Analiz
Muhaliflerden Sürpriz Kuzey Humus Hamlesi
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Son günlerde güney Halep merkezli yoğun çatışmalar yaşanırken, Fetih Ordusu liderliğindeki muhalifler stratejik Han Toman ve çevresini ele geçirmeyi başardı. İran’ın yoğun olarak asker konuşlandırdığı bu hatta, çok sayıda yabancı Şii milis güçlerin olduğu da biliniyor. Han Toman’da yaşanan kaybın ardından hem güney Halep’te, hem de kuzey batı Halep’te yoğun saldırılar düzenleyen Esed rejimi ve İran liderliğindeki yabancı Şii gruplar, henüz anlamlı bir ilerleme sağlayabilmiş değil. Han Toman, Raşidin ve Handerat’ta yoğunlaşan taarruzlarda rejim yanlısı güçler çok sayıda kayıp vererek geri çekildi. Bazı iddialara göre bu rakam yüzlerle ifade ediliyor. Halep’te çatışmalar yoğunlaşırken, muhaliflerden kuşatma altındaki kuzey Humus’ta sürpriz bir hamle geldi. Esed rejiminin uzun süredir yoğun olarak hedef aldığı ve ikiye, hatta üçe bölmeye çalıştığı kuşatma altındaki bölgede muhalifler ani bir saldırıyla stratejik Zara köyünü ele geçirdi. Ani gelişen saldırıya, bölgedeki Ahrar el-Şam ve el-Nusra Cephesi’nin yanı sıra, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı gruplar da katıldı. Muhalifler saldırının “Halep’in intikamı” için olduğunu duyurdular. Kuzey Humus Kuşatması ve Saldırının Gelişimi 11 Mayıs Çarşamba günü gece geç saatlerde muhalifler kuzey Humus’ta, Rastan Baraj gölünün hemen üstünde yer alan Zara köyüne baskın düzenledi. Hazırlıksız yakalan rejim güçleri kısa sürede bozguna uğrarken, çok sayıda rejim unsuru öldürüldü. Muhalifler bir T-62 tank ve personel taşıyıcı BMP dahil çok sayıda mühimmat ele geçirdi. Muhaliflerin aralarında kadınların da yer aldığı sivilleri öldürdüğünü öne süren rejim kaynaklarına karşın, muhalifler, öldürülen kadınların rejim saflarında savaştığını öne sürdü. Muhaliflere göre köyde sivil bulunmuyor ve rejim insan kaynağı sıkıntısı yaşadığı için kadınları da silahlandırıyor. Rejime yakın kaynaklarsa ölenlerin sivil olduğu konusunda ısrarlı. Kuzey Humus ve belli oranda güney Hama’yı kapsayan kuşatma altındaki muhalif bölge, batıda Hula, doğuda Rastan, güneyde ise Telbise etrafında yoğunlaşıyor. Rejim için kritik öneme sahip bu bölgede muhalifler uzun süredir kuşatma altında bulunuyor. Buna karşın nispeten geniş bir bölge olması nedeniyle muhalifler bölgede hayatta kalmayı başarabiliyor. Rejime bağlı güçler bu durumun önüne geçebilmek için bölgeyi daha ufak parçalara bölmeye çalışırken, Kefer Nan’ın ardından Kissin ve Gırnata köylerini alarak batıdaki el-Hula’yla doğudaki Rastan’ı bütünüyle birbirinden izole etmeye çalışıyor. Savaş boyunca muhalifler daha çok Asi Nehri’nin güneyinde varlık gösterirken, Harbinefse gibi Asi Nehri’nin kuzeyinde de uzun süredir tutunmayı başardı. Asi Nehri’nin üzerine kurulu Rastan Barajı’nın oluşturduğu gölün kuzeyinde yer alan kritik Zara köyü ise, rejim tarafından 2014 yılında ele geçirilen köylerden biri. Sünni Türkmenlerden oluşan Zara’yı rejim güçlerinin ele geçirmesinin ardından bölgeye çevredeki Nusayri köylerden nüfus kaydırıldığı öne sürülüyor. Kuzey Humus’ta Türkmen nüfusunun yoğun olduğu biliniyor. Muhaliflerin güçlü olduğu Hula, Rastan ve Telbise’de yoğun Türkmen nüfus yaşarken, bu bölgenin daha kuzey ve batısına doğru rejime sadık Nusayri Arap köyleri yer alıyor. Savaşın başından bu yana bölgede özellikle Sünni Türkmenlere karşı rejimin soykırım suçu işlediğini öne süren muhalifler, Zara köyünün de rejim tarafından zorla Nusayrileştirildiğini iddia ediyor. Suriyeli muhaliflerin Asi Nehri’nin hemen kuzeyinde yer alan Zara köyünü ele geçirmesiyle bölgedeki muhaliflerin daha rahat hareket edeceği anlaşılıyor. Bölgenin ele geçirilmesinin ardından el-Hula ve Rastan arasında geçişlerin kolaylaştığı bildiriliyor. Muhaliflerle rejim arasında yapılan görüşmeler neticesinde rejim, yine Asi Nehri’nin kuzeyinde yer alan Carcisa köyünden geçtiğimiz günlerde çekilmişti. Daha önce Esed rejimi, Rus müdahalesiyle birlikte özellikle Asi Nehri’nin kuzeyinde belli bir ilerleme sağlamayı başarmıştı. Son ilerlemelerle birlikte muhaliflerin mevcut doğu-batı koridorunu daha da genişletmek için Kefer Nan ve Tasnin’e de saldırabileceği öne sürülüyor. Rejim unsurlarının bu köylerden de çıkarılması halinde muhaliflerin bölgedeki pozisyonları oldukça güçlendireceği sanılıyor. Böylesi bir gelişme rejimin Humus-Hama’ya yönelik stratejilerine ağır bir darbe anlamı taşıyor. Saldırının Anlamı Uzun süredir kuşatma altında olmasına karşın muhaliflerin bu kadar kolay hamleler yaparak ilerleyebilmesi, bir taraftan rejimin kapasitesinin sorgulanmasına yol açarken, diğer taraftan muhaliflerin aynı anda farklı cephelerde saldırması halinde ilerleyebilme avantajına sahip olduğunu ortaya koyuyor. Rejimin son dönemlerde daha çok Halep’e yoğunlaştığı bir dönemde Humus’taki cephe hatlarının boş bırakılmasından yararlanan yalnızca muhalifler değil, aynı zamanda IŞİD. Karyeteyn ve Tedmur’u kaybetmesinin ardından büyük bir darbe alan IŞİD, rejimin Halep’e yoğunlaştığı bir dönemde tekrar bölgeye saldırarak doğu Humus’ta önemli ilerlemeler sağladı. Şair ve Mahir petrol sahalarına giren IŞİD çok sayıda tank, BMP ve mühimmat ele geçirirken, Tayfur havaalanına kadar ilerleyerek rejimin Tedmur bağlantısını kesmeye çalıştı. Bölgede çatışmalar hala devam ediyor. Gün geçtikçe insan kaynağını kaybeden rejimin özellikle Halep gibi cephelerde neredeyse bütünüyle İran ve yabancı milislere bel bağlamasına karşın kendi askerlerini konuşlandırdığı Humus çevresinde de yetersiz kaldığı anlaşılıyor. Söz konusu durum rejimin varlığını tehdit ederken, uzun vadede savaşı ne kadar sürdürebileceği konusunda da soru işaretleri doğuruyor.
Doğu Guta’da Güç Mücadelesi
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Suriyeli muhaliflerin ülke içerisinde başlayan geniş çaplı halk ayaklanması ve devamında iç savaşa evirilen süreçte önemli kalelerinden biri olan Doğu Guta bölgesi, başkent Şam’ın hemen doğusunda yer alan stratejik bir pozisyona sahip. Çatışmanın başından beri rejime karşı direnen bölgede farklı muhalif gruplar yer alsa da, Doğu Guta Suriye’deki en güçlü muhalif gruplardan İslam Ordusu’nun merkezi olarak biliniyor. Zehran Alluş liderliğinde önceleri Liva’ul İslam olarak bilinen grup, daha sonra Doğu Guta’daki pek çok farklı grubu bünyesine katarak daha geniş çaplı ‘İslam Ordusu’na dönüştü. Kuşatma altındaki bölgede hakimiyetini genişleten Alluş liderliğindeki grup, zaman zaman farklı gruplar tarafından bölgede hakimiyetini genişletmeye çalışmakla suçlandı. Farklı gruplarla daha önce de gerilimler yaşayan İslam Ordusu, son dönemde özellikle Guta’daki bir diğer güçlü grup olan Feylak el-Rahman’la gerginlik yaşamaya başladı. Bölgedeki el-Nusra, Ahrar ve Ceyş el-Ümmet gruplarının oluşturduğu “Ceyş el-Fustat” koalisyonundan da rahatsız olan İslam Ordusu, bu oluşumla da karşı karşıya geldi. Zehran Alluş’un geçtiğimiz Aralık ayında Rus hava saldırısı sonucu hayatını kaybetmesinin ardından İslam Ordusu’nun geleceğiyle ilgili tartışmalar meydana gelmişti. Güçlü ve karizmatik bir lider olan Zehran Alluş’un oldukça etkili olduğu Doğu Guta’da, gerekse Suriye muhalefetinin genelinde önemli bir etkinliği bulunuyordu. Alluş’un ardından İslam Ordusu’nun başına getirilen İssam Buveydani’nin bu boşluğu doldurup dolduramayacağı merak konusuydu. Son aylarda Doğu Guta’da yaşanan ve çatışmaya evrilen muhalif gruplar arası gerginlikse, Buveydani’nin Alluş gibi etkili olamadığı izlenimi yaratıyor. Gerginliğin Sebepleri Doğu Guta’da İslam Ordusu’yla diğer gruplar arasında daha önce de bazı gerilimler yaşansa da, son haftalarda yaşanan gerilim bölgede bulunan gruplar arasında ciddi çatışmalara yol açtı. Çatışmaların ilk nedeninin Guta’daki önemli isimlerden Halid Tayfur’a yönelik suikastın yol açtığı görülüyor. Feylak el-Rahman suikastın ardından şeriat mahkemesinden saldırıyı gerçekleştiren İslam Ordusu mensuplarını tesbit etmesi üzerine İslam Ordusu’nu suçlamış, İslam Ordusu’nun suikastçıları teslim etmediğini iddia etmişti. Bu konuyla ilgili gerilim artarken, İslam Ordusu’nun Feylak el-Rahman’ın üslerine baskın yaparak bir kısmına el koyduğu açıklandı. Üslerin geri teslim edilmesini isteyen Feylak el-Rahman, İslam Ordusu’nun şeriat mahkemesi kararlarını yerine getirmediğini öne sürerek İslam Ordusu’na karşılık verdi. Bu sefer İslam Ordusu’nun üslerine baskın yapan Feylak el-Rahman Misraba çevresinden grubu çıkardı. Çatışmalar sırasında Fustat Ordusu’nun da olaylara dahil olduğu belirtilirken, İslam Ordusu’na karşı Feylak el-Rahman’la birlikte hareket ettiği iddia edildi. Gruplar arasında 2 Mayıs’ta ateşkes anlaşmasına varıldığı ve şeriat mahkemesine gidileceği açıklanırken, Feylak el-Rahman İslam Ordusu’nun yeninden saldırıya hazırlandığını iddia etti. Bir kaç gün sonra çatışmalar yenilenirken, İslam Ordusu Misraba’ya yönelik tankların da kullanıldığı bir saldırı başlattı. Guta geneline yayılan çatışmalar sonucu muhalif kontrolündeki bölgeler yaklaşık olarak üçe bölündü. Bugün itibarıyla paylaşılan yeni bir bilgiye göre ise, İslam Ordusu lideri İssam el-Buveydani’nin imzasının yer aldığı bir metinde ateşkes ve anlaşma için İslam Ordusu’nun Misraba’dan çekileceği bildirildi. Çatışmanın Olası Sonuçları Esed rejimi için oldukça önemli olan ve başkent Şam’a bitişik Doğu Guta’da muhalif grupların birbiri arasında çatışması, rejim için oldukça sevindirici bir haber. Muhalif gruplar arasında yaşanan iç çatışmaların ardından bölgede ilerlemeye başlayan rejime bağlı güçler, Merc bölgesiyle Guta’nın kuzeyini birbirinden koparmak için operasyonlarını hızlandırdı. Muhalif bölgelerde özellikle halktan büyük tepki toplayan iç çatışmalar sebebiyle halk gösteriler düzenleyerek çatışmaların durdurulmasını istedi. İslam Ordusu’nun Alluş sonrası eski gücünü koruyamaması ve liderlik konusunda Buveydani’nin güçlü bir tavır alamaması sebebiyle, grubun şer’i(dini) lideri Ka’ka’nın çatışmayı körükleyen açıklamalar yapması ve Nusra’yı Haricilikle suçlarken, Feylak el-Rahman’ı Ürdün’deki MOC(Akeri Operasyon Merkezi)’un uşağı ilan etmesi, gerilimi iyice artırdı. Ahrar el-Şam’ın lider kadrosunun neredeyse tamamını yitirdiği saldırının ardından yeniden toparlanarak gücünü korumasına karşın, Zehran Alluş’un güçlü liderliği etrafında şekillenen İslam Ordusu’nun, Alluş’un ölümünün ardından eski gücünü koruyamadığı anlaşılıyor. ‘Guta’nın Kralı’ olarak da isimlendirilen Alluş’un ardından yalnızca İslam Ordusu içerisinde değil, Doğu Guta’da da dengelerin ciddi anlamda sarsıldığı ve ortaya çıkan boşluk sebebiyle çatışmaların devam etme ihtimali yüksek görülüyor. İslam Ordusu’nun gerilemesi sonucu Guta’da yeni bir muhalif gücün mü hakimiyeti ele geçireceği, yoksa bu durumdan istifade eden rejimin Doğu Guta’daki muhalifleri bütünüyle mi bastıracağı bilinmiyor. Buna karşın söz konusu çatışmaların özellikle muhalif gruplar ve halk arasında büyük rahatsızlığa neden olduğu anlaşılıyor.
Halep’te Tünel Saldırıları
Haber-Analiz / Suriye Gündemi Muhalefetin rejim ve onun saflarında savaşan milislere karşı kullandığı en etkili yöntemlerden biri de ‘tünel saldırıları’. 5 Mayıs’ta rejimin Halep’teki en güçlü merkezlerinden biri olan Hava Kuvvetleri İstihbarat binasına düzenlenen ve neticesinde Kudüs Güçlerine bağlı 60 militanın hayatını kaybettiği saldırı, muhalif gruplar tarafından düzenlenen ilk tünel saldırı olmadığı gibi, aynı merkezi hedef alan ilk tünel saldırısı da değildi. Çatışmaların şehir savaşı şeklinde yaşandığı Halep’te zaman zaman muhalif gruplar tünel saldırısı yönetimine başvuruyor. Muhalifler, rejim ve milis güçlerin konuşlandığı merkezlerin altını kazarak tünele bomba ve patlayıcı madde doldurduktan sonra havaya uçuruyor. Halep’te düzenlenen tünel saldırıları: 31 Mayıs 2014 rejim operasyon merkezi olarak kullanılan Karlton oteli havaya uçuruldu, 20 rejim askeri hayatını kaybetti. 30 Aralık 2014 Sabe’ Bahrat’taki rejimin temerküz noktaları altında tünel saldırısı yapıldı. 6 Mart 2015 Hava Kuvvetleri İstihbaratı hedef alındı. 18 Nisan 2015 Maysalon semtinde rejim tarafından kullanılan bir tünel muhalefet tarafından havaya uçuruldu. 12 Temmuz 2015 Halep Kalesi civarında rejim güçlerini hedef alan bir tünel saldırısı yapıldı.
Fetih Ordusu’nun Geri Dönüşü ve Güney Halep
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Geçtiğimiz yıl Mart ayında Suriyeli İslamcı gruplar ve El Kaide’nin Suriye kolu el-Nusra Cephesi tarafından İdlib şehrinin rejimden alınması için kurulan operasyon odası ‘Fetih Ordusu’, başarılı bir biçimde şehri ele geçirmesinin ardından yoluna devam etti. İdlib il sınırları içerisindeki batıya uzanan Eriha, Cisr el-Şuğur hattına doğru ilerlemeye başlayan Fetih Ordusu, Suriyeli muhaliflerin uzun süredir rejime karşı büyük ilerlemeler kaydedebilen başarılı bir koalisyonu olarak ön plana çıktı. Oldukça güçlü bir hat olan Cisr eş-Şuğur-Eriha-İdlib bölgesini yaklaşık 3 ayda bütünüyle ele geçiren koalisyon, Sahl el-Gab’ta Curin’e kadar yaklaşmayı başardı. İdlib sınırları içerisinde, Keferya-Fua hariç rejim unsurlarını bütünüyle çıkaran Fetih Ordusu güçleri, Yaz sonunda Hama’ya yönelik geniş çaplı bir operasyon hazırlığına başladı. Yaklaşık 20 bin savaşçının toplandığının ileri sürüldüğü bu operasyonda Hama şehrine kadar ulaşılmasının planlandığı iddia edilmişti. Ancak koalisyon içerisindeki Cund el-Aksa ve Feylak el-Şam gibi gruplar arasında başlayan kriz, zaman içerisinde ayrılıkların yaşanmasına yol açtı. Ahrar el-Şam’ın da IŞİD yanlısı olmakla suçladığı Cund el-Aksa, Fetih Ordusu’ndan ayrıldığını duyurdu. Bu gelişmeden kısa bir süre sonra, Feylak el-Şam da Fetih Ordusu’ndan ayrılarak kuzey Halep’te IŞİD’le savaşacağını ilan etti. Fetih Ordusu’nun dağılmasıyla aynı döneme denk gelen Rus müdahalesi, muhaliflerin belli oranda rejim karşısında gerilemesine yol açtı. Özellikle Eylül sonunda başlayan Rus müdahalesiyle birlikte güney Halep’te muhaliflere karşı ilerlemeye başlayan rejime bağlı güçler, başta İran olmak üzere bölgeye konuşlandırılan yabancı Şii milis güçlerle yakaladığı momentumu sürdürerek M-5 karayolu yakınlarındaki el-Hadir ve Tel İys’e kadar ulaşmayı başardı. Bu bölgede karayolunu ele geçirmeye çalışan rejime bağlı güçler, karayolu hattı boyunca muhalifler tarafından durduruldu. Uzun süre bu hatta stabilize olan cephede zaman zaman çatışmalar yenilendi. Bu dönemde kuzey Halep’e yönelen rejim yanlısı güçler Başköy-Rityan’dan taarruza geçerek Nubl-Zehra’daki muhalif kuşatmasını kırarak, muhaliflerin Azez’le bağlantısını kopardı. Bundan kısa bir süre sonra gelen ateşkes anlaşmasıyla birlikte bölgedeki cephelerde taraflar hatlarını korudu. Ateşkes anlaşması sık sık ihlal edilirken, taraflar arasında Halep’te çatışmalar yaşanmaya devam etti. Bu dönemde el-Nusra Cephesi ve Ahrar el-Şam liderliğinde muhalifler güney Halep’te bir kaç taarruz düzenlerken, stratejik Tel İys bölgesini rejimden almayı başardılar. Buna karşın Han Toman ve Zeytun arasında muhaliflerin saldırıları İranlı ve yabancı Şii milislerce püskürtüldü. Bu gelişmelerin yaşandığı bir sırada rejime bağlı güçler Halep şehir merkezine yönelik karadan ve havadan yoğun bir bombardıman başlatırken, yüzlerce sivil yaşamını yitirdi. Büyük oranda yürürlükten kalkan ateşkesin yeniden görüşüldüğü ve yeniden tesis edilmek istendiği Cenevre görüşmeleri sırasında rejimin Halep’e yönelik bu saldırısı, muhalif gruplar arasında tepkilerin artmasına yol açtı. Uluslararası çabalar ve diplomatik görüşmelere güveni azalan muhalifler, yeniden el-Nusra Cephesi’yle Fetih Ordusu’nu canlandırmaya karar verdi. El-Nusra Cephesi, Ahrar el-Şam, Ecnad el-Şam ve Feylak el-Şam’ın yer aldığı Fetih Ordusu’na, Suriye’de rejime karşı muhaliflerin safında savaşan Türkistan İslam Partisi‘nin de dışarıdan destek vereceğini açıklandı. Daha önce Fetih Ordusu’nda yer alan Cund el-Aksa’nınsa, yeni oluşumda yer almayacağı belirtildi. İdlib’te önemli başarılara imza atan koalisyon, yeni hedef olarak güney Halep’e yöneleceğini duyurdu. Kısa bir süre sonra 5 Mayıs’ta yeniden hayata geçen Fetih Ordusu güney Halep ilk operasyonuna başladı. Cund el-Aksa Fetih Ordusu’na katılmadığı halde bu operasyona destek verdi. Güney Halep’te özellikle İran ve yabancı Şii milislerin uzun süredir yığınak yaptığı ve güçlü mevziler oluşturduğu Halidiye köyü ve Han Toman’a saldıran Fetih Ordusu, yaklaşık 1 gün süren çatışmaların ardından Halidiye köyü ve Han Toman’ı bütünüyle ele geçirdiğini duyurdu. Halep’in hemen güneyinde, M-5 karayolunun doğusunda yer alan bu bölge, oldukça stratejik bir öneme sahip. Çevredeki muhaliflerin kontrolündeki bölgelere nazaran daha yüksek bir pozisyona sahip olan Han Toman, ele geçirilmesi güç mevzilere sahip. Bu anlamda muhaliflerin bölgeyi ele geçirmesi, rejime bağlı güçler için büyük bir kayıp anlamına geliyor.   Fetih Ordusu’nun yeniden hayata geçtiği bu günlerde böylesine önemli bir ilerleme sağlaması, Suriyeli muhalifler arasında koalisyonun gücünü ve prestijini oldukça artırıyor. Daha önce İdlib’teki başarılarıyla ön plana çıkan Fetih Ordusu’nun güney Halep’te ilerleyişini sürdürerek rejimi bölgeden çıkarması halinde Suriyeli muhalifler arasında popülerliğini daha da artıracağı düşünülebilir. Rejim yanlısı güçlere karşı el-Nusra’nın da içinde yer aldığı koalisyonun başarılı ilerleyişi ise, muhaliflerin başta ABD olmak üzere özellikle uluslararası güçlere olan güvenini daha da azaltacağa benziyor. Özellikle Obama yönetiminin Rusya’ya karşı taviz veren bir görüntü çizdiği Cenevre görüşmelerinin üzerine Fetih Ordusu’nun sahada başarılı operasyonlar gerçekleştirmesi, Suriyeli muhalifleri uluslararası güçlerden ve diplomatik yollardan daha da uzaklaştıracak bir etken olarak ön plana çıkıyor. Önümüzdeki günlerde Fetih Ordusu’nun yeniden hayata geçmesiyle birlikte bu yaz güney Halep’te sıcak günlerin yaşanması bekleniyor.
Rakamlarla Suriye’nin Sosyo-Ekonomik Durumu
Analiz-Haber / Suriye Gündemi ESCWA ‘Batı Asya için Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu’ ve ‘St Andrews’ Üniversitesi’nin ortak hazırladığı ‘Savaşın Beşinci Yılında Suriye’ raporu Suriye’nin sosyoekonomik durumunu geldiği noktayı araştırdı.Rapor, Suriyelilerin 2010 yılında 28% iken şimdi 80%’i yoksulluk sınırı altında yaşadığını, ayrıca Suriye’de 13.5 milyon kişi yardıma muhtaç olduğunu açıkladı. Beklenen yaşam süresi ise beş yıl savaş neticesinde 70’ten 55.4’a düştü. Öte yandan, Suriye gayri safi yurtiçi hasılası GSYİH 60.2 milyar dolar ’den 27.2 milyarı düştüğü belirlendi, o da Suriye ekonomisi yaklaşık 55% daralma yaşadığı anlamına geliyor. GSYİH’nın düşmesine paralel şekilde devlet bütçesi de muazzam bir oranda gerilemiş durumda. Bütçe harcamalarının büyük kısmını dış yardımlar sayesinde gerçekleştiren Esed rejimi ülke para birimi olan Suriye lirasının değerini de korumak ta çok zorluk çekiyor. Raporun açıkladığı rakamlara göre Suriye’de tarım için gayri safi yurtiçi hasılası 60% daralma yaşamış, o da gıda fiyatlarını yüklemesi sebep olmuş durumda. Ayaklanmanın başladığı ay Mart 2011’den bu yana pirinç ve un fiyatları 723% artmış, 2015 yılında un tonu fiyatı Şam’da 444 dolara kadar çıkmış. Yüksek enflasyon Suriye’de muhalefetin kontrol ettiği yerlerde olduğu gibi Esad kontrolünde yaşayan Suriyeliler için de büyük bir zorluk ve sıkıntı yaratmıştır. Beş yıl süren savaşın sağlık hizmetlerine etkisi de raporda yer aldı. 2010 yılında Suriye genelinde 493 büyük hastane bulunurken, 2015 yılına geldiğimizde 165 hastane yok edilmiş, 170 hastane (34%) hizmetin dışında kalmış, 69 hastane ise (14%) cüzi olarak çalışmakta. Ayrıca doktorların sayısında da ciddi bir azalma yaşanmış. 2015 yılında her 1442 Suriyeli için bir doktor bulunuyor, bu oran ise 2010 yılında 661/1 idi. Raporun sunduğu rakamlar ve sahadan gelen diğer verilerle birlikte okunduğunda Suriye rejiminin ekonomik açından aldığı dış yardımlara rağmen ciddi bir sürdürülebilirlik problemi ile karşı karşıya olduğu ve adeta bir yıpratma savaşına dönen Suriye krizini daha ne kadar eko-politik bağlamda taşıyabileceğine dair ciddi soru işaretleri oluşturduğu ortaya çıkıyor.
Halep Saldırısı ve Uluslararası Tepki
Son günlerde artan bir biçimde Esed rejimine bağlı güçler ve Rusya’nın Halep’e yönelik bombardımanı, uluslararası çapta bir tepki doğurdu. Geçtiğimiz Çarşamba günü Halep’te muhaliflerin kontrolündeki bölgede yer alan el-Kuds Hastanesi’nin hava bombardımanında sonucu yıkılması ve aralarında kadın ve çocukların da yer aldığı 50 dolayında kişinin hayatını kaybetmesi, büyük tepkiye yol açtı. Aynı saldırıda Halep’teki muhalif kontrolünde bulunan bölgelerde tek pediatri(çocuk doktoru) olan Muhammed Vasim’in hayatını kaybetmesi, aynı zamanda hastane personelinden başka kayıpların da yaşanması, tepkinin büyümesine yol açtı. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü(MSF)’nün desteklediği hastanelerden olan Halep el-Kuds Hastanesi, muhalif bölgelerde ayakta kalabilen son hastanelerden birisiydi. MSF açıklamasına göre ise, saldırıda, Doktor Muhammed Vasim de dahil 3 doktor hayatını kaybetti. Suriye’de Cenevre kapsamında ateşkesin devam ettiği bir dönemde çatışmaların bu denli artması ve yayılması ise, sahada ateşkesin artık bütünüyle çöktüğü yorumlarını beraberinde getirdi. 22 Nisan’da rejimin Rus hava gücü desteğiyle başlattığı yeni Halep saldırısında, Reuters’ın haberine göre 30 Nisan Cuma günü itibariyle 250’den fazla sivil yaşamını yitirdi. Aynı gün ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Rusya’dan Esed rejimine Halep’e yönelik “ayrım gözetmeksizin yapılan hava bombardımanını” durdurması için baskıyı yaptığı bildirildi. Esed rejiminin Lazkiye ve Şam’da 24 saat ila 72 saat arası bir ateşkesi kabul ettiği bilgisi gelirken, Halep’i bu ateşkesin dışında tuttuğu açıklandı. Buradaki tutumu sebebiyle ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye muhalefetinden büyük bir tepki alırken, Rusya ve Esed’in Halep’teki ‘sivilleri hedef alan’ hava saldırılarına göz yummakla suçlandı. Özellikle sosyal medyada örgütlenen pek çok insansa, dünya genelinde Suriye muhalefeti ve Halep’e destek gösterileri düzenledi. Twitter’da ingilizce #SaveAleppo #AleppoIsBurning heşteglerinin yanı sıra, arapça#أنقذو_حلب‬ heştegleri dünya çapında destek gördü. Türkçe hesaplar tarafından da destek gören kampanyada, binlerce hesap Halep’e destek için profil fotoğraflarını kırmızıya boyadı. Türkiye, Almanya, İngiltere başta olmak üzere pek çok ülkede meydanlara toplanan göstericiler, Halep’e destek sloganları atarken, uluslararası camiayı sivillere karşı saldırılara karşı sessiz kalmakla suçladı. Bu gösteri ve uluslararası çapta toplumsal tepkilerin sahadaki durumu ne kadar etkileyeceği bilinmemekle birlikte, uluslararası arenada özellikle ABD ve batılı ülkeler üzerinde belli oranda bir baskı oluşturduğu düşünülüyor. Suriye’deki iç savaş altıncı yılına girerken, uluslararası camianın sessizliği ve işlevsizliği, ülkede yaşanan katliamlarla daha da büyüyen bir tepkiye yol açıyor. Özellikle Obama yönetimini Rusya’nın Esed rejimini bu ölçekte desteklemesine sebep olmakla suçluyorlar. Özellikle ateşkesin ardından Esed rejiminin saldırılarını yeniden yoğunlaştırması ve Halep’e yönelik yoğun saldırı ve muhtemel kuşatma senaryosunun bu tepkiyi daha da artıracağı yorumlarını yapabilmek mümkün. Bu durumda uzun süredir konuşulan Suriyeli muhaliflere nitelikli askeri yardıma –uçaksavar füzeler de dahil- ABD’nin daha fazla direnemeyip blokajı kaldırabileceği öne sürülüyor.
Suriyeli Muhaliflerden Seferberlik Çağrısı
20 Nisan 2016 tarihinde başlatılan ‘’Hamlet’i İnfir’’ (savaş/cihad için seferberlik) kampanyası, Suriye’nin kuzeyindeki muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler merkez olmak üzere onlarca İmamın katılımıyla gerçekleşiyor.Abdullah el-Muheysini’nin başkanı ve kurucusu olduğu Cihad Davetçileri Merkezi, Şam Alimler Derneği ve Fetih Ordusu’nun katılımıyla başlatılan kampanyanın ana hedefi, gençleri cihad/savaş için teşvik etmek ve yaklaşık 5 bin yeni kişiyi artan rejim ve Şii milislerin saldırılarına karşı yapılan mücadeleye katmak olarak ön plana çıkıyor.Bir ay sürmesi beklenen kampanyanın hem Suriye’nin kuzeyinde bulunan hem de Türkiye’de yaşayan 15 yaş ve üstü Suriyeli gençleri hedef kitle olarak belirlediği görülüyor. Öte yandan kampanya bazı Suriyeli gruplar ve aktivistler tarafından eleştirilere hedef oluyor. Eleştirilerin ana odağı, kampanyaya katılanların el-Nusra Cephesi’ne katılacak olmasından duyulan rahatsızlık. Eleştirilenler arasında Cephe Şamiyye ve Ceyş el-İslam gibi grupların bazı liderleri bulunurken, Ahrar el-Şam’ın askeri lideri Ebu Salih Tahhan, kampanyaya katılan gençlere seslenerek, ‘kampanyaya katılımlarını bir grup veya parti için değil Allah için ve IŞİD’e karşı savaşmak için olmasını’ temenni etti. Hali hazırda cihatçı din adamlarının başını çektiği kampanyanın ne kadar başarılı olacağı henüz bilinmese de, ülkede uzun yıllardır devam eden iç savaşta tarafların büyük bir insan gücüne ihtiyaç duydukları anlaşılıyor. Devam eden savaşta dini ve mezhebi tonun yükselmesi, Suriye genelinde muhalefetteki cihatçı grupların gün geçtikçe etkinliklerini artırdıklarını gösteriyor. Özellikle İran ve yabancı Şii milislerin yoğun bir biçimde rejim saflarında savaşmaya başlaması ve ülkedeki savaşın insan yükünü taşımaya başlaması, muhalif saflarda gerek uluslararası, gerekse Suriye içinde cihatçı grupların yoğun katılımını tetiklemeye devam ediyor. Savaşın genel dinamiği içerisinde Esed rejiminin yaşadığı insan sorununu, büyük oranda yabancı Şii milislerin katılımıyla dengelemeye çalıştığı son günlerde yaşanan çatışmalarda açıkça görülürken, bu durum özellikle yaşanan çatışmalarda verilen kayıplara da yansıyor. Özellikle Halep ve Humus’ta çok sayıda İranlı ve yabancı Şii milis çatışmalarda hayatını kaybederken, rejim saflarında ölen Suriyelilerin oranının oldukça düşük olduğu gözlemleniyor. Esed rejimi saflarında ölenlerin büyük bir kısmını ise Tartus ve Lazkiye başta olmak üzere, Humus ve Hama’nın Nusayri nüfusundan olanlar oluşturuyor. Hali hazırda bu durumun sürdürülemezliği karşısında, Esed rejimi artık büyük oranda yabancı güçlere dayanıyor. Suriyeli muhaliflerse uzun süredir devam eden savaş süresince yaşanan ağır kayıplara rağmen demografik üstünlükleri sayesinde bir nebze insan unsuru avantajını korudu. Buna karşın yaşanan ağır bombardıman ve kayıplar nedeniyle Sünni nüfusun da ülkeyi büyük oranda terk etmeye başlaması, muhalifler arasında savaşacak insan açığı doğurmaya başladı. Özellikle Rusya’nın müdahalesi ve izlediği ‘insansızlaştırma stratejisinin’ ardından ağır darbe alan muhalifler, son dönemlerde bu kampanyayla kontrol ettikleri bölgedeki nüfusu mümkün olduğunca seferber etmeye çalışıyor. Suriye iç savaşı boyunca gerek Esed rejimi, gerek PYD-YPG, gerekse IŞİD, hakim oldukları bölgelerde insanları zorunlu askerlik uygulamasına tabi tutarak silah altına alsa da, muhalif bölgelerde böyle bir uygulama yapılmıyor. Daha kaotik bir yapıya sahip olan muhalif bölgelerde herhangi bir grup da zorunlu askerlik uygulamasını hayata geçiremiyor. Buna karşın başlatılan ‘İnfir’ kampanyasıyla bu açığın kapatılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Bu seferberlik çalışmasına destek veren din adamları ise, daha çok el-Nusra ve Ahrar el-Şam gibi gruplara yakınlığıyla bilinen isimler. Ancak yine de kampanyaya katılanların istediği grubu seçebileceği vurgulanıyor. Son dönemlerde Esed rejiminin, havadan Rusya’nın ve karadan İran’ın katılımıyla Halep’i ele geçirmek için kapsamlı bir saldırıya hazırlandığı konuşulurken, muhaliflerin bu saldırıya karşı koymak için ellerinde bulunan insan gücünü bütünüyle mobilize etmeye çalıştığı anlaşılıyor. Muhalif bölgelerde yaşayan ve şimdiye kadar savaşa katılmamış olan kişileri hedef alan kampanyaya şimdiye kadar yaklaşık bin kişinin katıldığı öne sürülüyor. Buna karşın hedeflenen rakam 5 bin ila 10 bin arası gönüllü katılımı. Muhaliflerin 1 ay içerisinde bu rakama ulaşıp ulaşamayacağı belli değil, ancak önümüzdeki günlerde Suriye muhalefetinin muhtemel yeni rejim taarruzlarına karşı ciddi bir insan gücüne ihtiyaç duyacağı aşikar. Kampanyanın Facebook sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Seyyide Zeynep IŞİD’in Hedefinde
Haber / Suriye Gündemi Şam’in güneyinde bulunan Seyyide Zeynep türbesi yakınlarında rejim ordusuna ait bir teftiş noktası bomba yüklü aracın hedefi oldu, 8 kişi hayatını kayıp etti. Şiiler için kutsal bir mekan olan Seyyide Zeynep türbesinin de bulunduğu Seyyide Zeynep semti son zamanlarda adeta IŞİD’in hedefi oldu. Nitekim son 4 ayda semtte üç saldırı düzenlendi. Öte yandan Şam Havalimanı’nın yolunun yakınlarında bulunan Seyyide Zeynep, Iraklı Şii milislerin yoğun bir şekilde bulunduğu ve aktif olduğu bölge. Özellikle Abu el-Fadel el-Abbas Tugayı semtte üslenmiş durumda. Şii milisler hem semtin hem de Şam havalimanın yolunun korumasını da üstlenmiş görünüyor. 25 Nisan 2016 intihar saldırı sonucunda 8 kişi hayatını kaybetti. 21 Şubat 2016 İŞİD’in düzenlediği saldırıda 134 kişi öldü. 31 Ocak 2016 ikisi intihar saldırısı olmak üzere İŞİD’in düzenlediği üçlü saldırıda 70 kişi öldü. 23 Şubat 2015 iki intihar saldırısında 6 kişi öldü. 6 Temmuz 2014 bombalı saldırı soncunda 8 kişi öldü ve onlarca kişi yaralandı.    
Kuzey Halep ve IŞİD’in Kilis Saldırılarına Türkiye’nin Mukabelesi
IŞİD’in Kilis’i hedef alan füze saldırılarına karşılık Türkiye 9 Ocak’tan bugüne kadar 5 bin 330 top atışı ve 367 hava harekatı düzenledi.
Kamışlı’da Rejim-YPG Gerilimi
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Geçtiğimiz günlerde Suriye’nin kuzey doğusunda yer alan Türkiye sınırı yakınlarındaki Kamışlı şehrinde Esed rejimine bağlı gruplarla YPG’nin ‘Asayiş’ güçleriyle yaşanan çatışmalar sonucu yaklaşık 22 rejim askeri hayatını kaybederken 40 asker de YPG tarafından ele geçirildi. YPG’ye bağlı Asayiş güçleri ise 20 kayıp verdi. Çatışmalar sırasında hayatını kaybedenler arasında siviller de bulunuyor. Yaklaşık üç gün süren çatışmaların ardından taraflar arasında ateşkes anlaşması imzalanırken, yürürlüğe giren ateşkese rağmen şehirdeki gerilimin sürdüğü bildirildi. Suriye iç savaşı boyunca bölgede zaman zaman rejime bağlı güçlerle YPG arasında bazı çatışmalar yaşanmış olsa da, bu çatışmalar yayılmadan sona erdi. Savaşın başından beri Kamışlı’yı Esed rejimiyle YPG güçleri ufak gerilimlere rağmen birlikte yönetmeye devam ediyor. Kamışlı’da Rejim-YPG Geriliminin Geçmişi 2012 yılı yaz aylarında YPG güçleri Suriye’nin kuzeyindeki bir takım şehir, köy ve kasabaları ele geçirirken, Ağustos ayına gelindiğinde Kamışlı’ya girdiklerini duyurdu. Suriyeli muhaliflerle rejim arasında çok yoğun çatışmaların yaşandığı ve Halep şehir merkezinde muhaliflerle rejim arasında çok kanlı çarpışmalar meydana gelirken, YPG güçleri Türkiye sınırı boyunca belli bölgelerde hızlı bir biçimde kontrolü sağladı. Kürt nüfus ağırlıklı bölgelerde ilerleyen YPG güçleri, öncelikle Kobani, Afrin ve Amude’yi ele geçirirken, bir süre sonra doğuda Malikiye’ye kadar ulaştı. Yine rejime bağlı güçlerin Ras el-Ayn ve Dirbesbiye’den çekilmesiyle bu bölgelere de PYD’ye bağlı YPG güçleri girdi. Aynı günlerde Suriyeli muhalifler Kamışlı’daki rejim güçlerine saldırmaya hazırlanırken, Kamışlı ve Haseke’ye ulaşan YPG, bu bölgede ufak çatışmaların ardından özellikle Kürt ağırlıklı mahalleleri kontrol altına aldı. YPG’nin bölgede ilerleyişinin çok hızlı olması ve çok ufak çatışmaların ardından rejimin büyük şehir ve kasabalardan çekilip YPG’ye terketmesi, arada “muvazaalı” bir durum olduğu tartışmalarına yol açtı. Muhalifler YPG’yi rejimle işbirliği yapmakla suçlarken, PYD’nin rejimle anlaştığını öne sürdü. Kamışlı’da rejime bağlı güçler barakalarına çekilmek kaydıyla Kürt mahallerine YPG’nin girişine izin verdi. Rejim güçleri Türkiye sınır kapısı, havaalanı ve bazı hükümet binaları ve Arap mahallelerini kontrol ederken, YPG’yle çatışmaksızın şehri yönetmeye başladı. Buna karşın iki grup arasında zaman zaman tansiyon yükseldi. Eylül 2012’de Esed rejimine bağlı güçlerin Halep’teki YPG kontrolünde bulunan Şeyh Maksud mahallesini hedef alması ve saldırıda 21 sivilin hayatını kaybetmesi üzerine bölgede gerilim arttı. Olaydan bir kaç hafta sonra Kamışlı’da bomba yüklü bir araçla saldırı meydana gelirken 8 asker öldü, 15 ise yaralandı. 2013 Ocak ayında rejimle YPG arasında bu sefer Haseke çevresindeki köylerde çatışmalar meydana gelirken, rejime bağlı birlikler bazı bölgelerden çekildi. Rumelan petrol bölgesi de YPG kontrolüne geçti. Halep ve çevresinde de rejim güçleri arasında bazı çatışmalar meydana gelse de, Haseke-Kamışlı hattı daha sakin bir seyir izledi. Buna karşın zaman zaman karşılıklı saldırılar devam etti. 14 Nisan 2013’te meydana gelen bir rejim saldırısında Haseke bölgesindeki Hadad köyünde 16 kişi yaşamını yitirdi. Aynı dönemlerde YPG ile Suriyeli muhalifler arasında çatışmalar baş gösterirken, Kamışlı-Haseke çevresindeki pek çok köyde karşılıklı çatışmalar sürdü. 2014 Mart ayında YPG ve rejim güçleri arasında yaşanan çatışmalar sonucu YPG Kadur Bek mahallesinin bir kısmını ele geçirdi. Aynı dönemde IŞİD’le de savaşan YPG’nin durumunu fırsat bilen rejim güçleri, bazı bölgelerde YPG’ye karşı ilerlemeye çalıştı. Buna karşın rejim ve YPG IŞİD’e karşı işbirliği yapmaktan da kaçınmadı. 2015 Haziran ayında rejim ve YPG güçleri Kamışlı’da çatışırken, Temmuz ayında IŞİD’e karşı Haseke’de birlikte hareket etti. Aynı dönemde PYD lideri Salih Müslimbelli şartlarda YPG’nin Esed ordusuna katılabileceğini açıkladı. 2015 Aralık ayına gelindiğinde YPG ile rejime bağlı güçler arasında ufak çatışmalar meydana gelirken olaylar büyümeden sona erdi. Özellikle rejim yanlısı bölgedeki Hristian Asuri ve Ermenilerden oluşan Sootoro milisleri ile YPG güçleri arasında çatışmalar meydana gelmeye devam etti. Buna karşın çatışmalar yine çok uzamadan durduruldu. 2016 Nisan ayına gelindiğindeyse YPG ile rejim arasında şimdiye kadarki en şiddetli çatışmalar meydana geldi. 22 rejim askeri ve 20 YPG’ye bağlı Asayiş mensubunun öldürüldüğü çatışmalarda 2 sivil yaşamını yitirdi. YPG güçleri hapishane de dahil bir takım hükümet binalarını ele geçirirken, aynı zamanda şehir içerisindeki bazı mahallelere girerek kontrol noktalarını ele geçirdi. Rejime bağlı güçler YPG’nin son çatışmalarda ele geçirdiği stadyum ve bir hastaneyi geri almayı başardı. Çatışmanın Nedenleri ve Olası Senaryolar Gerek Esed rejimi, gerekse PYD Suriye’de pragmatik politikaları ile ön plana çıkarken, birbirleriyle ilişkilerinde de benzer bir siyaset güdüyorlar. PYD’nin ilk aşamada muhalifler, daha sonra ise IŞİD’e karşı bölgede rejim güçleriyle işbirliği yaptığı aynı dönemlerde, fırsat oluştu dönemlerde rejime karşı ilerlemeye de çalıştığı görülüyor. Son dönemlerde özellikle ABD ve koalisyon güçlerinin verdiği destekle IŞİD’i bölgeden neredeyse bütünüyle çıkaran YPG güçleri, artık bölgedeki rejim varlığına yönelik farklı bir pozisyon takınmaya başladı. Salih Müslim’in federatif bir yapıyı öneren teklifine sıcak bakmayan Esed rejimi, bunun kabul edilmeyeceğini açıkladı. Özellikle son dönemlerde bu açıklamaların ardından YPG’nin Kamışlı’da rejime saldırması, bir mesaj olarak okunabilir. Rejimse uluslararası meşruiyetini sürdürmek ve hala Suriye’nin her bölgesinde olduğunu vurgulamak için ülkenin kuzey doğusundaki bu bölgede varlığını sürdürmek istiyor. Her ne kadar rejim, YPG’ye göre bölgede daha zayıf olsa da, sahip olduğu havaalanı ve bölgedeki bazı Arap aşiretler ve milis güçlerin desteği sayesinde tutunmaya devam ediyor. ABD desteğiyle IŞİD’i bölgeden çıkaran YPG’ninse bu duruma daha ne kadar tahammül edeceği bilinmiyor. Şaşırtıcı bir biçimde neredeyse 5 yıldır Suriye iç savaşında aynı şehirde rejim ve YPG güçleri birlikte var olmaya devam ederken, şimdiye kadar taraflar arasındaki çatışmalar sınırlı kaldı. Ancak bundan sonra Cenevre sürecinde yaşanan gelişmelerin ardından bu durumun nasıl bir seyir alacağı ise merak konusu.