Analiz
DAEŞ Militanlarının Deyr ez Zor’dan Tahliyesi
Analiz / Suriye Gündemi Geçen hafta içerisinde yayımlanan haberlerde yer alan DAEŞ militanlarının ABD destekli koalisyon güçleri tarafından tahliyesi iddiası aslında ilk değil. DAEŞ’in toprak kaybı ve mevzilerinde gerilemesi ile beraber örgütün liderlik kadrosu ve militanlarının bir kaçış arayışı içerisine girdiği görülmektedir. Örgütün sözde başkenti Rakka’nın uluslararası koalisyonun desteğini alan YPG güçleri tarafından kuşatılmasıyla beraber Esed rejimi ve yanlısı milislerin Deyr ez zor’a kadar ilerlemesi; Suriye’deki DAEŞ militanlarını sıkıştırmış, Ebu kamal ve Deyr ez zor kırsallarına doğru dağılmalarına neden olmuştu. Hatta muhalefetin elinde bulunan İdlib’e kadar geri çekilen birlikler bile olmuştu. Irak’taki DAEŞ’in durumu Suriye’deki militanlarının durumundan farklı değil. Irak!ta  Musul’u ve Tellafer’i kaybeden DAEŞ militanları başka bölgelere sığınmaya çalışırken, özellikle yabancı militanların Peşmerge güçlerine teslim olmayı tercih ettikleri görülmektedir. Bu kaçış kargaşası sürerken, Suriye ve Irak sahasında bazı DAEŞ militanlarının helikopterler aracıyla tahliye edildiğine dair bilgiler gelmeye başladı. Bu tahliye operasyonlarının özellikle ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından yapıldığına dair iddialar ise daha da dikkat çekici . Suriye News ve diğer haber kaynakları sahadaki aktivistlere dayandırdığı habere göre, 6 Eylül tarihinde bazı DAEŞ militanlarını tahliye etmek üzere Deyr ez zor doğusunda bulunan Rahbe Kalesi yakınlarında ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyona ait iki helikopter harekete geçmişti. Habere göre benzer tahliye operasyonu 5 Eylül 2017 Salı günü Deyr ez zor eyaletinde Meyadin beldesinin yakınlarında aralıklı olarak iki defa düzenlenmişti. Bir operasyonda DAEŞ’in finans sorumlusu ailesi ile beraber tahliye edilirken, diğer operasyonda ise  DAEŞ’in ‘Dini Polis’ biriminde çalışan ve çoğu yabancı kişi tahliye edilmişti.1 Geçen Temmuz ayında da benzer bir tahliye operasyonu Suriye sahasında gerçekleştirildiği iddia edilmişti. Aktivistler ve bazı haber sitelerine dayanan haberlere göre  uluslararası koalisyona ait üç helikopter Deyr ez zor Ayyaş beldesi yakınlarındaki Suhne çölünde bulunan bir noktaya arabayla gelen bazı kişileri tahliye etmişti. Habere göre 3 helikopterin katıldığı operasyonda bir helikopter yere inip tahliye operasyonu yaparken, diğer iki helikopter ise havada bekleyerek güvenliği sağlamış tahliye sonrasında  üç helikopter Rakka’nın kuzeyine doğru (bölgede bazı ABD askeri üssü olduğunu bilinmekte) hareket etmiştir. Sadece Suriye’de değil, benzer olay daha önce Irak’ta da yaşanmıştı. 4 Ağustos 2017 tarihinde Irak güvenlik teşkilatından El-Quds El-Arabi gazetesine verdiği bilgeye göre, kısa bir zaman önce Musul güneyinde bulunan eş-Şura beldesinde ABD güçleri DAEŞ’ın bazı militanlarını tahliye etmek üzere havadan indirme operasyonu gerçekleştirmişti. Güvenlik kaynağının verdiği bilgelere göre tahliye edilenler ABD adına DAEŞ’ın saflarında casusluk faaliyetlerinde bulunmakta idi. Aynı bağlamda, ABD öncülüğündeki koalisyon zaman zaman hedefi tam olarak bilinmeyen bazı hava indirme operasyonları, özellikle Suriye Deyr ez zor tarafında gerçekleştiği rapor edilmişti. DAEŞ; örgüte katılım konusunda ‘açık kapı’ politikası uygulaması sonucunda bir çok istihbarat üyesinin, DAEŞ’in saflarına katılmış olması iddia edilmekteydi. Gerçekleştirilen bu tahliyeler ise istihbaratların kendi elemanlarını kurtarmaya yönelik bir operasyon olduğu söylemini beraberinde getirdi. Batan gemi öncesi gerçekleşen tüm tahliyelerin tam sayısı bilinmemektedir. DAEŞ gibi örgütlere istihbaratların kolayca sızabilmektedir. Yaşanan tahliyelerin tam olarak ne olduğu muhtemelen hiç bir zaman gün yüzüne çıkmayacak ve şüpheler ve iddialar devam edecektir.
ABD Hava Saldırıları Ve SDG/YPG Desteği İle Rakka Savaşı Nasıl Sonuçlanacak? Ömer Özkizilcik  
Analiz  / Suriye Gündemi PKK’nın Suriye kolu YPG, yoğun Amerikan desteğine rağmen Rakka’yı IŞİD’den almakta zorlanmaktadır. IŞİD’in Rakka’nın kırsal bölgelerinden hızlı geri çekilmesi sonrasında Rakka şehir merkezinde Amerikan destekli YPG’ye karşı güçlü bir direnç göstermektedir. Görünen o ki Menbiç tecrübesinin aksine YPG Rakka şehrini ele geçirmekte zorlanmaktadır. Bu yüzden ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon şehri yoğun bombardımana tutmaktadır fakat IŞİD şehirde güçlü savunma hatları kurmuş durumda. YPG’nin etkisizliği ve IŞİD’in direnci 6 Haziran’da YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Rakka operasyonunun başladığını ilan etti. Operasyona katılanların listesi uzun olsa da aslında ana gövdeyi PKK’nın Suriye kolu olan YPG oluşturmaktaydı. Bölgede Rakka’yı yönetme tecrübesine sahip olan tek örgüt olan ve Ayn el Arap’ta (Kobane) YPG ile beraber IŞİD’e karşı savaşmış olan Suvvar el Rakka tugayı, Rakka operasyonuna dahil edilmedi. Bu durum ise operasyonun yerel halk desteğinin eksik olmasına sebep oldu. Ayrıca Jarba’nın Arap Kuvvat el Nukba Tugayı da Rakka operasyonundan sonradan çıkarıldı. İki tugayın Rakka operasyonunun dışında tutulmasının başlıca sebebi aynı; YPG’nin emirlerine itaat etmemek. Zaten SDG bünyesindeki Arap savaşçıların sayısı az iken bu iki nispeten daha büyük Arap tugayların operasyonun dışına itilmesiyle Arapların sayısı öncesinden de daha da az hale geldi. Operasyona katılanların arasındaki Arapların azlığı ve bölgede zamanında Rakka’yı yönetmiş tek tugayın operasyona dahil edilmemesi, bölge halkının operasyona destek vermemesini beraberinde getirdi. Yerel halktan desteğin olmaması istihbarat eksikliğine yol açmaktadır. Fakat ne olursa olsun ABD tarafından verilen yoğun silah ve mühimmat desteği, askeri eğitim, koordinasyon ve hava desteği ile IŞİD’in son dönemlerde gösterdiği güçsüzlük belirtileri, Rakka operasyonun kısa bir sürede sonuçlanacağı beklentilerine sebep olmuştu. Fakat olaylar farklı gelişti. YPG güçlerinin etkisiz, moralsiz ve disiplinsiz olduğu görüldü. IŞİD ise bombalı araç ve diğer tür intihar saldırılarına devam etti. Bu saldırılar insanlık dışı olsa da, IŞİD’in yüksek savaşma motivasyonunu göstermekte. İntihar saldırılarına ek olarak, IŞİD Rakka’da keskin nişancıları yoğun bir şekilde kullanmakta. IŞİD’in propaganda videolarında balkonda sigara içen YPG savaşçıları nasıl vurdukları görülmektedir. YPG’ye verilen uzun ve sistematik Amerikan eğitimine rağmen, savaşçıları sokak çatışmalarında gereken en basit bilgileri uygulamamakta. YPG’nin etkisizliğini kapatmak için gerçekleştirilen yoğun hava saldırıları YPG’nin etkisizliğini gören Amerikan liderliğindeki Uluslararası Koalisyon Rakka’yı yoğun hava bombardımanına tutuyor. Bombardıman o kadar yoğun ki yıkım yüzünden IŞİD propaganda videolarının yer tespiti yapmak imkansız hale gelmiştir. Fakat sadece IŞİD propaganda videoları değil, aynı zamanda CENTCOM verilerine göre de Rakka’da yaşanan yoğun bombardıman görülmekte. Operasyonun başladığından beri Uluslararası Koalisyon 72 günde Rakka’yı 1784 kez bombalamış. Günlük ortalama 24 hava saldırısına tekamül etmektedir. Musul’da Mayıs ayında günlük ortalama 5 hava saldırısı gerçekleştirilmiş olması ile kıyas edilirse, yapılan hava saldırıların ne kadar yoğun olduğu görülmektedir. Ayrıca Musul ile Rakka’nın yüz ölçümü göz önünde bulundurulduğunda yoğunluk daha belirgin hale gelecektir. Veyahut Fırat Kalkanı Harekatı ile kıyas yapılabilir. TSK, Fırat Kalkanı Harekatının başlangıcında 66 günde 211 hava saldırısı, yani günlük ortalama 3 hava saldırısı, gerçekleştirmiştir. YPG’nin Rakka’daki etkisizliğini gösteren diğer bir veri ise Amerikan liderliğindeki Uluslararası Koalisyonun zaman içerisinde coğalan hava saldırılarıdır. Uluslararası Koalisyon Haziran ayında günlük ortalama 22 hava saldırısı gerçekleştirirken Temmuz’da bu rakam günlük 23’e ve Ağustos’un ilk 16 gününde günlük ortalama 34 hava saldırısına çıkmıştır. IŞİD sonrası Rakka’nın geleceği ABD yönetiminin Rakka operasyonunu Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu birlikleri yerine PKK’nın Suriye kolu olan YPG ile yapmasının ne denli bir hata olduğu IŞİD’in mağlubiyeti sonrasında daha belirgin hale gelecektir. Bu karar daha şimdiden operasyonun maaliyetini yükseltmiştir. Türkiye destekli ÖSO birliklerinin gerçekleştirdiği El-Bab operasyonunda şehrin sadece batıdaki bazı semtlerinin kısmen yıkılmış olmasına karşın Rakka şehri yoğun hava saldırıları dolayısıyla yerle bir olmaktadır. Yerel halktan destek görmeyen operasyon ve YPG’nin etkisizliği yüzünden ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon, şehri hava saldırılarıyla yerle bir etmek zorundadır. Eğer operasyon Suriyeli Arap muhalif birliklerle gerçekleştirilmiş olsaydı durum daha farklı olurdu. Fakat şimdi Türkiye ile uzun bir sınırı olan Rakka eyaletinin, Türkiye’nin desteği olmadan yeniden inşa süreci çok zor olacaktır. Ayrıca YPG’nin aşırı sol ideolojisi ve YPG’nin Kürt etnisitesi üzerine kurulu oluyor olması Rakka halkının YPG’yı IŞİD gibi işgalcı yabancı güç olarak görmesinin iki temel sebebidir. YPG’nin Suvvar el Rakka’ya yaptığı bilinmekte. Ayn el Arap’ta (Kobane) YPG ile beraber İŞİD’e karşı savaşan tugayın lideri şuan YPG emirlerine itaat etmediği yüzünden ev hapsinde tutulmaktadır. Buna ilaveten YPG’nin Kürt olan ENKS gibi muhaliflere yaptığı sistematik zorbalıklar bilinmektedir. O yüzden Rakka’nın yerle bir edildikten sonra nasıl yönetileceği sorusunun cevabı halen ortada durmaktadır. Rusya ve ABD arasında yapıldığı iddia edilen anlaşmalara göre şehrin sonradan Esed rejimine teslim edileceği muhtemel görülmemektedir. Fakat eğer gerçekleşirse bu tamamen ABD’nin Rakka operasyonu için NATO müttefiği Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu yerine PKK’nın Suriye kolu olan YPG’yi tercih etmesinin neticesi olur. Bu analizin ingilizcesi The New Turkey’de yayınlandı
Ebu Umara Özel Operasyon Taburu
Analiz – Haber / Suriye Gündemi Twitter hesabı: https://twitter.com/kataybaboamara Logosu Halep’te gerçekleştirdiği ve  rejimin askeri üssünü hedef alan bombalı saldırı ile tekrara gündeme gelen Ebu Umara Özel Operasyon Taburu, 20 Ekim 2011 tarihinde ‘Ebu Umara Taburu’ ismi ile kurulduğunu ilan etmişti. Mart 2012’de ise ismini ‘Ebu Umara Özel Operasyonlar Taburu’ olarak değiştirmişti. İlk duyurusunda grup, Halep’te önemli bir “Şebbiha” liderini suikastla öldürdüğünü duyurmuştu. Kurulduğu tarihten itibaren Ebu Umara Taburu Halep merkezli olmak üzere suikast, bombalı saldırı, tünel saldırıları, keskin nişancı eylemleri gibi ‘özel operasyonlar’ ile zaman zaman gündeme gelmişti.  Grup son olarak Halep’in Aziziye mahallesinde Mihraç Ural’ın liderliğindeki “Liva İskenderun” mensuplarını taşıyan aracı el yapımı patlayıcıyla hedef aldı. Saldırıda araçtaki kişiler yaralandı. Yaralıların arasında grubun medya ofisi sorumlusu Cemal Trablusi de bulunuyor. Nasıl Liva El Tevhid, kurucusu Abdülkadir Salih ile, Ceyş-ul İslam Zehran Alluş ile, Nusra Cephesi Ebu Muhammed El-Culani ile özdeştiyse, Ebu Umara Taburu da kurucu lideri Muhenna Cefale (Ebu Bekri) ile anılmaktadır. Ebu Bekri, 2011 yılında Suriye devriminin başladığı dönemde Halep Üniversitesinin Ekonomi bölümünde okumakta idi. Devrim sırasında gerçekleştirilen gösteri ve protestolarında aktif rol oynayan Ebu Bekri, çatışmaların başlamasıyla birlikte bazı aktivistlerle birlikte Ebu Umara Taburu’nu kurmuş ve rejimi hedef almaya başlamıştır. Gruba katılan kitlenin çoğunlukla üniversite öğrencilerinden oluşmaktadır. Ebu Bekri, Haziran 2015’te aracının altında konulan bombanın infilak etmesi ile suikasta maruz kalarak iki ayağını kaybetmiş ancak grubun liderliğini yapmaya devam etmiştir. Ebu Bekri’nin tedavi gördüğü dönemlerde, Bekri’ye vekalet eden grubun kurucularından ve daha önce grubun Halep askeri sorumlusu olan Yasin Niccar, Esed rejimin düzenlediği varil saldırısı sonucu 25 Temmuz 2016 tarihinde Halep’te ailesi ile beraber enkazın altında kalarak hayatlarını kaybetmiştir. Grubun Lideri Ebu Bekri Ebu Umara Taburu, kurulduktan sonra Halep’te rejime karşı birçok suikast ve özel operasyon gerçekleşmiştir, örneğin Albay Muhsin Sellum, Kudüs Tugayı liderlerinden Samer Hmişo gibi isimlere suikast düzenlenmesi ve öldürülmesi grubun önemli eylemlerindendir. Muhalefetin Halep’e girmesi ile beraber, grup ‘kurtarılmış” semtlere yerleşmiş ve rejim bölgelerindeki etkinliği de azalmıştır. Nitekim Ebu Umara Taburu, diğer silahlı muhalif gruplarda görüldüğü gibi, enerjisini daha çok belediye ve sivil hizmetler gibi faaliyetlerde serf etmeye başlamıştır, bu da hem grubu kuruluş amacı olan silahlı mücadeleden uzak tutmuş hem de bazı davranışlarından dolayı daha önce kazandığı halk desteğinin azalmasına neden olmuştur. Fakat rejimin Halep’i tekrar ele geçirmesi ile beraber Ebu Umara Taburu, ilk zamanlarda olduğu gibi bütün eforunu yeniden özel operasyonlara sarf etmeye başladığı görülmektedir. Kurulmasından bu yana zaman zaman başka silahlı grupla işbirliği içinde bulunan ve hatta geçici olarak başka gruba katılan Ebu Umara Taburu, genel olarak diğer gruplarla birleştiği zamanlarda dahi bağımsızlığını koruduğunu söylemek mümkündür. Grup 20 Ekim 2015 tarihinde Ahraru-l Şam birleştiğini duyursa da, bu birleşme çok sürmemiştir. 2016 yılında ise grup, Şam Fetih Cephesi (şimdiki Heyet-i Tahrir Eş-Şam) ile yakın hareket etmeye başlamıştır. Nitekim 2 Kasım 2016 tarihinde Ebu Umara Taburu, ŞFC ve Nurettin Zengi ile beraber hareket ederek Halep’te bulunan Fastakim Kema Ümert grubunun merkezlerine operasyon düzenlemiştir. Ebu Umara Taburu bu saldırıyı Fastakim Kema Ümert grubunun Ebu Umara liderinin suikast operasyonunda rolü olmasından dolayı yaptığını açıklamıştı, fakat saldırının boyutu ve zamanlaması (Esed rejimin Halep’i kuşattığı dönem idi) grubun halk nezdinde imajına ciddi bir darbe vurmuştur. Ebu Umara Taburu 20 Mayıs 2017 tarihinde, HTŞ’ye katılacağını fakat HTŞ’nin altında bağımsız bir yapı olarak hareket etmeye devam edeceğini duyurdu. Dikkat çeken başka husus ise diğer grupların aksine Ebu Umara Taburu’nun hiçbir şekilde Halep dışında faaliyet göstermemesi.
ABD’nin Suriye’deki Kara Gücü: YPG Halid Abdurrahman  
Analiz – Haber / Suriye Gündemi ABD’nin YPG’ye sağladığı silah yardımı ve eğitimlerin kapsamlı analizi ABD’nin, PKK’nın Suriye yapılanması olan YPG güçlerine yaptığı silah yardımı Suriye’de devam eden çatışmada özellikle Kuzey cephesi adına önemli bir gelişme oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın Rakka kent merkezine yönelik düzenlenecek operasyondan önce YPG’ye yapılacak silah yardımını onaylamasıyla ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ilgili yardımları peyder pey gerçekleştirmeye başladı. Trump’ın YPG’ye yapılacak silah yardımını onayladığı yönündeki haberler bir süre sonra Pentagon tarafından da doğrulanmıştı. Bu durum daha önce Suriye Demokratik Güçleri çatısı altında YPG’ye dolaylı yollarla yapılan yardımlara da resmiyet kazandırmış oldu. Kararın hemen ardından Türk yetkililer ABD’nin aldığı bu karar ile ilgili ilk tepkilerini kamuoyunda gündeme getirdiler. Konunun fazlaca gündeme gelmesinin sonucunda ABD silah yardımından geri adım atmasa da YPG’ye yapılan yardımlar ile ilgili Türk hükümeti ile detaylı bilgi paylaşımı yapacaklarını açıkladı. ABD öncülüğündeki IŞİD ile mücadele koalisyonu sözcüsü Albay Ryan Dillon, YPG’ye verilecek silahların kaydının veri tabanında tutulacağını ve bu ayrıntıların Türkiye ile paylaşılacağını açıklamıştı. Albay Dillon açıklamasında, “Ne tür (silahlar) verdiğimiz konusunda Türkiye’ye şeffaf davranıyoruz… SDG’ye verdiğimiz silahların tamamının hesabını tutuyoruz” demişti. Ancak ABD’nin YPG’ye yaptığı askeri yardım ile ilgili ciddi belirsizlikler var, bir araştırma yapmaya kalktığınızda sadece gönderilen tırların sayısına ve kamuoyunun bilgilendirildiği kadarıyla silahların çeşitleri ile ilgili bazı çelişkili bilgi ve haberlere ulaşabiliyorsunuz. Şu ana kadar ABD’nin YPG’ye yaptığı ve yaklaşık 900 tıra ulaştığı ifade edilen yardımlar ile ilgili literatüre girmiş bir analize denk gelmek maalesef pek mümkün olmuyor. Konu ile ilgili haberlerin de dezenformasyona uğramamış olanlarını bulmak oldukça güç. Haberlerin çoğunda servis edilen bilgileri doğrulamak çoğu zaman kolay olmuyor. Örnek olarak, geçtiğimiz günlerde medyada gündeme gelen “ABD YPG’ye tank verdi” şeklindeki haberler oldukça ses getirmişti. Bunun üzerine ABD’nin Ankara Büyükelçiliği bir açıklama yayınlamış ve açıklamada “ABD Suriye’de IŞİD’e karşı yapılan savaşta herhangi bir gruba tank vermemiştir.” ifadelerini kullanmıştı. ABD’nin YPG güçlerine zırhlı araç sağladığı doğru ancak en azından içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla YPG’ye tank yardımı yapıldığı bilgisi doğru değil gibi gözüküyor. Ancak bu ilerleyen dönemlerde bahsi geçen yardımın yapılmayacağı anlamına da gelmiyor. ABD’nin YPG’ye yaptığı silah yardımı konusunu biraz daha genişletecek olursak: Yukarıdaki grafikte ABD’nin YPG’ye yapmakta olduğu silah yardımının hangi tip silahları kapsadığı bilgisi verilmiştir. Liste ilk bakıldığında YPG’ye verilen silahlar ve bu silahlar için yapılmış bütçe planlaması olarak görülebilir. Ancak durum göründüğünden biraz farklı. YPG’ye yapılan yardımların kapsadığı silah çeşitleri ile ilgili listeyi iki kısma ayıracak olursak, bu ayırımı özel ve detaylı eğitim gerektirmeyen ve gerektiren silahlar olarak yapabiliriz. Yukarıdaki görselde ilk grupta yer alan silahlar görülüyor. Bu silahların kullanılabilmesi için özel ve detaylı bir eğitime gerek olmadığını söylemek mümkün. Bu silahların çoğu bölgede oldukça yaygın olarak kullanıldığından, YPG güçlerinden kimse kullanımları konusunda özel bir eğitime ihtiyaç duymaz. Ayrıca bu silahlar Fırat’ın Gazabı gibi şu an şehir savaşı kısmının icra edildiği operasyonlarda en fazla ihtiyaç duyulan silahlardır. Özel eğitim gerektirmeyen silahlar arasında AT4 haricindeki diğer silahlar PKK tarafından Türkiye’de güvenlik güçlerine karşı uzun bir zamandır kullanılmakta. Ancak Suriye’deki savaşın başlamasıyla örgütün Türkiye’deki envanterine diğer başka silahların yanında AT4’ün de girdiğini söyleyebiliriz. Listede en fazla dikkati çeken, özel ve detaylı eğitim gerektiren silahlar ise aşağıdaki görselde sıralanmıştır. Diğer listedekilerin aksine yukarıda yer alan, 4’ü ağır silah kategorisindeki silahlar özel ve detaylı eğitim gerektirmektedir. Bu yazıda ABD’nin YPG’ye vereceği silahların rakamsal ifadelerinin yanında, silahlar ile birlikte verilen eğitimin örgüte başka ne gibi bir getirisi olacak ondan bahsetmeye çalışacağım. YPG’ye yapılmakta olan silah yardımlarından bölgede küçük bir ordu oluşturulmaya çalışıldığı çok açık. Ancak burada konuya sadece rakamlar üzerinden bakılmamalı. Havan Sistemleri Havanlar düzenli ordular için yeri doldurulamaz bir silah sistemidir. Düzenli ordular için büyük öneme sahip olan havanlar günümüzde düzenli olmayan güçler tarafından da oldukça yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.  Ancak düzenli olmayan güçler eğitimlerini almadıkları sürece havan sistemlerini tam kapasite ile kullanamazlar.  ABD, örgüte havanların yanında bir de havanların kullanılması için eğitim verecektir. Ki bu eğitimleri uzun bir zamandır zaten vermektedir.  YPG güçlerinin aldığı bu eğitim ve sonrasında atışlar ile sağladıkları tecrübeler, zaman içerisinde örgütü çok daha tecrübeli ve sahada daha kuvvetli bir hale getirecektir. Diğer yandan ABD’nin bu silahlar ile ilgili verdiği eğitimler örgütün Türkiye’de güvenlik güçlerine yönelik düzenlediği saldırılarda da etkisini gösterecektir. Günden güne daha eğitimli bir yapılamaya dönüşen YPG/PKK, yapılan bu son silah yardımları ve akabinde aldıkları eğitimler ile gerilla sisteminin bir adım ötesine geçecektir/geçmektedir. ABD’nin örgüte verdiği/vereceği havan sistemleri ile oldukça hassas ve isabetli atışlar yapabilmek mümkündür. Ancak verilen havan silahı ile isabetli bir atış yapabilmek silahın eğitimini almaya bağlıdır.  ABD’nin havan sistemleri konusunda vereceği eğitimlere dürbünler de dahildir. Görünen veya görünmeyen hedeflere dürbün ile yapılacak havan atışları dürbünsüz atışlara göre çok daha isabetlidir. Dolayısıyla YPG güçlerinin bu silahlar konusunda eğitilmesi ve giderek düzenli bir ordu sistemine doğru evrilmesi, Türkiye’nin kendi güvenliğini de tehdit etmektedir. Çünkü örgüt bir süre sonra Suriye’de aldığı eğitimler ile Türkiye topraklarında eskisinden daha etkili saldırılar düzenleme kapasitesine sahip olacaktır. Bununla birlikte örgütün gelecek dönemde Türkiye sınırları içinde ABD’ye ait havan silahı ve mühimmatları ile saldırı gerçekleştirmesi muhtemeldir. SPG-9 (73mm geri tepmesiz top) ABD’nin YPG güçlerine sağladığı ve özel eğitim gerektiren silahlardan bir diğeri de 73mm SPG-9 Geri tepmesiz topudur. (GTT) Bu silah ile orta mesafelerde oldukça isabetli atışlar yapmak mümkün. Günümüzde birçok düzenli ordu tarafından da kullanılan bu silah hem anti personel hem de anti-tank mühimmatı kullanabilmektedir. Dürbünlü ve dürbünsüz atış yapılabilen bu silahın da kullanımı için özel bir eğitim gerekmektedir. Çünkü bu tarz kısa menzilli diyebileceğimiz geri tepmesiz topların kullanılabilmesi için bazı hesapların yapılması gereklidir ve hesapların doğru yapılabilmesi silah ile ilgili verilen eğitime bağlıdır. Doğru bir eğitim doğru hesaplamayı sağlayacağından isabetli atışın da temelini oluşturmaktadır. ABD’nin bu silah ile ilgili YPG’ye sağlayacağı eğitim, örgütün bu ilah ile Suriye içinde ve dışında düzenleyeceği eylem kapasitesini arttıracaktır. Unutulmamalıdır ki sadece silahın temin edilmesi silah yüzde yüz kapasiteyle kullanılamadıktan sonra pek önemli değildir. Geçtiğimiz mayıs ayında TSK’nın Şırnak’ın Kato Dağı bölgesinde PKK’dan ele geçirdiği silah ve mühimmatların içinde çok sayıda SPG-9 mühimmatının da olması örgütün bu silaha verdiği önemi ve Türkiye sahasında bu silahı daha aktif olarak kullanmaya başlayacağının bir işaretidir. TSK’nın ele geçirdiği SPG-9 mühimmatlarının oldukça yeni olması dikkati çeken diğer bir noktadır. TSK’nın Kato Dağı bölgesinde ele geçirdiği silah ve mühimmatlar: Ele geçirilen silah ve mühimmatların içindeki SPG-9’a ait anti-tank mühimmatı ve mühimmata ait sevk barutları: SPG-9 topu Suriye’de IŞİD tarafından da Rakka’da yoğun olarak kullanılmakta. (Silah Suriye’deki diğer muhalif gruplar tarafından da yaygın olarak kullanılıyor) Keskin Nişancı Tüfekleri En fazla özel eğitim gerektiren silahlardan birisi keskin nişancı tüfekleridir. ABD’nin YPG güçlerine hangi model ve tipte keskin nişancı tüfeği tedarik ettiği şu an için kesin olarak belli değil. Ancak YPG güçlerinin Suriye’de kullandığı keskin nişancı tüfeklerinde batı (ABD) sistemini kullandığı biliniyor. YPG güçlerine verilen/verilecek keskin nişancı tüfekleri batı sistemini ihtiva eden tüfeklerden oluşacaktır. Keskin nişancı tüfeklerinde batı sistemi olarak ifade edilen şey, dürbün ile yapılan atışlarda kullanılan hesaplamalardır. Keskin nişancı tüfekleri ile atış yapmak filmlerde görüldüğü kadar basit değildir. Özellikle uzak mesafelerden yapılan atışların başarılı olabilmesi için doğru tespit edilen mesafenin yanında birtakım hesaplamaların da doğru yapılması gereklidir. Bu hesaplamaların da doğru yapılabilmesi, eğitimin doğru bir şekilde alınmasına bağlıdır. Bu tüfeklerin mekanik anlamda kullanılması AK-47’lerin kullanılması kadar kolaydır. Ancak bu silahlar dürbün ile kullanıldığı için dürbünlerde kullanılan sistemin eğitiminin alınması gerekir. ABD, YPG güçlerine bu eğitimi şu anda vermekte ve vermeye de devam edecektir. Verilen keskin nişancı eğitimleri oldukça ayrıntılı ve fazla hesap/formül içermektedir. Aşağıdaki iki resim, YPG güçlerinin propaganda kanallarında servis edilen videolardan alınmıştır. Her iki resimde de silahlara takılı olan dürbünler batı yani ABD’nin kullandığı sistemi ihtiva etmektedir. Silahlardan birisi (üstteki resim) fabrikasyon, diğeri ise homemade olarak da nitelendirilen el yapımıdır. Suriye’de YPG güçlerince genellikle 12.7mm mühimmat kullanan keskin nişancı tüfekleri tercih edilmektedir. Bu tüfeklerde kullandıkları mühimmatın çapı diğerlerine göre daha büyük olduğundan uzak mesafelere daha isabetli atışlara yapılabilmektedir. Ayrıca bu tüfekler, kullanılan mühimmata bağlı olarak belli orandan zırh delici özelliğe sahiptir. (Anti-materiel rifle) YPG’ye verilen silahların sadece bunlardan ibaret olmadığını da eklemek gerekli. Örgütün elinde özel anti-tank silahlarının yanında güdümlü tanksavar füzeleri de bulunuyor. Örgütün Suriye’de kullandığı bazı anti-tank roketleriyle Türkiye’de güvenlik güçlerine karşı eylem düzenlemekte olduğu biliniyor. YPG’nin Rakka’da yürütülen Fırat’ın Gazabı operasyonunda çokça kullandığı anti-tank silahı olan M79 Osa’nın mühimmatları TSK’nın Mardin’de gerçekleştirdiği bir operasyonda ele geçirilmiştir. TSK’nın Nisan 2017’de Mardin’de gerçekleştirdiği operasyonda ele geçirilen M79 Osa mühimmatları: Aşağıdaki resimde ise M79 Osa silahı ve silaha ait mühimmat ile Suriye’de görüntülenmiş YPG unsurları: YPG’nin “Özel Komando Birliği” Yapılan silah yardımları ve bu silahların eğitimlerinin yanında ABD’nin YPG güçlerinden oluşan özel bir birlik kurduğu da biliniyor. “YAT” ismindeki bu özel birlik ABD askerlerince özel olarak eğitilmekte ve donatılmaktadırlar. YPG güçlerinden oluşan YAT birlikleri Amerikan özel kuvvetlerinin kullandığı gelişmiş silah ve teçhizatlarla donatılıyorlar. ABD tıpkı Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi yerel güçlerde oluşturduğu bu özel birimi gece indirmeleri ve birtakım özel operasyonlarda kullanıyor. Afganistan ve Irak’ta da ABD tarafından eğitilip donatılan bu tarz birlikler gece indirme ve baskınları başta olmak üzere birçok özel operasyonlarda ABD güçleri ile birlikte hareket ediyor. ABD savaş sahasında edindiği birtakım kötü tecrübeler sonrasında zamanla kendi askerini daha geri planda kullanmaya başladı. Afganistan ile örneklendirecek olursak, geçmiş senelerde gece yapılan bir indirme operasyonunda askerlerin neredeyse tamamı ABD güçlerinden oluşuyordu. Ancak şimdilerde ise ülkede indirme ve baskın operasyonlarını gerçekleştiren askerlerin büyük bir kısmını ABD’nin eğittiği Afgan askerler oluşturuyor. ABD Rakka’ya düzenlediği Fırat’ın Gazabı operasyonunda da YPG güçlerinden oluşan bu özel birliği kullanıyor. Mart ayında Rakka kentinin batısındaki Tabka ilçesi kırsalına düzenlenen bir indirmede “YAT” olarak isimlendirilen bu özel birlik kullanılmıştı. Tabka kırsalında düzenlenen indirmeden: YPG’ye hava desteği                           YPG güçlerine yapılan yardımlar arasında en önemlisi ABD’nin sağladığı hava desteğidir. Bugün halen devam etmekte olan Fırat’ın Gazabı operasyonunda ABD öncülüğündeki koalisyon YPG güçlerine etkili bir hava desteği sağlamaktadır. Verilen bu hava desteği olmasa YPG güçlerinin Rakka’da ilerlemesinin pek mümkün olmayacağı tespiti yapılabilir. ABD’nin YPG güçlerine sağladığı hava desteği bugün Afganistan’daki Kabil hükümeti güçlerine sağlanmamaktadır. Bu da örgüte şu an için verilen önemi göstermektedir. Tabii ki verilen hava desteği ABD’nin kendi çıkarları ile doğrudan orantılı bir durumda. Hava desteği konusunu biraz açacak olursak; YPG güçlerine genellikle savaş jetleri A-10’lar ve Apache saldırı helikopterleri ile destek veriliyor. Aşağıda Rakka kentinden haber aktaran “Rakka Sessizce Katlediliyor” isimli aktivist grubun servis ettiği bir resim görülüyor. Resmin açıklamasında ise ABD’ye ait iki Apache saldırı helikopterinin YPG güçlerine hava desteği sağladığı ifade ediliyor. Aşağıdaki resim ise geçtiğimiz Nisan ayında IŞİD kaynakları tarafından servis edilmiştir. Rakka kentinden olduğu ifade edilen resmin açıklamasında iki Apache saldırı helikopterinin YPG güçlerine hava desteği sağladığı ifade ediliyor. Yine Haziran ayında IŞİD kaynaklarınca servis edilen bir diğer görüntü: Geçtiğimiz günlerde IŞİD kaynaklarının yayınladığı video kaydında YPG güçlerine hava desteği sağladığı ifade edilen A-10 savaş uçağı görülüyor: Sonuçlar: YPG/PKK’nın artan savaş kabiliyeti ABD’nin YPG güçlerine yapacağı tüm silah sevkiyatlarıyla birlikte savaşçıların silahların kullanımı ile ilgili aldıkları ve alacakları eğitimler örgütün savaş kabiliyetini her geçen gün bir üst seviyeye çekecektir. ABD’nin örgüte bu silahların tam kapasiteyle kullanılabilmesi için verdiği eğitimler, silah sevkiyatlarının ve tırların sayısının gölgesinde kalmaktadır. YPG’ye verilen bu eğitimler aynı zamanda PKK’ya verildiği için örgütün Türkiye’de düzenlediği saldırıların da etki dairesi genişleyecektir. Yapılan silah yardımları ve bu yardımların devamı YPG’ye yapılan silah yardımlarının ABD’nin açıkladığı resmi boyutun yanında bir de resmi olmayan boyutu var. Suriye sahasında bulunan silah tüccarlarından satın alınan silahlar ve başka yollarla da YPG güçlerinin desteklendiği biliniyor. Dolayısıyla örgüte ABD tarafından yapılan yardımlar sadece gönderilen tırlardan ibaret değil. ABD’nin örgüte resmi olarak yapmak zorunda kaldığı yardımları gelecek dönemde de devam edecektir. Hatta daha gelişmiş birtakım silahlar ve zırhlı araçların örgüte verilmesi ilerleyen dönemde gündeme gelebilir. Genel anlamda durumu özetlersek, ABD’nin Suriye’de kendisine bağlı bir kara gücü hazırladığı varsayımında bulunabiliriz. Daha önceki yazılarımda da dile getirdiğim gibi ABD, YPG güçleriyle belli oranda koordinasyonu yakalamış vaziyette. Bunun yansımalarını sahada görebiliyoruz. Şunu da belirtmek gerekiyor, ABD’nin Suriye sahasında YPG güçlerinden başka bu kadar koordine içerisinde çalışabileceği başka bir yapı bulunmuyor. Bu koordinasyonun ana sebebi ise YPG’nin sorgusuz sualsiz ABD’ye olan itaatkârlığı ve ABD çıkarlarına hizmet edebilme potansiyelidir. Örgüte yapılan silah ve mühimmat yardımları şimdilik Fırat’ın Gazabı operasyonu için gibi gözükse de ABD tarafından yapılan açıklamalar bu silah yardımının operasyondan sonra da devam edeceğini gösteriyor. Bu da ABD’nin bölgede YPG’den kolay vazgeçmeyeceğinin bir işaretidir. ABD’nin örgüt ile olan ilişkisi ve silah yardımları devam ettiği sürece gelecek dönemde YPG ortaya çok farklı bir kara gücü olarak çıkabilir. Kısaca örgüt, aldığı yardımlarla “düzenli” bir güç olma yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir. Eğer bu durumun önüne geçilemez ise bölgeyi daha büyük sıkıntıların beklediğini söylemek mümkün.
IŞİD’in Rakka’da YPG’ye Karşı Düzenlediği Bombalı Araç Saldırıları Halid Abdurrahman  
Analiz / Suriye Gündemi Rakka kentine yönelik ABD destekli Fırat’ın Gazabı operasyonu YPG/PKK güçlerinin öncülüğünde devam etmekte. Kent merkezine yönelik saldırının başladığı Haziran ayı başından bu yana IŞİD ile YPG güçleri arasında çok fazla “sıcak temas” yaşandığını söylemek pek mümkün değil. Belli aralıklarla iki taraf arasında çatışmalar yaşansa da Rakka kentinde Musul’da olduğu gibi sürekli bir sıcak çatışma söz konusu olmadı. YPG’nin Rakka kent merkezinde ilerlemek istediği bölgeyi ABD desteğiyle yoğun kara bombardımanına tutması, IŞİD ile bir çatışma ortamı yaşanmasına pek müsaade etmiyor. Kentten haber aktarımı yapan kaynakların bildirdiğine göre, ABD’nin gerçekleştirdiği hava saldırılarından sonra IŞİD’i kentte en fazla zorlayan YPG’nin kara bombardımanları. Kaynaklar her ne kadar kara bombardımanlarını genel olarak YPG güçlerinin gerçekleştirdiğini ifade etse de bölgede ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından da kara bombardımanı düzenlendiğine ilişkin bilgiler mevcut. Rakka’da savaşan her iki tarafın da propaganda kanallarınca sıcak çatışmayı gösteren görüntüler servis etmemesi bir anlamda sahadaki durumu daha iyi özetlemekte. Özellikle YPG’nin propaganda kanalları ve bölgede YPG mensubu “yabancı savaşçılar” tarafından sosyal medyada servis edilen görüntüler incelendiğinde, kentin sıcak çatışmalardan ziyade konvansiyonel ağır silahlar ve hava saldırılarıyla hedef alındığı görülmekte. YPG’nin Rakka’da izlediği askeri taktiği özetleyecek olursak, ABD ile YPG güçlerinin oldukça koordineli bir şekilde hareket ettiğini söyleyebiliriz. ABD, YPG güçlerini neredeyse kendi kara kuvvetlerini yönetir gibi yönetiyor. Yani başarılı diyebileceğimiz bir entegrasyon ile ilerleme durumu söz konusu. Kontrol altına alınmak istenen bölge, ABD öncülüğündeki koalisyon uçakları tarafından yoğun bir şekilde hedef alınıyor ve ABD’nin “kara gücü” olarak da nitelendirebileceğimiz YPG güçleri, hava saldırısı sebebiyle IŞİD savaşçılarının çekildiği bu bölgeleri kontrol altına alıyorlar. Kontrol altına alınmak istenen bölge sadece hava saldırılarına maruz kalmıyor. ABD’nin YPG güçlerine sağladığı ağır silahlar ile de hedef bölge yoğun bir bombardımana tutuluyor. Yerel kaynaklar YPG’nin bir mahalleyi hedef alan ağır silah atışlarından yüzlerce mermi kullandığını ifade ediyorlar. Tabii ki tüm bu hava ve kara bombardımanları genellikle “gelişigüzel” olarak yapıldığından kentte çok fazla sivil kaybı yaşanıyor. Yine ABD’nin kentte belli özel hedeflere yönelik spesifik  hava saldırıları düzenlediği de oluyor. Ancak düzenlenen hava saldırılarının çok büyük bir kısmı kentteki meskun mahallere yönelik gerçekleştiriliyor. IŞİD’in bu saldırılar karşısında yarı-konvensiyonel ve asmetrik savaş taktikleri benimserken, kent merkezine yönelik saldırının başladığı ilk günlerde daha çok top atışları ve keskin nişancı saldırıları ile karşı taraf üzerinden bir baskı kurmaya çalıştı. Son günlerde ise IŞİD’in kentteki YPG hedeflerine yönelik bomba yüklü araç saldırılarını arttırdığı görülüyor. Fırat’ın Gazabı operasyonu dahilinde kent merkezine yönelik saldırının başladığı ilk günlerde de IŞİD tarafından bomba yüklü araç saldırıları düzenlenmiş olsa da, son günlerde düzenlenen saldırıların sayısı ilk günlere göre oldukça fazla. Bombalı araç saldırıları konusunda IŞİD’in Musul’da izlediği taktik ile Rakka’da izlediği arasında bir kıyas yapılacak olursa IŞİD, Musul’da Bağdat hükümeti güçlerine yönelik özellikle zırhlı araçlarını da hedef alan çok sayıda bombalı araç saldırısı düzenledi. Hatta çoğu bombalı araç saldırısı hükümet güçlerinin zırhlı birliklerine yönelik yapıldı. Rakka’da ise şimdiye kadar Musul’a kıyasla çok az sayıda düzenlenen bomba yüklü araç saldırılarında YPG güçlerinin konuşlu olduğu düşünülen  mevziler, binalar ve bu tarz yapılar hedef alındı. Fırat’ın Gazabı operasyonu ile Musul operasyonu arasında askeri açıdan önemli farklar var. Burada Rakka ile Musul kıyası yapılması, konuyu biraz daha anlaşılabilir kılmak adınadır. Musul operasyonu kendi başına ayrıca işlenmesi gereken bir konudur. Musul operasyonunun ikinci ayında IŞİD, Irak güçlerine yönelik 90’ın üzerinde bombalı araç saldırısı düzenlemiştir. Örgütün Rakka’da düzenlediği bombalı araç saldırılarının sayısına bakılıp kentin izolasyon süreci (Fırat’ın Gazabı ismiyle Rakka kent merkezine yönelik başlatılan operasyonun ilk aşaması olan izolasyon süreci 6 Kasım 2016 tarihinde ABD destekli YPG güçleri tarafından başlatılmıştı) de dahil edilecek olursa, yaklaşık 9 aylık süre içinde Musul’da 1 ayda düzenlenen bombalı araç saldırılarından daha az olduğu görülecektir. Rakamlara bakıldığında, IŞİD’e bağlı propaganda organlarınca haftalık olarak servis edilen “Al-Naba” gazetesinin geçtiğimiz günlerde yayınlanan sayısında örgüt Rakka kentinde düzenlediği saldırılar ve YPG güçlerinin kayıpları ile ilgili rakamlara yer verdi. IŞİD kaynaklarınca Al-Naba gazetesinde yayınlanan infografik: Örgütün propaganda kaynaklarının iki aylık olduğunu ifade ettiği (3 Ramazan – 3 Zilkade) rakamlara göre, belirtilen süre içinde Rakka’da yaşanan çatışma ortamında 190’ı keskin nişancı saldırılarıyla olmak üzere, 853 YPG unsuru ölmüş 300’den fazlası da yaralanmış. Yine belirtilen süre dahilinde YPG’ye ait 40 askeri araç tahrip edilmiş ve 37 el yapımı patlayıcı (EYP) saldırısı düzenlenmiş. Örgütün servis ettiği rakamların içinde bombalı araçlar ile ilgili kısma gelindiğinde, IŞİD burada bombalı araç saldırıları ile ilgili fazla detaya girmemiş. İki aylık sürede 43 canlı bomba saldırısının düzenlendiğinin ifade edildiği infografikte patlayıcı yelek ve bomba yüklü araç gibi ayrıntılara yer verilmemiş. Sadece 43 canlı bomba saldırısının içinde “ingımasi” olarak ifade edilen sızma yönteminin de kullanıldığı belirtilmiş. Bu sızma saldırılarında savaşçıların üzerlerinde patlayıcı kemer veya yelek taşıdıkları biliniyor. IŞİD’in Rakka kenti ve çevresinde YPG güçlerine yönelik düzenlediği bomba yüklü araç saldırılarında dikkat çeken bir ayrıntı, saldırıların oldukça kolay bir şekilde gerçekleştirildiği. IŞİD tarafından YPG güçlerinin konuşlu olduğu ifade edilen yapılar, kolay bir şekilde bomba yüklü araçlarla hedef alınıyor. Örgütün propaganda kanallarının servis ettiği görüntüler incelendiğinde, YPG’nin bölgedeki güvenlik önlemlerinin neredeyse yok denilecek seviyelerde olduğu görülmekte. IŞİD’in Rakka’da düzenlendiği bombalı araç saldırılarına ait görüntüler: Aşağıdaki bombalı araç saldırısına ait görüntüler 8 Haziran günü IŞİD propaganda kanallarınca servis edilmiştir. Örgütün açıklamasına göre saldırı, Rakka kent merkezinin doğusundaki Meşleb bölgesinde YPG unsurlarının konuşlu olduğu bir yapıya yönelik düzenlenmiştir. Görüntülerde YPG güçlerinin konuşlu olduğu ifade edilen yapı kırmızıyla, IŞİD’e ait bomba yüklü araç ise yeşil renk ile belirtilmiştir.  Aşağıdaki görüntü ise IŞİD’in propaganda kanallarınca 22 Haziran günü servis edilmiştir. Örgüt aşağıdaki saldırı ile ilgili yaptığı açıklamada, “Rumaniye (Rakka’nın batısında bulunuyor) bölgesi çevresinde PKK topluluğuna yönelik düzenlenen istişhadi saldırısı” ifadeleri kullanılmakta. Burada IŞİD’in yayınladığı açıklamalarda YPG ismi yerine PKK’yı kullandığını belirtmekte fayda var. IŞİD uzun bir süredir propaganda kanallarınca yaptığı açıklamalarda YPG ismini kullanmıyor. Aşağıdaki görüntülerde ise, IŞİD propaganda organlarının 30 Temmuz 2017 tarihinde Rakka ile ilgili yayınladığı yaklaşık yarım saatlik filmde yer alan bir bomba yüklü araç saldırısı görülmekte. Bu bomba yüklü araç saldırısı örgüt tarafından daha önce (23 Haziran 2017 tarihinde) sadece fotoğraf olarak servis edilmişti. IŞİD’in açıklamasına göre saldırı, Rakka kenti batısındaki Cezra bölgesinde konuşlu YPG güçlerine yönelik gerçekleştiriliyor.   Yukarıdaki üç karede yeşil ile işaretlenmiş bomba yüklü araç takip edildiğinde YPG’nin merkez olarak kullandığı yapının içine rahatça giriş yaptığı görülmekte. Saldırının video kayıtları incelendiğinde bomba yüklü aracın infilak ettiği noktanın YPG güçlerinde aktif olarak kullanılan bir merkez olduğu anlaşılmakta. Aşağıdaki resimde ise bomba yüklü araç saldırısını gerçekleştirdiği ifade edilen, Ebu Muhammed El Özbeki isimli (Muhtemelen Özbekistan vatandaşı) IŞİD savaşçısı. IŞİD kaynaklarınca servis edilen aşağıdaki görüntülerde, Rakka kent merkezi doğusundaki Bab Bağdat bölgesi yakınlarında YPG güçlerine ait iki askeri merkezin hedef alındığı ifade ediliyor. (Görüntüler IŞİD kaynaklarınca 5 Temmuz tarihinde servis edilmiştir.) Görüntülerde YPG güçlerinin konuşlu olduğu ifade edilen iki askeri merkez kırmızıyla, bomba yüklü araç ise yeşil renkle belirtilmiş.  IŞİD’in Rakka kentinden servis ettiği bomba yüklü araç saldırılarına ait görüntüler incelendiğinde, YPG güçlerinin çok kolay bir şekilde hedef olduğu görülüyor. Görüntüler incelendiğinde, YPG güçlerinin bomba yüklü araçlara karşı yolları kapatarak birtakım tedbirler almaya çalıştığı görülüyor. Ancak bunların hiçbiri yeterli değil. YPG’nin bomba yüklü araçlar konusunda elle tutulur askeri tedbirler alabilmesi için daha fazla tecrübe yaşaması gerekiyor. IŞİD’in bomba yüklü araçları konusunda oldukça tecrübeli olarak sayabileceğimiz Irak güçleri dahi bomba yüklü araçlara karşı tam bir önlem sağlayabilmiş değil. Bomba yüklü araç saldırılarının biraz daha teknik boyutuna değinecek olursak, IŞİD’in bu konudaki tecrübeleri Irak’taki eski dönemlerine dayanıyor. Örgüt zamanla bu saldırı şeklini çok daha etkili bir şekilde kullanmaya başladı. Özellikle Irak’taki savaşın son dönemlerine gelindiğinde IŞİD bomba yüklü araçları daha farklı bir teknik ile kullanmaya başladı. Çok fazla teknik ayrıntıya girmeden belirtmek gerekirse, örgüt daha az patlayıcı ile daha fazla hasar verebilecek birtakım teknikler üzerinde kendisini geliştirdi. Yine örgüt drone teknolojisini kullanarak bomba yüklü araçlarla gerçekleştirdiği saldırıları koordine edebilmekte. Bu teknikler ile bomba yüklü araç saldırılarının daha sofistike hale geldiğini söylemek mümkün. Sonuç olarak, IŞİD’in elindeki en etkili silah olarak görülen bomba yüklü araç saldırıları önlenmesi en zor saldırı şekilleri arasındadır. Bu sebeple Fırat’ın Gazabı operasyonundaki YPG güçlerinin IŞİD’in bomba yüklü araç saldırılarını önleyememesi bir bakıma normal bir durumdur. Nitekim Irak güçlerinin IŞİD ile girdiği çatışmalar ve IŞİD’in düzenlediği karşı saldırılar incelendiğinde örgütün bomba yüklü araçları etkili bir şekilde kullandığı görülmektedir. Şüphesiz bu konuda alınabilecek oldukça etkili askeri tedbirler bulunuyor. Ancak bu tedbirleri sahada biraz daha geri planda durarak uygulamak mümkün. Eğer YPG güçleri gibi cephe hattının ön tarafında tutuluyorsanız bu saldırılarla her an karşılaşma riskiniz var demektir. ABD güçleri dahi zamanında Afganistan ve Irak’ta çok fazla karşı karşıya kaldığı bu saldırı şekline karşı tam anlamıyla bir çözüm bulabilmiş değil. Ancak sahada edinilen tecrübelerin yine sahaya aktarımı konusunda ABD güçlerinin daha fazla çaba içinde olduğunu söylemek mümkün. Son olarak eklemek gerekirse, IŞİD’in bombalı araç saldırılarının tamamının başarılı olduğunu söylemek yanlış olur. Karşı tarafın da aldığı askeri savunma tedbirleri göz önünde bulundurulduğunda IŞİD’in etkisiz hale getirilmiş bombalı araç saldırıları bulunmaktadır. Bazı bomba yüklü araç saldırılarında ise aracın hedefe ulaşamadan “teknik arıza” olarak da nitelendirebileceğimiz sebepler ötürü patladığına dair kayıtlar bulunmakta. Bombalı araçların hedeflerine ulaşamaması, saldırının “başarısız” olması konusu ayrı bir analiz gerektirirken,  bomba yüklü araç saldırıları ile ilgili yazılabilecek çok daha fazla ayrıntı bulunmakta. Yazıda genel hatları ile IŞİD’in Rakka’daki bu saldırı tekniğine değinilmeye çalışılmıştır. Önümüzdeki dönemler de Irak ve Suriye gibi çatışma bölgelerinde devlet dışı silahlı aktörlerin bombalı araç saldırıları düzenlemeye artarak devam edeceği, başta devlet otoritelerinin ve yine devlet dışı silahlı aktörlerin bu tip saldırılara yönelik savunma metotları geliştirmeye çalışacağı öngörülebilir.  Türkiye’nin de özellikle Bab kentinde maruz kaldığı bu tip saldırılara yönelik savunma sistemleri ve askeri taktikler geliştirme ihtiyacı söz konusudur.
IŞID’in Şehir Savaşı: “Keskin Nişancılar” Halid Abdurrahman  
Analiz / Suriye Gündemi ABD, ana omurgasını PKK’nın Suriye kolu olan YPG güçlerinin oluşturduğu “Suriye Demokratik Güçleri” ile 6 Kasım 2016’da Rakka Operasyonu’nu başlatmıştı. “Fırat’ın Gazabı” ismiyle başlatılan operasyonun ilk aşamasında kent merkezinin etrafındaki kırsal bölgelerin IŞİD’ten izole edilmesi hedefleniyordu. YPG, operasyonun izolasyona dayalı ilk aşamasında ABD’nin sağladığı yoğun hava desteği ile hızlı bir ilerleme kaydetmiş olsa da çok fazla zayiat verdi. Rakka kentinin çevresinde hızlı bir ilerleme kaydeden örgüt, ardından kentin batısındaki Tabka kasabasına yöneldi. Fırat’ın karşı tarafına geçen YPG güçleri Mart ayının sonuna gelindiğinde Tabka kasabasını tamamen kuşatmaya almış durumdaydı. Tüm bu süreçte ABD’ye ait Apache saldırı helikopterleri ve A-10 savaş uçakları örgüte yoğun olarak destek sağladı. Ayrıca ABD kuvvetleri ile birlikte Tabka kenti kırsalına helikopterlerle örgüt savaşçıları nakledildi. Önce Tabka Havaalanı ardından da Tabka barajının kontrol altına alınmasıyla kasabanın tamamının YPG güçlerinin kontrolüne geçmesi sağlandı. Mayıs ayında Tabka kasabasının YPG güçlerinin kontrolüne geçmesinin ardından, doğuya doğru ilerleyen güçler, Rakka kentini güneyden kuşatma altına almaya başladı. Ardından gelen hamlede ise, Fırat’ın Gazabı operasyonu dahilinde Rakka kent merkezine yönelik saldırıya geçildi. YPG güçleri ABD’nin desteği ile Rakka kent merkezine birkaç koldan aynı anda saldırı başlattı. Saldırı ABD’nin hava, YPG’nin ise topçu atışlarıyla desteklenmekteydi. Şu an gelinen noktada ise, birkaç koldan kent merkezine yönelik başlatılan saldırı IŞİD’in belli oranda gösterdiği direniş yüzünden ağır bir şekilde ilerliyor. Bu ağır ilerleyişin bir diğer sebebinin de ABD öncülüğündeki koalisyon uçaklarının Rakka kent merkezine yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarında meydana gelen sivil kayıpları olduğu düşünülüyor. ABD öncülüğündeki koalisyonun bölgeye düzenlediği hava saldırılarında ölen sivillerin kamuoyunda gündeme gelmesi, ABD’yi belli oranda operasyonu biraz daha ağırdan almaya sevk etti. Rakka kent merkezine yönelik başlatılan operasyon askeri olarak biraz daha geniş açıdan ele alınacak olursa, kent merkezinde çok sıcak çatışmaların yaşandığı söylenemez. ABD tarafından oldukça güçlü bir hava gücü ile desteklenen YPG güçleri, savaş uçaklarının hava saldırılarından sonra, IŞİD’in geri çekildiği bölgelerde ilerleyip kendi kontrol alanlarını oluşturmaktalar. Kent merkezinde sıcak çatışmaların yaşanmaması, askeri yapısı gereği IŞİD’i farklı saldırılar düzenlemeye sevk ediyor. Sıcak çatışmalarda rahat hareket etme imkânı bulamayacak olan IŞİD, şu anki ‘‘çatışmasız’’ ortamı iyi bir şekilde değerlendiriyor. Bunu, YPG güçlerine karşı düzenlediği bomba yüklü araç ve keskin nişancı saldırıları ile yapmakta. Bu iki ana saldırının yanında IŞİD, kentin belli bölgelerinde YPG unsurlarının konuşlu olduğu yapılara yönelik top atışları da gerçekleştiriyor. Konvansiyonel olmayan askeri taktiklerle saldırılar düzenleyen birçok örgüt, Fırat’ın Gazabı operasyonunda olduğu gibi kent merkezinde geçen çatışmalarda ağırlıklı olarak keskin nişancı saldırıları düzenler. IŞİD de Rakka kent merkezinde tam olarak bunu yapmakta. Kent merkezlerinde düzenlenen keskin nişancı saldırılarında, saldırılarda kullanılacak silahın çok fazla teknik özelliğe sahip olması gerekmez, atıcının da çok profesyonel olması şartı aranmaz. Atışlar kısa mesafeden yapılacağı için; silahın doğru bir şekilde sıfırlanmış olması, mesafenin doğru bir şekilde tayin edilmesi ve atışı yapacak kişinin daha önce birkaç atış yapmış olması ‘‘başarılı’’ bir atış için yeterlidir. Çok fazla sıcak çatışmanın yaşanmadığı Rakka kent merkezinde IŞİD’in YPG unsurlarına karşı düzenlediği üç ana saldırı bulunuyor. Bunlardan ilki ve en etkili olanı bomba yüklü araçlar. İkincisi, karşı taraf üzerinde en az bomba yüklü araç saldırıları kadar etki bırakan keskin nişancı operasyonları. Üçüncüsü ise YPG unsurlarının konuşlu bulunduğu yapılara düzenlenen ağır silah atışları. Rakka kent merkezine yönelik saldırı başladığından bu yana, YPG kaynakları da dahil bölgedeki yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre IŞİD oldukça fazla keskin nişancı saldırısı düzenlemekte. Bu, üzerinde çok fazla şaşırılacak bir durum değildir. IŞİD’in de kendi propaganda kanalları üzerinden yayınladığı görseller ve açıklamalar incelendiğinde, bölgede keskin nişancı saldırılarının yoğun bir şekilde sürdüğü anlaşılıyor. Örgütün geçtiğimiz günlerde Rakka kent merkezinde düzenlenen keskin nişancı saldırıları ile ilgili yayınladığı propaganda filminde her ne kadar propaganda olsa da çarpıcı bilgiler veriliyor. Sahadan takip edilebildiği kadarı ve IŞİD kaynaklarının aktardığı rakamlar karşılaştırıldığında genel kanı IŞİD’in keskin nişancı saldırıları üzerinde yoğunlaşmış olduğunu gösteriyor. Nitekim bu tür askeri operasyonlar maliyet açısından da incelendiğinde oldukça masrafsızdır. Ayrıca düşman üzerinde bıraktığı psikolojik etki de azımsanamayacak boyutlardadır. Şöyle ki sahada ilerlemekte olan askeri bir tim üzerine yapılacak bir keskin nişancı atışı isabetli olmasa dahi, yerine ve şartlara göre, timin ilerleyişini durdurabilir ve geri çekilmelerine sebep olabilir. IŞİD’in Rakka kent merkezinde düzenlediği keskin nişancı saldırıları askeri açıdan biraz daha geniş olarak ele alındığında, örgütün bu saldırılar konusunda oldukça kararlı olduğunu söylemek mümkün. Nitekim IŞİD’in geçtiğimiz günlerde keskin nişancı saldırıları ile ilgili yayınladığı bir propaganda filminde bu kararlılığın ne seviyede olduğu belli edilmeye, kamuoyu üzerinde etki bırakılmaya çalışılmış. Filmde konuşan bir IŞİD savaşçısı, ‘‘Düşmanın her hareketini takip ediyoruz.’’ diyerek, keskin nişancı saldırılarındaki ‘‘üstünlüklerini’’ ifade etmeye çalışmış. Propaganda filminin giriş kısmında konuşan ‘‘Zeyd El Azeri’’ isimli IŞİD savaşçısı, (muhtemel Azerbaycan vatandaşı) Rusça olarak yaptığı konuşmada bölgede düzenlenen keskin nişancı saldırıları hakkında bilgilendirmeler yapıyor. Keskin nişancılık konusunda ‘‘uzman’’ bir kişi olduğu ima edilmek istenen IŞİD savaşçısı, sözlerinin ilerleyen kısımlarında ‘‘düşmanın her hareketini takip ediyoruz’’ cümlesini kullanıyor. IŞİD’in Rakka ile ilgili servis ettiği propaganda filminde konuşan bu kişi, konuşmasını Rusça olarak yapıp, Avusturya menşeli Stery Aug A2 piyade tüfeği ile bir atış gerçekleştiriyor. Burada da belli noktalara dikakt çekilmek istendiği anlaşılıyor. (Muhtemelen propaganda filmi için yapılan bu atış, canlı bir hedefe yönelik yapılmış değil) Basitleştirerek anlatmak gerekirse, batı (ABD-Avrupa-Türkiye) ve doğu (Rusya ve diğerleri) ülkelerinin keskin nişancı atışlarında kullandıkları sistemler/hesaplamalar farklıdır. IŞİD’in yayınladığı propaganda filminde, ABD’nin de kullandığı batı sistemi eğitiminin verildiği görülüyor. IŞİD aslında Irak ve Suriye’de her iki sistemi de kullanıyor. Ancak bölgede ABD silahlarının çeşitliliği ve ABD’nin keskin nişancı atışlarında kullandığı sistem ve hesaplamaların daha hassas olması, IŞİD’in batı sistemini seçmesindeki en büyük etkenlerden. Öte yandan IŞİD’in propaganda amaçlı olarak bu görüntüleri servis ettiği düşünülebilir. Ancak sahadan aktarılan bilgiler ve görseller incelendiğinde IŞİD’in bölgedeki keskin nişancı saldırılarında bu sistemi kullandığı bir gerçek. Bölgedeki silah tüccarları tarafından satılan keskin nişancı dürbünlerinin de neredeyse tamamı batı sistemi ile uyumlu. Ayrıca IŞİD, homemade olarak nitelendirilen, kendi yapımı olan yüksek kalibre keskin nişancı tüfeklerinde de batı sistemli dürbünleri kullanmakta. IŞİD’in Rakka kent merkezinde YPG güçlerine yönelik düzenlediği keskin nişancı saldırıları ile ilgili yayınladığı görsellerde YPG güçlerinin oldukça kolay bir şekilde hedef alındıkları görülmekte. Bunu sebebi ise, IŞİD karşısındaki savaşçıların tecrübelerinin olmaması ve tam anlamıyla olmasa da bir emir komuta zinciri içerisinde hareket etmeleri. Bölgede IŞİD’in keskin nişancı atışlarına hedef olan YPG/PKK unsurları: Bölgedeki evlerin balkon, çatı ve camlarından korunmasız bir şekilde dışarı bakan YPG unsurları, IŞİD için kolay birer hedef haline geliyorlar. IŞİD, Rakka kent merkezinde düzenlediği keskin nişancı saldırıları ile ilgili servis ettiği son rakamlarda bir aylık süre içinde YPG unsurlarından, 164 kişinin öldüğünü ve 64 kişinin yaralandığını iddia ediyor. Ayrıca IŞİD kaynaklarınca servis edilen görselde, Rakka kent merkezinde keskin nişancı saldırılarının düzenlendiği mahalle ve bölgeler de işaretlenmiş durumda. IŞİD kaynakları tarafından yayınlanan verilere göre, keskin nişancı saldırıları Rakka kent merkezinin doğu ve batı ekseninde 9 farklı bölgede düzenlenmiş. IŞİD tarafından yayınlanan keskin nişancı saldırılarının düzenlendiği bölgeleri gösteren harita. IŞİD’in iddia ettiği rakamlar, saha kaynaklarından edinilen bilgilere göre, gerçeğe oldukça yakın ve YPG güçlerinin bölgede uğradıkları keskin nişancı saldırıları ile örtüşen rakamlar. YPG güçlerinin tecrübesizliği ve daha önce de belirtildiği gibi, bir emir komuta zinciri içinde hareket etmeleri IŞİD’in keskin nişancı saldırılarına kolayca hedef olmalarına sebep oluyor. Kent merkezinde halen devam eden operasyonda ilerleyen süreçte de YPG güçlerinin IŞİD karşısında oldukça ağır kayıplar vereceği bir gerçek. Nitekim örgüt, daha şimdiden oluşan askeri personel kaybını tamamlayabilmek için kontrolü altındaki bölgelerde bulunan özellikle yaşı küçük Kürt sivilleri zorla silah altına almaya başladı. Rakka kent merkezine yönelik başlatılan saldırıda, IŞİD’in keskin nişancı saldırılarını yüzde yüzlük bir potansiyel ile gerçekleştirdiği düşünülmüyor. Örgüt, bu saldırılar konusunda ne kadar kararlı olsa da, kent merkezinde kontrolü altında tuttuğu alan daraldığında bu potansiyel daha da yukarılara çekilecektir. Öyle ki kontrol alanı daraldığında bomba yüklü araçlar gibi etkili saldırı yöntemleri devre dışı kalmakta, oldukça yakın mesafelerden yapılan keskin nişancı atışları ve küçük gruplar ile karşı tarafa düzenlenen taarruzlar artmaktadır. Tüm bunların yanında IŞİD, gerçekleştirdiği keskin nişancı saldırıları ile ilgili görselleri propaganda kanallarınca servis ederek, karşı taraf üzerinde de bir baskı kurmayı hedefliyor. Ayrıca bu gibi propaganda taktikleri, büyük devletlerin dahi belli dönemlerde ihtiyaç duyduğu askeri taktiklerden olmuştur. Sonuç olarak, ABD tarafından desteklenen YPG güçlerinin Fırat’ın Gazabı operasyonu dahilinde Rakka kent merkezine doğru ilerlerken başka sürprizlerle karşılaşmaları da mümkün. Burada IŞİD’in sadece karşı tarafa zarar verdiği gibi bir düşünce akıllara gelmemeli. Yapılan keskin nişancı saldırılarının ardından genellikle YPG güçleri ve beraberindeki ABD’li askeri danışmanlar aracılığıyla, atışın geldiği düşünülen yapıya yönelik hava saldırısı düzenlenip yapı yerle bir edilmektedir.
Tahriru’ş Şam’dan İdlib Kentindeki IŞİD Hücre Evlerine Baskın Halid Abdurrahman  
Analiz / Suriye Gündemi Geçtiğimiz 4 Temmuz günü muhaliflerin kontrolünde bulunan Suriye’nin İdlib kenti batı kırsalındaki bir köyde ‘’Kur’an öğretim merkezi’’ olduğu belirtilen bir yere bombalı saldırı düzenlenmiş, düzenlenen bu saldırıda kamuoyuna yansıyan bilgilere göre aralarında öğretmenlerin de olduğu en az 7 kişi ölmüş ve 20’ye yakın kişi de yaralanmıştı. Tahriru’ş Şam’a bağlı ‘İbâ Ajansı’nın saldırı sonrası patlamanın gerçekleştiği bölgeden paylaştığı görsel: Tahriru’ş Şam’a bağlı İbâ Ajansı yaptığı ilk açıklamada gerçekleşen bu saldırının bir ‘’intihar bombacısı’’ tarafından düzenlendiğini ifade etti. İdlib’te sürekli artış gösteren ve silahlı muhaliflerin yönetici kadrosunu hedef alan suikastler, EYP ve canlı bomba saldırıları bölgede ciddi anlamda bir huzursuzluk çıkartmakta, halkın İdlib’i kontrolünde tutan muhaliflere olan güvenini zedelemekteydi. Muhaliflerin sosyal medya hesaplarında, bu saldırıların ‘’hariciler’’ (IŞİD kast ediliyor) tarafından gerçekleştirildiği bilgisi veriliyordu. Diğer grupların yanı sıra Tahriru’ş Şam’a yakın sosyal medya hesapları da İdlib kenti ve kırsalında gerçekleşen bu saldırıların IŞİD ile bağlantılı olduğu yönünde bilgiler paylaşıyordu. 4 Temmuz’da İdlib kenti kırsalındaki Kur’an öğretim merkezine yönelik düzenlenen son saldırıdan bir gün sonra İdlib kenti ve kırsalındaki IŞİD hücre evleri’ne yönelik baskınlar başladı. Bu baskınlar bizzat Tahriru’ş Şam’ın medya kanalları tarafından duyurulurken, IŞİD’in hücre evlerine yönelik şimdiye kadar ki en büyük operasyonun yapıldığı belirtildi. Düzenlenen bu ilk baskının ardından hücre evlerine yönelik operasyonlar devam etti. Ortaya çıkan ilk bilgilere göre, düzenlenen basında 9 kişi yakalanmış, bir kişi de baskın sırasında üzerindeki patlayıcı kemeri infilak ettirmiş ancak gerçekleşen patlamada sadece kendisi ölmüştü. IŞİD hücre evlerine yönelik düzenlenen bu ilk operasyonun ardından baskınların düzenlendiği evlerde ele geçirilen silah, mühimmat ve patlayıcılar ile ilgili bir görseller de paylaşıldı. Paylaşılan görsellerde oldukça dikkat çeken silah ve mühimmatlar bulunuyor. Ayrıca grubun açıklamasına göre ele geçirilenler arasında patlatılmaya hazır bir bomba yüklü araç da var. Patlayıcı yelek ve ceketler, susturuculu silahlar ve patlayıcı düzeneklerinin olduğu görselden yakalanan kişilerin bir ‘’suikast timi’’ olduğu anlaşılıyor. IŞİD’in hücre evlerine yönelik düzenlendiği belirtilen baskınlarda, bazı video kayıtları da ele geçirildiği açıklandı. IŞİD üyesi oldukları ifade edilen kişilerin kaydettikleri görüntülerde, İdlib’de muhaliflere yönelik düzenlenmiş EYP saldırılarına ait görüntüler yer alıyor. Ayrıca Tahriru’ş Şam’ın, IŞİD’in bölgedeki hücre evlerine yönelik operasyonları başlatmasından iki gün sonra yayınladığı bu videoda baskınlar ile ilgili bilgilere de yer verilmiş. Baskınlar ile ilgili hazırlıkların 3 aydan fazla sürdüğünün belirtildiği videoda, hazırlıkların bu kadar uzun sürmesinin sebebi IŞİD üyelerinin sürekli isim ve yer değiştirmesi olarak açıklanmış. Tahriru’ş Şam’a bağlı İbâ Ajansı düzenlenen baskınlar ile ilgili detaylı bilgi paylaşımına bir süre devam etti. Ajans, baskınlara katılan muhalifleri ve basılan evlere ait olduğu belirtilen görselleri de sosyal ağlar üzerinde paylaştı. İdlib’teki IŞİD hücre evlerine yönelik düzenlendiği belirtilen bu baskınlarda kent merkezi ve kırsalındaki bölgelerde geniş güvenlik önlemlerinin alındığına dair resimler de Tahriru’ş Şam tarafından operasyonlar ile ilgili servis görseller arasında. Öte yandan operasyonların devam ettiği sırada kamuoyu ile bir infografik de paylaşıldı. Bu infografikte, IŞİD’in hücre evlerine yönelik düzenlenen baskınlara ait rakamlara yer verilmiş. 10 Temmuz tarihinde servis edilen bu infografiğe göre, IŞİD hücre evlerine yönelik operasyonlar İdlib kent merkezi ve çevresindeki 10 bölgede gerçekleştirilmiş. Gerçekleştirilen bu operasyonlarda en az 123 IŞİD üyesinin yakalandığı, bunlardan 5’inin IŞİD’in bölgedeki üst düzey yöneticisi olduğu ifade edilmiş. Ayrıca yakalanan IŞİD yöneticilerinin resimlerine de aynı infografikte yer verilmiş. Ayrıca 45’ten fazla adrese yönelik düzenlendiği belirtilen baskınlara, 1000’in üzerinde muhalif savaşçının katıldığı bilgisi de kaydedilmiş. Grubun açıklamalarına göre, İdlib kenti ve çevresinde IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonlarda örgütün bölgedeki yöneticileri olduğu ifade edilen isimler: Ebu Süleyman El Rusi: IŞİD’in İdlib kentindeki genel emniyet sorumlusu Ebu İbrahim El Iraki: IŞİD’in İdlib’in kuzey kırsalındaki hücre evleri sorumlusu Ebu Ka’ka El Cunubi: IŞİD’in Kuzey Suriye ‘’Valisi’’ Ebu Sude El Mısri: IŞİD’in Kuzey Suriye’deki genel dini sorumlusu Raid Ebu’l Abbas: Örgütün bölgedeki diğer sorumlularından olduğu ifade edilen bu kişi, Hama kenti doğu kırsalında düzenlenen bir operasyonda ölü olarak ele geçirildi. Grubun servis ettiği, operasyonlarda yakalanan IŞİD üyelerine ait olduğu belirtilen görseller: Sonuç Olarak: Muhalif grubun son yaptığı açıklamaya göre 5 Temmuz’dan bu yana IŞİD’in hücre evlerine yönelik düzenlendiği belirtilen operasyonlarda, toplamda 66 adresten en az 188 kişi yakalandı. Grubun resmi açıklamalarına göre ele geçirilenler arasında patlatılmaya hazır 2 bomba yüklü araç da bulunuyor. Tahriru’ş Şam sadece İdlib kentinden değil, Hama kenti doğu kırsalında da IŞİD’in hücre yapılanmasına yönelik bir operasyon düzenledi. Hama kenti kırsalında düzenlenen bu operasyonda IŞİD’in Hama’nın doğu kırsalından sorumlu patlayıcı sorumlusu olan Raid Ebu’l Abbas ölü olarak ele geçirildi.  Tahriru’ş Şam’ın Hama kenti kırsalında düzenlediği bu IŞİD operasyonu da baskınların sadece İdlib ile sınırlı olmayacağının ve devam edeceğinin bir göstergesi. Öte yandan bölgedeki aktivistlerin aktardığı bilgiye göre, Ahraru’ş Şam da geçtiğimiz günlerde İdlib kentinde IŞİD’e ait olduğu belirtilen bir adrese baskın düzenledi. Aktivistler, düzenlenen bu baskında bir grup IŞİD üyesinin yakalandığını ifade ediyorlar. Yakalanan IŞİD’lilerin sayısı ile ilgili ayrıntılı bir bilgi yok. Baskın düzenlenen evin, IŞİD tarafından merkez olarak kullanıldığı belirtiliyor. Aktivistlerin bu haberi aktarmasından birkaç gün sonra Ahraru’ş Şam Hareketi, yaptığı bir açıklamayla İdlib’teki IŞİD hücre evine baskın düzenlendiği bilgisini kaydetti. Yapılan açıklamada, “Hareketimize bağlı güvenlik kuvvetleri İdlib’de DEAŞ’in hücre evine baskın düzenledi ve birçok militanını gözaltına aldı.” ifadeleri yer aldı. Açıklamalara göre, bölgedeki IŞİD hücre evlerine yönelik devam etmesi beklenen bu operasyonlar ile muhalif savaşçıların yöneticilerine yönelik düzenlenen suikastlerin önüne geçilmesi hedefleniyor. Geçtiğimiz günlerde bölgede HTŞ’nin önemli isimlerinden olan Dr. Abdullah Muhaysini’nin de aracına yönelik canlı bomba saldırısı düzenlenmiş, Muhaysini saldırıdan yara almadan kurtulmuştu. Henüz IŞİD hücre evlerine yönelik baskınların düzenlenmediği zamanlarda, İdlib kentinde birçok muhalife yönelik silahlı ve bombalı saldırı düzenlenmiş, gerçekleşen bu suikast saldırılarında yönetici konumundaki muhaliflerden ölenler olmuştu. IŞİD’in hücre evlerine yönelik düzenlendiği belirtilen bu baskınlar ile ilgili IŞİD’in yarı resmi medya organlarından da açıklamalar gelmeye başladı. IŞİD’e bağlı olduğunu birkaç defa ilan eden ‘Mute Haber Ajansı’ baskınların devam ettiği sırada yaptığı bir açıklamada, düzenlenen baskınlarda Tahriru’ş Şam’a bağlılık yemini etmeyen El Kaide mensuplarının hedef alındığını iddia etti. IŞİD’e bağlı Mute Ajansı’na göre gözaltına alınan kişilerin IŞİD ile bir bağlantıları yok. IŞİD’e yakınlığı ile bilinen kaynakların yaptığı bu açıklamaların ardından, Tahriru’ş Şam tarafından gerçekleştirilen baskınlar, muhalifler arasındaki belli bir kesimde de tartışmalara yol açtı. Bu muhalif kesimin ifadesine göre, Tahriru’ş Şam’ın yakaladığı kişiler arasında IŞİD ile ilgisi olmayan muhalifler de mevcut. IŞİD üyesi oldukları gerekçesiyle Tahriru’ş Şam tarafından gözaltına alınan bu kişilerin gerçekten örgüt adına çalışıp çalışmadıkları konusunda farklı görüşler mevcut. Burada özellikle IŞİD’e yakın kaynakların ortaya attığı ‘bağlılık yemini etmedikleri için tutuklanıyorlar’ şeklindeki ifade, muhalifler arasında belli bir kesimde soru işaretlerini arttırmış durumda. Tahriru’ş Şam’ın gerçekleştirdiği bu baskınların belli ölçüde siyasi birtakım amaçlar için düzenlenmiş olabileceği de düşünülüyor. Saha kaynakları ile yapılan görüşmelerde de Tahriru’ş Şam’ın İdlib’de gerçekleştirdiği bu baskınlarla ilgili bazı soru işaretlerinin olduğu görülüyor. Bu soru işaretlerinin ortadan kalkması ve muhalifler arasındaki belli kesimde oluşan tartışmaların da son bulabilmesi için Tahriru’ş Şam yetkililerinin bu konuyla ilgili daha detaylı ve doyurucu bir açıklama yapması gerekiyor. Yakalanan kişilerin tamamının IŞİD üyesi olmadıklarını söylemek pek mümkün görünmüyor. Bunun sebebi ise, düzenlenen baskınlarda ele geçirildiği açıklanan kamera kayıtları, evlerde bulunan suikast amaçlı EYP düzenekleri ve susturuculu silahlar. Ayrıca IŞİD’in İdlib kenti ve çevresinde bu tür hücre yapılanmalarının olduğu uzun bir süredir biliniyordu. Bölgedeki suikast ve saldırıların artması ile birlikte, muhalifler de hücre evlerine yönelik yapıldığı ifade edilen bu operasyonların düğmesine bastı. Operasyonların başladığı günden bu yana İdlib kentinden birkaç bombalı saldırının gerçekleştiği bilgisi de unutulmamalı. Bir hedef gözetmeksizin ‘’gelişigüzel‘’ olarak düzenlenen bu saldırılarda sivil halktan ölen ve yaralananlar oldu. Ayrıca IŞİD, İdlib kenti ve çevresinde son zamanlarda düzenlenen bombalı saldırı ve suikastları üstlenmiş değil. Buna Kur’an öğretim merkezi saldırısı da dahil. Bu da akıllara bölgedeki dengeleri değiştirmeye çalışan diğer aktörlerin bu tarz saldırıları düzenlemesi ihtimalini getiriyor. Zira bölge bu tarz saldırıların düzenlenebilmesi için oldukça geniş imkanlara sahip. Tahriru’ş Şam tarafından IŞİD’in bölgedeki hücre evlerine yönelik düzenlendiği açıklanan ve geniş çaplı olarak yürütülen operasyonların devamının gelmesi bekleniyor.  
El Bab Sonrası Koalisyon Sortileri
Analiz – Haber / Suriye Gündemi 23 Şubat 2017 tarihinde El-Bab şehrinin TSK destekli ÖSO tarafından ele geçirilmesiyle Fırat Kalkanı Harekâtı önemli bir aşamasını başarıyla bitirdi. El-Bab’ın alınmasının ardından ÖSO bileşenleri El-Bab’ın hem güney hem de doğru tarafına yöneldi. Fırat Kalkanı Harekâtı terör örgütleri ile mücadelesini sürdürürken, ABD öncülüğündeki IŞİD’e karşı Uluslararası Koalisyon ise hava saldırılarında SDG-YPG ve Rejime bağlı güçleri desteklemeye devam ettiği görülüyor. Koalisyon güçleri geçen dönemlerde olduğu gibi (Suriye Gündemi olarak paylaşmıştık) gerçekleştirdiği hava sortilerinin kahır ekseriyetini SDG-YPG güçlerine destek olarak düzenlediği anlaşılıyor. 23 Şubat ile 7 Mart tarihleri arasında Suriye genelinde toplam olarak 160 sorti yapıldı, bunlardan 135 sorti SDG-YPG güçlerinin IŞİD ile çatıştığı cephelerde yapıldığı görülüyor. (62 sorti Deyrizor’da, 57 Rakka’da, 13 Şaddadi’de -Haseke’nin güneyinde bir ilçe-, 3 sorti ise Menbic’te düzenlendi). Başka bir deyişle koalisyonun yaptığı sortilerin %85’i SDG-YPG güçlerini destek olarak yapıldı. CENTCOM veriline göre, Fırat Kalkan Harekatı’na destek olarak sadece bir tane sorti yapıldı, bu sorti de IŞİD’in El-Bab şehrinden çekildiği günde (23 Şubat’ta) yapıldığını dikkate almakta fayda var. El-Bab IŞİD’ten temizlendikten sonra Fırat Kalkan Harekatı’nı destekleyen her hangi bir hava saldırı düzenlenmedi. Dikkat çeken başka bir husus ise, bu süre esnasında Tedmur etrafında 14 sorti düzenlenmesi. Zira bölgede çatışmalar Esed rejiminin güçleri ve Şii milisler ile IŞİD arasında yaşanıyordu. Böylece ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyonu Esed rejimini desteklemiş oldu. Nitekim Koalisyonun yürüttüğü operasyonun resmi Twitter hesabı (Inherent Resolve) 4 Mart tarihinde bir paylaşım yaparak ‘partnerlerimize destek’ olarak Tedmur etrafında IŞİD’e ait bir aracı hedef alındığı söyledi. Resmi hesap bu ‘skandal’ addedilen paylaşımı kısa zamandan sonra düzeltmeye mecbur kaldı.
Batı Guta’da Muhalefetin Son Kalesi Berada Vadisi Kaybedildi
Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğünde 30 Aralık 2016 tarihinde yürürlüğe giren ateşkese rağmen, Esed rejimi ve Hizbullah Şam’ın kuzey batısında yer alan Berada Vadisi’ne yönelik taarruzlarını devam ettirdi. Yaklaşık 40 gün aralıksız devam eden saldırıların ardından bölgede bulunan muhalif gruplar, Esed rejimiyle anlaşma yapmak zorunda kaldı. Muhalifler anlaşmanın ardından bölgeyi Esed rejimine teslim ederek İdlib’e tahliye edildiler. Şam-Zabadani yolunda bulunan, yeşilliği ve soğuk sulu pınarlarıyla bilenen bölge, ayaklanmadan önce Şam sakinleri için sayfiye yeri  olarak biliniyordu. Vadide (Basime, Ayn Hadra, Kefr Zeyt, Hüseyniye ve Ayn Fice) gibi köy ve beldeler yer alıyor, ayrıca Şam’a içme suyu temin eden Ayn Fice su tesisi de burada bulunuyor. Su tesisinin bulunması bölgede muhalifleri Esed rejimine karşı avantajlı bir konuma getirdi. Nitekim muhalif gruplar zaman zaman Şam’a giden suyu keserek Esed rejimine karşı silah olarak kullandılar. Hem su tesisi bulunması hem de bölgenin coğrafyasının dağlık olması muhaliflerin Esed rejimine karşı uzun süre direnmelerine de yardımcı oldu. Fakat Esed rejimin başlattığı son hamlede, muhalefeti avantajlı kılan Su Tesisi (Ayn Fice tesisi) kontrol etmekte karalığını ortaya koydu. Ayn Fica Su Tesisi, Şam’ın içme suyundan ihtiyaçlarının en az 70%’ini sağlıyordu. Başkent Şam’a giden suyun kesmesiyle beraber Şam’ın sakinleri içme suyu temin etme konusunda büyük zorunluklar yaşamaya başladılar. Muhalifler suyun kesilmesinin, hava saldırıları ve varil bombaları ile tesisin hedef alma neticesinde olduğunu söylerken, Esed rejimi ise muhalefeti içme suyu silah olarak kullanmakla itham etti. Son Saldırı 22 Aralık 2016 tarihinde Esed rejimi Berada Vadisi bölgesine 12 varil bombasıyla saldırarak son hamlesini başlatmış oldu. İki gün sonra rejim güçleri ve bölgede aktif olan Lübnanlı Hizbullah milisleri bölgeye ilerlemeye çalıştı fakat muhalifler tarafından püskürtüldü. Aynı gün yoğun hava bombardımanı neticesinde Ayn Fice’de bulunan su tesislerinin hasar görmesiyle başkent Şam’a giden içme suyu kesilmiş oldu. 25 ve 26 Aralık’ta da ilerlemeye çalışan Esed rejimi güçleri ve milisleri ile muhalifler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı ve iki tarafta da ağır kayıplar yaşadı. Aynı anda ateşkes müzakereleri devam ederken, Esed rejiminin bölgeye saldırısı yoğunlaştı, hava bombardımanı ile birlikte keskin nişancılar da devreye sokuldu. Esed rejiminin saldırısı ateşkesi yürürlüğe girmesine rağmen durmadı, ateşkesin birinci gününde bölgede Mig tipi savaş uçakları ve helikopterler tarafından 25’ten fazla hava saldırısı düzenlendiği, 3 kişinin hayatını kaybederek 10 kişinin yaralandığı rapor edildi. Şiddetli çatışmaların devam etmesinden dolayı bölgede faal olan ÖSO grupları 2 Ocak 2016 tarihinde bir bildiri yayımlanarak bölgede IŞİD örgütünün bulunmadığını, hatta ÖSO gruplarının IŞİD’in varlığına karşı mücadele ettiğini ifade etti. ÖSO grupları ayrıca ateşkesin garantörü olan ülkelerin sorumluluklarını yerini getirerek Esed rejimin saldırılarını durdurmaya davet etti, yerine getirmediği takdirde Suriye’deki muhalif askeri gruplara Esed rejime karşı yeniden cephe açmaya davette bulundu. Buna müteakip aynı günde (İslam Ordusu, İzzet Ordusu, Birinci Sahil Fırkası, Feylak el-Şam, Sultan Murat Tugayı…) ve diğer grupların imzaladığı ve ÖSO adı altında yayımlanan başka bir bildiride ise, Berada Vadisi başta olmak üzere Suriye genelinde Esed rejimi ve yanlısı milislerin ihlallerinin devam etmesi dolayısıyla Astana’da yapılması planlanan siyasi görüşmelere katılımlarını askıya aldıklarını söylediği halde, gruplar bu tehditlerini yerine getirmedi. Astana görüşmeleri olduğu günlerde bölgeye yapılan saldırılar azaldı. Nitekim Esed rejimi ile muhalefet arasında Uluslararası Kızıl Haç örgütünün temsilcisi bulunmasıyla 19 Ocak 2016’ta bölgede ateşkes anlaşması varıldığı ilan edildi. Fakat bir gün sonra, 20 Ocak’ta Esed rejimi hava saldırılarını devam etti, bölgedeki muhaliflerin temsilcilerinden Muhammed Necim ve muhalif bir savaşçı keskin nişancı tarafından öldürüldüğü duyurdu. Esed rejimi ise bölgedeki saldırısını durdurmaya reddetti, Esed rejimini temsilen Astana görüşmelerine katılan Esed rejimi BM Daimi Temsilcisi Başşar Caferi Berada Vadisinde bulunan silahlı grupları Nusra Cephesinin mensubu olmakla itham ederek, Esed rejimi saldırıyı devam edeceğini dile getirmiş oldu. 25 Ocak 2017 İle 29 Ocak 2017 Arasında Rejimin Berada Vadisi’nde ki İlerleyişi Berada Vadisi Tahliye Anlaşması     Devam eden saldırıda, yıllardır kuşatma altında bölgenin ahalisinden oluşan ÖSO grupları, hava desteği ve askeri lojistik üstünlüğüne sahip olan Esed rejimi ve Hizbulllah milisleri karşısında direnme imkânları oldukça zayıftı. Öte yandan, ateşkes ihlali ve saldırıya karşı diğer muhalif grupların yapacağı pek bir şey görünmüyordu, yıllardır kuşatma altında bulunan bölgeye ulaşmak ve ona askeri yardım götürmek veya kuşatmayı kırmak neredeyse imkân dışı bir ihtimaldi. Muhalefetin düştüğü zayıf durumu ve ateşkesin garantör devletlerin yanıtsızlığını değerlendiren Esed rejimi yüklenerek bölgedeki muhaliflere kendi şartlarını kabul ettiremeye başardı. 27 Ocak 2017 tarihinde Esed rejimi ile muhalif unsurları arasında bir anlaşmaya varıldı. Anlaşma, iki taraf arasındaki çatışmaların durdurması, Esed rejime ait güçlerin Ayn Fice Su Tesisine girmesi ve Şam’a içme suyu akmasının devam etmesini sağlaması, bölgede muhaliflere mensup olan 1200 kişinin durumu rejim heyetlerine müracaat ederek düzenlenmesini ön görüyor. Anlaşma ayrıca, anlaşmayı kabul etmeyen veya Esed rejimine güvenmeyen muhalif unsurlarına İdlib’e tahliye edilme imkânı da sunuyor. Anlaşmada başka önemli bir husus ise, çatışma esnasında yerinden edilmiş insanlar kendi evlerine dönme imkanı tanıdığı halde, geri dönmelerini ‘bir müddet sonra’ ifadesiyle muallak kaldı. Bölgede aktivistlere göre, bu muallaklık Esed rejimin uyguladığı sürgün politikasının ve Batı Guta bölgesini Sünni nüfusundan boşaltma isteğinin bir göstergesidir. Şii milis Hizbullah bu saldırıda yer alması ve yakın bölgelerde (Zabadani gibi) askeri varlığını devam ettirmesi bu endişeleri destekliyor. 27 Ocak’ta Cumartesi akşamda uygulanması başlayan anlaşmaya müteakip, Esed rejimine ait güçler Ayn Fice Su tesisine girdi, muhalif unsurların büyük kısmı ise (özellikle silahlı muhalif unsurları) İdlib’e taliye edilmeye başlandı. Pazar ve Pazartesi günleri devam eden tahliyede 700 muhalif unsur 1400 sivil (muhalif unsurların yakınları) toplam 2100 kişi İdlib’e tahliye edildi. Esed rejiminin Batı Guta’yı kontrol etmesi  Esed rejiminin bölgeye yönelik başlattığı son saldırıyı, rejimin Batı Gota’da yaptığı bir dizi saldırıların son halkası teşkil ediyordu. Saldırıyı, Esed rejimin Suriye genelinde muhalif bölgelere yönelik uyguladığı ‘yerinden etme politikası’ çerçevesinde okumak mümkündür. Özellikle Batı Guta’da muhalefetin elinde kuşatma altında bulunan bölgelere karşı son yılda Esed rejimi tarafından kullanılan sürgün politikası hız kazanmış görünüyor. Dareyya, Muazamiye, Han el-Şeyh’te yapıldığı gibi Esed rejimi ateşkesi araçsallaştırarak Berada Vadisine askeri anlamda yüklenerek bölgedeki muhalif grupları tahliyeye zorlamaya başardı. Böylelikle Esed rejimi Batı Guta’da kontrolünü tahkim etmeye başarılı oldu. Keza aynı şekilde, büyük oranda Batı Kalamon bölgesi Esed rejiminin kontrolü altında. Bundan sonra, Esed rejimi ve yanlısı milislerin Batı Guta’dan Doğu Guta’ya yönlenerek muhalif grupların kontrolündeki bölgelere yönelik yoğun bir askeri hamle başlatması beklenebilir.
Suriye Beşinci Hücum Kolordu’su, Rusya’nın yeni hamlesi mi?
Analiz – Haber / Suriye Gündemi Beşinci Kolordu 22 Kasım 2016 tarihinde Suriye ordusu tarafından yayınlanan bir video, Suriye Beşinci Hücum Kolordu’sunun kurulduğu ve katılım başvuruları alınmaya başladığını duyurdu. Üst rütbeli bir subay tarafından okunan bildiride, yeni askeri yapının ‘Suriye genelinde terörü biteceğini ve istikrarı yeniden kuracağını’ iddia etti. Dağıtılan başka bir bildiri ise yeni kurulacak Beşinci Hücum Kolordu’nun, ‘Rusya tarafından eğitileceği ve finans edileceğinden’ söz edildi. Ancak 45 bin askerden oluşması beklenen yeni orduda, 18 yaşını tamamlayan erkeklerle beraber devlet memurlarına katılma hakkı tanıması, Suriye ordusunun insan gücü temini konusunda ne kadar zorluk çektiğini gösteriyor. Beşinci Hücum Kolordu katılanlara aylık 200-300 dolar maaş teklif edilirken, Suriye nizami ordusunda ise bu maaş 100 dolar civarında bulunuyor. Kolordunun ilanının ardından yeni yapıya katılımı teşvik etmek için kampanyalar başlatıldı; Cami imamlarından Cuma hutbesinde Beşinci Hücum Kolordu’ya katılımı özendirmeleri istendi, telefonlara ‘Beşinci Hücum Kolordu’ya katılarak zaferin bir parçası olun’ şeklinde mesajlar gönderildi, Lazkiye valisi ise özellikle diğer şehirlerden şehre gelen insanları katılmalarını önemli olduğunu söyledi, Beşinci Hücum Kolordu tanıtımı için 15 Aralık 2015 tarihinde Lazkiye’de yapılan bir toplantı ise Rus Genelkurmay başkanı yardımcısı bir generalin katılması dikkati çekiciydi. Suriye’de askeri yapıların serüveni Suriye’deki iç savaşın uzaması ve ortaya çıkan askeri anlamda personel eksikliği Esed rejimine bağlı orduda önemli zorluklar yaşanmasına neden oluyor. Bazı kaynaklara göre ordudan kaçan subay ve askerlerin sayısının 200 bine kadar çıktığı belirtilirken öte yandan, iç savaşın mezhebi bir boyut kazanmaya başlaması nedeniyle Esed rejimi gün geçtikçe Sünni subaylara daha az güven duymaya başladı. Bunun yerine orduda Nusayrilerin çoğunluğu teşkil ettiği (Cumhuriyet Muhafızları) birliklere daha fazla yöneldi. Fakat Nusayri subaylar ordunun ve istihbaratın kritik pozisyonlarında yer alsalar da, sayıları sınırlı kalmaktadır. Özellikle savaş öncesi ordunun büyük bölümünü Sünniler oluştururken, Esed rejimi o dönemlerde de çoğunluğunu Nusayrilerin teşkil ettiği (Şebbihalar) paramiliter grupları teşvik etmekteydi.Üç kolordudan oluşan Suriye ordusu ayaklanma başladıktan bu yana önemli değişim ve dönüşümler yaşandı. Ayaklanmadan önce 300 bin askere yakın sahip olan, ordudan ayrılmalar ve yüksek ölü sayılar ile 2015 yılın sonunda bu rakam 80 bine düştüğü tahmin ediliyordu. Azalan insan gücü karşısında, Esed rejimi ve müttefikleri çeşitli yollara başvurdu, ayaklanmanın henüz ilk senesindeyken gönüllülerden oluşan ‘Halk Komiteleri’ kurulmaya başlandı, bunların bir kısmı zamanla ‘Milli Savunma Güçleri’ adı altında toplandı. Bu paramiliter grupların bazıları Suriye çapında (rejimin kontrol ettiği bölgelerde) varlık gösterseler de, genelde yerel düzeyde faaliyet gösteriyor. Bir kısmı direk ordunun piyade birlikleriyle beraber çatışmalarda aktif bir biçimde rol alırken diğer bir kısım rejimin kontrol ettiği yerlerin güvenlik ve asayişinin sağlanmasında görev alıyor. Bazı iddialara göre bu milisler de İran tarafından eğitim ve destek alıyordu. Ancak 2013 yılında, Esed rejimi muhalefete karşı büyük kayıp verilmesi ve geri çekilmesi ile yabancı milisler devreye sokuldu. Lübnanlı Hizbullah’ın Mayıs 2013’ta Humus’a bağlı Kusayer kasabasına taarruz başlatarak, kontrol altına alması yabancı milislerin rolü adına bir dönüm noktası olmuştu. Zamanla İran’ın Kudüs gücü himayesi altında başka milisler oluşturmaya ve Suriye’de aktif rol oynamaya başladı, Iraklı Nuceba Hareketi, Afgan Fatemiyon milisleri bunların önemli örneklerini teşkil etmekte. Rusya’nın hamlesi Rusya’nın 30 Eylül 2015 tarihinde Suriye’ye doğrudan müdahalesi, 5 yıldır devam eden iç savaştaki en önemli dönüm noktalarından birisi oldu. Rus hava desteği ile birlikte karada İran’ın vekili olan milisler muhalefete karşı ilerledi. Ancak, Rus hava güçleri ve İran’ın vekil milisleri birbirini tamamlasa da Rusya’nın İran kontrolündeki güçlerin her geçen gün daha fazla etkisini artırmasından rahatsız olmaya başladığı da görüldü. Rusya bir yandan Türkiye ile birlikte ateşkes ve siyasal çözüm arayışına girerek İran’ın artan etkisine karşı Türkiye’yi kullanmak isterken diğer yandan Suriye rejimini ve devlet aygıtlarını ayakta tutmaya çalışmakta. İran kendine bağlı milisler üzerine yatırım yaparken, Rusya ise Suriye nizami ordusunu güçlendirmeyi tercih etmekte. Nitekim Rus müdahalesinin hemen ardından Ekim 2015 ayında Suriye Genelkurmay başkanı Ali Eyyüb Hmemim Rus hava üssünden Suriye Dördüncü Hücum Kolordu kurma niyetini açıklamış, fakat bu proje başarılı olmamıştı. Bu bağlamda Suriye Beşinci Hücum Kolordu kurulması Rusya’dan bir hamle olarak okunması mümkündür. Nitekim Almodon haber sitesinin iddiasına göre, üst rütbeli bir subay yaptığı açıklamada Beşinci Kolordusu düşüncesinin doğrudan Rusya’ya ait olduğunu söyledi.