Analiz
Büyük Halep Operasyonu
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Geçtiğimiz 7 Haziran’da Esed rejimi Mellah çiftliklerinden ilerleyerek muhalif bölgelere ulaşan Kastello yolunu atış menziline almış ve Halep’i fiili olarak kuşatma altına almıştı. 28 Temmuz’daysa rejime bağlı güçler kuzeyden Mellah çiftlikleri, güneyden Liyramun, Halidiye ve Beni Zeyd yönlü ilerleyişiyle Kastello yoluna ulaştı ve Halep fiziksel olarak da kuşatma altına alınmış oldu. Şeyh Maksud mahallesinde YPG unsurlarının aktif biçimde destek verdiği kuşatma hamlesinde, YPG güçleri Beni Zeyd yönündeki Eşrefiye mahallesi ve Şeyh Maksud’un Kastello’ya bakan Gençlik Kompleksi binalarının olduğu bölgeyi muhaliflerden aldı. Böylece 2012 yılında Halep’in merkezindeki muhalif bölgeler ilk kez fiziksel olarak kuşatma altına alınmış oldu. Kuşatma altındaki muhalif bölgede 300 ila 400 bin sivilin bulunduğu tahmin ediliyor. Rejimin bu hamlesine karşı muhalif gruplar uzun süre Mellah-Handerat yönlü direnmeye çalıştıysa da, Rus hava bombardımanı ve topçu atışlarıyla bölgeyi stratejik olarak atış menziline alan rejime bağlı güçler, muhaliflerin saldırıları püskürtmesini imkansızlaştırdı. Bölgedeki YPG güçlerinin rejimle işbirliği yapmasıysa, muhalifleri bütünüyle çaresiz bıraktı. Rejimin Mellah-Handerat yönünden Kastello’ya yönelik yoğun saldırıları yaklaşık Nisan ayından beri sürüyordu. Bölgedeki muhaliflerin kontrolündeki Hareytan, Kefer Hamra ve Anedan da, bu saldırılardan en çok etkilenen bölgelerin başında geliyordu. Fetih Ordusu’ndan yeni strateji Rejim ve Rusya’nın Halep’e yönelik kuşatma hamlesini ön gören Fetih Ordusu, Nisan ayından itibaren Halep’in güneyinden yeni bir ilerleyişe başladı. Tel İys yönlü başlattıkları saldırıları daha sonra Han Toman çevresinde yoğunlaştıran Fetih Ordusu’na bağlı gruplar, özellikle bu bölgedeki hatlarını genişletmeye devam etti. Stratejik Karassi köyünün alınmasının ardından bir dönem Lazkiye’ye odaklanan Fetih Ordusu’nun, bir süre sonra Tel İys’e paralel el-Hadir’e saldırabileceği tahmin ediliyordu. İran ve Şii milisler bölgede yeni hendek ve savunma hatları oluşturmaya başlarken, söz konusu hazırlıklar uydu görüntülerine de yansıdı. Buna karşın Fetih Ordusu sürpriz bir saldırıyla el-Hikme okulu ve el-Amiriye’den çift yönlü saldırıya geçti. Fetih Ordusu’nun uzun süredir bu saldırıya hazırlandığı ve Halep’teki gruplarla koordinasyon kurmaya çalıştığı bir süredir konuşuluyordu. Fetih Halep koalisyonuna bağlı Halep merkezdeki çok sayıda grubun Kastello hattında ısrar etmesi sebebiyle bu strateji uygulamaya konulamamıştı. Ancak Kastello yolunun rejime bağlı güçlerce ele geçirilmesinin ardından bu stratejinin –mecburen- kabul edildiği anlaşılıyor. Halep’te 2012’den bu yana rejimle muhalifler arasında yaşanan çatışmalarda özellikle şehir merkezinde yıllardır donmuş olan geniş ve uzun hatlar, bölgedeki ilerlemeyi karşılıklı neredeyse imkansız hale getirmişti. Halep’in içerisinden muhaliflerin ilerlemesinin neredeyse imkansız olduğu bir durumda, rejim 2014’ten sonra Şeyh Neccar yönünden ilerlemeye başlayarak yavaş yavaş muhalifleri kuzeyden kuşatmaya başladı. O dönemlerde rejim Halep Cezaevindeki muhaliflerin kuşatmasını kırarak önemli bir moral zafer kazanırken, bölgedeki mevzilerini gitgide güçlendirdi. 2015 yılında Başköy’e kadar ulaşan rejimin ilerleyişi, muhaliflerce durduruldu. Bu bölgede rejim 1 yıl boyunca ilerleme kaydedemezken, Rus müdahalesinin ardından İran ve yabancı Şii milislerin karadan saldırısıyla Başköy’den Nubl Zehra yönüne güçlü bir biçimde yüklendi. Bu dönemde Nubl-Zehra’ya ulaşan Şii milisler, muhaliflerin Azez koridoruyla bağlantısını kopardı. Bunun ardından Kastello yönlü rejim ilerleyişi daha da kolaylaştı ve kuşatma tamamlanabildi. Uzun zamandır rejimin bu ilerleyişine karşı duramayan Halepli muhalifler, İdlib merkezli Fetih Ordusu’nun bazı tekliflerini geri çevirmişti. Muhalifler arasında bölgecilik ve hizipçilik sebebiyle rejim ilerleyişine karşı koyacak güçlü bir koalisyon kurulamazken, Halep’in kuşatılması, muhalif grupları mecburen ortak bir stratejide buluşmaya zorladı. Büyük Halep Savaşı Fetih Ordusu’nun liderlik ettiği “Melhameti Halebi Kebira – Büyük Halep Savaşı” operasyonu, 31 Temmuz’da start aldı ve Şam Fetih Cephesi(eski el-Nusra Cephesi)’nin el-Hikme okuluna yönelik düzenlediği 2 bomba yüklü araç saldırısıyla başladı. Oldukça geniş bir alanda başlatılan saldırıyla Fetih Ordusu’nun yanı sıra Özgür Suriye Ordusu bileşenleri, Doğu Türkistan İslam Partisi, Ensaruddin Cephesi, Feylak el-Şam, Ceyş’ul Mucahidin gibi pek çok grup katıldı. El-Hikme okulundan başlatılan saldırıyla ilerlemeye başlayan muhalifler, el-Nasr(1070 Apartman Projesi) bölgesine kadar ulaştı ve Batı Halep’teki Hamdaniye bölgesinin hemen bitişiğindeki bu bölgeyi ele geçirdi. Saldırının ilk gününde Tel Muta, Tel Uhud tepelerini alınmasıyla Halep Topçu Okulu’nun hemen güneyindeki Maşrufe köyüne yaklaşıldı. Aynı anda el-Vadihi yönündeki el-Amireye köyüne giren muhalifler, bölgedeki Tel Kura tepesini de ele geçirerek el-Huveyz’e yaklaştı. İlk gün önemli ilerlemeler sağlayan Fetih Ordusu mevzilerine yönelik gece saatlerinde Rus ve rejim uçakları hava saldırıları düzenlemeye başladı ve karşı saldırılarla muhalifleri ilerledikleri noktalardan çıkarmaya çalıştı. Buna karşın muhalifler mevzilerini tutmayı başardı ve karşı taarruzları durdurdu. Taarruzun ikinci gününde Fetih Ordusu el-Meşrufe köyüne saldırırken bölgedeki mevzileri ele geçirdi ve stratejik Halep Topçu Okulu’nu güneyden de kuşatmış oldu. Batı Halep’e giden rejim ikmal yolları el-Hikme okulu ve 1070 Apartman Projesi yönünde muhaliflerin ilerlemesiyle kesilirken, bölgedeki rejim hattı muhaliflerce atış menziline alındı. Yine taarruzun ikinci günü Fetih Ordusu Halep Su Arıtma Tesisi’nin güneyindeki Mahrukat tepesindeki rejim pozisyonlarına saldırarak ele geçirdi ve arıtma tesislerine yaklaştı. Aynı anda muhalifler el-Vadihi’ye de yaklaşırken, rejimin bölgedeki mevzileri baskı altına alıntı. Rejim güçleriyle el-Meşrufe köyü yönünde karşı saldırılarla muhaliflerin ilerleyişini durdurmaya çalıştı. Halep şehir merkezinde ise halk yaktıkları lastiklerle Fetih Ordusu’nun taarruzuna destek olmaya çalışırken, gök yüzüne yükselen yoğun duman nedeniyle uçakların görüşü oldukça kısıtlandı ve Rusya ve rejim uçakları bölgede hava saldırıları düzenlemekte oldukça zorlandı. Muhaliflerin el-Vadihi ve Halep Topçu Okulu-Ramuse yönlü saldırısıyla Halep içerisindeki kuşatmayı kırmaya yönelik girişimi, ikinci günün sonunda ciddi ilerleme kaydederek kuşatmayı kırmaya oldukça yaklaştı. Hali hazırda muhaliflerin Halep Topçu Okulu’nun çevresine ulaştığı ve okulu top atışıyla vurmaya başladığı haberleri geliyor. Aynı zamanda Halep içerisinde kalan muhalif grupların da, Fetih Ordusu’na Ramuse yönünden rejim hatlarına saldırarak destek vermeye çalıştığı görülüyor. Muhtemel senaryolar ve taarruzun sonuçları Özellikle Fetih Ordusu’na bağlı liderlerin yaptığı açıklamalara göre Halep’in güneyinde başlatılan saldırıyla yalnızca kuşatmanın kırılmasının değil, Halep’in bütünüyle ele geçirilmesinin hedeflendiği iddia ediliyor. Halep’in batısındaki Hamdaniye’ye yaklaşan muhaliflerin, Ramuse yönünde kuşatmayı kırmasıyla batı Halep’teki rejim bölgesini kuşatmaya alabileceği düşünülüyor. Güney kuşatmanın yarılmasıyla el-Mellah çiftliklerinden Kastello’ya tekrar yükleneceği ileri sürülen muhaliflerin, batı Halep’teki rejim bölgesini kuşatmak istediği anlaşılıyor. Mevcut saldırının çapı göz önünde bulundurulduğunda, Fetih Ordusu’nun momentumunu sürdürmesi halinde 1-2 haftalık bir saldırının ardından kuşatmayı kırabileceği düşünülüyor. Halep’teki en önemli ve en büyük rejim üslerinden biri olan topçu okulunun ele geçirilmesi, her şeye rağmen zor. Buna karşın daha çok kuzey yönlü tahkim edilmiş rejim mevzilerinin aksine, muhaliflerin güneyden ilerleyişi, rejim hatlarını yarmak için bir şans oluşturuyor. Muhaliflerin kuşatmayı yardıktan sonra saldırılarına devam edip etmeyecekleri henüz netleşmiş değil. Buna karşın Fetih Ordusu’nun bu noktada kararlı olduğu anlaşılıyor. Uzun süredir İdlib merkezli yapılanan Fetih Ordusu, Halep’te nüfuz kurmakta zorlanıyordu. Ancak bu saldırının başarılı olması halinde Halep’te Fetih Ordusu’nun etkinliğini oldukça artıracağı ön görülüyor. Bunun başarılması halinde yapının Halep’in, hiç değilse batı Halep’i bütünüyle ele geçirmek isteyebileceği düşünülüyor. Ancak böylesi bir hamlenin, en azından 1 aydan fazla süreceği ön görülebilir. Zira oldukça geniş ve büyük bir alanı kapsayan batı Halep’te rejimin oldukça büyük bir ordusu bulunuyor. Aynı zamanda bölgede büyük bir nüfus yaşıyor. Muhaliflerin Halep’te kuşatmayı kırıp rejimi batı Halep’ten çıkarmaları halindeyse, Suriye iç savaşının seyrinin bütünüyle değişme ihtimali bulunuyor. Böylesi bir gelişmenin ABD ve Rusya arasında yürütülen ve muhalifleri Esed’le anlaşmaya zorlayan insiyatifi oldukça zayıflatacağı ve rejimin tekrar çöküşün eşiğine getireceği düşünülüyor. Bu hamlenin Suriye’nin güneyinde rejimle anlaşacağı iddiaları ortaya atılan ve bir yılı aşkın bir süredir rejime karşı taarruz düzenlemeyen ABD destekli Güney Cephesi’nin de parçalanmasına yol açacağı ön görülüyor. Bu durumda Suriye iç savaşı yeni bir ivmeyle farklı bir evreye geçme potansiyeline sahip. Önümüzdeki haftalar, Fetih Ordusu ve İdlib-Halep merkezli muhaliflerin Halep’teki ilerleyişine göre bu resmi daha da netleştirecek.    
Türkiye’deki Darbe Girişimi ve Suriye
Analiz-Haber / Suriye Gündemi 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece, Türkiye’de tankların sokaklarda yürümesi ve F-16’ların şehirler üzerinde alçak uçuş yapmasıyla başlayan darbe girişimi, gece boyunca süren yoğun protestolar ve halkın sokaklara dökülmesiyle kanlı bir boğuşmaya dönüştü. Halkın büyük tepkisi karşısında darbe teşebbüsünde bulunan ordu mensupları geri çekilmek zorunda kalırken, darbe teşebbüsü akamete uğratıldı. Darbenin ardından yaklaşık 10 gündür ülke içerisinde darbe yanlısı isim ve gruplara karşı operasyonlar sürüyor. Suriye’de yaşanan krizde önemli bir yere sahip olan Türkiye, Suriyeli muhaliflerin en güçlü destekçilerinin başında geliyor. Suriye’deki iç savaş neticesinde çoğunluğunu Suriye’nin kuzeyinden gelenlerin oluşturduğu yaklaşık 3 milyon Suriyeli Türkiye’de bulunuyor. Suriye’deki muhalifler hariç, Suriye iç savaşındaki baş aktörlerin tamamı ise, Türkiye’yle kavgalı görünüyor. Hali hazırda Esed rejimi, PKK’nın Suriye kolu olan PYD-YPG ve IŞİD, Türkiye’nin tehdit olarak algıladığı, iç savaştaki diğer aktörler. Bunun yanı sıra Rejime destek sağlayan İran ve Rusya ise, Türkiye’yle her ne kadar hala ilişkilerini sürdürmeye devam etse de, Suriye’de karşı karşıya bir pozisyonda durmaya devam ediyorlar. Bölgede ABD’nin IŞİD’e karşı savaşta PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG’ye destek vermesi ise, Türkiye’nin dış ilişkilerindeki daha geniş ölçekte ortaya çıkan meydan okumalardan bir diğeri. Darbe Teşebbüsü ve Suriye’ye muhtemel etkileri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hali hazırdaki hükümetin genel siyaseti göz önünde bulundurulduğunda, mevcut iktidarın Suriye muhalefetine destek verdiği biliniyor. Bu desteğin Türkiye’yi zor durumda bırakan hallerde de sürdürüldüğü düşünüldüğünde, mevcut iktidarın pozisyonunun kolay kolay değişmeyeceği anlaşılıyor. Yapılan bazı spekülasyonlarda iktidarın Suriye’de muhalefete destek vermesinin ülkedeki darbe teşebbüsünün nedenlerinden biri olduğu ve bunun uluslararası bir komplo olduğu da, hükümete yakın bazı kaynaklarca dile getirilen iddialar arasında. Tüm bu tabloya bakarak iktidarın Suriye muhalefetine desteğini çekmeyeceği ve muhtemelen desteğini artırma yoluna gidebileceği ön görülebilir. Hali hazırda hükümetin uluslararası anlamdaki baskıyı kırabilmek için Suriye muhalefetine olan desteğini daha da artırabileceği iddiaları, mevcut kuşatılmışlık hissi göz önünde bulundurulduğunda, anlaşılabilir görünüyor. Buna karşın darbe teşebbüsünün ardından iktidarın orduyla arasında başlayan güvensizliğin, kaçınılmaz olarak Suriye’deki krize yansımalarının olabileceği, kuzey Halep’teki durum ve Lazkiye’nin kuzeyi göz önünde bulundurulduğunda, daha iyi anlaşılıyor. Türkiye, kuzey Halep’te IŞİD’e karşı muhaliflere açık destek verirken, aynı bölgede YPG-SDG’nin muhaliflerle yaşadığı çatışmalarda muhaliflere topçu desteği sağlıyor. Hükümetle ordu arasında yaşanan bu krizin, bölgedeki bu gelişmelere ne ölçüde etki edeceği, merak ediliyor. Darbe teşebbüsünün başarılı olması halindeyse, Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonunda radikal değişiklilere gidilebileceği, darbenin arkasındaki Gülen yapılanmasının ülkedeki Suriyeliler ve Suriye iç savaşına yönelik yorumlarından anlaşılıyor. Türkiye’de Erdoğan ve mevcut hükümetin dışında genellikle Suriye muhalefetine verilen destek farklı kesimlerce eleştiriliyor. Darbe girişimine katılanların konuya dair bakış açıları göz önünde bulundurulduğundaysa, bu girişimin başarılı olmasının, Suriye politikasında muhaliflerin aleyhine bir değişikliğe sebep olacağı gözleniyor. Hükümete yakın kaynaklardaysa, Suriye’de muhaliflere verilen desteğin, darbe girişiminin önemli sebeplerinden olduğu sık sık dillendiriliyor. Buna göre ABD ve Rusya’nın anlaşarak Esed’in kalacağı bir çözümü dayatmak istediği, ancak Erdoğan ve mevcut hükümetin buna karşı çıktığı, bu sebeple Erdoğan’ı devirecek bir darbenin ABD desteğiyle tertip edildiği iddia ediliyor. Darbenin arkasındaki isim olarak adı geçen Fethullah Gülen’in ABD’de bulunuyor olması ve ABD’nin Gülen’i Türkiye’ye iade etmemesi ise, bu iddiaları güçlendiriyor. Her şeye rağmen darbe teşebbüsünün hali hazırda akamete uğratılmış olması, Suriye muhalefeti için olumlu bir gelişme olarak gözüküyor. Zaten darbe teşebbüsünün ardından Suriye muhalefetinin büyük bir kısmı, Türk hükümeti ve darbeye karşı duran halka peş peşe destek açıklamaları yayınladı. ABD’nin rezervleri sebebiyle Suriyeli muhaliflere olan desteğini sınırlı tutan Türkiye’nin, darbe teşebbüsü sonrası ABD ile olan ilişkilerinin zarar görmesi, Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere olan desteğini daha da artırabileceği şeklinde yorumlanabilir. Buna karşın TSK ile hükümet arasında yaşanan güvensizliğin, IŞİD ve PKK’nın Suriye kolu olan PYD-YPG ile mücadeleye nasıl yansıyacağıysa henüz netleşmiş değil. Darbe gecesi darbenin başarılı olduğu düşüncesiyle Esed yanlısı bölgelerde sevinç gösterisi olarak havaya ateş açıldığı rapor edilirken, darbenin akamete uğratılmasının rejim yanlılarında olumsuz karşılanacağı anlaşılıyor. Her halükarda bütün senaryolara göre Türkiye’de yaşanan darbe teşebbüsü ve ardından yaşanan gelişmelerin, Suriye’deki iç savaşı derinden etkileyeceği, net bir biçimde görülüyor.
Güney Cephesi Sessizliğini Bozuyor Mu?
Analiz-Haber / Suriye Gündemi 2014 yılının Şubat ayında Suriye’nin güneyindeki Deraa merkezli çok sayıda Özgür Suriye Ordusu bileşenlerinin bir araya gelmesiyle oluşturulan Cebhet Cenubiyye – Güney Cephesi, Suriyeli muhalifler arasında en büyük ve düzenli organizasyonlardan biri olarak ön plana çıktı. Özellikle Deraa ve çevresindeki el-Nusra ve Ahrar el-Şam gibi İslami grupların etkinliğini azaltmak için bir alternatif olarak ön plana çıkan GC oluşumu, Ürdün’de ABD’nin oluşturduğu Military Askeri Command – Askeri Operasyon Odası’na bağlı bir biçimde hareket etmeye başladı. 2014’ün sonları ve 2015 yılının ilk altı ayında belli operasyon ve ilerlemelere imza atsa da, GC, 1 yılı aşkın bir süredir neredeyse rejime yönelik bütün operasyonlarını durdurdu. Özellikle Rusya’nın müdahalesi ve muhaliflerin gerek kuzey Suriye’deki Halep çevresinde, gerekse Şam’ın etrafındaki kuşatma altında bulunan bölgelerde yoğun baskı altında kalması, GC’ye yönelik büyük eleştiri ve tepkilere neden oldu. GC’yi rejime karşı saldırıları durdurarak “devrime” ihanet etmekle suçlayan Suriyeli muhalif gruplar, Deraa merkezli 54 gruptan oluşan koalisyonu harekete geçmeye çağırdı. Yüzlerce aktivist imzaladıkları bildiride, GC’ye operasyonlara tekrar başlama çağrısı yaptı. Suriyeli muhaliflerin önde gelen din adamlarının yer aldığı bir diğer grupsa, yaptıkları açıklamada; GC’nin diğer muhalif gruplara ve bölgelere yardım için rejime karşı saldırıya geçmesi gerektiği, bunun yapılmaması halinde ise bu koalisyonda bulunan muhalif savaşçıların bu grupları terk etmesi gerektiği yönünde dini bir fetva yayınladı. Bu tepki ve çağrıların üzerine güney cephesine bağlı 11 grup “Hayyellah” adlı yeni bir operasyon başlattığını duyurdu. Güney Cephesi ve rejim karşıtı operasyonları Güney Cephesi’nin 3 Şubat 2014’te ilan edilişinin ardından rejime yönelik Deraa’da 3 ay sürecek bir operasyon başlattı. El-Nusra Cephesi ve Ahrar el-Şam gibi İslami grupların da destek verdiği operasyonda Deraa merkezdeki rejim bölgeleri hedef alındı. Ancak Mayıs ayına gelindiğinde operasyondan net bir sonuç alınamadı. 2014 Eylül ayına gelindiğindeyse yine İslami gruplarla birlikte bu sefer İsrail sınırındaki Kuneytra merkezli yeni bir saldırı dalgası başlatıldı. Saldırıda muhalifler önemli ilerlemeler kaydederken, Suriye sınırları içerisinde kalan Golan tepeleri dahil Kuneytra’nın büyük bir kısmı muhaliflerin kontrolüne geçti. 2014 Ekim ayındaysa Kuneytra sınırındaki Harra GC ve diğer muhalif grupların katıldığı yeni bir operasyonla ele geçirildi. Kasım ayına girildiğinde muhalifler bu kez Şeyh Miskin bölgesine operasyon başlatırken, Neva şehrini ve Şeyh Miskin çevresini ele geçirdi. 2015 Ocak ayındaysa Şeyh Miskin ve yakınlarındaki 82. Tugay üssü tamamen ele geçirildi ve Deraa’nın batısındaki bölgelerin büyük bir kısmı muhaliflerin kontrolüne girdi. 2015 Mart ayında GC’nin başarılı olduğu son operasyonlardan Busra el-Şam operasyonu düzenlendi ve Deraa’nın doğusundaki bu bölge rejimden alındı. Hemen ardından Nisan ayında Ürdün’e açılan Nasib sınır kapısı ve Ürdün sınırı boyunca uzanan çok sayıda kontrol noktası muhaliflerce ele geçirildi. Sonraki Haziran ayı boyunca 52. Tugay üssünün ele geçirilmesi hariç, GC’nin duyurduğu Süveyda’da bulunan Tal’a hava üssüne yönelik saldırı ve Deraa merkezin ele geçirilmesine yönelik “Asifet’ul Cenub” (Güney Fırtınası) operasyonu, 2 hafta süren çatışmaların ardından başarısızlıkla sonuçlandı. Bu başarısızlıkların ardından GC Kuneytra’daki rejim kontrolünde bulunan Baas Şehri ve Han Arnabe’ye yönelik bir diğer başarısız girişimin haricinde bir daha rejime yönelik bir taarruzda bulunmadı. Buna karşın rejim güçleri Ocak ayında 2016’da Şeyh Miskin ve yakınlarındaki 82. Tugay üssüne girdi. Muhaliflerse çekilmek zorunda kaldı. Deraa ve çevresinde GC’ye bağlı grupların ağırlıkta olduğu bölgelerde IŞİD’e bağlı Liva Şüheda Yermuk grubu ve Hareket el-Müsenna İslami grubu muhaliflere saldırdı ve Tasil ve Advan gibi bazı bölgeleri ele geçirdi. El-Nusra Cephesi ve Ahrar el-Şam IŞİD’e bağlı bu gruplarla uzun süredir çatışırken, GC bu gruplara karşı uzun süre sessiz kaldı. LŞY grubunun önceleri GC’ye bağlı olmasının bunda bir etkisi olduğu öne sürüldü. Buna karşın IŞİD’e bağlı bu grupların Batı Deraa’daki ilerleyişi karşısında GC harekete geçerek karşı saldırı düzenledi ve IŞİD yanlısı grupları İsrail ve Ürdün sınırındaki 12 köye geri püskürttü. Muhaliflerden GC’ye tepki 2015 Haziran ayındaki başarısız ‘Güney Fırtınası’ operasyonunun ardından GC’nin 1 yılı aşkın bir süredir rejime karşı neredeyse hiç bir operasyon düzenlemesinin ardından muhalif çevrelerde GC’ye karşı tepkiler yükselmeye başladı. Özellikle Rus müdahalesiyle birlikte kuzey Suriye’de ağır baskı altında olan muhalif gruplar, GC’yi ihanetle suçladı. Şam’ın etrafındaki batı Guta’daki kuşatma altındaki bulunan Dareyya ve Han el-Şeyh’te durumun kötüleşmesi, doğu Guta’da ise muhaliflerin çok sayıda bölgeyi kaybetmesi üzerine GC üzerindeki baskılar arttı. Rejimin, Deraa ve çevresinde GC’nin operasyon yapmaması sebebiyle ordu birliklerinin bir kısmını doğu ve batı Guta’ya kaydırdığı haberleri yapılırken, bölgede kuşatma altında bulunan muhalifler oldukça zor bir durumda kaldı. GC’nin Ürdün’ün baskısıyla operasyonları durdurduğu öne sürüldü ve ABD’nin yönlendirdiği MOC’un GC’ye silah ve mühimmat sevkiyatını durdurduğu iddia edildi. Bunun yanı sıra ABD’nin GC’nin rejime saldırması halinde GC’yi hedef alacağı iddiaları da muhalif kaynaklarca gündeme getirildi. Suriyeli muhalifler için sembol şehirlerden Dareyya’nın kurtarılması için GC’ye çağrıda bulunuldu. Aktivistlerin, muhalif isimlerin imza attığı bu bildirilerin yanı sıra, muhalif din adamları da GC’yi harekete geçmeye çağıran bir fetva yayınladı. Tüm bu tepkilerin ardındansa bugün GC’den “Hayyellah” adlı yeni bir operasyon başlatılacağı açıklaması geldi. Muhtemel GC operasyonu ve olası etkileri Esed rejiminin 2015 Mart ayında gerek kuzeyde İdlib çevresinde, gerekse güneyde Deraa ve Kuneytra çevresinde muhaliflerin aynı anda ilerleyişi karşısında oldukça zor durumda kaldığı ve çöküşün eşiğine geldiği ortaya çıktı. Rejimin bu dönemde muhalifler karşısında aldığı art arda yenilgiler karşısında Rusya ve İran’ın ülkeye direk müdahale planları yapmaya başladığı açıklanmıştı. Neticede 2015 Sonbaharıyla birlikte Rusya ve İran’ın Suriye’ye havadan ve karadan müdahalesi, ülkedeki dengeleri tekrar rejimin lehine çevirdi. Bu dönemde rejim ülkenin kuzeyine odaklanırken, güneyde GC’nin etkin olduğu bölgelerde muhaliflerin sessiz kalması, rejimin kuzeye odaklanabilmesini kolaylaştırdı. Özellikle Halep’te Rusya ve İran’ın da aktif katılımıyla rejime bağlı güçleri önemli mevzi ilerlemeler sağlarken, aynı dönemde güney cephesindeki muhaliflerin harekete geçmemesi, dengeleri muhaliflerin aleyhine çevirdi. Bunda Deraa çevresinde GC dışındaki muhalif grupların zayıf olmasının yanı sıra, Ürdün’ün GC üzerinde etkin olması ve bu konuda GC’ye baskı yapmasının da rol oynadığı söyleniyor. Bütün bu tablo karşısında GC’nin gelen tepkiler karşısında meşruiyetini kaybetmeye başlaması üzerine yeniden harekete geçme sinyalleri vermesi, özellikle Şam çevresi ve kuzey Suriye’deki muhalifler için yeniden nefes alma fırsatı olabilir. Rejimin kuzey Suriye’de muhaliflerle ve ülkenin doğusunda IŞİD’le çatıştığı Humus çevresine odaklandığı bir dönemde, Deraa yönünden muhaliflerin güçlü bir taarruz düzenlemesi halinde önemli ilerlemeler sağlayabileceği düşünülüyor. Özellikle Kuneytra’nın kuzeyinden batı Guta’daki kuşatmayı kırmaya yönelik çabalar, Şam’ın etrafındaki kuşatma altında bulunan muhalifler bölgeler için önemli bir gelişme olabilir. Buna karşın GC’nin ilan edilen operasyonda ne kadar ciddi olduğu ve ne ölçüde rejime saldırı düzenleyeceği ise meçhul. GC’nin sessizliğini koruması halindeyse, zaman içerisinde bölgedeki meşruiyetini yitirebileceği ve Ahrar el-Şam gibi alternatif grupların bölgede güçlenebileceği, spekülasyonlarda bahsi geçen konular arasında.
Aktivistlerden Güney Cephesi’ne Çağrı
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Rejim güçlerinin muhaliflerin kontrolündeki Şam’a bağlı doğu Guta’ya ve batı Guta’daki Dareyya beldesine karşı son dönemlerde artırdığı yeni taarruzların ardından 200’den fazla medya kuruluşu ve aktivist, özellikle Deraa’da bulunan ve Ürdün merkezli askeri operasyon odasına(MOC) bağlı Güney Cephesi’ne Esad rejimine karşı harekete geçme ve onunla yapılan yerel ateşkesleri bozma çağrısında bulundu. Yayımlanan çağrıda, özelikle Dareyya’ya vurgu yapılarak, 3 yılı aşkın bir süredir kuşatma altında bulunan şehrin, devrimin sembolü olduğu hatırlatıldı. Uzun zamandır rejim tarafından kuşatılmış bulunan Dareyya’ya karşı, son dönemlerde rejim saldırılarının arttığı gözleniyor. Deraa merkezli Güney Cephesi’ne bağlı muhalif grupların son 1 yıldır rejime karşı saldırılarını durdurmasının ardından, rejim güçleri bölgedeki güçlerini batı Guta’daki Dareyya ve doğu Guta’daki muhalif bölgelere kaydırıyor. Yıllardır kuşatma altında bulunan bu bölgelerde muhaliflerin durumu kötüleşirken, Güney Cephesi’nin Deraa’da rejime saldırmaması tepkilere neden oluyor. Öte yandan söz konusu çağrıda, Halep cephesinde son zamanlarda yaşanan çatışmalara da değinilerek, yerel ateşkeslerin bir işe yaramayacağı, Esad rejiminin anlaşmalara sadık kalmayacağı, Dareyya ve Halep’ten sonra sıranın Deraa da dahil bütün yerlere geleceği ifade ediliyor. Çağrıyı imzalayan önde gelen isimler arasında gazeteci Musa el-Ömer, yazar Fayez Sare, Dr. Abdülkerim Bakkar, SMGK üyesi Süheyr Attasi, aktivist Velid Faris ve Fuad Hallak bulunuyor. Dün yayınlanan bildirinin yanı sıra, yaklaşık bir ay önce de, 19 Haziran 2016 tarihinde bazı düşünür ve yazarlar Güney Cephesi’ne bağlı askeri gruplara yönelik benzer bir çağrıda bulunmuştu. Çağrı metni:
Kuşatılan Halep ve Muhtemel Senaryolar
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Esed rejiminin Rusya’nın Suriye’ye 2015 yılı sonundaki aktif müdahalesiyle mevzi kazanımlar elde ettiği bir dönemde, Halep’te muhaliflere yönelik yoğun saldırılar başlatılırken, rejim 2016 Şubat ayında kritik bir ilerleme sağlayarak Başköy-Rityan yönünden Nubl-Zehra’ya ulaşmayı başardı. Muhaliflerin Azez koridoruyla bağlantısını kesen bu hamleyle birlikte, muhaliflerin elinde Halep’e ulaşan tek yol olarak Kastello kalmıştı. Rus hava güçleri ve rejim uçaklarının son aylarda yoğun bombardıman düzenlediği kuzey-batı Halep’e yönelik karadan sıklıkla tekrarlanan ve Şii milislerin katıldığı saldırı dalgaları muhaliflerce bir çok kez püskürtüldü. Buna karşın hava saldırıları ve bombardıman hiç durmazken, özellikle Haziran ayının sonu itibariyle rejim güçleri bölgede ilerleme sağlamaya başladı. Mella mezrası yönünden Kastello’ya uzanan bölgede yoğun saldırılar düzenleyen rejim güçleri, 7 Haziran itibariyle Kastello yoluna 1 km kadar yaklaşıp bölgedeki stratejik bir tepeyi ele geçirerek yolu atış menziline aldı ve efektif bir biçimde muhaliflerin kontrolündeki Halep’in merkeziyle dış dünyanın bağlantısını kesti. Şehir içerisinde yaklaşık 400 bin kişi kuşatma altına alındı. Muhaliflerse karşı saldırılarla kuşatmayı önlemeye çalışıyor. Rejim, henüz fiziksel olarak Mellah mezrasından Beni Zeyd-Liyramun’a ulaşamadığı için kuşatmayı tamamlamış değil. Buna karşın şehre giden tek yol Kastello, rejimin atış menzilinde bulunuyor ve şehre giriş çıkış yapılamıyor. Rejimin son saldırı dalgası Son aşaması 25 Haziran 2016’da başlayan rejimin Kastello yoluna ulaşma girişimleri, yoğun Rus hava bombardımanı ve karadan yapılan bombardımanla kuzeyde Mellah mezrası yönünden, daha batıda ise Zehra-Halidiye yönünden başlatılan taarruzla yenilendi. Mevzi ilerlemeler kaydetmeyi başaran rejim güçleri, aynı zamanda havadan çevredeki Kefer Hamra, Hıreytan gibi bölgelerin yanı sıra Kastello yolu çevresine yoğun hava bombardımanı düzenledi. Bölgede çatışmalar yaşanırken Rus uçakları yalnızca 5 saat içerisinde bölgeye 60’ın üzerinde hava saldırısı gerçekleştirdi. 26 Haziran’da rejim güçleri ve Şii milisler muhaliflerin Mellah’ta bulunan hatlarında ilerleme sağlarken, 28 Haziran’da el-İsamat ve Arab Sallum bölgelerinin de dahil olduğu Mezrat Mellah’ın yarısını ele geçirdi. Aynı gün batı hattında Halidiye’den Liyramun ve Beni Zeyd bölgesine ulaşan rejim güçlerine, yoğun Rus hava bombardımanı eşlik etti. 29 Haziran’da aralarında el-Nusra Cephesi ve Nureddin Zengi Tugayı’nın da bulunduğu muhalif gruplar karşı saldırıya geçerken, bölgede 1 bomba yüklü araç saldırısı düzenlendi. Rejimin Mellah mezrasında ilerlediği noktalar geri alınırken, el-Nusra tarafından Beni Zeyd yönünde düzenlenen bombalı saldırıyla bazı mevziler muhaliflerce geri alındı. Mellah mezrasında muhalifler İsamat ve Arab Sallum’a tekrar ulaşırken, Kastello yolunu güven altına aldı. Buna karşın tekrar başlayan yoğun Rus hava bombardımanı ve karadan Şii milislerin düzenlediği saldırıyla 30 Haziran’da rejime bağlı güçler tekrar Mellah’taki mevzileri geri aldı. 3 Temmuz’da rejim güçleri Mellah mezrasının güneyine kadar inerken, Kastello yoluna 2 km mesafe kadar yaklaştı. Aynı anda Liyramun yönünde saldırmaya devam eden rejim güçleri, Şibeyb Fabrikası ve bazı binaları ele geçirdi. Rusya’ysa bölgedeki mevzilere yönelik hava bombardımanının yanı sıra, güdümlü füze saldırısı düzenledi. 4 Temmuz’da muhalifler Mellah’ta kaybedilen mevzileri geri almak için saldırsa da, şiddetli çatışmaların ardından muhalifler geri püskürtüldü ve Mellah mezrasının yüzde 65’i rejim kontrolüne girdi. 7 Temmuz’daysa rejim güçleri Mellah’ın güney kısımlarını da ele geçirerek Kastello yoluna 1 km mesafe kadar yaklaştı ve yolu gören bir tepeyi ve camiyi ele geçirdi. Muhaliflerin kontrolündeki bölgelere ulaşan rejim Halep yolunu efektif olarak kesti. 8 Haziran’da Şeyh Maksud bölgesinden bu kez YPG saldırıya geçerek Kastello yakınlarındaki Gençlik Kompleksi’ne saldırdı. YPG saldırısına Rus hava saldırıları destek sağlarken, muhalifler kuzeyden rejim, güneyden YPG ateşi arasında kaldı. Aynı gün rejim güçleri Kastello yoluna 250-300 metre kadar yaklaştı. 9 Haziran’da el-Nusra Cephesi’nin 2 bomba yüklü araç saldırısıyla birlikte Halepli grupların yer aldığı Fetih Halep koalisyonu bir karşı saldırı başlattı ve Kastello yolu yakınlarındaki bazı mevzileri geri almayı başardı. Buna karşın rejim Beni Zeyd ve Liyramun yönündeki baskısını sürdürmeye devam etti. Muhaliflerin karşı saldırısı yetersiz kalırken, Kastello yolu üzerindeki rejimin ateş üstünlüğü ortadan kaldırılamadı. Rejim henüz fiziksel olarak Halep’teki muhalif varlığını tam olarak kuşatma altına alamadıysa da, özellikle atış menziline aldığı Kastello yoluyla şehir içerisindeki muhaliflerin dış dünyayla bağlantısı büyük oranda kesildi. Kuşatmanın muhtemel sonuçları Hali hazırda muhaliflerin Halep merkezde hakim olduğu bölgelerde 400 bin sivilin yaşadığı tahmin edilirken, kuşatmanın tamamlanmasıyla birlikte bölgede büyük bir insani trajedinin yaşanabileceği sanılıyor. Rejimin özellikle Şam çevresi ve kuzey Humus, güney Hama hattında kuşatma altında tuttuğu bölgelerde şimdiye kadar yüzlerce insan açlıktan ölürken, 400 bin kişinin bulunduğu Halep’te benzer bir kuşatma halinde çok sayıda ölümün yaşanma ihtimali bulunuyor. Suriye iç savaşındaki en geniş ve uzun cephe hatlarının yer aldığı cephelerin başında gelen Halep’te, kuşatmayla birlikte rejimin şehir merkezinde ilerlemek isteyebileceği göz önünde bulunduruluyor. Uzun süreli kuşatma ve yoğun hava bombardımanlarıyla muhalif bölgeleri yıldırma savaşı yürüten rejim güçleri, Halep’te benzer bir taktikle muhalif bölgeleri ele geçirmeye çalışabilir. Buna karşın savaş boyunca uzun süredir tahkim edilmiş hatlarla çevrili Halep’te rejimin muhalif bölgeleri kuşatması halinde bölgede muhaliflerin en azından bir kaç yıl dayanabileceğini ön görebilmek mümkün. Rejiminse bölgede kısa sürede kesin bir zafer elde etmesi zor. Buna karşın söz konusu hamleyle rejimin(Rusya ve İran’ın) uluslararası görüşmelerde elini güçlendirmeye çalıştığı da unutulmaması gereken bir diğer husus. Bütün bu gelişmelere karşın muhaliflerin özellikle son dönemlerde güney Halep’te sağladığı ilerlemelerin rejimin şehri kuşatma planlarını boşa çıkarabileceği söyleniyor. Fetih Ordusu’nun yürüttüğü stratejiye göre güney Halep’teki ilerlemeye devam edilerek Han Tuman-Raşidin’den Hamadaniye aşılarak Ramuse hattını yarmak ve güney Halep merkeze ulaşabilmek mümkün. Rejimin ve özellikle İran liderliğindeki Şii milislerin bölgede Fetih Ordusu’na karşı büyük kayıplar yaşaması, tutulması zor olan dar Mellah Handerat hattının aksine, güney Halep’te manevra şansının daha yüksek bu bölgede muhtemel muhalif ilerleyişine zemin hazırlayabilir. Hali hazırda bölgedeki önemli bir çok mevziyi ele geçiren Fetih Ordusu, el-Hadir hariç Rus saldırısıyla birlikte rejimin sağladığı ilerleyişi büyük oranda geri çevirmiş bulunuyor. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, Mellah mezrası, Kastello yolunda yaşanan gerilemenin Halepli grupların ağırlıklı olduğu Fetih Halep koalisyonuyla İdlib ağırlıklı Fetih Ordusu arasında çatlak oluşturduğu iddia ediliyor. Fetih Ordusu’nun Mellah hattını ve Kastello yolunu savunmanın doğru bir strateji olmadığı yönündeki ısrarlarına karşın, Fetih Halep koalisyonunun bölgedeki savunma savaşını sürdürmekte ısrarlı olduğu öne sürülüyor. Buna karşın Fetih Ordusu’nun daha farklı strateji ve taktiklerle rejim güçlerine karşı savaşılması gerektiği tekliflerinin kabul görmediği anlaşılıyor. Mellah mezrasının düşüşüyle birlikte, Fetih Ordusu’nun güney Halep’te kendi stratejisini uygulamaya sokacağı düşünülüyor. Büyük oranda Halep içerisinde yer alan gruplardan oluşan Fetih Halep koalisyonununsa, Halep şehir merkezi ve kuzey batı hattında rejime karşı savunma savaşı ve ana hatlarda karşı taarruz ağırlıklı bir stratejiye ağırlık verdiği görülüyor. Bu bağlamda, önümüzdeki haftalar ve ayların, Halep’teki resmi daha net olarak ortaya koyacak gelişmelere gebe olduğu aşikar.
Yeni Suriye Ordusu’ndan Başarısız Elbu Kemal Hamlesi
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Yaklaşık üç aydır konuşulan Yeni Suriye Ordusu(YSO)’nun muhtemel Elbu Kemal operasyonu, geçtiğimiz salı günü start aldı. IŞİD’in kontrol bölgelerinin merkezinde yer alan Irak sınırındaki Elbu Kemal kasabasına yönelik operasyon, 28 Haziran Salı günü akşam saatlerinde Yarbay Muhenned Tal’a liderliğinde başladı. Elbu Kemal yakınlarında ‘düşman hatlarının ardına havadan indirme’ şeklinde başlatılan indirme operasyonunun başarıyla gerçekleşerek Hamdan hava üssünün ele geçirildiği duyuruldu. Amerikan ve İngiliz subaylar tarafından Ürdün’de eğitilen YSO, Ahmed el-Abdo Şehitleri grubu ve Asalet ve Tenmiye gibi Suriye’nin doğusunda faaliyet gösteren gruplar, Elbu Kemal operasyonunda ortak bir koordinasyon yürüttü. Öte yandan, YSO sözcüsü Muzhim Sallum’un bir haber ajansına verdiği bilgilere göre, Bağdat hükümetinin terörle mücadele güçlerinin operasyondan haberi olduğu ve operasyonun son aşamalarında Iraklı güçlerin de, hem Suriye hem de Irak’tan IŞİD’in mevzilerine eş zamanlı saldırı düzenleyeceği açıklandı. Operasyonun başlamasının ardından YSO tarafından yapılan açıklamalara karşın, yerel kaynaklar, koalisyondan hava saldırıları desteği alan YSO’nun gece saatlerinde çölde ilerledikten sonra, Elbu Kemal civarında, Hamdan köyü ve hava üssünde IŞİD’le çatıştığını, ancak Hamdan hava üssünün alınamadığını ve YSO’nun onlarca kayıp vererek geri çekildiğini ifade etti. IŞİD, Çarşamba günü Elbu Kemal’deki YSO’ya bağlı uyuyan hücrelere karşı operasyon başlattı ve YSO’yla işbirliği suçlamasıyla 5 kişiyi ele geçirip, kafalarını keserek infaz etti. YSO güçleri Elbu Kemal’deki hücreleriyle bir gün önce düzenledikleri bombalı suikast saldırısıyla IŞİD’in bölge emirini öldürdüğünü duyurmuştu. IŞİD’in Suriye ve Irak’taki bağlantısını kesmeyi amaçlayan operasyon, başarıya ulaşması halinde IŞİD’in Suriye ve Irak arasındaki hareketliliğini büyük oranda sekteye uğratma potansiyeline sahipti. Fakat Elbu Kemal ve güneyindeki el-Tanf sınır kapısı boyunca yaklaşık 300 civarında savaşçısı olduğu tahmin edilen YSO’nun mevcut olanaklarıyla IŞİD’i bölgeden çıkarmasının oldukça zor olduğu anlaşılıyor. Geçtiğimiz haftalarda el-Tanf sınır kapısında Rusya’nın hava saldırısına uğrayan grup, önemli kayıplar yaşamıştı. Aynı zamanda IŞİD’in, her ne kadar bir kaç cephede savaşıyor olsa da, örgütün kalbi konumundaki Elbu Kemal el-Kaim bölgesinden kolay kolay vazgeçmeyeceği, göz önünde bulundurulması gereken bir diğer nokta. Son operasyonla ortaya çıkan başarısızlık, bir taraftan YSO’nun kırılganlığını ortaya koyarken, öte yandan IŞİD’e karşı özellikle ana merkezlerinde ilerlemenin oldukça zor olduğunu gösterdi. Bu başarısız operasyon sonucu YSO’nun varlığının sorgulamaya açılacağı meselesi de, bir diğer dikkat çeken husus olarak ön plana çıkıyor.
Rejimin Rakka Operasyonu Fiyaskosu
Analiz-Haber / Suriye Gündemi ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin destek verdiği ve karada YPG-SDG’nin başlattığı “Kuzey Rakka Operasyonu” Mayıs sonunda start alırken, kısa sürede yönünü Halep’in doğusundaki Menbic’e çevirerek ilerlemeye başladı. Aynı günlerde benzer bir hareketlilik Rakka’nın güney batı yönünde, Hama sınırlarındaki İsriye’de başlatıldı. Rejim güçleri güney batı yönünden Rakka’ya doğru ilerleyerek YPG-SDG’nin muhtemel bir senaryoda kuzey Rakka’yı ele geçirmesi halinde, Rakka şehrinin Fırat’ın güneyindeki ve batısındaki Tabka’yı ele geçirmeyi hedefleyeceği bir biçimde şekillendi. Aynı günlerde söz konusu hamlenin ABD ve Rusya arasında IŞİD bölgesinin bölüşümüne yönelik bir anlaşmanın parçası olduğu öne sürüldü. 2 Haziran’da başlayan operasyonda rejime bağlı güçler 19 Haziran itibariyle Tabka’ya 7 kilometre uzaklıktaki Sevra petrol kuyusuna ulaşırken, aynı gün ve bir sonraki gün IŞİD’in karşı saldırılarıyla büyük bir hezimete uğrayarak ele geçirdiği bütün bölgelerden çekilmek zorunda kaldı. Operasyon’un gelişimi 2 Haziran’da rejim güçleri Rakka merkeze 120 kilometre uzaklıktaki bir mesafeden operasyonu başlattı. Suriye Arap Ordusu (SAO), Ulusal Savunma Güçleri (USG), Süheyl Hasan liderliğindeki Kaplan Güçleri(Kuvvet el-Nimr) ve SAO’ya bağlı Çöl Şahinleri Güçleri’nin yanı sıra, Rus özel kuvvetlerinin katıldığı operasyonda kısa sürede hızlı bir ilerleyiş gerçekleştiren rejim güçleri, ilk gün 20 km ilerleyerek Ebu’l Zeyn dağları ve el-Masba bölgesini ele geçirdi. Bir sonraki gün Halep-Hama-Rakka kesişimindeki Zekiye kavşağına ulaşan rejim güçleri, IŞİD kontrolündeki Tabka hava üssüne 47 km mesafe kadar yaklaşmış oldu. Bir gün sonra, 3-4 Haziran tarihi itibariyle rejim güçleri 2014’ten bu yana ilk kez Rakka sınırlarına giriş yaparak Tabka’ya 25-40 km mesafedeki Ebu Allac köyünü ele geçirdi. IŞİD bir sonraki gün kum fırtınasından yararlanarak köyü tekrar geri alsa da, rejim güçleri 5 Haziran’da fırtınanın dinmesiyle önce IŞİD’in savunma hattı stratejik SyriaTel tepesini ve ardından Ebu Allac köyünü –bir kez daha- ele geçirdi. 7 Haziran’a gelindiğinde 2 köyü daha alıp Tabka’ya 25 km mesafedeki el-Rasafe bölgesine giren rejim güçleri, yoğun Rus hava bombardımanı desteğiyle bölgedeki bazı petrol kuyularını da ele geçirerek Tabka’ya 15-20 km kadar yaklaştı. IŞİD, gönderdiği bombalı araç saldırılarıyla Rasafe kavşağında rejim ilerleyişini yavaşlatmaya çalışsa da, rejim güçleri ilerleyişini sürdürmeye devam etti. 13 Haziran’da IŞİD arka hatlardaki Ebu Allac köyüne bomba yüklü araçlarla saldırırken, bu saldırı da püskürtüldü. IŞİD saldırıları ve vur kaç hamleleriyle 1 hafta kadar duran rejim ilerleyişi, 19 Haziran’da tekrar başladı. Rejim güçleri Tabka hava üssüne 7 km mesafedeki Sevra ve Sufyan petrol kuyularına yoğun hava bombardımanı eşliğinde taarruzda bulunurken, bölge IŞİD’den alındı. IŞİD gece saatlerinde karşı saldırıyla bölgeye tekrar girerken rejim güçleri bir gün sonra tekrar petrol kuyularına hakim oldu. 20 Haziran’daysa IŞİD’in, rejimin ilerleyiş hatları boyunca geniş çaplı karşı saldırısı geldi. IŞİD’den karşı taarruz Rejim operasyon boyunca ince bir hatta IŞİD bölgesinin içlerine kadar girerken, yaklaşık 100 km’ye ulaşan uzun hat, 2 taraftan da saldırılara açık kaldı. Başından beri riskli bir ilerleyiş olan rejim taarruzu, IŞİD’in ilk karşı taarruzuyla 2 günde büyük bir hezimete dönüştü. Büyük kayıp veren rejim güçleri, hızlıca bütün bölgeden düzensiz şekilde, ağır kayıplar vererek geri çekilmeye başladı. IŞİD 20 Haziran’da hat boyunca rejim güçlerine saldırırken, Sevra petrol kuyusundan Ebu Allac köyüne kadar ki bütün bölgeyi bir günde geri aldı. Rejimin bölgede ele geçirdiği köyler ve bütün petrol kuyuları tekrar IŞİD’in eline geçti. Rasafe kavşağına ulaşan IŞİD, rejim güçlerini yol boyunca takip etmeye devam etti. IŞİD’in bomba yüklü araçlar, çok sayıda Doşka monteli 4×4 ve 3 T-72 tank kullandığı karşı taarruzda, hızlı bir biçimde rejim güçlerini yol ve çevredeki insansız bölgede takip ederek hedef aldığı görüldü. IŞİD, karşı taarruzu sırasında Rus birliklerinin de hedef alındığını ve 3 Rus askerinin karşı taarruzda öldürüldüğünü duyurdu. Çok sayıda mühimmat ele geçiren örgüt, SyriaTel Tepesine kadar rejim güçlerini takip ederken, rejimi Rakka sınırlarından tamamen çıkararak sonraki günlerde İsriye içlerine kadar sokuldu. Rejim güçlerinin yaklaşık 20 gün süren Rakka-Tabka saldırısı, verilen ağır kayıplar sonucu durduruldu. Rejim bütün operasyon boyunca yaklaşık 100 asker kaybetti. Kaybedilen askerlerin yanı sıra 10. Mekanize Tümeni’n komutanı, Tümgeneral Hasan Saado da, IŞİD saldırısında hayatını kaybedenler arasında yer aldı. IŞİD’se bütün saldırı boyunca 120’nin üzerinde kayıp verdi. Taarruz ve hezimetin ortaya koydukları Esed rejiminin Rus müdahalesi ve İran liderliğinde kara desteğiyle birlikte geçtiğimiz aylarca muhalifler ve IŞİD karşısında gerçekleştirdiği bazı ilerlemeler neticesinde yeniden öz güvenini kazandığını gösteren Rakka taarruzu, yaşanan hezimetle büyük bir moral kaybına yol açtı. İsriye’den Rakka yönüne, Tedmur’dan Deyr ez-Zor’a ulaşma hesapları yapan rejim, Rakka çöllerinde yaşadığı ağır yenilgiyle Hanasır, İsriye, Tedmur hattına geri çekilmiş görünüyor. Geçtiğimiz haftalarda ülkenin tamamını tekrar kontrolü altına alacağını açıklayan Beşşar Esed, hali hazırda sahada yaşanan durumla çelişen bir görüntü çiziyor. Esed rejiminin ülke genelindeki gerileyişini tescilleyen bir diğer gösterge olan Rakka’daki gerileme, Esed rejiminin zafiyetlerini de ortaya koyuyor. Rejimin ülke genelinde kontrolü sağlamasının mevcut insan gücü ve kapasitesiyle mümkün olmadığı, son Rakka taarruzuyla daha iyi anlaşılıyor.
Esed Rejimi PKK’yı Silahlandırıyor Mu?
Arap Basınından Seçmeler / Suriye Gündemi Suriyeli Zaman el-Vasıl gazetesi tarafından 13 Haziran 2016 tarihinde yapılan haberde, Esed rejimi ve PKK’nın Suriye uzantısı olduğu bilinen PYD-YPG arasında derin ilişkiler bulunduğu öne sürülüyor. Zaman el-Vasıl’ın rejimin üst düzey yetkililerinden elde ettiği belgelere göre, bu ilişkiler finansal boyutta olmasının yanı sıra (Esed Rejimi ve PYD Arasında Petrol İlişkisi İddiası) askeri işbirliği alanında da söz konusu. Birinci belge, 6 Nisan 2014 tarihinde Esed rejimi özel kuvvetler komutanı Muhittin Ramazan Mensur imzasıyla ordunun 17. fırkasına ait 54. Tugayına gönderilmiş gözüküyor. Söz konusu yazışmada geçen ifadeler şu şekilde: ‘Komutanın emri uyarınca depolarınızdan PKK’ya 10 adet SAMEL-M teslim etmeniz istenmektedir’’. Belge şöyle devam ediyor ‘Dikkatli olun, teslimat karargah içindeki kendi depolarınızda olmasın, askeri personel tarafından, Kamışlı buğday bölümüne ait tırların içinde, havan topları ve gerekli mühimmatla birlikte onlara götürülsün’. Belgede bahsedilen SAMEL-M silahı, Rus menşeli taşınabilir roket türü olarak bilinmektedir ve 400 ila 600 metre kadar menzili bulunmaktadır. Belgede dikkat çeken başka bir husus ise ‘komutanın emri uyarınca’ ifadesidir, zira özel kuvvetler komutanı bu emri muhtemelen savunma bakanından veya genelkurmay başkanlığından almıştır, bu da söz konusu ilişkinin üst düzeydeki yetkililerce yönetildiği anlamına gelmektedir. Yazışmayı gönderen Orgeneral Muhittin Ramazan Mansur, Mayıs 2015’te İdlib operasyonu sırasında hayatını kaybedene kadar rejimin özel kuvvetler komutanı olarak görev yapmıştı. Aynı bağlamda bu yazışmaya cevaben 12 Ocak 2015 tarihinde ve 54. Tugayın komutanı ‘Albay Muhammed Maha’ imzasıyla bir cevap gönderildiği anlaşılmaktadır. Adı geçen yazışmada şu ifadeler kullanılmakta: ‘17. Fırkanın komutanına: 19235 sayılı yazışmanız uyarınca PKK temsilcisi Abdulgani İbrahim Hebbu’ya zikredilen mühimmat ve silahlar teslim edilmiştir, an itibarıyla şehrin güney cephesini paylaşıyoruz’. Yazışmada ‘şehrin güney cephesini paylaşıyoruz’ şeklinde yer alan ifade, rejim ve PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde bulunan Kamişli şehrinde omuz omuza savaştığı iddialarını da güçlendirmektedir. Yayımlanan bu iki belgenin, Esed rejimi ve PKK arasındaki işbirliğini ortaya çıkardığı öne sürülürken, Esed rejiminin Rusya’dan aldığı mühimmatların PKK’nın eline geçtiği iddialarını da gündeme getirmektedir. Zaman el-Vasıl gazetesi, elde ettiği ve bazılarının PKK ile Esed rejiminin Türkiye’ye karşı faaliyetlerde bulunduğunu ispatladığını öne sürdüğü diğer belgeleri ise, gelecek günlerde yayımlayacağını açıkladı.
Suriye’de Yeni Bir Seviye: Fosfor Bombası
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Esed rejiminin 2011 yılında başlayan halk ayaklanmasını şiddetli bir biçimde bastırmaya çalışması üzerine kontrolden çıkan Suriye’deki altıncı yılına giren çatışmalarda, her gün yeni bir eşik aşılmaya başlandı. Çok farklı savaş teknolojileri ve bombardıman tekniklerinin kullanıldığı iç savaşta, Esed rejimi ve Rusya’nın yasaklı silahlar kullanarak muhalif şehirleri dize getirmeye çalıştığı rapor ediliyor. 2012 yılı Ağustos ayından bu yana rapor edilen ve muhalif şehirleri cezalandırmaya yönelik olduğu düşünülen “varil bombası” konseptinin son dönemlerde yerini, yasaklı “fosfor bombasına” bıraktığı öne sürülüyor. Son haftalarda gittikçe artan fosfor bombası haberleri, Suriye’de rejimin ardından gelen Rusya’nın, varil bombasıyla istedikleri sonucu alamamaları sebebiyle yeni bir savaş taktiği kullanmaya başladığı yorumlarına neden oluyor. Geçtiğimiz Pazartesi günü 20 Haziran’da rapor edilen “termobarik” bomba kullanımı ise, durumun iyice kontrolden çıktığı Suriye’yle ilgili endişeleri artırıyor. Rejimin kitlesel cezalandırma silahı: Varil bombası Esed rejimi tarafından ilk kez 2012 Ağustos’unda kullanıldığı öne sürülen varil bombası, el yapımı bomba(EYP) kapsamında değerlendiriliyor ve içerisine patlayıcı madde, şarapnel, metal parçaları, bazen kimyasal maddelerin de sıkıştırılarak koyulduğu varil fıçılarından yapılıyor ve yaklaşık 1,000 kilograma kadar doldurulabiliyor. Başlangıçta çok sık başvurulmayan varil bombardımanı, özellikle 2014 Ocak ayı itibariyle rejim tarafından düzenli olarak kullanılmaya başlandı. 2014 ve 2015 yılı boyunca adeta rejimin en yoğun kullandığı savaş taktiğine dönüşen varil bombaları, rejimin yaşadığı savaş uçağı kaybı, nispeten daha düşük maliyeti ve kolay kullanımı sebebiyle daha tercih edilir bir seçenek olarak ön plana çıktı. Varil bombası kullanımı istatistikleri, 2015 Eylül ayında Rusya’nın hava bombardımanlarına başlamasıyla azalmaya başladı. Son aylarda görece daha az kullanılan varil bombası taktiği, özellikle muhalif bölgelerdeki sivil nüfusu hedef alması ve büyük can kayıplarına yol açması sebebiyle uluslararası toplum tarafından büyük tepki gördü. Buna karşın uluslararası toplumun bu saldırılara yönelik herhangi bir yaptırım uygulamamış olmasının, Esed rejimini varil bombası kullanımında daha fazla cesaretlendirdiği yorumlarına neden oldu. Rejimin varil bombardımanından en çok nasibini alan Halep, İdlib, Deraa ve Şam’daki muhalif bölgeler olurken, rejim tarafından IŞİD ve YPG bölgelerine yönelik çok az ya da hiç varil bombası saldırısı yapılmadı. Muhalif bölgelerden büyük nüfus göçüne neden olan varil bombardımanları, ülkedeki demografik yapıyı büyük oranda etkilerden, Suriye nüfusunun önemli bir kısmının yurt dışında ve yurt içinde mülteci olmasına neden oldu. 2015 yılı yazı itibariyle muhaliflerin Dera ve İdlib’te gerçekleştirdiği ilerlemeler sonucu çöküşün eşiğine gelen Esed rejimi, Rusya’nın müdahalesiyle yeniden hayat buldu. Esed rejiminin yoğun olarak kullandığı varil bombası saldırıları, yerini daha çok Rus hava bombardımanına bırakmaya başladı. Rus hava bombardımanı ise, benzer biçimde, ağırlıklı olarak muhalif bölgelerdeki pazar yerleri, camiler, hastaneler ve okulları hedef almaya devam etti. İlan edilen ateşkes ve Rus ordusunun çekilme kararına rağmen devam eden Rus hava operasyonlarında, son haftalarda kullanımı rapor edilen beyaz fosfor ve misket bombası dikkat çekti. Yeni taktik: Beyaz fosfor Suriye’deki savaşı rapor eden archicivilians bloğuna göre Rusya, Suriye’de artan biçimde beyaz fosfor ve termobarik bombalar kullanmaya başladı. Özellikle muhaliflerin kontrolünde bulunan Halep şehir merkezi ve çevresindeki yerleşim birimlerini hedef alan bombardımanlarda çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiği rapor ediliyor. Halep’in yanı sıra İdlib’te de Rusya’nın fosfor ve misket bombaları kullandığı öne sürülüyor. Güney Halep’te Han Toman ve Tel İys’te, Halep’in batısındaysa Kefer Hamra, Hıreytan, Anedan ve Halep merkezde yoğunlaşan fosfor ve salkım bombardımanları, yeni bir taktik olarak son günlerde daha çok kullanılmaya başlandı. Uluslararası savaş hukukuna göre yasak olan bu bombaların kullanımına, uluslararası toplumun anlamlı bir tepki göstermemesi nedeniyle, Rusya’nın, önümüzdeki dönemlerde bu saldırıları daha da fazla artırabileceği düşünülüyor. 21 Haziran 2016 Halep Tel Musbin’e yönelik misket bombası kullanımı Salkım bombardımanında kullanılan misket bombalarındaki beyaz fosfor maddesi, yangın çıkaran/yangın bombası olarak değerlendiriliyor. Oldukça yanıcı bir madde olan “beyaz fosfor” düştüğü yerde yangınlara neden olurken, yerleşim bölgelerinde kullanıldığında çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesine ya da vücutlarında kalıcı yanık ve yaraların oluşmasına neden oluyor. Uluslararası savaş hukukuna göre yasak olan beyaz fosfor kullanımı, bazı değerlendirmelere göre “kimyasal silah” olarak kabul ediliyor. Buna karşın Birleşmiş Milletler’in legal kodlarına göre kimyasal silah olarak değerlendirilmiyor. Tarihte ilk kez İngiltere tarafından kuzey Irak’ta Kürtler’e ve Anbar’da İngilizlere karşı direnen Araplara karşı 1920 yılında kullanıldığı rapor edilen beyaz fosfor bombası, yakın dönemlerde Saddam tarafından Halepçe’de (1988), ABD tarafından Irak’ta (2004) ve İsrail tarafından Gazze’de (2008-2009) kullanılmış bulunuyor. Bütün bu iddiaların yanı sıra Rusya, Suriye’de muhaliflere karşı termobarik bombalar da kullanıyor. İngiliz The Times’ın haberine göre Halep’ten yansıyan ve 20 Haziran 2016 tarihine ait bir görüntüdeki bombardımanın, termobarik bombardıman olduğu tahmin ediliyor. Nükleer silahtan sonraki en ölümcül bombardıman olarak kabul edilen termobarik bombardıman, literatürde vakum bombası olarak da kabul ediliyor. Patladığı bölgedeki oksijeni yakan bombardıman sonucu çevrede canlı kalmıyor. Geleneksel barutlu patlayıcıların aksine termobarik bombalar neredeyse 100% oranında yakıttan oluşuyor. Rusya neden beyaz fosfor kullanıyor? Esed rejiminin yaşadığı gerileme nedeniyle Suriye’ye aktif olarak müdahale eden Rusya’nın, yaklaşık 8 ayın sonunda muhaliflerin ilerleyişini durduramaması, Rusya’yı daha agresif adımlar atmaya itiyor. Rus müdahalesiyle başlayan rejim ilerleyişinin durdurulması ve güney Halep’te Fetih Ordusu öncülüğünde muhaliflerin tekrar ilerlemeye başlaması sonucu rejim güçleri ve yabancı Şii milislerin etkinliği sorgulanmaya başlandı. Karada İran’ın da aktif olarak katılım gösterdiği çatışmalarda Fetih Ordusu’nun son 2 ayda önemli ilerlemeler sağlaması, Rusya’nın pozisyonunu tekrar zor duruma soktu. Rejim kanadında Rus müdahalesinin oluşturduğu olumlu hava gün geçtikçe yeniden umutsuzluğa dönüşürken, Rus hava desteğinin etkinliği de sorgulanmaya başlandı. Bu tablo karşısında Rusya’nın gün geçtikçe beyaz fosfor kullanımını artırdığı gözlemlenirken, bu saldırıları cephe hatlarından sivil yerleşim bölgelerine yönlendirmeye başladığı gözlemleniyor. Obama liderliğindeki ABD yönetiminin Suriye’de Rusya’nın ihlallerine karşı önemli bir itiraz geliştirememesinin Rusya’yı daha da cesaretlendirdiği sanılıyor. Uluslararası hukukun artık bütünüyle rafa kaldırıldığı Suriye savaşında, rejimin ardından Rusya’nın da ağır savaş suçlarına imza attığı öne sürülüyor. Muhaliflerin rejimin geliştirdiği konvansiyonel bombardıman, varil bombardımanı ve son olarak da beyaz fosfor/salkım bombardımanına adapte olması halinde rejim ve Rusya’nın daha ölümcül yöntemlere başvurabileceği düşünülüyor.    
Birleşmiş Milletler Esed’in Yanında mı?
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Savaşlarda sıklıkla başvurulan kuşatma ve zaman zaman açlıkla yıldırma taktiği, 5 yılı aşkın bir süredir devam eden Suriye iç savaşında rejim tarafından en sık kullanılan yöntemlerden biri olarak ön plana çıkıyor. Uluslararası kamuoyu, kurumlar ve aktörlerin önüne geçmekte başarısız olduğu bu trajediye yalnızca sessiz kalınmakla yetinilmediği, bilakis Birleşmiş Milletler düzeyinde rejimin kuşatma siyasetine “destek” olunduğu öne sürülüyor. Geçtiğimiz günlerde The Syria Campaign adlı sivil girişim tarafından yayınlanan bir raporda BM’nin Suriye genelinde süren kuşatmalarda Esed rejimiyle işbirliği yaptığını ve kuşatma altındaki bölgelere gönderilmek üzere oluşturulan yardımların Esed rejimine teslim edildiğini öne sürüyor. Raporu hazırlayan araştırmacıların gerek Suriyeli, gerekse uluslararası, 50’nin üzerinde yardım görevlisi ile yaptığı mülakatlar, BM görevlileri, uluslararası yardım ajansı gözlemcileri ve kuşatma altında yaşayanların da aralarında bulunduğu pek çok kişi ile yaptıkları görüşmelerde ortaya çıkan tablo ürkütücü. Çarpıcı rakamlarla BM’nin Esed rejimi ile kuşatmalarda adeta işbirliği yaptığını ortaya koyan raporda, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a söz konusu “işbirliğine” bir son verilmesi için çağrı içeren bir dilekçe de yer alıyor. Çarpıcı rakamlar Rapora göre BM, 2016 yılının Nisan ayında Şam bölgesine gönderilen yiyecek yardımların 88%’ini rejim bölgelerine teslim ederken, yalnızca 12&’lik bir yardımın muhalif bölgelere ulaştırıldığı ortaya konuldu. Ateşkes anlaşması ve görüşmelerinin yapıldığı ve rejim tarafından pazarlık konusu yapılan insani yardımların kuşatma altındaki bölgelere ulaştırılması meselesi, BM temsilcisi Stefan de Mistura’ya yönelik eleştirilere neden olurken, BM’nin bu durumdan sorumlu olduğu iddia edildi. 2015 yılındaki rakamlara göre Ağustos ayında Şam bölgesine ulaştırılan yardımların 99%’u Esed rejimine teslim edildi. 2015 yılı genelindeyse kuşatma altındaki bölgelere ulaşan BM yardımı yalnızca 1% oranında gerçekleşti. Hali hazırda ülke genelinde muhalifler tarafından kuşatma altında tutulan tek bölge İdlib’teki Keferya-Fua bölgesinde 12,500 kişi bulunuyor. Bu bölgeye rejimin havadan gerçekleştirdiği yardımların yanı sıra, Fetih Ordusu’nun Zabadani-Madaya’ya karşılık yaptığı anlaşmaya göre, 2016 yılında karadan 7 yardım konvoyunun geçişine izin verildi. Kuşatma altındaki muhalif bölgelerin aksine Keferya ve Fua’da şimdiye kadar yetersiz beslenme ya da kuşatma nedeniyle yaşanan bir ölüm rapor edilmedi. Rejimin kuşatma altında bulunan bir diğer kontrol altında bulunan bölgesi ise, Deyr ez-Zor şehir merkezindeki bazı mahalleler. IŞİD’in kuşatma altında tuttuğu ve yaklaşık 80,000 kişinin bulunduğu bildiriliyor. Esed rejimi tarafından daha önceleri bölgeye havadan yardım ulaştırılırken, 2016 yılında BM’nin de desteğiyle Dünya Gıda Programı tarafından rejim bölgelerine –yine havadan olmak üzere- her hafta gıda yardımı ulaştırıldı. Buna karşın BM’nin Şam’da kuşatma altında bulunan Dareyya, Muazamiye, Doğu Guta gibi kuşatma altındaki muhalif bölgelere havadan yardım ulaştırmayı, Esed rejiminin talebiyle reddetti. Suriye genelinde şimdiye kadar süren kuşatmalarda açlıktan gerçekleşen 414 ölümün tamamı muhalif bölgelerde gerçekleşirken, rejim bölgelerinde şimdiye kadar böyle bir durum yaşanmadı. Kuşatma altındaki bölgelerde karaborsaya düşen en temel gıda ürünleri pirinç ve bebek sütünün fiyatlarındaki devasa artışsa yaşanan trajediye farklı bir boyut kazandırıyor. Rejim tarafından kuşatma altındaki muhalif bölgelerde yaşanan bu insani trajediye BM’nin çanak tuttuğunu iddia eden rapora göre, BM yardımları neredeyse tamamen rejim bölgelerinden ulaştırıyor ve özellikle kuşatma altındaki muhalif bölgelere hava koridoruyla yardım ulaştırmayı reddediyor. BM yardımlarına Esed rejiminin sık sık el koyulduğunu bazı örneklerle açıklayan raporda, 2016 Mayıs ayında Dareyya bölgesine yönelik yardımların rejim tarafından nasıl engellendiği ortaya konuluyor. Ulaştırılacak yardımlardaki gıda maddelerinin geçişine izin vermeyen rejim güçleri, yardım almak için toplanan sivillere varil bombası atmakla suçlanıyor. BM-Esed işbirliği mi? Ülke içerisinde yaşanan çatışmalar ve medyaya yansıyan pek çok görselde BM tarafından Suriye’ye ulaştırılan yardımların ciddi bir kısmının rejim güçleri tarafından kullanıldığı ve rejim askerlerinin BM yardımlarıyla beslendiği öne sürülmüştü. Suriye iç savaşında kuşatma ve açlık taktiğini sıkça kullanan Esed rejimine yönelik BM’nin ve uluslararası toplumun tutumu, özellikle muhalif çevrelerde insan hakları kuruluşlarında sıkça eleştirilere maruz kalıyor. Esed rejimiyle muhalifler arasında yapılan görüşmelerde kuşatma altındaki bölgelere insani yardım geçişini bir “pazarlık konusu” olarak gündeme getiren BM Suriye özel temsilcisi Stefan de Mistura, Suriyeli muhalifleri çözüme yönelik bütünüyle umutsuzluğa sevk ederken, BM’nin güvenilirliğini büyük oranda sarsmış bulunuyor. Pazarlıklara rağmen söz verilen yardımların da ulaştırılmaması, BM’yi Suriyeli muhaliflerin gözünde bütünüyle “rejim işbirlikçisi” konumuna düşürmüş bulunuyor. Bu tablo karşısında uluslararası toplumun ülkede yaşanan insani trajediye bir çözüm bulmasınınsa, zor olduğu anlaşılıyor.