını derinleştirerek önemli argümanları vardır. Öte yandan, ABD’nin Rusya-Suriye, Rusya-İran ve Rusya-Türkiye ilişkilerini sorunlaştırabileceği önemli istismar alanları bulunmaktadır. Rusya-Suriye ilişkileri bağlamında Esad rejiminin kimyasal silah kullanımı ve Rusya’nın bu gerçeği görmezden gelmesi Rusya’yı bu konuda Suriye ile suç ortağı yapacak kadar sorunlu bir durumdur. Üçlü ittifakın düzenlediği askeri harekâtın Esad Rejiminin kimyasal silah kullanımına engel olmak için yaptığını açıklaması, hem harekâtı meşrulaştırmakta hem de Rusya’nın Esad rejimine karşı verdiği destek üzerinde bir baskı aracına dönüşmektedir. Rusya-İran ilişkileri bağlamında, ABD İran’ın Suriye’deki Şii milis ve Hizbullah ile birlikte yürüttüğü askeri faaliyetlerini hedef almış görünüyor. Zira ABD İran, Şii milisler ve Hizbullah hedeflerini Suriye’de vurmakla İran’ın vekalet savaşçılarının etkinliğini azaltıp Rusya ve İran arasındaki Esad yanlısı askeri konsolidasyonu bozmaya çalışmaktadır. Rusya-Türkiye ilişkisi bağlamına gelince, ABD Esad Rejime karşı atılan her türlü askeri adımın Türkiye’yi memnun edecek olmasından dolayı Rusya-Türkiye arasında terörle mücadele alanındaki ilişkileri kırılganlaşması beklentisinde olduğu söylenebilir. Türkiye’nin Esad Rejimine karşı ABD yanlısı söylem veya eylem içinde olması, Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’de PKK/PYD’ya karşı yürüttüğü mücadelesinde farklı bir pozisyon almasına neden olabilecektir. ABD Esad Rejimine karşı askeri bir harekat düzenlemişken Türkiye’nin Esad rejimine karşı en azından söylemsel bir tavır içinde olmaması ise Suriye muhalifleri arasında hoşnutsuzluk yaratacaktı. ABD, Fransa ve Birleşik Krallık ittifakının düzenlediği askeri harekatla Rusya-Suriye, Rusya-İran ve Rusya-Türkiye ilişkilerinde oyun bozucu bir inisiyatif koymaya çalıştığını söylemek abartı olmaz. Oyun bozma hedefinin de Astana sürecinin hassas dengesini hedeflediği ifade edilebilir.
ABD’nin Suriye politikasını destekleyen aktörleri çoğaltmayı hedefleyen ikinci yaklaşımında ABD’nin Suriye’deki varlığını bundan sonra Fransa ve Birleşik Krallık ile farklılaşmış bir şekilde sürdürme gayreti göze çarpmaktadır. Şüphesiz, ABD’nin Suriye’de müttefik çoğaltma işi ABD’nin saha maliyetlerini azaltacağı gibi Rusya’nın karşısında duran geniş tabanlı bir ittifak da Rusya’nın Suriye’deki etkinliğini azaltacaktır. ABD öncülüğündeki askeri harekâta katılan Birleşik Krallık ve Fransa gibi iki NATO üyesi ülkenin doğrudan desteği bu ülkelere askeri üs kullanımıyla dolaylı destek veren Birleşik Arap Emirlikleri ve Güney Kıbrıs (dolayısıyla Yunanistan) ve NATO genel sekreterliğinin harekâta olan söylemsel desteği, ABD’nin Suriye’deki politikasını NATO ve Rusya eksenine taşıma çabası şeklinde okunabilir. Öte yandan, ABD’nin sorunlaşan PKK/PYD ilişkisini daha rasyonel hale getirmek ve Rusya’nın Suriye’deki etkisini NATO dışında yer alan ülkeler vasıtasıyla zayıflatmak için Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’den oluşturulacak bir gücü de PKK/PYD kontrolü altındaki Fırat Nehri’nin doğusundaki alana kullanmayı planladığı da gelen haberler arasında.
Suriye Rejiminin kimyasal silah kullanımı DAEŞ sonrası Suriye’de yabancı müdahale için yeni bir argümana dönüşmüş olsa da ABD öncülüğündeki üçlü ittifakın yeniden bir kimyasal silah kullanılıncaya kadar müdahaleden kaçınacağı beklenebilir. Ancak, İsrail ordusunun Suriye’deki Hizbullah, Şii milis ve İran askeri üslerine yönelik saldırı düzenlemesi ihtimal dâhilinde görülebilir. ABD’nin Suriye politikasının bir gereği olarak Suriye’de bundan sonra daha fazla yabancı aktörün görüleceği beklenmelidir.