Diğer
Düşürülen Rus Uçağının Arap Medyasındaki Yansımaları
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından geçtiğimiz haftalarda Suriye sınırında gerçekleştirilen sınır ihlalinin ardından düşürülen SU-24 tipi Rus savaş jeti, Arap Basınında büyük bir yankı uyandırdı. Söz konusu kritik gelişmeye dair Araplar arasında sevincini açıkça ifade eden basın mensupları ve sosyal medya kullanıcılarının yanı sıra, bulundukları siyasi pozisyon itibariyle Rusya’nın yanında yer almayı tercih eden kalemlerin Türkiye’ye yönelik rahatsızlıklarını ortaya koydukları da gözden kaçmadı. Uçağın düşürülmesinin ardından özellikle sosyal medya hesaplarında Türkiye’nin bu hamlesini destekleyen pek çok paylaşım yapıldı. Uçağın düşürülmesinden kısa bir süre sonra twitter’da Türkçe açılan #Elleriniz_sağlık_olsun hashtaginde Arap kullanıcı hesapları tarafından kısa sürede binlerce destek tweet’i paylaşıldı. Söz konusu kullanıcılar arasına katılanlar arasında Arap kamuoyundaki ünlü isimlerden Tarek Al Suwaidan ve Muhammed Shinqiti de bulunuyor. Türkiye’yi destekleyen Araplar arasında Türkiye’nin söz konusu hamlesi Rusya’ya karşı güçlü bir duruş ve Suriye halkına güçlü bir destek olarak yorumlandı. Buna karşın bu olay belirli bir kesimde tam tersi bir yankı buldu. Özellikle Türkiye’nin Esed ve Sisi karşıtı politikalarından rahatsızlık duyan bazı çevreler bu hamle karşısında Erdoğan ve Türkiye karşıtı pek çok paylaşımda bulundu. Hatta bir takım kullanıcılar Putin’e destek amaçlı olarak Arapça #اغضب_يابوتين (Sinirlen Putin) heştegi altında söz konusu Erdoğan ve Türkiye karşıtı paylaşımlarını topladı. Suriye rejimine yakın olan medya kuruluşlarında ise, uçağın düşürülmesinin ardından büyük bir şok yaşandığı gözlemlendi ve meydana gelen olay medyaya çok fazla yansıtılmamaya çalışıldı. Suriye resmi devlet televizyonu SANA ise “Rus uçağının düşürülmesi Suriye’nin egemenliğine açık bir saldırıdır” ifadelerini kullanarak Rusya’nın yanında yer aldığını açıkça ortaya koydu. Türk Devleti’yle yakın ilişkilere sahip Katar Devleti’ne ait Aljazeera gibi yayın kuruluşları daha dikkatli bir dil kullanırken, Al-Manar ve Al-mayadeen TV gibi Esed rejimi ve İran’a yakınlığıyla bilinen yayın kuruluşları ise Rus iddialarını destekler tezleri kamuoyuna sunmayı tercih ederek, Putin’in Türkiye karşı olası hamlelerini konu alan senaryoları gündeme getirdiler. Mısır’da Sisi destekli medya organlarıysa Türkiye’ye karşı daha düşmanca bir dil kullanarak, Putin’in “nasıl intikam alması” gerektiğine dair yayınlar yapmayı tercih etti. Birleşik Arap Emirlikleri’ne bağlı medyada ise Rus uçağının düşürülmesini “teröristçe bir eylem” olarak tanımlayan Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in sözleri manşetlere taşındı.
Ahrar’uş Şam’dan Riyad Konferansı Açıklaması
Önümüzdeki günlerde Riyad’da toplanması beklenen ve Suriye muhalefetini birleştirmeyi amaçlayan konferansa Suriyeli muhaliflerin en önemli bileşenlerinden İslami gruplardan Ahrar’uş Şam hareketi de davet edildi. Kısa bir süre sonra ise daveti kabul ederek konferansa katılacağını açıklayan gruptan söz konusu toplantıyla ilgili bir başka açıklama daha geldi. Uzun süredir Suriye krizine çözüm bulmaya yönelik uluslararası güçlerin ve bölgesel devletlerin düzenlediği çeşitli konferanslar ve geniş çaplı toplantılar beşinci yılına giren krize henüz bir çözüm bulabilmiş değil. Daha önce Geneva 1 ve Geneva 2 toplantılarıyla başlatılan bu geniş çaplı uluslararası çabalar, son olarak Viyana’da düzenlenen ve Esed rejimini aktif olarak destekleyen Rusya’nın dahil olduğu bir dizi görüşme ve diplomasi trafiğiyle sürdürüldü. Bununla birlikte söz konusu konferans, toplantı ve görüşmeler sıklıkla sahadaki Suriye muhalefetine yeterince yer vermediği gerekçesiyle başarısızlığa uğramaya mahkum olarak nitelendirildi. Riyad Konferansı’ysa bu durum göz önünde bulundurularak geniş kapsamlı bir toplantı olarak ön plana çıkıyor. Buna karşın söz konusu konferansta sahada aktif olarak savaşan grupların oldukça az temsil edildiği yorumları yapılmaya devam ediyor. Bu gruplardan biri olan Ahrar’uş Şam ise konferansa katılımını ve rezervlerini ortaya koyan yeni bir açıklama yayınladı. Yayınlanan açıklamadaki satır başlıklarıysa şöyle; – “Suudi Arabistan’a bu konferansa bizi davet ettiği için teşekkür ederiz. – Buna karşın açıkça rejime yakınlığıyla bilinen bazı isimlerin davet edilmesi ve sahada aktif olarak var olan grupların buna göre temsil edilmemesi karşısındaysa şaşkınlığımızı ifade ediyoruz. – Bizler temsil seviyesini kabul ettiğimiz için değil, askeri olarak mücadele ettiğimiz gibi siyasi olarak da mücadele etmemiz gerektiğini düşündüğümüz için bu daveti kabul ettik. – Bizler şu hususları vurgulamak için bu konferansa katıldık: 1. Suriye bütünüyle İran-Rus işgali ve onu destekleyen mezhepçi milislerden temizlenmeli. 2. Esed rejimini bütün sembolleri ve yapılarıyla devirmek ve mahkeme önüne çıkarılmalı. 3. Askeri ve güvenlik anlamındaki baskı aygıtlarını önlenebilmeli. 4. Suriye’nin bütünlüğünü (halk, egemenlik ve bağımsızlık noktasında) korunmalı ve siyasi ve mezhebi olarak bölünmesinin önüne geçilmeli. 5. Halkımızın İslami kimliği ve dinimizin prensipleri korunmalı ve bunlar vurgulanarak halkımızın geleceğine kendisinin karar verme hakkı ifade edilmeli. – Yukarıda bu hususlara aykırı olabilecek herhangi bir sonucu reddettiğimizi ifade ediyoruz.”    
Rusya’nın Suriye Hamlesi
FILE In this Tuesday, Dec. 19, 2006 file photo Vladimir Putin, then Russian President, right, and his Syrian counterpart Bashar Assad smile as they shake hands in Moscow's Kremlin. Russia defied international efforts to end a crackdown on civilians by Assad regime, shielding it from the United Nations sanctions and providing it with weapons. (AP photo/RIA Novosti, Mikhail Klimentyev, Presidential Press service, file) Suriye’deki savaş sahada yaşanan yeni gelişme ve dramatik değişimlerle yeni bir safhaya girerken, son bir ay içerisinde mevcut tabloyu değiştirmeye yönelik kritik bir hamle de Rusya’dan geldi. Şimdiye kadar Esed Rejimi’ni başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası platformlarda korumaya çalışan Putin yönetimi, savaşın başından beri Esed rejimine askeri boyutta yardımdan da geri kalmıyordu. Buna karşın Rusya söz konusu yardımı şimdiye kadar birinci ağızdan teyit etmekten kaçınır bir pozisyon takınmaktaydı. Geçtiğimiz haftalarda ise Rusya’nın tavrında yeni değişim sinyalleri verilmeye başladı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ve Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaptıkları çeşitli açıklamalarda Esed Rejimi’ne “IŞİD”e karşı savaşması için askeri yardımda bulunacaklarını ifade etti. Aynı süreçte İstanbul boğazından geçen Rus Gemilerinde Suriye’ye giden askeri mühimmatların taşındığı iddia edildi ve çeşitli uydu fotoğraflarına da yansıdığı üzere Rusya’nın Suriye’nin Akdeniz kıyısında bulunan Lazkiye ve Tartus limanlarına yığınak yaptığı belgelendi. ABD’li yetkililerce de doğrulanan Rusya’nın Suriye’ye yönelik askeri sevkiyatı, son haftalarda artarak devam etti ve Rusya’nın Suriye’ye asker konuşlandırdığı iddiaları bizzat Rus yetkililerce de doğrulandı. Sosyal medyaya yansıyan görüntülerdeyse Rus askerlerinin liman kenti Tartus’ta eğitim yaptıkları görüntüler ortaya çıktı. Yine sosyal medyaya yansıyan fotoğraflarda Rusya’nın çeşitli ölçekte ağır silahları Suriye’de konuşlandırdığı ve aktif olarak Esed rejimi için gerekli olan cephelere kaydırdığı öğrenildi. Lazkiye’de Esed rejimine ait havaalanında Ruslar tarafından genişletme çalışmalarının başlatıldığı ve Rus ordusuna ait hava güçlerinin bu havaalanında konuşlandırıldığı çeşitli kaynaklarca rapor edildi. Edinilen son bilgilere göre Rusya’nın Sukhoi SU-30 tipi 5 uçağı bu havaalanına konuşlandırdığı ve MiG-31 tipi uçakları da Suriye’de kullanmaya başladığı görüldü. Bunun yanı sıra Rus ordusunun etkili T90 tipi tankları da Suriye’ye ulaştırdığı basına yansıyan bir başka iddia. Rusya’nın bu yeni hamlesine karşılık başta Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry olmak üzere ABD’li yetkililerden yeni gelişmeyle ilgili şaşırtıcı bir biçimde olumlu açıklamalar geldi ve IŞİD’e karşı mücadele için ABD’nin Suriye’de Rusya’yla işbirliği yapabileceği sinyalleri verildi. Hızlı bir biçimde Suriye’ye giriş yapan Rusya’nın IŞİD’e karşı mücadele edeceği iddiasına karşın askerlerini Lazkiye ve Hama gibi IŞİD’in hakimiyetinin bulunmadığı bölgelere konuşlandırması ve kameralara yansıyan Lazkiye’de muhalif mevzilere karşı Rus askerlerinin tank atışı görüntüleri iddia edilenin aksine Rus ordusunun hedefinin IŞİD’den ziyade Suriye muhalefeti olduğunu ortaya koyar nitelikte. Yine bazı iddialara gore Rus Ordusu’nun da desteğini alan Esed rejiminin uzun süredir yoğun bir baskı altında kaldığı Lazkiye ve Hama hattında ilerlemeye çalışacağı ve Sahl el-Gab ve Lazkiye yönünde Rus destekli bir taarruza geçmeyi planladığı ifade edildi. Rus Ordusu’nun artan desteği ve aktif müdahalesiyle Suriye’de sahadaki dengelerin ciddi anlamda değişebileceği beklentisi büyük oranda oluşmuş bulunuyor. İnandırıcı olmaktan uzak “IŞİD’e karşı mücadele” söyleminin ötesinde, muhaliflere yönelik rejimi koruma hamlesi olarak gerçekleştirilen bu konuşlandırmanın mevcut dengeyi ne kadar rejim lehine çevirebileceği hala net değil. İddiaların aksine Rusya’nın bu hamlesinin sahada muhaliflere yönelik bir taarruzdan çok –ki bu hali hazırda özellikle Lazkiye-Hama hattında ofansif bir momentumu sürdürmekte olan muhaliflere karşı oldukça güç- rejimin özellikle İdlib, Hama ve Lazkiye’de çöken defans hatlarını korumaya yönelik bir hamle olduğu öne sürülebilir. Mevcut haliyle demografik anlamda oldukça zor günler yaşayan Esed rejiminin asker sıkıntısı çektiği Beşşar Esed tarafından da itiraf ediliyor. Büyük oranda Hizbullah ve İran destekli yurtdışından gelen Şii milislere bel bağlamaya başlayan Esed rejimi, ülkede yaslandığı demografik arka planın da dezavantajını dramatik bir biçimde hissediyor. Rusya’nın söz konusu hamleyle rejimin gelecekte kurmak isteyebileceği Tartus ve Lazkiye çevresindeki “Alevi Devleti”ne yönelik bir adım olduğu da öne sürülebilecek iddialar arasında. Özellikle Hama’da uzun süredir İdlib’teki ilerleyişini sürdüren Fetih Ordusu ittifakının yeni bir taarruza geçme ihtimali Esed rejimini ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Humus’un doğusunda IŞİD’e yönelik yaşadığı kayıplar da rejimi oldukça sıkıştırmış durumda. Hali hazırda rejimin güney hattının bir süredir sakin olması ise, uzun vadede rejim lehine sürdürülebilir bir statüko oluşturabilecek durumda değil. Tüm bu gelişmeler Esed rejiminin güçlü bir taarruz karşısında kontrolsüz bir çöküş senaryosu göz önünde bulundurularak değerlendiriliyor. Rusya’nın bu son hamlesiyle özellikle muhalifleri masaya çekip –muhalefetin rejimle anlaşabileceğini düşündükleri belli gruplar- ülkede kendi çıkarlarını da koruyabileceği aktörlerin –hali hazırda Esed bunun için tek seçenek gibi görünüyor- belli oranda gücünü koruyabildiği avantajlı bir anlaşmayı amaçlıyor. Özellikle Suriye muhalefetinin büyük bir kısmını IŞİD ve terörizm parantezine alarak, ABD ve uluslararası toplumu Esed rejiminin meşruiyetine ikna etmeye çalışan Rusya, rejimin elini güçlendirebilmek için güçlü bir askeri hamleyi gerekli görüyor. Akdeniz’deki tek deniz üssünü –Tartus- barındıran Suriye’den kolaylıkla vazgeçmeyecek olan Rusya, oldukça maliyetli ve riskli bir hamleyle ülkedeki çıkarlarını maksimize etmeye çalışıyor. Sahadki mevcut tablo göz önünde bulundurulduğundaysa, bu hamlenin başarıya ulaşma ihtimali oldukça zor görünüyor.
İslam Ordusu’ndan Adra Cezaevi Operasyonu
Şam Doğu Guta merkezli Zehran Aluş önderliğindeki Ceyş’ul İslam(İslam Ordusu – İO) grubu 8 Eylül itibariyle Doğu Guta’dan Tel Kurdi ve rejimin binlerce kadın mahkumu tuttuğu sanılan Adra Hapishanesi’ne yönelik bir saldırı başlattı. Saldırının İkinci gününde Tel Kurdi’de bulunan demir fabrikasını ele geçirdiğini ilan eden grup, Harasta ve Şam-Humus hattı boyunca ilerleyişini sürdürmeye devam etti. Gerçekleştirilen en son taarruzdan önce Doğu Guta’da bulunan Feylak’uş Şam adlı grupla operasyon odası kurduğunu ilan eden örgüt, yeni taarruzun ismini ise “Allah Galiptir” olarak ilan etti. Grup 13 Eylül tarihli yaptığı açıklamada ilk saldırı dalgasının ardından Batı Guta yönündeki dağlık bölgeye yöneldiğini ve burada Esed kontrolünde bulunan Dahiyat al-Assad’e hakim tepeleri ele geçirdiğini ilan etti. Çatışmaların bu bölgelere yayılmasıyla Esed Rejimi’ne bağlı pek çok askeri personelin ailesi Dahiyat al-Assad bölgesini terk etmek zorunda kaldı. İO tarafından yapılan resmi açıklamada son taarruzda rejime ait yedek kurmay heyeti merkez binası ve tünelleri, Aman benzin istasyonu, Jack şirketi, Tel Nimr noktasının tamamı, Khorasani şirketi, Peugeot şirketi, Kasyun şirketi, JMC şirketi, topçu taburu, askeri çimento deposu, Riyad Şaliş taş ocağı, zul Hemma çimento mikseri, su ünitesi, Rahmeh benzin istasyonu, Elektrik şirketi, Rus uzmanlara ait kompleks, İnşaat idare binası, Chery şirketi, Şeker şirketi kontrol noktaları ve askeri güvenlik bölümü, askeri çalışmalar kompleksi, el-Azem kulesi ve bir kaç önemli gözlem evinin ele geçirildiği ilan edildi. Aynı açıklamada bu ilerleme sayesinde grubun Şam-Humus yolunu ele geçirdiği ve pek çok zırhlı aracın tahrip edilip bir çok zırhlı araç, ağır silah ve mühimmatınsa ele geçirildiği ifade edildi. Ayrıca rejimin kayıplarının yüzlerle ifade edildiği –henüz bağımsız kaynaklarca teyit edilmiş değil- ve rejime bağlı bir çok askeri personelin de canlı olarak ele geçirildiği açıklamada yer alan iddialar arasında. Grup adına açıklamayı gerçekleştiren “Binbaşı Ali Abdulbaki”, amaçlarının Esed rejimi ve İran destekli Hizbullah’ın yoğun saldırı ve kuşatması altında bulunan Zabadani’ye destek olduğunu ve gerçekleştirdikleri taarruzun ardından rejimin bazı birliklerini Zabadani’den çekmek zorunda kaldığını söyledi. Aynı açıklamada sıranın Zabadani’deki muhaliflerde olduğu ve İran’la “müzakere masasını” devirerek Zabadani’deki kuşatmayı kırmaları gerektiği ifade edildi. Sık sık Suudi Arabistan’la ilişkilendirilen Zehran Aluş önderliğindeki İslam Ordusu grubu, Şam’daki en güçlü yapı olarak ön plana çıkıyor. Bazı uzmanlara göre Şam’ın rejim tarafından kuşatma altında tutulan Doğu Guta bölgesinde Aluş’a bağlı 20,000 silahlı savaşçının bulunduğu söyleniyor. Buna karşın söz konusu tahminler mevcut tablo değerlendirildiğinde abartılı gözüküyor. Buna karşın grubun Şam ve civarında en güçlü grup olduğu da yadsınamaz bir gerçek. 2013 yılında Ahrar’uş Şam, Sukur’uş Şam ve Liva et-Tevhid gibi grupların da dahil olduğu İslam Cephesi’nin kuruluşuna katılan İslam Ordusu, birleşmenin etkisiz kalması sonucu bağımsız hareket etmeye devam etti. Özellikle Ahrar’uş Şam grubuyla nüfuz mücadelesine giren Zehran Aluş, çeşitli defalar İslam Cephesi projesinin başarısızlığa uğramasının sebebi olmakla suçlandı. Buna karşın birleşmede yaşanan başarısızlığın coğrafi kopukluk ve Doğu Guta’da yaşanan çatışmadan da kaynaklandığı öne sürülebilir. Aluş’a bağlı İO’nun son taarruzla sınırlı da olsa bir ilerleme sağladığı ve bazı stratejik noktaları ele geçirmeyi başardığı söylenebilir. Buna karşın grubun bu taarruzla Doğu Guta’daki kuşatmayı kırmasının oldukça zor olduğu da bir gerçek. Rejimin özellikle Şam ve çevresinde oldukça güçlü pozisyonlara sahip olduğu ve diğer bölgelerin aksine buradaki direncinin çok daha fazla olduğu tahminini yapabilmek mümkün. Buna karşın yine de bu taarruzun rejimi oldukça zora soktuğu da inkar edilemez bir gerçek olarak ön plana çıkıyor. Son dönemlerde yaşadığı ağır kayıpların ardından özellikle insan kaynağı sıkıntısı yaşamaya başlayan rejimin artık büyük oranda yabancı Şii milis güçlere ve Rusya’dan gelen yardıma muhtaç olduğu görülüyor. İO’nun rejim için hayati önemdeki bu bölgede gerçekleştirdiği saldırı da, kuşkusuz rejimin mevcut çaresizliğini daha fazla kaçınılmaz bir hale getirecek potansiyele sahip.