Analiz
Ahrar el Şam’dan ‘Fırat Kalkanı’ Kararı ve Yaşanan Ayrılıklar Ömer Özkizilcik
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Türkiye’nin 24 Ağustos tarihinde başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı’nda, Kuzey Halep’teki Azez koridorunda bulunan yerel Ahrar el-Şam birliklerinin operasyona katıldıkları konuşulmaktaydı. Bölgede Ahrar el-Şam bayrakları açan bazı savaşçıların görüntüleri sosyal medyada paylaşıldıysa da, resmi olarak Ahrar el-Şam’ın Fırat Kalkanı Harekatına katıldığı yönünde bir bilgi bulunmamaktaydı.
İlerleyen zamanlarda Ahrar el-Şam komutanları, grubun dini (şeri) sorumlularına Fırat Kalkanı Harekatına katılmanın dini açıdan caiz olup olmadığı soruldu. Bunun üzerine Ahrar el-Şam’ın şeri heyeti bir fetva yayınladı. Fetvada Fırat Kalkanı Harekatı’na katılmanın ve TSK ile beraber PYD/YPG ve IŞİD’e karşı savaşmanın caiz olduğu belirtildi. Bunlara gerekçe olarak da IŞİD’in zalim ve saldırgan bir grup olduğu ve PYD/YPG’nin IŞİD’ten boşalan bu bölgede ilerleyip Afrin’e ulaşarak bir kuşak oluşturabilme ihtimali gösterildi.
Yayınlanan bu Fetva üzerine Halep merkezli Ahrar el-Şam’a bağlı Eşiddaa grubunun iki şeri sorumlusu Ebu Yakazan ve Talha Museyyer (Ebu Şuayb el-Masri) Ahrar el-Şam’dan ayrıldıklarını ilan etti. Onlarla birlikte Eşiddaa grubundaki savaşçılarda ayrıldı. Bazı iddialara göre bu savaşçıların sayısının 70 olduğu belirtilse de Ahrar aş Şam kaynakları bu rakamın 135 civarında olduğunu söylüyor. Ayrıca, Ebu Hamza el-Kürdi’nin de Ahrar el-Şam’dan ayrıldığı, fakat Ebu Hamza el-Kürdi’nin aslında Eşiddaa grubunda Ebu Yakazan’ın sekreteri olduğu, kendisinin Ahrar el-Şam gubunda şeri bir lider olduğu yönündeki iddiaların doğru olmadığı belirtildi.
Ebu Yakzan El Masri Twitter hesabından yaptığı açıklamada ‘her hangi bir taraf için vekâleten savaşmayacaklarını ve laikliğin kuyruğu olmayacaklarını’ ifade etti. Selefi ağırlıklı Ahrar el-Şam grubu içerisindeki bazı kesimlerde Türkiye’nin laik bir anayasaya sahip olması ve NATO üyesi olması nedeniyle birlikte hareket edilmesinin dini açıdan doğru olmadığı savunuluyor.
Ahrar el-Şam’da siyasi sorumlulardan olan İyad Şaar ise ayrılan bu grubu aşırıcılar olarak tanımladı ve bu ayrılmanın olumlu bir gelişme olduğunu savundu. Bunun dışında şimdiye kadar Ahrar el-Şam’dan ayrılan başka bir grup veya üst düzey bir yönetici bulunmamaktadır.
Ahrar el-Şam’dan ayrılan başka savaşçıların da olduğu yönünde iddialar olsa da, henüz bunların doğruluğu teyit edilmiş değil.
Ahrar el-Şam’dan ayrılanların gelecek günlerde ŞFC’ne katılması bekleniyor, nitekim bazı kaynaklar Eşiddaa grubunun bir aydır ŞFC ile yaklaşık bir aydır müzakereler sürdürdüğünü aktarıyor.
Selefi Cihadi ekol arasında önemli bir isim olarak bilenen Ürdünlü Ebu Muhammed El-Makdisi, geçtiğimiz günlerde Ahrar el-Şam fetvasının, ne şeriatı (İslam kuralları) hakim kılacağını, ne de muhtemel ABD etkisinden bahsetmediği için zımni olarak eleştirdi.
Geçtiğimiz günlerde ABD askerlerinin kuzey Halep’te TSK destekli Fırat Kalkanı Operasyonu’na katılması, Suriyeli muhalifler arasında büyük bir tepkiye neden olmuş, burada ABD askerleriyle yan yana savaşmanın dini açıdan sakıncalı olduğu öne sürülmüştü. Suriye muhalefeti arasında saygı duyulan ve ılımlı kanattan olduğu bilinen Ebu Basir el-Tartusi de, Suriye’ye giren her ABD askerine karşı savaşılması gerektiği yönünde fetva yayınlamıştı.
Savaşlarda Tank Kullanımı ve Anti Tank Füzeler (1) Ömer Özkizilcik
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Tankların askeri kullanımı
1973 senesinde İsrail tanklarının Sına Yarımadası’nı işgalinden sonra, maruz kalınan yoğun anti-tank füze saldırılarında tankların askeri kullanımı noktasında sonunun geldiği konuşulmaya başlanmıştı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndaki tankların rolü göz önünde bulundurulduğunda, bu gelişme ciddi bir değişimin göstergesiydi. Büyük meblağlarla alınan tanklar bir asker tarafından ucuz bir anti-tank füzesi tarafından patlatılabiliyordu.
Sovyet yapımı anti-tank füzeleriyle Arapların İsrail’e ait tankları patlatabilmeleri, anti-tank füzelerine popülerlik sağlamıştı. Bu durumun Amerika’nın tankların etkisinin sınırlı olduğu Vietnam’daki başarısız orman savaşının ardından gelmesi, savaş stratejileri açısından tankların üzerindeki soru işaretlerini çoğalttı.
Fakat tanklara bu anlamda yöneltilen eleştirilere karşı sesler de yükselmiştir. Bazı askeri uzmanlar Sina Yarım Adası’nda yaşanan İsrail’in tank kayıplarını, İsrail’in uyguladığı askeri stratejiye bağladı. Temel olarak eleştirilen nokta, İsrail’in anti-tank mevzilerinin üzerine tankları topçu, piyade ve hava desteği olmadan sürmesiydi. İleriki aşamalarda tanklarla beraber piyadeleri gönderen İsrail kuvvetlerinin tank kayıplarında ciddi bir azalma görüldü.
Bu yüzden 1973 Arap-İsrail savaşında tankların etkisizliğinden çok, tankların tek askeri unsur olarak kullanımının yanlış olduğunu gösterdiği şeklinde bir görüş ağırlık kazandı. Buna göre tanklar savaş alanlarında ekibin bir parçası olarak hareket etmeli ve “Blitzkrieg” tarzında kullanılmamalı.
Fakat bu savaşın gösterdiği en önemli bulgulardan birisi de anti-tank füzelerinin tanklara karşı etkili olabileceğidir. Eğer İsrail tankları anti-tank füzeleri tarafından imha edilebiliyorsa, diğer tankların da imha edilmesi mümkün demekti.
Bu tecrübelerin üzerine savaş alanlarında hava unsuru ile birlikte tankların kullanımı öne çıkmaya başladı. Örneğin; Amerika Irak ve Afganistan savaşında bu taktikten verim alabildi.
Fakat, İsrail’in, Lübnan’da Hizbullah’a karşı savaşında kaybettiği tanklar ve gelişen İHA teknolojisinin, tankların kullanımını belli bir ölçüde geri plana ittiği gözlendi. Hizbullah gibi örgütlerin elinde bulunan anti-tank füzelerinin savaş alanlarında karşı tarafa ciddi hasar verebildiği anlaşıldı. Bu durum bir yandan tankların etkilerini azaltmasına rağmen, diğer yandan tankların kullanımını piyadelerin güvenliği için kaçınılmaz kılmaya başladı. 2006 yılındaki ikinci Lübnan savaşında ve İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırılarda tankların haricindeki birliklerin manevra kabiliyetini sınırlandırıldığı görüldü.
Piyadeleri zırhlı araçlarla taşımaya yönelik değişim ise özellikle Türkiye, Irak ve Afganistan’da askeri sevkiyatlara karşı EYP bombalı saldırıları gündeme getirdi. PKK’nın, TSK’nın sevkiyatlarına karşı anti-tank füzelerinin kullanımındaki artış, tanklar ile anti-tank füzelerinin arasında bir yarışa sebep oldu. Tanklara monte edilen reaktif zırhlar sayesinde tanklar anti-tank füzelerine karşı daha korunaklı hale getirilmeye çalışılmaya başlandı. Bunun altında yatan sebeplerden birisi de, tankların ve anti-tank füzelerinin arasındaki maliyetteki fark. Bir T-72 tankın fiyatı ortalama 1.000.000 $ iken, bir BGM-71 TOW füzesinin maliyeti 50.000 $ civarındadır. Bu durum ise uzun vadede tanklarını anti-tank füzelerine karşı kaybeden tarafa ciddi bir mali sıkıntı yaratabiliyor. Buna göre bir T-72 tankına ödenen maliyetle 20 BGM-71 TOW füzesi satın almak mümkün.
Anti-tank füzelere karşı koruma sistemleri
Anti-tank füzelerine karşı geliştirilen modern tanklardaki reaktif zırhların etkisi yönünde Suriye sahasında TOW füzesi ile vurulan T-90 tankları, Irak’da IŞİD tarafından Kornet füzesi ile vurulan M-60 tankları ve Türkiye-Suriye sınırında vurulan 2 Türk tankı bize reaktif zırhların etkisini anlamak için önemli bir veri sunuyor.
Suriye’de muhalifler tarafından vurulan ve vurulduğu iddia edilen T-90 tankların akıbeti bilinmiyor. Muhalif kaynaklar bazılarının patladığını ve kullanılamaz hale geldiğini belirtseler de bu iddia üzerinden yorum yapmak oldukça güç.
Genellikle kısa videolarda görülen bu tankların vurulma anları görülse de, yükselen ateş ve dumanın ardından görüntü kaydı bitmekte. Fakat TOW füzeleri tarafından vurulan iki T-90 tankının akıbeti hakkında elimizde resimli veriler bulunmakta. Bunların ilki Şubat 2016’da vurulan T-90 tankı. Sukur el-Cebel tarafından vurulan bu tank, Amerikan anti-tank teknolojisiyle Rus reaktif zırh teknolojisi rekabetinde önemli bir bulgu.
Rejim yanlısı kaynaklar saldırı sonucu herhangi bir can kaybı yaşanmadığı söylemekte. Tankın kendisinin TOW füzesi tarafından vurulduktan sonraki halinin resmi internette yayınlandı.
Görüntüler göre T-90 tankın Kontakt-5 reaktif zırhı onu koruyabildi ve anti-tank füzesinin tankı patlatıp mürettebatı öldürmesini engelledi. Görülen tek hasarın T-90 tankın iki Shtora vericilerinde olduğu anlaşılıyor. Fakat bu fotoğrafta tankın yalnızca bir tarafı görülebiliyor. Böylelikle hasarın bununla sınırlı olup olmadığını tam olarak söyleyebilmek mümkün değil. Ayrıca Rus medyasının haberine göre vurulan tank T-90A tankı, yani T-90’nın ilk versiyonudur.
Eldeki görsel, bize tahminleri doğrular nitelikte tankın patlamadığını ama tamire gönderilmeden kullanılamayacak hale geldiğini göstermekte. Böylelikle anti-tank füzesinin savaş alanındaki modern tankı geçici süreliğine de olsa etkisiz hale getirebildiği anlaşılıyor.
Diğer vurulan T-90 tankın görselini ise muhalifler paylaştı. T-90 tankın vurulmasının ardından kullanılamaz hale gelecek kadar hasar gören ama patlamayan T-90 tankının mürettebatının tankı bırakarak çekilmesinin ardından T-90 tankı muhaliflerin eline geçti:
Modern tank ve anti-tank füzelerin rekabetinde elimizde olan bir diğer bilgi ise, IŞİD’in Türkiye-Suriye sınırında vurduğu tanklardır. Vurulan ilk 2 tankla ilgili paylaşılan videoda, tanklarda patlama meydana geldiği görülmekle beraber alev almadığı gözlemlenebiliyor. Bu durum, tankların reaktif zırhlarının devreye girdiğini ve tankların patlamadığını gösteriyor. Zaten TSK tarafından yapılan açıklamada tankların patlamadığı ve can kaybının yaşanmadığı belirtilmiştir.
Ayrıca IŞİD’in Irak içerisindeki Başika’da Kornet füzesiyle vurduğu Türk tankı var. Bu saldırıya dair IŞİD’in yayınladığı videoda bir patlamanın meydana geldiği görülmekte, fakat videonun kısa olması nedeniyle, tankın infilak edip etmediği bilinmemekteydi. Sonradan basına yansıyan Türk M60 tankı görselinden de anlaşılacağı üzere atılan Kornet anti-tank füzesine karşı M60 tankın reaktif zırhının devreye girerek büyük bir hasarı önlediği görülüyor. Dikkat çeken diğer bir husus ise, Türk M60 tankının, Suriye’deki T-90 tankının aksine vurulduktan sonra hala kullanılabilir olmasıdır. Bu iki sebebe açıklanabilir. Birincisi Kornet füzesinin etkisinin TOW füzesinin etkisinden daha düşük olması veya Türk M60 tankın Rus T-90 tankından daha iyi bir reaktif zırha sahip olmasıdır.
Not: Bu yazıda Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan önceki anti-tank saldırıları ele alınıyor.
Kaynak
http://www.army-guide.com/eng/product890.html
https://warisboring.com/why-the-death-of-the-tank-is-greatly-exaggerated-751f5ccd091#.14r2rqroc
https://warisboring.com/what-a-t-90-tank-looks-like-after-being-hit-by-a-tow-missile-3c1cbeddc65f#.8rzujmf4l
https://twitter.com/DrPartizan_/status/725688607537815552
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/518525/ISiD_Turk_tankini_vurdu.html
https://www.youtube.com/watch?v=fYOJSz1WOEg
Suriyeli Muhalifler ve TOW Siyaseti (4): Diğer Füzeler ve İsabet Oranları Ömer Özkizilcik
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Diğer Anti-tank füzelerinin kullanımı
Suriyeli muhaliflerin kullandığı diğer anti-tank füzelerinin çoğunun Rejimden ganimet elde edilmektedir. Bunların muhaliflerin ele geçmesi temel olarak üç yöntem ile gerçekleşmektedir. Birincisi; savaşın başladığı ilk dönemlerde Suriye ordusundan ayrılıp ÖSO yapılanması içinde yer alan askerlerin yanında getirdikleri veya rejim subaylarından satın alınan anti-tank füzeleridir. Fakat bu yollarla gelen anti-tank füzelerin sayısı oldukça düşük olduğu tahmin edilmektedir. Diğer bir kaynak ise savaşlarda elde edilen ganimetlerdir. Bunların arasında anti-tank füzelerinin bulunmuştur. Son bir kaynak ise yurt dışından yapılan anti-tank füzeleri sevkiyatlarıdır. Yapılan diğer araştırmalar sonucu ortaya çıkan bilgiler doğrultusunda MOC’un muhaliflere Balkan ülkelerinden aldığı silahları verdiğidir. Bu yollarla muhaliflere çeşitli silahlar sağlansa da, belirlenen silahların arasında anti-tank füzeleri görülmemektedir. Zaten Balkan ülkelerin hiç birisinin envanterinde muhaliflerin kullandığı anti-tank füzelerin olmaması, bu araştırmada anti-tank füzelerinin olmamasının sebebini açıklar nitelikte. Bu yüzden bu anti-tank füzelerin diğer yollarla başka ülkelerden geldiği öngörülebilir. Yurt dışından gelen anti-tank füzelerin özellikle Fagot füzeleri olduğu belirgin bir şekilde görülmektedir. Hem rejimin yoğun olarak Fagot füzesi kullanmaması, hem de Fagot füzelerini çok kullanan grupların aynı zamanda TOW füzelerini yoğun olarak kullanması, bu yöndeki tahminleri güçlendirmektedir.
Fagot füzelerin dışında kalan füzelerin kullanımında Ahrar el-Şam ve Feylak el-Şam’ın yoğun olması ve diğer TOW grupların az sayıda bulunması, bu anti-tank füzelerin genelinin ganimet yoluyla rejimden alındığı yönündeki tezi güçlendirmektedir.
Yapılan Video analiz sonucu ortaya çıkan sonuç, muhaliflerin Haziran 2015 – Temmuz 2016 arasındaki süreçte kullandıkları tüm anti-tank füzelerinden 21 TOW füzesi atışının ve 5 Malyutka anti-tank füzesinin hedefi tutturmadığıdır. Muhtemelen internet ortamına yüklenmeyen başka hedefi vuramamış anti-tank füze kullanımı olmasına rağmen denilebilir ki, muhaliflerin kullandıkları anti-tank füzelerin çok büyük çoğunluğu hedefi vurmaktadır.
Dördüncü ve bitiş bölümünün sonu…
Dipnot: Bu analizde Levent Kemal(@ValkryV), @QalaatAlMudiq @yarinah1 ve @bm21_grad gibi hesapların çalışmalarından yararlanılmıştır.
Kaynaklar
http://www.armyrecognition.com/bosnie_herzegovine_armee_forces_terrestres_fr/bosnie_herzegovine_armee_forces_defense_terrestres_equipements_militaires_vehicule_blindes_informat.html
http://www.balkaninsight.com/en/article/making-a-killing-the-1-2-billion-euros-arms-pipeline-to-middle-east-07-26-2016
https://twitter.com/RamiSafadi93/status/727554344430764032
https://www.almasdarnews.com/article/nusra-captures-division-13-headquarters-maarat-al-numan/
https://www.stratfor.com/weekly/anti-tank-guided-missiles-pose-serious-threat
http://www.ibtimes.co.uk/syrian-sniper-us-tow-missiles-transform-cia-backed-syria-rebels-into-ace-marksmen-fight-against-1526468
https://warisboring.com/syrian-rebels-message-to-america-send-more-tank-killing-missiles-4fdc723236a8#.h4zijb668
https://www.stratfor.com/analysis/us-provides-measured-support-syrian-rebels
https://www.brookings.edu/2015/11/17/the-u-s-plan-to-counter-russia-in-syria/
http://www.suriyegundemi.com/2016/08/09/suriyedeki-ic-savasta-tow-kullanimi/
http://syrianwar1.blogspot.com.tr/2016/07/history-of-jabhat-al-nusra-in-syria.html
http://www.reuters.com/article/us-raytheon-saudi-missiles-idUSBRE9B50SF20131207
https://medium.com/@badly_xeroxed/bmg-71-tow-atgm-syrian-opposition-groups-in-the-syrian-civil-war-2636c6d08d68#.iqgs2d737
https://www.reddit.com/r/syriancivilwar/comments/2lm9q3/hazzm_movement_takes_out_stationary_jet_using_us/
http://foreignpolicy.com/2015/11/24/watch-syrian-rebels-blow-up-a-russian-made-helicopter/
https://justpaste.it/SyriaATGM
http://www.army-technology.com/features/featurethe-worlds-deadliest-anti-tank-missiles-4159253/
https://www.washingtonpost.com/apps/g/page/world/syrian-rebels-acquire-us-made-antitank-missiles/980/
Bölüm: http://www.suriyegundemi.com/2016/08/22/suriyeli-muhalifler-ve-tow-siyaseti/
Bölüm: http://www.suriyegundemi.com/2016/08/23/suriyeli-muhalifler-ve-tow-siyaseti-2-fuzelerin-tedariki-ve-dis-baglanti/
Bölüm: http://www.suriyegundemi.com/2016/08/25/suriyeli-muhalifler-ve-tow-siyaseti-3-egitim-sureci-ve-gruplar-arasi-iliskilere-etkisi/
Kuzey Halep’te Yeni Rota: El-Bab mı Dabık mı?
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait zırhlı araçlar ve birliklerin desteğiyle bir grup Suriyeli muhalif Özgür Suriye Ordusu mensubunun 24 Ağustos 2016’da Cerablus’un karşısındaki Karkamış’tan içeri giriş yapmasıyla başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu’yla, IŞİD’e karşı ilerleyişi sürüyor. Operasyonun başlamasının üzerinden yaklaşık bir ay geçmesinin ardından TSK destekli muhalifler Sacur Suyu’na kadar Cerablus paketini tamamen ele geçirirken, yine batı yönlü yeni bir saldırı dalgasıyla Türkiye sınırını IŞİD varlığından arındırmaya başladı.
3 Eylül’de başlayan operasyonun ikinci ayağında muhaliflerin IŞİD’den daha önce ele geçirdiği el-Rai(Çobanbey) yönünden tekrar Türk tankları ve zırhlı birliklerinin desteğiyle yeni bir taarruz dalgası başlatan muhalifler, el-Rai’den doğu yönlü, Cerablus’tan batı yönlü Türkiye sınırı boyunca ilerlemeye başladı. 4 Eylül itibariyle IŞİD Türkiye sınırından tamamen çıkarılarak örgütün ilk kez dünyayla bağlantısı kesildi.
16 Eylül’e gelindiğindeyse, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun üçüncü evresinin başlatıldığı ve hedefin el-Bab şehri olduğu duyuruldu. Operasyonun üçüncü aşamasındaysa şimdiye kadar 10 köyün ele geçirildiği rapor ediliyor.
Operasyonda Üçüncü Aşama: El-Bab mı, Dabık mı?
Fırat Kalkanı Operasyonu henüz ilk ayını doldurmadan bu aşamaya kadar oldukça hızlı bir ilerleyiş gösterdi ve Cerablus paketinin ele geçirilmesinin yanı sıra, Türkiye sınırını bütünüyle IŞİD’den arındırarak el-Rai’yle Cerablus bağlantısını sağladı ve önemli bir başarıya imza attı. Yaklaşık 1,000 kilometre karelik bir alanın ele geçirildiği operasyonda, Türk Ordusu 6 askerini kaybederken, 20 asker de yaralandı. Yine Türk ordusuna ait 6 tank ve 1 mayın temizleme aracı IŞİD tarafından imha edildi ya da hasar gördü. Türkiye destekli muhaliflerdense şimdiye kadar 23 muhalif yaşamını yitirdi. Buna karşın IŞİD saflarında 100’den fazla kaybın olduğu ifade ediliyor.
Bu tabloya göre Fırat Kalkanı Operasyonu, başarılı bir görüntü çizerken, ilk iki aşamanın ardından kuzey Halep’teki IŞİD varlığını bütünüyle sonlandırmak için el-Bab şehrinden önce içerisinde Sevran, İhtimlat, Ahtarin, Türkmen Barih ve Dabık gibi önemli yerleşimlerin yer aldığı Kuveyk Ovası’nı ele geçirmeyi planlıyor. Muhaliflerin kontrolündeki Mare, Azez ve el-Rai üçgeninde yer alan bu bölge, el-Bab’a ilerleyişin güvenli bir biçimde gerçekleştirilmesi için hayati bir öneme sahip. Hala Mare, Azez ve el-Rai arasında Türkiye sınırı boyunca ince bir hatta hakimiyet bölgesine sahip olan muhalifler, IŞİD’in olası karşı taarruzlarına karşı kırılgan bir görüntü çiziyor. Buna karşın TSK’nın aktif desteğinin ardından IŞİD taarruzlarının etkisini yitirmeye başladığı da, dikkat çeken bir diğer gelişme.
IŞİD kontrolündeki el-Bab’a en yakın TSK destekli muhalif mevziisi, yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunuyor. Cerablus paketinin aksine, Rai’den güneye ve batıya doğru ilerlendikçe, IŞİD’in daha güçlü bir biçimde direnmeye çalıştığı görülüyor. Bölgede TSK’ya ait tanklara karşı anti tank füzeler kullanan IŞİD, başka cephelerde daha önce hiç kullanmadığı bir sıklıkla bu tür saldırılara başvuruyor. Bölgede ilerleyen TSK ve muhaliflere karşı zaman zaman bomba yüklü araç saldırıları da düzenleyen örgütün, daha önce özellikle rejime ait depolardan ele geçirdiği anti tank füzelerini bu bölgede ilk kez yoğun bir biçimde kullanıyor. Bunda, TSK’nın konvansiyonel bir ordu olarak güçlü zırhlı birliklerle ilerleyiş gerçekleştirmesinin de etkisi bulunuyor.
Aynı şekilde IŞİD’in bölgedeki muhalif kontrol hatları boyunca çok yoğun mayın yerleştirdiği ve bu durum karşısında TSK’ya ait mayın temizleme araçlarının yoğun olarak bölgede temizleme çalışmalarında bulunduğu rapor ediliyor. Nitekim IŞİD bir gün önce yayınladığı videoda, TSK’ya ait bir tankı anti tank füzesiyle vurduğunu iddia ederken, bu aracın TSK tarafından kullanılan insansız mayın temizleme aracı olduğu ortaya çıktı.
TSK ve muhaliflerin Kuveyk Ovası boyunca yavaş da olsa IŞİD’e karşı alan kazanması, hem bölgede muhaliflere stratejik bir derinlik kazandırırken, hem de ilerleyişi daha güvenli bir hale getiriyor. Bölgenin el-Bab’tan önce bütünüyle ele geçirilebilmesi halindeyse, Azez’den Cerablus’a kadar muhaliflerin oldukça geniş bir alanda hakimiyet alanı oluşturarak güvenli bir bölgenin temellerini atabileceği düşünülüyor. Yine bu bölgede yer alan, askeri açıdan çok stratejik olmasa da, psikolojik anlamda oldukça önemli bir yere sahip “Dabık köyü”, bu bölgenin önemini daha da artırıyor. Bu sebeple TSK destekli muhalifler, el-Bab şehrinden önce Dabık ve çevresini ele geçirmek istiyor.
Dabık’ın Önemi
Gerek Yahudi ve Hristiyan eskatolojisinde, gerekse İslami kaynaklarda adından bahsedilen Dabık, Halep’in kuzeyinde, Türkiye sınırına yaklaşık 10 km uzaklıkta, Kuveyk Ovasının ortasında yer alıyor. Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında bölgede yaşanacak ve “Armageddon” olarak adlandırılan büyük savaşa ev sahipliği yapacak bu alan, dünyanın sonunun geleceğinin habercisi. İslami kaynaklardaysa, “Melhame-i Kübra” olarak adlandırılan ve Amik Ovası(Türkiye sınırları içerisindeki Hatay ilinde yer alıyor) ve Dabık arasında yaşanacak bir savaşta Müslümanların galip gelerek İstanbul’u ve Roma’yı fethedeceği rivayet ediliyor.
IŞİD destekçileri için önemli bir motivasyon olan bu rivayetler, kendilerini seçilmiş ordu olarak kabul eden grubun, Dabık’ı savunmasında önemli bir neden teşkil ediyor. İngilizce yayın yapan ve örgüt tarafından yayınlanan Dabık dergisinde de, bu köye atıfta bulunuluyor. Örgüte katılımlarda önemli bir etken olan bu inanç, IŞİD’in bölgeden çıkarılması halinde büyük bir darbe alabilir. IŞİD’in hamlelerinde önemli bir yere sahip olan ve kıyamet öncesi yaşanacak büyük savaşlar ve olaylara atıf yapan rivayetler, örgütün bir tür meşruiyet kaynağı. IŞİD’in binlerce savaşçısına mal olmasına rağmen bölgede ısrarla muhaliflere saldırmasında, bu motivasyon önemli bir etken.
Stratejik olarak bölgede Sevran’ın, İhtimlat ya da Türkmen Barih’in önemi daha fazlayken, psikolojik ve duygusal sebeplerle Dabık’ın farklı anlamlar ifade ettiği anlaşılıyor. Hatta normal şartlarda el-Bab şehrinin ele geçirilmesi, IŞİD’e çok büyük bir darbe anlamına geleceği bilinmesine karşın, taraftarlarının motivasyonuna vurabileceği darbe açısından Dabık’ın kaybı, örgüt için adeta sonun başlangıcı anlamına gelecek daha büyük bir etkiye neden olabilir.
Muhtemel Projeksiyon
TSK destekli muhaliflerin Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında şimdiye kadar oldukça hızlı ilerlemesi, Dabık’ı da içeren Kuveyk Ovası’nın kısa sürede ele geçirilebileceği izlenimi doğuruyor. Kuşkusuz Cerablus ve el-Rai’ye karşın, IŞİD’in burada daha fazla direnç göstereceği ve kolay kolay çekilmeyeceği anlaşılıyor. Daha yavaş olsa da, TSK destekli muhaliflerin bölgede yaklaşık 1 ay gibi bir sürede Mare el-Rai arasını kapatabilme imkanı var. Bab operasyonunsa, ancak bu hamlenin ardından gerçekleşeceği tahmin edilebilir. Bu da en iyi ihtimalle Kasım ayına kadar uzayabilecek bir süreç anlamına geliyor. Bu projeksiyona göre el-Bab operasyonu, Fırat Kalkanı Operasyonu’nda dördüncü aşama olarak hayata geçebilir.
ABD özel kuvvetlerinin geçtiğimiz günlerde Türkiye’den Suriye’ye, el-Rai’den giriş yparak operasyona dahil olmak istemesi üzerine bölgedeki muhaliflerle ABD askerleri arasında gerginlik yaşanmış, olay üzerine bazı muhalif gruplar operasyondan çekilme kararı almıştı. ABD’ye karşı mesafeli duran muhalif gruplar, karada ABD askerlerinin operasyona dahil olmak istemesiyle zor bir ikilemle karşı karşıya kaldı.
ABD’nin Rusya’yla anlaşması, YPG ile operasyonlar yapması ve Esed rejimine karşı herhangi bir yaptırım uygulamaması Suriyeli muhalifler arasında ABD karşıtlığına neden oluyor. Bu nedenle kuzey Halep’te ABD askerleriyle yan yana hareket edecek muhaliflerin, özellikle İdlib ve Halep gibi bölgelerde, varlıklarını riske ettikleri ve diğer gruplarla karşı karşıya gelmek zorunda kalabileceği tahmin ediliyor.
Hali hazırda ABD askerlerinin bölgede yaşanan ilk gerginlikle birlikte Türkiye’ye geri döndüğü, daha sonra Türkiye’nin araya girmesiyle tekrar Havar Kilis köyü yakınlarında konuşlandıkları öne sürülüyor. Bazı muhalifler ABD’nin bu hamlesinin provokasyon amaçlı olduğunu ve ABD’nin el-Bab operasyonunu sekteye uğratmak istediğini öne sürüyor.
Son dönemlerde Türkiye’yle büyük gerginlikler yaşayan ABD’nin, bölgede Türkiye tarafından ne kadar tolere edilebileceği ise, belirsiz. Nitekim bu durum Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına da yansıyor. Erdoğan, ABD askerlerinin bölgeye girişinin gerginliğe neden olduğunu belirtiyor. Fırat Kalkanı Operasyonu’nda neredeyse ABD’den hiç bir destek almadan büyük bir ilerleme kaydeden TSK ve muhaliflerin, el-Bab operasyonu için ABD ile işbirliği yapıp yapmayacağı ise, henüz tam olarak netlik kazanmış değil.
Suriye’de Uzayan Acı: “Cebri Kayıplar”
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Suriye İnsan Hakları Örgütü 30 Ağustos 2016 tarihinde yayınladığı ‘Uzayan Acı’ (The Prolonged Pain) adlı raporunda Suriye krizindeki kayıpları ele aldı. Rapora göre Suriye’de altı yıldır devam eden çatışmada yaklaşık 75 bin kişi ‘cebri kayıp’ olayı bulunmaktadır.
‘Cebri kayıp’ bir hükümet veya ona bağlı taraflar (Suriye örneğinde rejim saflarında savaşan milisler) veya siyasi bir örgütten yapılan cebri tutuklama eylemi sonrası, bu eylemde tutuklanan kişilere dair bilgi (tutuklama yeri, kişinin akıbeti v.s.) her hangi bir şekilde bilgi paylaşılmamasıdır.
Suriye İnsan Hakları Örgütünün raporu, Suriye krizine dâhil olan bütün tarafların ‘cebri kayıp’ sayılabilecek tutuklamalar yaptığını ifade etmiştir. Fakat bu eylemlerin 96%’lık bir kısmının Esed rejimi tarafından yapıldığı raporda yer almaktadır.
Suriye İnsan Hakları örgütünce belgelenen veriler ışığında rejim tarafından gerçekleştirilen cebri tutuklama ve kayıpların sayısı 71,533 kişidir, bu rakam içerisinde çeşitli muhalif gruplara üye olduğu öne sürülen 7,319 kişinin yanı sıra, aralarında 4,109’u çocuk ve 2,377’si kadın, 64,214 sivil bulunmaktadır. Kayıplar en çok Şam ve Deraa illerinde olmuştur. Ayarca rejim tarafından gerçekleştirilen cebri tutuklama olayları en çok krizin ikinci ve üçüncü senelerinde meydana gelmiştir. Bunun nedeninin ise krizin üçüncü yılından sonra Esed rejiminin Suriye’de büyük oranda kontrolü kaybetmesi ve bu bölgelerin muhaliflerin kontrolüne girmesi olduğu düşünülüyor.
Rapora göre, IŞİD tarafından gerçekleştirilen kayıplar arasında 118 çocuk ve 87 kadın, toplam 1,478 kişi söz konusu. El-Nusra Cephesi (Şam’ın Fethi Cephesi) tarafından gerçekleştirildiği öne sürülen kayıpların arasında ise 41 çocuk, 3 kadın toplam 892 olayın meydana geldiği belirtiliyor. El-Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirilen cebri tutuklamaların çoğunun gazeteciler ya da aktivistler olduğu ve bunların önemli bir kısmının bir süre sonra serbest bırakıldığı ifade ediliyor. Muhaliflerin kontrol ettiği yerlerde aralarında 29 çocuk ve 14 kadın 306 kişi cebri tutuklamaya maruz kalmıştır, rapor bazı kayıpların muhalif güçlerle rejim arasında yapılan esir değişiminde ortaya çıktığını dile getirmiştir.
PYD’nin kontrol ettiği bölgelerde yapılan cebri tutuklamaların ise özellikle PYD’ye muhalif kesimleri korkutma amaçlı yapıldığı öne sürülmektedir. Rapor, kantonlarda yapılan cebri tutuklamalar arasında 61’i çocuk, 11’i kadın 397 kişiden bahsetmiştir.
Suriye İnsan Hakları örgütü raporunun son kısmı bazı kayıp kişilerin öz geçmişlerini ve tutuklama detaylarını anlatarak gerek insan hakları örgütlerini gerekse Birleşmiş Milletleri harekete geçmeye davet etmiştir.
Kaynak:
Syrian Network for Human Rights, The Prolonged Pain, 30 Ağustos 2016. 8 Eylül 2016’da alıntılanmıştır. http://sn4hr.org/blog/2016/08/30/26256/
Fırat Kalkanı ve Koalisyon Sortileri
Analiz-Haber / Suriye Gündemi24 Ağustos 2016, saat 04.00’de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığından yapılan, “Türk Silahlı Kuvvetleri ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından Suriye’nin Halep kentine bağlı Cerablus bölgesinin terör örgütü IŞİD’ten temizlenmesi amacıyla askeri harekat başlatılmıştır.” açıklaması ile Fırat Kalkanı Operasyonu’nun başladığı duyuruldu.
Buna karşın gerek ‘CENTOM’ gerekse ‘Operation Inherent Resolve’ sitesinden paylaşılan verilere göre ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, Fırat Kalkanı Operasyonunun hareket alanında (Cerablus gibi) herhangi bir sorti düzenlenmediği anlaşılıyor.
Koalisyon güçleri tarafından 24 Ağustos ile 6 Eylül tarihleri arasında toplam olarak 118 sorti düzenlendiği görülüyor, bu tarihler arasında Suriye genelinde günde yaklaşık 8 sorti düzenlenirken, Menbic operasyonu esnasında busortiler sadece Menbic etrafında yapılmaktaydı. Bu anlamda düzenlenen sortilerin genel olarak YPG-SDG’ye destek olarak yapıldığı anlaşılmakta. Zkira bu süre içeresinde ABD öncülüğündeki koalisyonun düzenlediği sortilerin hedef aldığı yerler, genel olarak YPG-SDG’nin IŞİD ile savaştığı bölgeler. Söz gelimi bu sortilerin büyük bir kısmı (46 sorti) Menbic ve etraflarını hedef alırken 21’i Rakka, 19’u Şeddadi ve 13’ü Mare’yi hedefi almıştır.
Örneğin 24, 25 ve 26 Ağustos tarihlerinde Hasake’nin güneyinde bulunan Şeddadi kasabasında YPG ile IŞİD arasında yoğun ve şiddetli çatışmalar yaşanırken koalisyon uçakları müdahale edip IŞİD’e karşı 18 sorti gerçekleştirmiştir. Diğer bir cephe olan Mare’nin güneyinde ise IŞİD’e karşı ilerleyen YPG-SDG güçlerine koalisyon hava saldırıları yardımda bulunmuştur. Bu destek 28 Ağustos’ta YPG-SDG’nin eline geçen Mare güneyinde bulunan Vahşiye köyü örneğinde açık bir şekilde görünebilmektedir. Buradaki bir diğer husus ise YPG-SDG güçlerinin, 26 Ağustos 2016 tarihinde Azaz-Mare hattındaki muhaliflere karşı da bir saldırı düzenlemesidir.
Başka önemli bir nokta ise, 16 Ağustos tarihinde IŞİD’e karşı Menbic operasyonunun bittiğinin açıklanmış olmasına rağmen, Fırat Kalkanı operasyonu başladığından bu yana Menbic ve etrafının koalisyon uçakları tarafından hedef alınmaya devam etmesidir. Bölgede yapılan ve tam koordinatları verilmeyen 46 sorti neticesinde IŞİD’e ait 37 lojistik birliği, 15 cephe hattı ve 12 aracın imha edildiği belirlenmiştir. Bu sortilerin, YPG-SDG’ye destek amaçlı, Menbic’in güney ve batı tarafında IŞİD’e karşı düzenlendiği tahmin edilmektedir.
Her ne kadar ABD öncülüğündeki koalisyonun TSK’nın başlattığı Fırat Kalkanı operasyonunu desteklediği açıklansa da, düzenlenen sortilere baktığımızda koalisyon uçaklarının Fırat Kalkanı operasyonuyla muhaliflerden ziyade, YPG-SDG güçlerini sahada aktif bir şekilde desteklediği anlaşılmaktadır.
YPG ve Anti-Tank Saldırıları Ömer Özkizilcik
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Suriye’nin kuzeyinde faaliyet yürüten YPG örgütü kullandığı anti-tank füzelerinin videolarını düzenli bir şekilde çekmemekte veya yayınlamamakta, fakat propaganda gücü yüksek olan anti-tank füzelerinin kullanımlarını video veya resim olarak yayınlamaktadır. Bu yüzden muhaliflerde olduğu gibi kesin bilgilere ulaşmak zor olsa da, konuya dair elde edilebilen verilerle genel bir çerçeve çizilebiliyor. Burada eksik kalabilecek nokta ise, anti-tank füzelerinin kullanımındaki sayılar, hedefler gibi verilerdir. YPG’nin kullandığı anti-tank füzelerinin kaynağı, kullanım alanı, PKK’nın eline geçen anti-tank füzeleri ve Türkiye’ye karşı kullanılan anti-tank füzeleri hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır.
Ayn el-Arap’dan önce
YPG Ayn el-Arap (Kobani) savaşından önce Suriye’de çok yoğun savaşlar yaşamamıştır. Esed rejiminin savaşın erken dönemlerinde Kürt nüfusunun ağırlıkta olduğu bölgelerden çekilerek mevzileri büyük oranda PYD’ye bıraktığı ve savaşın başından bu yana rejimle PYD-YPG arasında ciddi bir çatışma yaşanmadığı biliyor. YPG’nin Suriyeli muhaliflerle arasında yaşanan çatışmalar haricinde büyük savaşı olmamıştır. Fakat bu dönemde YPG kara borsadan az sayıda olsa da anti-tank füzeleri elde etmiştir ve bazılarını Suriyeli muhaliflere karşı kullanmıştır. Beşşar Esed 07/12/2015 tarihli Sunday Times Gazetesine yaptığı konuşmasında YPG’ye silah yardımında bulunduğunu açıkça söylemektedir. Bunun yanı sıra yurt dışından YPG’ye anti-tank füze sevkiyatı olduğu doğrultusunda bir bilgi bulunmamaktadır.
2013 yılından Suriye’nin kuzeyindeki YPG’ye ait bir anti tank saldırısı
Bu dönemde YPG tarafından muhaliflere karşı kullanıldığı bilinen anti-tank füzelerin sayısı çok az olmakla beraber bu füzelerin rejimin envanterinde bulunan Konkurs ve Kornet füzeleri olduğu görülmektedir. YPG’nin eline ayrıca birkaç tane eski model Milan füzesi geçtiği bilinmektedir. Alman sol partisi “DIE LINKE” parlamenteri Jan van Aken’in 2014 Ocak ayında Kamışlı’da YPG birliklerini ziyaretinde kendisine söz konusu eski Milan füzeleri gösterildi. YPG’nin verdiği bilgilere göre bu eski model Milan füzeleri muhaliflerle olan savaşta elde edilmişti. Muhaliflerin ise muhtemelen bu anti-tank füzelerini rejimden ele geçirdikleri düşünülmektedir. 1978 senesinde Fransa’nın Suriye rejimine 4400 eski model Milan anti-tank füzesi verdiği bilinmektedir.
Ayn el-Arap savaşları esnasında YPG’ye verilen Milan füzeleri
2014 yılı Eylül ayında YPG tarafından IŞİD’e karşı Ayn el-Arab’ta kullanılan anti tank füzesi
Suriye sahasına gidip gelen ve Ayn el-Arap savaşları esnasında Ayn el-Arap’ın sınırında bulunan Alman muhabir Kurt Pelda’nın Spiegel gazetesine verdiği röportajda konuyla ilgili önemli bilgiler yer almakta. Kurt Pelda’nın anlattıklarına göre Amerikan nakliye uçakları daha IŞİD’in Ayn el-Arap şehrinin içerisine girmesinden önce YPG’ye silah yardımında bulunduğu öne sürülüyor. Bunun üzerine YPG, IŞİD’in elinde bulunan tanklara karşı Milan füzeleri kullandı. Kurt Pelda’nın anlattıklarına göre söz konusu Milan füzeleri 1978 senesinde Fransa tarafından rejime verilen eski modellerden değil. Kurt Pelda yeni modeller olması itibariyle bu anti-tank füzelerinin Amerika tarafından YPG’ye havadan atıldığını savunmaktadır. Bu bilgi genel algıya ters düşmektedir. Genel algı -ileriki aşamada anlatılacağı üzere- YPG’ye giden Milan füzelerin Almanya’dan geldiği yönündedir.
Almanya’dan gelen Milan füzeleri
Irak’taki savaş esnasında Alman devleti Peşmerge güçlerini IŞİD’e karşı destekleme ve silah sevkiyatı yapma kararı aldı. Bu kararın ardından yoğun silah sevkiyatları arasında Milan anti-tank füzeleri öne çıkıyordu. Yeni model Milan füzeleri Peşmerge güçlerine teslim edilmişti ve kullanımı için Peşmerge güçlerinden belli sayıda asker, Irak ve Almanya’da eğitilmişti. Alman hükümeti parlamentoda her ne kadar bu silahların üçüncü ellerin eline geçmesini engellemek için azami tedbirler alınacağını söylese de, yeni model Milan anti-tank füzelerinin YPG ve PKK’nın da eline geçtiği rapor edilmiştir. Bazı iddialara göre Peşmerge güçlerinin Milan füzelerini YPG ve PKK’ya sattığı öne sürülse de, Almanya’nın bizzat YPG ve PKK’ya bu füzeleri verdiği de iddia edilmektedir. YPG’nin Suriye’den paylaştığı videolarda ve resimlerde yeni model Milan füzeleri kullandığı görülmektedir. YPG’nin bu füzelerin kullanımı için gerekli olan eğitimi nereden aldığı ise bilinmemektedir. Türkiye’de Adana’da bir çöplükte bulunan çok sayıda Milan füzesi kartuşları ise, bu anti-tank füzelerin PKK’nın eline geçtiği ve bunların Türkiye’ye sokulduğu noktasındaki verileri tasdikler nitelikte. Söz konusu Milan kartuşlarının Adana’da bulunması ise başka bir soruyu gündeme getiriyor. Burada PKK’nın silah sevkiyatı için kullandığı yollardan Adana’ya giden tek hattın Afrin’den başlayan ve Amanoslar üzerinden giden yol olduğu öne sürülüyor. Afrin çevresinin kuzey ve batı yönlerinden Türkiye tarafından ve güney doğu yönündense Suriyeli muhalifler tarafından kapalı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Milan füzelerinin buraya nasıl geldiği bir soru işareti olarak ön plana çıkıyor. Milan füzelerinin Afrin bölgesine gelmesi için kullanılması mümkün olan tek yolun havadan yapılacak yardım olduğu sanılıyor. Bu ise Amerika’nın havadan Afrin bölgesine Milan füzelerini atmış olup olmayacağı noktasında soru işaretlerine yol açıyor.
PKK’nın YPG üzerinden Türkiye’ye giden ikmal yolları
Suriye’den Türkiye’deki PKK’ya mühimmat akışı sağlanan ikmal yolları
YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde hâkimiyet alanı oluşturması sonucu bu alanda PKK için adeta bir güvenli bölge oluştuğu iddia ediliyor. PKK örgütünün savaşçılarını YPG bölgesinde eğittiği ve bölgeyi geri çekilme alanı olarak kullandığı düşünülüyor. YPG ve PKK’nın KCK yapılanması adı verilen hiyerarşi içerisinde ortak hareket ettiği iddiası sebebiyle, buradaki savaşçıların arasında bir geçişgenlik olabileceği tahmin ediliyor. PKK’nın Türkiye’deki saldırılarında kullandığı mühimmatlar ve silahların büyük çoğunluğunun Kuzey Suriye’deki YPG bölgesinden geldiği öne sürülmektedir. Buna göre içlerinde anti-tank füzelerinin de bulunduğu her türlü silah ve donanım sevkiyatının bu yolla ulaştırıldığı ön gürülüyor. Bunun için kullanılan genel güzergahların dört yerde odaklandığı tahmin ediliyor. Bunlardan birincisinin Afrin bölgesi sınır hattı üzerinden Amanoslar’a doğru yapılan sevkiyatlar olduğu, Ayn el-Arab (Kobani) bölgesinden ise gizli yollar ve kaçakçılar vasıtasıyla Türkiye’nin Suruç bölgesine silah sevkiyatı yapıldığı, buna karşın geriye kalan son iki ikmal hattında önemli bir özellik bulunmadığı düşünülüyor. Bilindiği üzere Amerika Rumeylan bölgesinde YPG denetimi altında olan alanda bir hava üssü kurdu. Amerika’nın bu hava üssünde hem YPG’nin savaşçılarını eğittiği, hem de silah yardımlarında bulunduğu biliniyor. Rumeylan bölgesine çok yakın olan Amude ve Kamışlı’da ise PKK’nın üçüncü ikmal yolunun bulunduğu düşünülüyor. Buna göre üçüncü ikmal yolu üzerinden Nusaybin’e silah sevkiyatı yapılıyor. İddiada bahsi geçen El-Malikiye’deki dördüncü ikmal yolu da Rumeylan’a oldukça yakın. Buradan ise Cizre bölgesine silah sevkiyatı yapılmakta.
Javelin anti-tank füzesi
Javelin anti-tank füzesi diğer TOW, Konkurs ve Kornet füzelerine göre daha modern ve etkili bir füzedir. Javelin anti-tank füzesinin kullanımı daha mobil olmakla beraber hedefi ısı güdümlü olmasıyla vuruyor. Bununla birlikte çift patlama sistemiyle reaktif zırha karşı etkilidir. Suriye’de YPG haricinde hiçbir grubun elinde bu füzeler bulunmamaktadır. YPG’nin Javelin anti-tank füzeleriyle yayınladığı resimler olsa da, Şeddadi bölgesinde bu füzelerin kullanıldığına dair videoda, Amerikan özel birliklerinin Javelin füzesini kullandığı konuşulmaktadır. Bu anlamda Amerikan özel birliklerinin Javelin füzesini kullandığı, daha sonra Şeddadi bölgesinden yayınlanan bir görselde ortaya çıkmıştır.
Türkiye’ye karşı PKK ve YPG tarafından kullanılan anti-tank füzeleri
PKK geçtiğimiz dönemlerde Uludere’deki Türk askeri üssüne yaptığı saldırının videosunu yayınladı. Bu yayınlanan videoda bir anti-tank füzesinin kullanıldığı görülmektedir. Video analizi sonucu kullanılan füzenin ya Konkurs ya da Kornet olmasının muhtemel olduğu anlaşılıyor. PKK’nın bu bölgeye anti-tank füzesini ise muhtemelen Suriye el-Malikiye tarafından getirdiği düşünülüyor. Bu anti-tank füzesinin ana kaynağı bilinmese de rejimin YPG’ye verdiği anti-tank füzelerinden olabileceği düşünülmektedir. Diğer ihtimaller ise kara borsadan veya yurtdışı güçlerinden temin edilmiş ya da savaşta diğer gruplardan ele geçirilmiş olmasıdır.
PKK tarafından ayrıca Şırnak üs bölgesinde bir Türk tankı Alman yapımı Milan füzesi tarafından vurulmuştur. Burada kullanılan Milan füzesinin ne yollarla YPG’ye ve oradan PKK’ya geçtiği, konuya dair iddialarla yukarıda açıklanmaya çalışılmıştır.
Son olarak dikkat çeken husus ise Türkiye’nin başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu çerçevesinde YPG tarafından vurulan iki Türk tankıdır. Basına yansıyan bilgilere göre bir tank Kornet, diğer tank Milan füzesi ya da ikisi de Kornet füzesiyle vurulmuştur. YPG tarafından internet ortamında yayınlanan videoda bir tane Türk tankının anti-tank füzesi tarafından vurulma anı görülmektedir. Yapılan analiz sonucu kullanılan anti-tank füzesinin bir Kornet füzesi olduğu düşünülmektedir. Seyir halinde ki füzenin titremesi ve düz uçmaması bir Milan füzesi olmadığını gösteriyor. Füzenin rengi ve seyir halindeki görüntüsü muhtemelen Kornet füzesi olduğuna işaret ediyor. Bu analiz basına yansıyan bilgilerle örtüşmektedir.
Kaynak:
http://www.spiegel.de/politik/ausland/islamischer-staat-bericht-aus-der-stadt-ain-al-arab-kobani-a-994076.html
http://www.berliner-zeitung.de/buergerkrieg-in-syrien-dschihadisten-mit-milan-raketen-773054
https://www.youtube.com/watch?v=hLs3FrMLFGg
https://www.youtube.com/watch?v=KP6qvOyRfgY&feature=youtu.be&a
https://twitter.com/DrPartizan_/status/749258433514340352
https://twitter.com/Derinkuvvet/status/742330378841645060
https://twitter.com/green_lemonnn/status/723829697843462144
https://twitter.com/ArmyComplex/status/707718939699224576
https://twitter.com/JosephHDempsey/status/702152207274262528
http://www.spiegel.de/politik/ausland/bundeswehr-waffen-moeglicherweise-in-haende-der-pkk-gelangt-a-1018355.html
http://www.spiegel.de/spiegel/vorab/waffen-der-bundeswehr-moeglicherweise-in-die-haende-der-pkk-gelangt-a-1018353.html
http://www.hurriyet.com.tr/coplukten-cephane-cikti-29816251
https://warisboring.com/we-went-inside-a-german-training-camp-for-kurdish-troops-71bd8cc92164#.sm9uep1iv
http://www.conflict-news.com/conflict-news/syrian-democratic-forces-vs-islamist-rebels?rq=%20Tow%20missile
http://www.conflict-news.com/articles/the-us-are-supplying-javelin-anti-tank-missiles-to-the-ypg-in-syria
https://warisboring.com/kurdish-troops-grumble-our-junk-weapons-are-killing-us-67ca31b817d#.x6h443q88
http://www.siyahgribeyaz.com/2014/08/ana-muharebe-tank-tasarm-uzerine-notlar.html
Hama’da Beklenmeyen İlerleyiş
Hama’da Beklenmeyen İlerleyiş
Geçtiğimiz hafta başı, 29 Ağustos günü, muhalifler Suriye’deki önemli şehirlerden biri olan Hama’nın kuzeyinde yeni bir operasyon başlattı. Bölgedeki ufak grupların katıldığı operasyon ilk aşamada çok fazla dikkat çekmezken, bölgede 3 günde 4 büyük şehrin ele geçirilmesi, bir anda gözleri Hama’ya çevirdi. Halep’te Fetih Ordusu’nun kuşatmayı kırmasının ardından rejime bağlı Şii milislerle muhalifler arasında neredeyse bir aydır süren yoğun çatışmalar, bütün dikkatleri bu bölgeye toplamıştı.
Hama’da Cund el-Aksa’nın yanı sıra bazı ÖSO gruplarının başlattığı ve “Mervan Hadid” adı verilen yeni operasyonda, rejimin Halep’e odaklanması sebebiyle geride kalan cephelerde zayıf kaldığı ortaya çıktı. Bölgesel ufak grupların katıldığı ufak çaplı bir operasyonda rejimin bu denli bölge kaybetmesi, rejimin ve rejime destek veren Rusya ve İran komutasındaki Şii milislerin kapasitelerinin sorgulanmasına yol açtı. Muhalifler daha önce de Hama’nın kuzeyinde benzer operasyonlara girişmiş, buna karşın rejimin şiddetli karşı koyuşu nedeniyle geri çekilmek zorunda kalmıştı. Hali hazırda rejimin önceki taarruzlara nazaran daha dezavantajlı olduğu gözlemleniyor.
Daha Önceki Taarruzlar
Suriyeli muhalifler daha önce 2012, 2013 ve 2014 yıllarında Hama’nın kuzeyinde geniş çaplı taarruzlar düzenlemiş, 2015’te ise başlatılmak istenen taarruz, gruplar arası anlaşmazlıklar ve Rusya’nın Suriye’ye müdahalesiyle başlayamadan sona ermişti.
2012’nin sonlarında muhalifler Hama’nın kuzey batı yönünden ilerlemeye başlayarak Latamina, Kefer Nabude, Halfaya’nın yanı sıra Tayyibet el-İmam gibi şehirleri ele geçirdi. Bölgeye önemli bir giriş yapan muhalifler, rejimin karşı saldırısıyla sınırlı ölçüde bir ilerleyiş sağlarken, ele geçirdiği bazı bölgelerden geri çekilmek zorunda kaldı. Bunda Maan, Morek ve Han Şeyhun bölgesinin tam anlamıyla ele geçirilememesinin etkisi büyüktü.
2013 Nisan ayında yeni bir taarruza girişen muhalifler, bu saldırıda mevzi bir ilerleme kaydederken, bir süre sonra rejimin karşı saldırılarıyla bazı bölgelerden çekilmek zorunda kaldı. Bu dönemde muhalifler, daha önce ele geçirdikleri Halfaya’yı da kaybetti.
2014 yılında muhaliflerin en güçlü taarruzu geldi ve daha önce Kefer Zita ve Latamina da uzun süredir yerleşen muhalifler, bu bölgeden giriştikleri yeni ilerleyişte bu sefer Halfaya ve şehrinin yanı sıra Hattab’a da girdi. Rejimin kuzey Suriye’deki en önemli merkezlerinden Hama Askeri Havaalanı’na 3-4 km kadar yaklaştı ve Hama şehrinin hemen yakınlarındaki Kumhane beldesinin yakınlarında yoğun çatışmalar meydana geldi. Bu dönemde rejim Rastan Barajı’nın kapaklarını açarak Asi Nehri’nin taşmasını sağladı ve Asi Nehri’nin güneyindeki muhalifleri kuzeydeki muhaliflerden izole etmeye çalıştı. Yaklaşık 2 ay süren çatışmalar sonucu muhalifler tekrar geri çekilmek zorunda kaldı. Morek bölgesi hariç, daha sonra Hama’nın kuzeyindeki bu hat durağanlaştı.
2016 Mervan Hadid Operasyonu
Daha önce baba Esed’e karşı savaşmış ve Hama’da rejime karşı dönemin Müslüman Kardeşler ayaklanmasına önderlik etmiş Mervan Hadid ismi, muhalifler tarafından bilinçli bir biçimde seçilmişe benziyor. Esed rejiminin 1982 yılında yaklaşık 40 bin kişiyi öldürerek bastırdığı Hama şehrinde, geleneksel olarak rejim karşıtlığı güçlü. Buna vurgu yapan muhalifler, Halep’e yoğunlaşan rejimin dikkatinin dağılmasını fırsat bilerek, kuzey Hama’da yeni bir taarruza girişti.
29 Ağustos’ta ÖSO gruplarının bombardımanı ve Cund el-Aksa’nın düzenlediği bomba yüklü araç saldırısıyla başlayan operasyonda, muhalifler Halfaya şehrini ele geçirdi. Beklenmedik bir biçimde hızlı ilerleyişini sürdüren muhalifler, rejim tarafından düzenlenen hava saldırılarına karşın çevredeki başka mevzi ve köylerin yanı sıra, Tayyibet el-İmam şehrine yöneldi. Şehir 30 Ağustos Salı günü ele geçirildi. Rejim hatlarının dağılmasını fırsat bilen muhalifler, bir gün sonra bu kez Suran şehrine girdi. Aynı anda Hattab’a kadar ilerleyen muhalifler, kısa süreliğine şehre girdi, ancak yoğun hava bombardımanı sebebiyle geri çekildi. Ancak ani bir hamleyle daha doğudaki Maardes de muhalifler tarafından hedef alındı.
1 Eylül’de muhalifler Maardes’e girdi ve rejimin düzenlediği karşı saldırıları püskürttü. Son olarak muhalifler stratejik Zeyn el-Abidin Dağını katyuşa atışlarıyla vurmaya başladı. Bu dağın da ele geçirilmesiyle muhalifler Kumhane ve Hama şehir merkezine hakim bir pozisyona girmiş olacak. Bunun gerçekleşmesi halinde, başlangıçta oldukça küçükmüş gibi görünen Hama operasyonu, Hama şehir merkezini hedef alan büyük bir operasyona dönüşme potansiyeline sahip. Operasyonun başarılı bir biçimde devam etmesiyle yeni muhalif gruplar da taarruza dahil olmaya başladı ve Hama’nın kuzeyinde yer alan Maan’a saldırı başlatıldı. Feylak el-Şam ve Ecnad el-Şam gibi grup, rejimin savaşın başından beri kalesi olan Alevi Maan köyüne girme girişimi, kuzey Hama’daki dengeleri kalıcı bir biçimde değiştirebilir.
Muhaliflerin daha önceki taarruzlarına karşın, bu sefer bu ölçüde başarılı olmasında, önceki saldırılara nazaran arka hatların daha sağlama alınmış olması. İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun ve Morek’i alan muhalifler, Kefer Zita ve Latamina’da uzun süredir varlığını sürdürüyor. M-5 karayolunu Morek’ten Maardes’e kadar güvenlik altına alan muhaliflerin, bu durumda, son saldırısındaki ilerleyişleri daha kalıcı olabilir.
Hama’nın Stratejik Önemi ve Operasyonun Muhtemel Sonuçları
Muhaliflerin daha önce bölgede düzenlemiş olduğu hiçbir taarruz, bu ölçüde başarılı bir ilerleme kaydedemedi. Bunda farklı sebepler rol oynasa da, şimdilik en önemli nedenin hali hazırda rejimin Halep’te Fetih Ordusu’yla meşgul olması gibi görünüyor. Yoğun insan kaynağı sıkıntısı yaşayan rejimin, aynı anda Hama ve Halep’te bir savaşı sürdüremeyeceği anlaşılıyor. Bu nedenle görece ufak muhalif gruplar tarafından bölgede kısa sürede önemli ilerleme sağlanabildi.
Operasyonun başarısında, Cund el-Aksa ve Ecnad el-Kavkaz gibi oldukça iyi eğitimli ve profesyonel savaşçılara sahip grupların yanı sıra, Ceyş el-Nasr ve Ceyş el-İzze gibi TOW füzesi desteği alabilen ÖSO gruplarının yer alması, önemli bir etken olarak ön plana çıkıyor. Rejimin önemli insan kaynağını oluşturan güvenlik kemeri anlamına gelen, Mahardeh, Hattab, Kumhane ve daha kuzeydeki Maan’ın aşılma ihtimali, etkileri itibariyle rejimin varoluşsal bir tehditle karşılaşmasına yol açabilir. Savaşın gidişatı içerisinde konvansiyonel bir ordudan büyük oranda yerel milislere dönüşen rejim güçleri, çok sayıda cephede savaşmak zorunda kaldığı dönemlerde yabancı güçlere de bağımlı bir durumda. Hama’da çatışmalar devam ederken bölgeye İran destekli Afgan Şiilerinden oluşan Liva el-Fatimiyun milislerinin gönderildiği haberleri, bu durumu doğrular nitelikte.
Esed rejiminin Hama’daki operasyonun gelişimine bağlı olarak bir tercih yapması gerekiyor. Halep’e yüklenen ve on binlerce savaşçısı olan Fetih Ordusu’na karşı Halep’te büyük bir reserv bulundurmak zorunda kalan rejime bağlı güçler, başta Hama olmak üzere diğer bölgelerde insan kaynağ sıkıntısı yaşıyor. Rejimin yaşadığı demografik dezavantajın da etkisiyle, savaşın böylesine kritik bir aşamasında, Hama ve Halep’te aynı anda bir savaşı sürdürmesi zor görünüyor. Buna karşın Halep’ten Hama’ya güç kaydırılması halinde, Fetih Ordusu’nun Halep şehrine yönelik ertelediği taarruzu sürdürme ihtimali bulunuyor. Rusya’nın hava desteği ve İran’ın karada devrim muhafızların yanı sıra yabancı Şii milislerden oluşan desteğinin, gün geçtikçe insan kaynağı sorunu yaşayan Esed rejimini ayakta tutmaya yetmediği anlaşılıyor.
Muhaliflerden Yeni Saldırı Dalgası: Hedefte Hama Var
Harita / Suriye Gündemi
Muhaliflerin 28 Ağustos 2016’da Hama kırsalında başlattıkları “Mervan Hadid Operasyonu”na; Cund’ul Aksa, Ceyş’ul İzze, Ebnauş Şam, Ecdanu Kavkaz, Ceyş en-Nasr grupları katılıyor.
Fırat Kalkanı Operasyonu’nun Yönü
Analiz-Haber / Suriye Gündemi
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin desteklediği Suriyeli muhaliflerin bir kısmı, 24 Ağustos Çarşamba günü Türkiye’nin Suriye sınırında yer alan Gaziantep’e bağlı Karkamış’tan, Suriye yönündeki Cerablus’a doğru giriş yaptı. Operasyonun 5. gününe girdiği bir dönemde, bölgede oldukça hızlı bir değişimin yaşandığı gözlemlenmekte ve şu ana kadar TSK destekli muhalif grupların büyük bir hızla ilerlediği rapor ediliyor. İlk aşamada IŞİD’e karşı başlatılan operasyonda, YPG-SDG’nin aynı günlerde Sacur suyunu geçerek Cerablus yönlü bir hamle yapması üzerine, YPG-SDG’ye de yönelen saldırılar sonucu, grubun Sacur suyunun kuzeyinde elindeki bütün bölgeler alındı. TSK destekli muhalifler bazı bölgelerde Sacur suyunu da geçerek güneye ilerlerken, YPG-SDG kontrolündeki Menbic’e yaklaşmaya başladı. Aynı anda batıda IŞİD’e doğru da mevzi kazanan muhalifler, el-Rai yönünde de bazı bölgeleri IŞİD’den almayı başardı.
Bölgede baş döndürücü bir hızla saat başı değişen hatlarda gidişatı ve harekatın yönünü kestirmek zor olsa da, ilk aşamada Fırat Kalkanı operasyon odasının Sacur nehrinin kuzeyini bütünüyle güvenlik altına alarak Cerablus etrafında bir koridor oluşturmaya çalıştığı gözleniyor. Bu aşamanın tamamlanmasıyla harekatın gidişatının yaklaşık 3 yönlü bir ilerleyiş senaryosuna göre şekilleneceği tahmin ediliyor. Türkiye sınırı boyunca ilerleyerek el-Rai’ye ulaşmak, güney yönlü saldırıyı sürdürerek Menbic’e girmek ve güney batıya ilerleyerek el-Bab’ı hedef almak.
Rai’ye İlerleyiş
Türkiye tarafından desteklenen ve TSK’nın da bizzat havadan ve karadan katkı sağladığı Fırat Kalkanı Operasyonu’nda öncelikli hedef olarak görünen en makul seçenek, Türkiye sınırı boyunca IŞİD kontrolündeki bölgelerin ele geçirilerek Cerablus-Rai-Azez bağlantısının sağlanması. Operasyonla ilgili son yayınlanan haritalara göre Cerablus yönünden Rai’ye ulaşmak için 27 km’lik bir mesafe var. Bu arada önemli bir hedef olarak Sacur suyunun üzerindeki Sacur Barajı ön plana çıkıyor. Yine bu arada yer alan ve Türk sınırına paralel Kalkum ve Nabka dağlarının ele geçirilmesi, IŞİD’e karşı taktik bir üstünlük sağlayabilir. IŞİD’in genel olarak şu ana kadar bu yönlü ilerleyişe fazla bir karşı koymamış olması, harekatın Rai tarafına doğru ilerleyişini sürdürebileceğini gösteriyor.
Harekatın mevcut hızı göz önünde bulundurulduğunda, TSK destekli muhaliflerin yaklaşık 1 hafta içerisinde IŞİD’i Türkiye sınırından tamamıyla uzaklaştırabileceği tahmini yapabilmek mümkün. Hali hazırda Rai yönünden de –daha yavaş olmakla birlikte- ilerleyen muhalifler, burada IŞİD’in düzenlediği bomba yüklü araç saldırısını hedefe ulaşmadan imha etti. Çok sayıda cephede çatışmak zorunda kalan örgütün artık insan kaynağı sorunu yaşamaya başladığı ve gruba olan yurt dışı katılımın büyük oranda bitmesinin bu durumu iyice pekiştirdiği anlaşılıyor. Örgütün, kendisinden ayrılmak isteyen çok sayıda kişiyi de infaz ettiği öne sürülürken, zaman zaman çocukları da saflarında savaştırdığı, örgüt tarafından yayınlanan görsellerden anlaşılıyor.
Türkiye’nin son dönemlerde sınırlarındaki kontrolleri sıklaştırması ve IŞİD’e karşı gittikçe artan bir biçimde mücadele yürütmesi nedeniyle, Türkiye sınırının örgüt için işlevselliğini yitirmeye başladığı görülüyor. Bu neden Cerablus’tan Rai’ye uzanacak bir koridor için örgütün çok fazla direnmeyeceği tahmin ediliyor. Örgüt, daha önce Ayn el-Arab(Kobani)’da uzun süre tutunmaya çalışarak çok sayıda mensubunu yitirmiş, bu yenilginin ardından Suriye’nin kuzeyindeki büyük bir alanın kontrolünü kaybetmişti. Azez-Mare hattında da benzer bir durumla karşılaşan IŞİD, bundan sonra savaşı daha içerde kabul etmeyi tercih edebilir. Burada Fırat Kalkanı Operasyonu’nun sınırı güvence altına aldıktan sonra daha fazla güneye devam edip etmeyeceği sorusu önem kazanıyor.
El-Bab Seçeneği
Rai yönünden IŞİD’in Halep’teki son şehir olan Bab’a olan mesafe, yaklaşık 20 km’den biraz fazla. Aynı şekilde Mare yönünden bölgeye olan uzaklıksa, 30 km’yi aşıyor. TSK destekli operasyonun Rai’yle Cerablus’u birleştirdikten sonra güney batı yönlü, Bab şehrine yönelmesi halinde, IŞİD’in büyük bir mukavemet gösterme ihtimali bulunuyor. Örgüt için bölgedeki en son önemli merkez olan Bab şehri ve çevresi, kaybedilmesi halinde IŞİD’in Suriye’nin doğusuna sürülmesi anlamına gelecek. Halep’ten kopmasına yol açacak böyle bir hamlenin ardından IŞİD, yalnızca Rakka, Deyr ez-Zor ve Humus badiyesinde izole bir örgüte dönüşme riskiyle karşı karşıya. Bütün bu sebepler örgütün el-Bab şehri etrafında yaklaşık 25 km uzunluğunda hendekler kazdığı yönündeki haberleri açıklıyor.
Bütün bunların yanı sıra, IŞİD için bir diğer önemli nokta, el-Bab şehrine giden yoldaki küçük bir kasabanın varlığı. “Dabık” adıyla bilinen ve IŞİD’in İngilizce yayın yapan uluslararası dergisine de ismini veren bu köyün, kıyamete yakın bölgede yaşanacak bir savaşın merkezi olduğuna inanılıyor. Melhame-i Kübra(Büyük Savaş)’nın –Yahudi ve Hristiyan inanışta Armageddon- bu köyün yakınlarında olacağı inancı sebebiyle, örgüt buraya büyük bir önem atfediyor. Kendi meşruiyeti ve destekçilerinin motivasyonu için de önemli olan bu köy ve çevresinin varlığı sebebiyle, IŞİD’in burayı bırakmamak için elinden geleni yapacağını ön görmek mümkün. Yine bu bölgeden çıkarılması halinde, IŞİD adeta “oyunun dışına çıkarılmış” bir pozisyona düşürülecek. Suriye’nin doğusu ve Irak’ın batısına sıkışacak örgütün, dünyayla da bağını yitirmesi sebebiyle iyice gerileyeceği tahmin ediliyor.
Bütün bunların yanı sıra el-Bab şehri, IŞİD için bölgedeki önemli gelir merkezlerinden biri. IŞİD’in bölgedeki ticari merkezi olan şehir, kısmen savaş boyunca saldırılardan az zarar gören yerlerden biri. Oluşturduğu vergilendirme sistemiyle büyük şehirlerden önemli ölçüde gelir elde eden örgüt için, el-Bab şehri, ekonomik anlamda da büyük bir öneme sahip.
TSK destekli bölgedeki ÖSO gruplarının yeterli mevcudu bulunmaması ve el-Bab şehrinin Türkiye sınırından oldukça uzak olması sebebiyle, bu derinlikte bir savaşın başta TSK olmak üzere operasyon birleşenleri için büyük riskler barındırıyor. IŞİD’in muhtemelen TSK ile birlikte bu grupların güney yönlü daha derine ilerlemeleri halinde ani baskınlar, bomba yüklü araç saldırıları ve muhtemel anti tank saldırıları düzenlemesi ihtimali bulunuyor. Böyle bir durumda örgüt Türk Ordusu’na kayıplar verdirerek baskı oluşturmaya çalışabilir.
Bu senaryoda operasyonun Sacur suyu boyunca batıya doğru yönelmesi ve güneyde, Menbic’de bulunan YPG-SDG varlığını tolere etmesi düşünülebilir. Ancak yapılan açıklamalarda bu durumun söz konusu olmayacağı gözlemlenmektedir.
Menbic Yönü
Türk Ordusu’nun güçlü hava ve kara desteğiyle çok kısa sürede YPG-SDG’nin Sacur suyu üzerindeki varlığını bütünüyle sonlandıran muhalifler, bazı bölgelerde suyun güneyine de geçti. Menbic şehir merkezine 12 km kadar yaklaşan ilerleyişin ardından bölgedeki YPG-SDG hatları çökme noktasına geldi. TSK ve muhaliflerin bu çöküşten yararlanarak Menbic’e kadar ilerleyip, daha sonra Fırat’a kadar YPG-SDG’yi gerileterek Tişrin Barajı’na kadar ulaşmayı deneme ihtimali bulunuyor. Ancak söz konusu bölgenin oldukça geniş bir alanı kapsaması ve YPG-SDG’nin hızlı çöküşünün oluşturacağı vakumu IŞİD’in de doldurmak isteyebileceği bir senaryo da mümkün. YPG-SDG’nın ani çekilişi sonucu TSK ve muhalifler, Menbic çevresinde aniden ilerleyebilecek bir IŞİD’le karşı karşıya gelebilir. Burada yaşanacak bir karşılaşmada, IŞİD, geri çekildiği bir bölge olduğu için el-Bab’taki gibi güçlü bir savunma oluşturmaktan ziyade, yıpratma saldırılarına geçebilir.
Özellikle Türkiye’nin YPG-SDG’nin Fırat’ın batısından çekilmesine yönelik ısrarı, Menbic’e yönelik bir ilerleyişi kaçınılmaz kılıyor. Belki bu plan ilk aşamada hayata geçirilmeyebilir. TSK destekli muhalifler Sacur suyu boyunca batıya devam ederek Rai’ye ulaşmayı önceleyeceği düşünülebilir. Daha sonra o hat güvenli bir hale getirildikten sonra Menic’e yönelik bir harekata girişilebilir. YPG-SDG’nin Menbic’i ele geçireli fazla bir zaman olmadığı için, henüz bölgedeki tahkimatlarını karşı saldırılara yönelik güçlendirip, güçlendirmediği net olarak bilinmiyor. TSK ve muhalifler bu durumdan istifade etmek için özellikle hızlı hareket etmek isteyebilir. Ama yine de henüz ele geçirilen bölgelerde belirli bir konsolidasyon sağlanmadan böyle bir hamleye girişmenin riskleri de bulunuyor.
Gerçekçi Senaryo
TSK ile birlikte hareket eden muhalifler Sacur suyuna ulaştıktan sonra bu aşamada durmuş görünüyor. Bazı bölgelerde kısmen suyun güneyine geçilse de, fazla ilerlenmediği anlaşılıyor. Bu hattın şu aşamada elde tutulmasının daha kolay olması, TSK/ÖSO’nun birinci aşamada Cerablus’a yönelik YPG-SDG tehdidini durdurduğunu ortaya koyuyor. Bu aşamada Menbic için daha fazla insan gücü gerekeceği için, ilk aşamada güney yönlü ilerleyiş durmuş gibi gözüküyor. ABD’nin de bu yönlü baskı uygulaması, Türkiye’nin bu anlamdaki tavrı üzerinde etki etmek amaçlı. Buna karşın özellikle darbe süreci ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK’yla organik ilişkileri olan YPG’yle ABD’nin yakın işbirliği yapıyor oluşu, Ankara’nın genel siyasetinde önemli bir kırılmaya yol açıyor. Bu sebeple ABD’nin son dönemlerde Türkiye üzerindeki etki gücünün kırıldığı ve Suriye’de Türkiye’nin daha farklı politika ve stratejilere yöneldiği anlaşılıyor. ABD’nin ikazlarına rağmen YPG-SDG’ye yönelik operasyonlar, bunun açık göstergesi.
Buna karşın TSK/ÖSO’nun bu aşamada güneyde YPG-SDG’ye yönelik saldırıları, Sacur hattında durdurması ve bundan sonra kuzeydeki sınıra yakın göl ve baraja yönelmesi bekleniyor. Ki bu anlamda hareketlilikler hali hazırda mevcut. Bu anlamda Türkiye’nin IŞİD’i sınırdan uzaklaştırmak için acele ettiği anlaşılıyor. IŞİD’in bölgede fazla mukavemet göstermemesi de, bu ilerleyişi hızlandırıyor. Örgütün bu aşamada sınır hattında çok güçlü bir varlık göstermediği görülüyor. Yine de, sınırı kaybetmesi, IŞİD için büyük bir yenilgi olarak algılanabilir.
TSK blitzkrieg(yıldırım harekatı) yöntemine benzer ağır zırhlı mekanize birliklerle geniş bir alanda hızlı ilerlediği bir savaş konseptinde, özel kuvvetlerin yanı sıra yerel güçlerden hafif zırhlı ve piyadelerle ÖSO güçlerinin de katıldığı ilerleyiş, bir kaç gün geçmeden etkili bir sonuç vermişe benziyor. Bunda IŞİD ve YPG-SDG’nin şimdiye kadar klasik anlamda konvansiyonel bir orduyla direk savaşmamış olmasının etkisi olduğu sanılıyor. Bunun yanı sıra, YPG-SDG’nin hava saldırılarının olmadığı durumda oldukça etkisiz kaldığı gözlemleniyor. IŞİD’inse yaşadığı ciddi kayıp ve gerilemeler nedeniyle açık alanda konvansiyonel bir orduya karşı savaşmayı göze alamadığı anlaşılıyor. Buna karşın grubun TSK ve ÖSO’yu daha derinlere çekerek ani baskın, bomba yüklü araç saldırıları ve sabotajlar düzenleme ihtimali bulunuyor.
Sonuç olarak önümüzdeki günlerde operasyon sonucu IŞİD’in Türkiye sınırından tamamen uzaklaştırılabileceği bir senaryo, ilk aşamada en makul senaryo olarak öne çıkıyor. Cerablus’tan Azez’e kadar yaklaşık 100 km’lik bir alanda oluşturulacak bir alanda muhtemel bir uçuşa yasak alanla birlikte “tampon bölge” projesi hayata geçirilebilir. Türkiye’nin, hem IŞİD tehdidinin önlenmesi, hem de Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırı boyunca kurulabilecek bir “Rojava” devletinin önüne geçilmesi için, bu hamleyi hayati olarak gördüğü biliniyor. Bu nedenle operasyonun bölgede IŞİD varlığının oldukça azaltılıp, YPG-SDG’nin Afrin’nden Menbic’e uzanabilecek muhtemel bir koridorun önüne geçilene kadar sürmesi bekleniyor.