Analiz
Esed Saflarında Savaşan Suriyeli Paramiliter Gruplar
Suriye’deki iç savaşın uzaması ve ortaya çıkan askeri anlamda personel eksikliği Esed rejimine bağlı orduda önemli zorluklar yaşanmasına neden oluyor. Bazı kaynaklara göre ordudan ayrılan subay ve askerlerin sayısının 200 bine kadar çıktığı belirtilirken (bu rakam ordunun askeri gücünün 50% sinden fazlasına tekabül ediyor), öte yandan, iç savaşın mezhebi bir boyut kazanmaya başlaması nedeniyle Esed rejimi gün geçtikçe Sünni subaylara daha az güven duymaya başladı. Bunun yerine orduda Nusayrilerin çoğunluğu teşkil ettiği (Cumhuriyet Muhafızları) birliklere daha fazla yöneldi. Fakat Nusayri subaylar ordunun ve istihbaratın kritik pozisyonlarında yer alsalar da, sayıları sınırlı kalmaktadır. Özellikle savaş öncesi ordunun büyük bölümünü Sünniler oluştururken, Esed rejimi o dönemlerde de çoğunluğunu Nusayrilerin teşkil ettiği (Şebbihalar) paramiliter gruplar teşvik etmekteydi. Bu paramiliter grupların bazıları Suriye çapında (rejimin kontrol ettiği bölgelerde) varlık gösterseler de, genelde yerel düzeyde faaliyet gösteriyor. Bir kısmı direk ordunun piyade birlikleriyle beraber çatışmalarda aktif bir biçimde rol alırken diğer bir kısım rejimin kontrol ettiği yerlerin güvenlik ve asayişinin sağlanmasında görev alıyor. Şebbiha grupları daha önce yerel bazda ‘Halk Komitesi’ adı altında teşkil edilirken, 2012 yılında ‘Ulusal Savunma Güçleri’ adı ve daha kapsamlı bir yapı altında birleştirildi. Yeni yapıya mensup kişi sayısının 2013 yılında 100 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Yapının mensupları sadece erkeklerden oluşmadığı gibi, insan kaynağı konusunda zorluk çeken Esed rejimi Şubat 2013 yılından itibaren kadınları da Ulusal Savunma Güçleri’ne almaya başladı. Hatta kadınlardan oluşan bazı keskin nişancı birliklerin Şam çevresinde önemli rol oynadığı ifade edilirken, söz konusu birliklerin Batı Guta’da (Daraya ve Muadamiye ilçeleri gibi) bulunan ÖSO gruplarına kayıplar verdirdiği rapor edildi.   ‘Ulusal Savunma Güçleri’ Bazı askeri analistlerin öne sürdüğü iddiaya göre söz konusu paramiliter grupların oluşumunda İran’ın önemli bir rolü var. Paramiliter militanların İranlı Kudüs Tugayı’na bağlı subaylardan eğitim ve bazen de silah ve mühimmat desteği aldığı söyleniyor. Nitekim İran ve Rusya’nın Suriye üzerinde mutabık olamadığı konulardan birisi de, Suriye Ordusu’nun yapısı ve rolü. İran ordudan ziyade paramiliter gruplar üzerinde etki ve nüfuz sağlamaya çalışırken, Rus askeri doktrini ve eğitimi Suriye Ordusu için daha önemli. Ulusal Savunma Güçleri Esed saflarında savaşan en büyük ve etkili paramiliter grup olarak ön plana çıkıyor. Ama buna karşın rejim saflarında başka grupların da varlığı söz konusu: Baas Taburları: Bu paramiliter örgüt Baas Partisi’nin eski Halep başkanı Hilal Hilal öncülüğünde kuruldu. Halk gösterilerini bastırma ve muhalefete karşı savaşma noktasında özellikle 2012 yılında önemli rol aldılar. Baas Taburlarının diğer şehirlerde çok fazla bir varlığı olmadı. Kudüs Tugayı: Kudüs Tugayı Halep’te bulunan Neyrab Filistin mülteci kampında oluşturuldu. Mensuplarının çoğunluğu Filistinli mültecilerden oluşurken, Halep dışında bir varlıkları olmadı. Kudüs Tugayı’na benzer diğer Filistinli mültecilerden oluşan küçük paramiliter gruplarsa, Şam çevresinde oluşturuldu. Örneğin Ahmet Cibil’in liderliğini yürüttüğü Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlığı, Fetih-İntifada Milisleri, Yermuk Filistin Mülteci Kampın’nda ayaklanmaya ve hatta ÖSO’ya katılan Filistinli grupların bastırılması amacıyla rejim tarafından desteklendi. Hali hazırda söz konusu gruplar Yermuk Kampı’nı kuşatmasında yer almaya devam ediyor. Rejim destekli paramiliter gruplar ayaklanmanın ilk günlerinden itibaren Suriye krizinin ayrılmaz bir parçası oldu. Fakat çatışmalar genişleyerek derinleşince, bu gruplar da yetersiz kalmaya başladı. Suriye, başta Hizbullah olmak üzere birçok yabancı milis ve paramiliter grup için savaş meydanı haline geldi. Bu noktada rejim kontrol altında bulundurduğu bölgelerde asayişi sağlamak amacıyla Suriyeli paramiliter grupları kullanırken, cephelerde neredeyse bütünüyle yabancı paramiliter grup (Şii milisler) ve hatta yabancı orduların (Rusya, İran) insiyatifine terk edildi.    
Doğu Kalamun’da IŞİD Taarruzu
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Suriye iç savaşının karmaşık cephelerinden Kalamun bölgesinde geçtiğimiz haftalarda yaşanan yoğun çatışmalar dikkatleri yeniden bu bölgeye çevirdi. Rejimin yoğun kuşatması altındaki muhalif bölgelerin yer aldığı Batı Kalamun ve Doğu Kalamun’un kesişiminde yer alan Dumeyr şehri ve çevresindeki Dumeyr hava üssüne yönelik IŞİD’in gerçekleştirdiği taarruz, bölgede günlerce süren çatışmalara neden oldu. IŞİD, rejim ve muhaliflerin farklı hamleleriyle karmaşık bir tablo ortaya çıkarken, çatışmalarda taraflar farklı manevralarla karşı saldırıları kendi avantajına manipüle etmeye çalıştı. Esed rejiminin Rusya destekli Tedmur zaferinin ardından 3 Nisan 2016’da Karyeteyn’e tekrar girmesi üzerine bölgede ağır yenilgi alan IŞİD, hem bu saldırının psikolojik etkisini üzerinden atmak hem de dikkatleri başka bir yöne çekmek için Doğu Kalamun’da karşı taarruza geçti. Humus’un badiye(çöl) bölgesini aşarak Şam’ın doğusundaki Kalamun’a uzanan taarruzda IŞİD rejim üslerini hedef alırken, rejim manevrasıyla IŞİD muhaliflerle karşı karşıya geldi. Bölgede yaklaşık 2 hafta süren çatışmaların ardından IŞİD güçleri püskürtüldü. IŞİD’ten Tedmur Taarruzu 3 Nisan’da rejim güçlerinin Karyeteyn’de kontrolü sağlamasının ardından bölgeden çıkarılan IŞİD, 4 Nisan’da Doğu Kalamun bölgesinde geniş çaplı bir taarruza geçti. Rejim güçlerinin kuşatması altında bulunan Dumeyr şehrinin çevresini hedef alan IŞİD, Seykal Havaalanı yakınlarındaki çimento fabrikasına girdi. Fabrikada çalışan yaklaşık 300 işçinin 175’i örgüt tarafından alı konulurken, 100’den fazla işçi bölgede muhaliflerin kontrolündeki Dumeyr’e kaçmayı başardı. Örgüt daha sonra ele geçirdiği işçilerin çoğunu serbest bırakırken, yaklaşık 5 Dürzi işçinin örgüt tarafından infaz edildiği duyuruldu. 6 Nisan’da örgüt tekrar taarruzunu yenilerken, rejim kontrolündeki Dumeyr hava üssüne yönelik şiddetli bir saldırı düzenledi. Üsse yönelik taarruzda yaklaşık 5 bomba yüklü araç saldırısı düzenlenirken, 12 rejim askerinin öldürüldüğü rapor edildi. Buna karşın IŞİD hava üssüne girmeyi başaramadı ve taarruz rejim güçlerince püskürtüldü. IŞİD’in taarruzu sırasında Dumeyr şehri çevresindeki kontrol noktalarından çekilen rejime bağlı güçler, muhaliflerin kontrolündeki Dumeyr şehrini IŞİD saldırısına açık bıraktı. Rejim güçlerinin aradan çekilmesi üzerineyse IŞİD Dumeyr şehrindeki muhaliflere saldırdı. Şehrin bir kısmına hakim olan örgütle muhalifler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışmalar sırasında rejimin şehir çevresinden çekilmesini fırsat bilen muhalifler, Cayrud’dan Dumeyr’e takviye birlikler gönderdi. IŞİD’in saldırısı muhaliflere yönelmişken, bölgede rejim güçleri tekrar toparlanmaya başladı.   IŞİD, aynı anda rejim kontrolündeki bölgelere taarruzunu sürdürürken daha güneydeki Tişrin enerji merkezine ulaştı, bölgede yaşanan çatışmalara rağmen örgüt kontrolü sağlayamadı. 9 Nisan’da ise rejim güçleri IŞİD’in Dumeyr hava üssü ve Tişrin enerji merkezine yönelik saldırısının püskürtüldüğünü duyurdu. Açıklamadan 2 gün sonra IŞİD Dumeyr hava üssünden kalkan rejime ait bir savaş uçağını vurdu. Uçağın hava üssüne düşmesi sonucu üste bulunan başka uçakların da hasar gördüğü bildirildi. 13 Nisan’da ise IŞİD son bir taarruzda daha bulunarak hava üssüne saldırdı. Yoğun çatışmalar sonucu rejime ait üs çevresindeki pek çok kontrol noktası ağır hasar görürken, saldırı rejim güçlerince bir kez daha püskürtüldü. IŞİD’e bağlı Amaq Ajansı’nın yayınladığı fotoğrafta düşürüldüğü iddia edilen uçaktan yükselen dumanlar görülüyor Bir gün sonra Esed ordusu karşı saldırıya geçerek bölgedeki bir çok tepeyi ele geçirdi. Aynı gün Han Ebu Şemat üssü ve Badiye çimento fabrikasını ele geçiren rejim güçleri, 2 gün boyunca ilerleyişini sürdürerek karşı taarruza devam etti. 16 Nisan’da 559. Tabur üssü, el-Sini Fabrikası, el-Safa İstasyonu ve Bağdad-Tedmur-Ürdün yolunun kesişimindeki kontrol noktasını örgütten geri aldı. Bu hamlenin ardından IŞİD’in 4 Nisan’da başlayan taarruzu rejim tarafından püskürtülerek sona ermiş oldu. Taarruzun Etkileri ve Kalamun Denklemi Rejim güçleri IŞİD’in taarruzunu mümkün olduğunca hafif atlatmaya çalışırken, IŞİD’in önünden çekilerek saldırıyı muhaliflere yöneltmesiyle önemli bir taktik zafer kazandı. IŞİD’in Tedmur ve Karyeteyn hezimetinin ardından Dumeyr’de şaşırtma taktiği ve sürpriz bir saldırıyla karşı hamleye geçmesi, rejimin bir o kadar şaşırtıcı çekilme hamlesiyle IŞİD’in ve muhaliflerin dezavantajına dönüştü. IŞİD’in bölgede muhaliflerin kontrolündeki Dumeyr şehrine saldırması ise, bölgede rejimin elini oldukça rahatlattı. Rejim kendi kontrolündeki bölgelerden IŞİD’i çıkarırken, Dumeyr’e giren IŞİD güçleri hala muhaliflerce tam olarak temizlenebilmiş değil. Esed rejiminin daha farklı cephelerde de farklı aktörleri askeri manevralarla manipüle ederek birbiriyle savaştırma becerisi, rejimin bu kadar uzun süre ayakta kalmasını sağlayan önemli faktörlerden birisi. IŞİD, Dumeyr taarruzuyla her ne kadar ilk aşamada mevzi başarılar elde etse de, rejimin manevraları sonucu bölgedeki kazanımlarını tekrar yitirdi. IŞİD’in başka bölgelerde de kaybettiği önemli yerlerin ardından böylesi taarruzlar gerçekleştirdiği biliniyor. Bu saldırının da 3 Nisan’da Karyeteyn’in kaybedilmesinden 1 gün sonra başlaması, örgütün söz konusu taktiğini akla getiriyor. Esed ordusu IŞİD’in bölgedeki taarruzunda önemli kayıplar vermiş olsa da, IŞİD’i muhaliflerin üzerine yönlendirmesiyle muhalifleri de bölgede zayıflatmayı başardı. IŞİD’in sonuçsuz hamlesinin rejime etkisi sınırlı olurken, bölgede kuşatma altında olan muhalifler üzerindeki baskıyı artıran bir etkisi oldu. Sonuç olarak söz konusu taarruz Kalamun dağlarındaki denklemi daha karmaşık hale getirirken, rejimin sürpriz saldırılar karşısındaki zayıflığını göstermesi bakımından da önemli bir gösterge oldu.
Suriye Ordusunun Tümenleri
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Suriye’deki olaylardan önce 3 kolordu ve 12 tümenden oluşan Suriye ordusu 5 yıldır süren savaşın ardından, insani açıdan büyük bir kayıp vermesine rağmen (sadece 2011 yılında çoğu Sünnilerden oluşan 3 bin subayın rejimden ayrıldığı tahmin ediliyor) hâlihazırda kendi yapısını muhafaza ettiği görülüyor. Orduda tümenlerle birlikte bazı bağımsız tugaylar bulunuyor fakat ordunun 1946 yılında kurulmasından bu yana bu tümenler ordunun ana omurgasını teşkil ediyor. Tümenler 60’lı ve 70’li yılların stratejisini yansıtır şekilde Suriye’nin güney ve güney batısında (Golan tepelerine yakın) daha çok bulunuyordur. 5. ve 9. tümen güneyde Deraa iline yakın konuşlandırılırken, 15. Tümen Süveyda’ya yakın. Suriye’nin başkenti Şam’ın etrafında ise 6 tümen bulunuyor. Toplam olarak 9 tümen güneyde bulunurken kalan 3 tümeninin ikisi (11. Ve 18. Tümen) Suriye’nin ortasındaki Humus’ta bulunuyor. Doğuda (Rakka Eyaletinde) ise tek bir tümen (17. Tümen) yer alıyor. Tümenlerin Suriye coğrafyasındaki dağılımına baktığımızda Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırına yakın veya Suriye’nin batısında bir tümen bulunmadığını görebiliriz, bu da muhalefetin bu bölgelerde daha etkili olmasını açıklayan bir durum olarak değerlendirilebilir. Bu bölgelerde silahlı ayaklanma olunca Esad rejimi ‘askeri toplanma kampları’ kurdu, tabi ki kamplar dayanıklılık konusunda güçlü değildi. Örneğin İdlib’te kurulan Mastuma kampı kuşatma aylardır sürünce Nisan 2015 tarihinde muhalefetin eline düştü. Barışçıl ayaklanmanın silahlı bir çatışmaya dönüşmesinden bu yana muhalefetin güçlü hamlelerine rağmen Esad rejimi sadece bir tümen kayıp verdi. Rakka’da bulunan 17. Tümen Temmuz 2014 tarihinde IŞİD tarafından ele geçirildi. Nitekim bu tümen en son oluşturulan tümendi. Amerika 2003 yılında Irak’ı işgal ettikten sonra bu tümen kuruldu. Diğer tümenlere bakıldığında ise Esed rejiminin hala bunları kontrol ettiğini görebiliriz, bazıları -5. Ve 9. Tümen gibi- uzun bir kuşatma altında bulunduğu halde muhalefet tarafından alınamadı. Suriye ordusu askeri açıdan büyük kayıp verdi, Esed rejimi buna karşın yardımcı olabilecek yerel veya Suriye çapında milis güçler kurdu. Milisler orduya entegre edilmediyse de ordunun denetiminin altında hareket ettiği görülüyor. Suriye ordusu, milisler ve muhalif grupların gelecekte Suriye’deki yeri ve rolü belki Suriye krizinin en önemli sorulardan bir olarak yerini koruyor.    
Kilit Kapı: El-Rai (Çobanbey)
Suriye’de muhalif gruplarla IŞİD arasında çatışmalar başladığından bu yana şimdiye dek en şiddetli çatışmaların yaşandığı bölge, Halep oldu. IŞİD’in, Suriye’nin doğusundaki muhalif bölgeleri bütünüyle ele geçirmesinin ardından, Halep’in doğusu ve kuzeyi boyunca bölgede 2014 Ocak ayı boyunca kesintisiz olarak çatışmalar durmaksızın devam etti. IŞİD’in bölgede el-Bab, Menbic ve Carablus üçgeninde gücünü konsolide etmesinin ardından Bab’us Selam sınır kapısın yer aldığı Azez’e yönelik sık sık yenilenen taarruzları oldu. 2014 yazında Türkmen Bari, İhtimlat çevresini ele geçiren IŞİD’in ilerleyişi, Mare-Suran hattında uzun süre durduruldu. IŞİD’in bölgedeki ilerleyişi uzun süre engellenirken, 2015 Mayıs ayında Suran’ın IŞİD’in eline geçmesi ve takip eden Ağustos ayında IŞİD’in Mare sınırlarına dayanması üzerine Azez’deki muhalif varlığı tehlikeye girdi. IŞİD’in aynı dönemde Türkiye içerisinde bombalı saldırılar düzenlemesi üzerine Türkiye’nin bölgede ilk defa aktif olarak IŞİD’i hedef alması, kuzey Halep’teki dengeleri yavaş yavaş değiştirmeye başladı. Zaman içerisinde Türkiye destekli bazı grupların da aktif katılımıyla IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonla sınır boyunca ilerleme sağlandı. IŞİD’in Türkiye sınırı boyunca batıda ulaşabildiği son nokta olan Havar Kilis ve el-Bel köyleri arasındaki hatta, 2015 Kasım ayından itibaren başlayan muhaliflerin karşı taarruzları, zaman içerisinde etkisini göstererek bazı ilerlemelerin görülmesini sağladı. 2015 Aralık ayında Havar Kilis ve Baragida temizlenirken, Karah Kubri(Kara Köprü) ve Gazal(Kara Mezra)’dan ilerleyerek 27 Aralık’ta Dudiyan’a kadar ulaştı. Ancak IŞİD karşı saldırıya geçerek Kara Köprü ve Kızıl Mezra’ya kadar bütün köyleri tekrar geri aldı. 12 Ocak’ta muhalifler sınırdaki Bagidin’i alırken, 13 Ocak’ta Kara Mezra ve Yani Yaban’a kadar ulaştılar. IŞİD karşı saldırıya geçerek 19 Ocak’ta Kara Mezra’yı tekrar geri almayı başarırken, muhalifler ay sonuna kadar el-Bel ve Baragida’ya yönelik IŞİD saldırılarını püskürttü. Mart ayına gelindiğinde Baragida ve Bagidin hattı korunurken, IŞİD Kara Köprü’de tutunmayı başardı. 8 Mart’ta muhaliflerin Dudiyan ve Tugalı’yı ele geçirmesiyle yeniden ısınan bölgede, IŞİD sık sık karşı saldırılarla kayıplarını önlemeye çalıştı. Ay boyunca Tugalı ve Mureygal 4-5 kez el değiştirirken, muhalifler sınır boyunca ilerleyişini sürdürerek mevzilerini tahkim etmeye başladı. Yoğun Türk topçu desteğiyle Tel-Battal ve Ahmediye’ye kadar ulaşan muhalifler, Cakka yakınlarına kadar sokulmayı başardı. Nisan ayına gelindiğinde ivme kazanan muhaliflerin ilerleyişi, IŞİD’in bölgedeki en önemli merkezlerinden biri olan el-Rai’nin muhaliflerce ele geçirilmesiyle sonuçlandı. 4 Nisan’da Tat Humus ele geçirilirken, muhaliflerle el-Rai arasında hiçbir engel kalmadı, 7 Nisan’da ise muhalifler el-Rai’de kontrolü tamamen sağladı. 8 Nisan’a gelindiğindeyse en doğuda Türkiye sınırındaki Molla Yakub köyüne kadar ulaşıldığı rapor edildi. 8 Nisan’da IŞİD’in İhtimlat çevresine takviye birlikler gönderdiği bildirilirken, muhtemel bir karşı saldırı senaryosu gündeme geldi. Nitekim IŞİD Mare çevresinde saldırıya geçti. IŞİD, el-Bel çevresine baskın verirken, Tel Huseyn, Şeyh Rih, Kızıl Mezra ve Baragida dahil pek çok köye girdi. Muhalifler saldırıyı büyük oranda püskürtürken, IŞİD’i Baragida, Tel-Huseyn gibi köylerden çıkardı. El-Bel ve çevresinde ise çatışmalar devam ediyor. El-Rai’deki yenilgisinin ardından bölgedeki baskıyı azaltmak isteyen IŞİD, başka bölgelerde de sık sık uyguladığı şaşırtma taarruzunda bulunuyor. Ancak bu taarruzun da diğer örneklerde olduğu gibi kalıcı olmadığı tahmin ediliyor. Kuzey Halep’te IŞİD’e karşı savaşan muhaliflerin ilerleyişi oldukça yavaş gerçekleşirken, bu ilerleyiş şimdiye kadar yalnızca sınır hattı boyunca ve mevzi kazanımlar şeklinde oldu. Sürekli el değiştiren bu mevzilerde muhalifler bütün handikaplara rağmen istikrarlı ilerleyişini –yavaş da olsa- sürdürdü. El-Rai’nin ele geçirilmesi ise, muhaliflerin IŞİD’e karşı ilerleyişinde bir dönüm noktası anlamına geliyor. İlk defa bu kadar önemli bir pozisyonu ele geçiren Havar Kilis Operasyon Odası’na bağlı muhalifler, bölgedeki varlığını konsolide ederken, IŞİD’in elindeki en önemli sınır kapılarından(Çobanbey) birini almış oldu. Hala oldukça ince bir hatta ilerleyen muhaliflere karşı IŞİD oldukça şiddetli bir direniş gösteriyor. Son olarak el-Bel köyü çevresinde karşı taarruzla bu ilerleyişi durdurmaya çalışan IŞİD’in 7 civarında bombalı araç saldırısı düzenlediği rapor ediliyor. Muhaliflerin el-Rai’deki pozisyonunu güçlendirip, çapraz bir biçimde Mare’ye uzanan hatta İhtimlat ve Suran’a yönelmesi halinde, bölgedeki IŞİD varlığı büyük bir darbe almakla karşı karşıya kalabilir. Muhalefetin bunu başarabilmesi, bölgede IŞİD’e karşı ilerleyişini daha da hızlandıracakken, aynı zamanda sıkışık bir koridora dönüşen Azez çevresindeki muhalif alanı rahatlatacaktır. Aynı zamanda “Dabık” köyünün de yer aldığı bu bölgeye IŞİD’in oldukça önem verdiği biliniyor. Bu nedenle IŞİD’in burayı kaybetmemek için oldukça sert bir direniş gösterdiği anlaşılıyor. Mevcut senaryolarda asıl soru, Havar Kilis Operayon Odası’nın Carablus’a doğru sınır boyunca mı devam edeceği, yoksa Mare ve çevresini toparlayarak, güneyde el-Bab şehrine mi yöneleceği şeklinde öne çıkıyor. Her iki senaryoda da kuzey Halep’teki diğer aktörlerin –rejim ve PYD- takınacağı tavır merak konusu. Zaman zaman YPG güçlerinin Azez’in batısından muhalif bölgelere yönelik saldırıları ise, bu tavrın çok da olumlu olmayacağı yönünde gözüküyor. Batıdaki Afrin kantonuyla doğudaki hakimiyet bölgelerini birleştirmek isteyen PYD, Azez koridorunda yer alan muhalifleri kendine bir tehdit olarak görüyor. Muhaliflere destek veren Türkiye’nin ise bu operasyonla kendi sınırı boyunca de facto “güvenli bölge” oluşturmak istediği anlaşılıyor. ABD’yi bu noktada ikna etmeye çalışan Türkiye’nin, bölgedeki PKK’yla ilişkili PYD’nin kontrolüne karşı çıktığı biliniyor. Sonuç olarak kuzey Halep’te IŞİD varlığı yavaş yavaş erirken, IŞİD’den geriye kalan alanın kimin tarafından kontrol edileceği, şimdiden taraflar arasında önemli bir rekabet konusu olacak gibi gözüküyor.    
Yeniden Isınan Güney Halep
Analiz – Suriye Gündemi Cenevre’de müzakereler için toplanılacağı 9 Nisan’a kısa bir süre kala Suriye genelinde gittikçe artan gerilim ve ısınan cephelere bir yenisi daha eklendi. Rusya’nın hava saldırılarını durdurmasının ardından İran’ın özellikle Halep ve çevresinde insiyatifi ele alarak bölgede yeni bir saldırı dalgası başlatacağı gündeme gelirken, Halep’in güneyinde muhaliflere ait bazı mevziler bombalanmaya başlandı. 1 Nisan 2016 tarihinde El Kaide’nin Suriye kolu el-Nusra Cephesi’nin başını çektiği muhalif gruplar Halep’in güneyinde yaklaşık 40 kilometrelik bir alanda saldırıya geçerek rejim yanlısı güçlere karşı taarruz başlattı. En kuzeyde Han Tuman-Halidiye çevresinden başlamak üzere güney doğuda Ebu Ruveyl-Buride’ye kadar geniş bir hatta yoğun çatışmalar yaşanırken, Ebu Ruveyl çevresinde Ahrar el-Şam ilerleme kaydetti. ÖSO’ya bağlı bazı gruplar Han-Tuman-Halidiye hattında Şii milislerin mevzilerini vurmaya başladı. Ortada ise el-Nusra müstahkem el-İys’e yönelik saldırıya geçti. El-Nusra Cephesi’nin öğleden sonra 2 bomba yüklü araçla düzenlediği saldırının ardından saldırıya geçmesiyle yabancı Şii milisler büyük kayıp verirken, oluşan panik sebebiyle ilerleyen el-Nusra karşısında geri çekilmeye başladılar. Rus uçaklarının müdahale etmediği saldırı dalgasında rejimin düzenlediği hava saldırıları, muhaliflerin ilerleyişini durduramadı. İlk saldırıda muhalifler Ebu Ruveyl, Havbar, Halidiye ve Birne’yi ele geçirirken, bir gün sonra rejimin yoğun karşı saldırıları sebebiyle bu mevzilerden geri çekilmek zorunda kaldılar. Buna karşın ortadaki el-İys’te ve stratejik tepede el-Nusra tam kontrolü sağlayarak büyük miktarda mühimmat ele geçirdi. Devam eden günlerde rejime bağlı güçler yoğun karşı saldırılar düzenlese de el-Nusra Cephesi’ni el-İys’ten çıkarmayı başaramadılar. Bir kaç kez rejim yanlısı güçler el-İys ve tepeyi geri aldıklarını iddia ettiyse de, muhaliflerin yayınladıkları görüntülerde, bu iddiaların doğru olmadığı anlaşıldı. İran’dan Bölgeye Takviye ve Rusya’nın Tekrar Müdahalesi İran’ın Suriye’ye yönelik asker konuşlandırdığı haberleri daha önce de gündeme geldiyse de, geçtiğimiz günlerde bizzat İranlı kaynaklarca söz konusu haberler dile getirilmiş oldu. Güney Halep’e konuşlandırılmaya başlayan İran’ın Özel 65. Hava İndirme Tugayı’na bağlı askerlerin bölgeye sevk edildiği duyuruldu. Muhaliflerin bölgede tekrar karşı saldırıya geçmesi ve stratejik el-İys ve tepeyi ele geçirmesi, bölgedeki çatışmaları yürüten İran ve Şii milislerin tekrar takviye güçleri bölgeye kaydırmaya başlamalarına sebep oldu. Bir diğer iddiaya göre ise, İran özellikle ateşkes sürecinde söz konusu bölgeye yığınak yapmaya başladı ve gelecekte güney Halep’ten İdlib’teki Keferya-Fua’ya uzanacak bir taarruzun hazırlıklarını yapıyordu. Bölgedeki yabancı Şii milislerin de yetersiz kalması sebebiyle İran’ın bizzat kendi askerlerini bölgeye konuşlandırmaya başladığı iddiası, özellikle bölgeden çok sayıda İranlı üst düzey askeri personelin hayatını kaybettiği haberleri gelmesiyle daha bir güçlendi. Güney Halep’te yaşanan kayıpların büyük oranda İranlı askerler ve yabancı Şii milislerden oluşması ise, Esed rejimine bağlı Suriyeli güçlerin yetersiz insan kaynağı sebebiyle bu hattı bütünüyle İran’ın insiyatifine bıraktığı yorumlarına neden oluyor. Bütün askeri yığınağa rağmen İran liderliğindeki Şii güçlerin el-İys’i geri alamaması üzerine, bölgede yeniden Rus uçaklarının bombardımana başladığı rapor edildi. Çok yoğun hava bombardımanının yapıldığı el-İys ve stratejik Tel-İys’te, yasaklı fosfor ve misket bombasının kullanıldığı öne sürüldü. Güney Halep’te misket bombası olduğu iddia edilen görüntüler 5 Nisan’da muhalif Ahrar el-Şam grubunun el-İys çevresini bombalayan bir rejim uçağını düşürdüğünü iddia etmesi ve el-Nusra Cephesi’nin düşen uçağın pilotunu sağ olarak ele geçirdiğini duyurması üzerine, dünya medyasının dikkati tekrar bölgeye çevrildi. MANPAD(Omuzdan havaya atılan füze) kullanılarak düşürüldüğü öne sürülen uçağın Esed ordusuna ait bir SU-22 tipi savaş uçağı olduğu anlaşıldı. Son Çatışmaların Gösterdikleri Güney Halep cephesinde yaşanan son çatışmalarda neredeyse Esed ordusunun bütünüyle devre dışı kalması ve yalnızca havadan bombardıman yapması, karada insiyatifin bütünüyle İran liderliğindeki yabancı Şii savaşçıların kontrolüne geçtiğini gösteriyor. Özellikle İranlı çok sayıda askeri görevlinin hayatını kaybetmesi ve pek çok yabancı Şii grubun bölgedeki çatışmalara katıldığını açıklaması, rejime yakın bir takım kaynaklarca da doğrulandı. Buna karşın söz konusu kara gücünün yetersiz kaldığı, Tel-İys gibi müstahkem bir mevkinin muhaliflerce kısa sürede ele geçirmesiyle ortaya çıktı. Rus hava bombardımanının olmadığı bir senaryoda muhaliflerin bu kadar kısa sürede kaybettiği önemli mevzileri geri alabilmesi, uzun vadede Esed rejiminin sürdürülebilirliğine dair ciddi soru işaretleri doğuruyor. Son günlerde İran’ın on binlerce asker konuşlandırarak İdlib’e doğru bir taarruza geçeceği spekülasyonları dolaşsa da, Rus hava desteğinin olmadığı bir senaryoda bunun başarılı olma şansının az olduğu anlaşılıyor. Buna karşın işgali andırabilecek düzeyde İran’ın Suriye’ye asker konuşlandırması halinde bunun gerek uluslararası gerekse bölgesel ülkeler tarafından tepkiyle karşılanacağı tahmin edilebilir. Böylesi bir tablo ise ülkedeki savaşın bölgesel ölçekte yeni bir tırmanışı tetikleyeceği senaryoları gündeme getirecektir.
Rusya’nın Black Water’ı Suriye’de
Haber – Suriye Gündemi Esed rejimine bağlı güçlerin IŞİD’e yönelik Tedmur’da gerçekleştirdiği taarruz sırasında 5 Rus askerin öldüğüne yönelik haber ve görseller IŞİD tarafından yayınlanırken, Rus resmi kaynakları bu iddiaları yalanladı ve ölen askerlerin Rus Ordusuna mensup olmadığını duyurdu. Ölen askerlerin Rus olmasına rağmen resmi kaynakların bunu reddetmesi, kamuoyunda bir takım soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu. Bu gelişmeler yaşanırken Rus газета.ru–Gazeta adlı yayın kuruluşu öldürülen askerlerin özel bir şirkete mensup olduğunu ve paralı asker olarak Suriye’de savaştıklarını öne sürdü. Gazete, ‘Moran Güvenlik Grubu’ adı altında bulunan OSM veya ‘Wanger’ isimli şirketin askeri hizmetler sunduğunu ve daha önce de Ukrayna’da faaliyet gösterdiğini söyledi. Özel şirketlerle ilgili geçtiğimiz yıl da bir olay meydana gelmiş ve Kasım ayında aynı şirkete çalışan 9 Rus askerinin bir havan topu saldırısı sonucunda hayatlarını kaybettikleri öne sürülmüştü. Rus resmi kaynakları ise Suriye’de ölen asker sayısının yalnızca 6 olduğunu her fırsatta belirtiyor. Nitekim 18 Aralık 2015 tarihinde Wall Street Journal gazetesinin yaptığı haberde böyle bir özel şirketin varlığının Rus Savunma Bakanlığı tarafından açıkça kabul edilmediği öne sürülürken, Moskova merkezli güvenlik araştırma merkezinin direktörü İvan Konovalova‘nın ‘Rusya Blackwater şirketi gibi ilk özel askeri şirketini kurma çabası içerisinde’ ifadelerine yer verildi. Şirketin çalışma detaylarını Katarlı El-Cezire haber sitesine anlatan güvenlik uzmanlarına göre şimdiye kadar özel şirketle gelen askerlerin sayısının iki bine kadar ulaşabileceğini ve bunların Beyrut’ta havaalanına indikten sonra karayollarıyla Suriye’de ‘iş gezisi’ adı altında görev yaptıklarını, ‘iş gezisi’ bittikten sonra her ay için bin dolar düzeyinde maaş aldıklarını ifade etti. Güvenlik uzmanları, paralı askerler olarak Suriye’ye gelen Rusların arasında ölü sayısının çok daha yüksek olma ihtimali bulunduğu halde bu kayıpların açıklanmadığını ve bu nedenle söz konusu askerlerin dikkat çekmeden ülkede savaşmaya devam ettiğini öne sürdü.
Rejimin Tedmur Zaferi ve Olası Etkileri
Analiz – Suriye Gündemi Dünya basınında büyük yankı uyandıran IŞİD’in tarihi Palmira antik kentinin bulunduğu Humus’un doğusunda yer alan Tedmur’u ele geçirmesi, Suriye’de yaşanan iç savaşı farklı bir evreye taşımıştı. Suriye’nin kuzeyinde ve güneyinde muhalifler karşısında aldığı yenilgilerle zor günler geçiren Esed rejimi, 21 Mayıs 2015 tarihinde IŞİD’in yoğun saldırıları neticesinde Tedmur’u kaybetti. Daha geniş çapta doğudaki Sukna’nın 13 Mayıs’ta IŞİD tarafından ele geçirmesiyle başlayan ilerleyiş, 21 Mayıs’ta IŞİD’in Tedmur’da kontrolü tamamen ele geçirmesiyle sonuçlanırken, IŞİD, Tedmur Havaalanı, Tedmur Hapishanesi ve Gaz yataklarının bulunduğu bölgeleri ilerleyen günlerde kontrol altına aldı. Daha batıdaki Tiyas hava üssü, Furklus ‘a kadar uzanan çatışmalar sırasında, Şair dağlarının olduğu bölgelerde çatışmalar yaşanırken, rejim güçleri IŞİD’in 26 Mayıs’tan sonra ilerleyişini durdurdu. Esed rejiminin özellikle İdlib çevresi ve Sahl el-Gab’ta yoğun kayıplar yaşaması üzerine bölgeye yoğun asker kaydırmasını fırsata çeviren IŞİD, bu durumdan istifade ederek bölgedeki ilerleyişini sürdürdü. 2014 yazıyla yakaladığı momentumla 2015 başlarına kadar önemli ilerlemeler kaydeden IŞİD, bu dönemde Ayn el-Arab(Kobani)’ta aldığı ağır yenilginin ardından gerilemeye başlarken, uzun süre rejimle sakin olan hatlarda yeni saldırı dalgası başlatarak Sukna, Tedmur ve Karyeteyn hattına yüklenmeye başladı. Aynı dönemlerde Lübnan sınırı yakınlarında muhaliflerle IŞİD’e bağlı grupların çatışmaya başladığı göz önünde bulundurulduğunda, IŞİD’in bu saldırısıyla Lübnan sınırına ulaşmayı amaçladığı öne sürüldü. Türkiye sınırını o dönemlerde büyük oranda YPG’ye kaptıran IŞİD, yeni bir hamleyle Lübnan yönüne doğru ilerleyerek, Ağustos 2015’te Karyeteyn ve Mahin’e kadar ulaştı. Kısa bir süreliğine Havvarin’e giren IŞİD, rejimin hayati Şam-Humus karayolunu tehdit etmeye başladı. Bu gelişme üzerine bölgedeki çatışmaları daha fazla ciddiye alan rejim, IŞİD’e karşı saldırı başlattı. Önce Havvarin’i alarak Şam-Humus yolunu güvenlik altına alan rejim, IŞİD’in yoğun direnişi karşısında ancak 2015 sonu, 29 Aralık’ta Mahin’i geri alabildi. Rusya’nın sağladığı hava desteğiyle kuzey Suriye’de muhaliflere karşı gerileyişini durduran rejim, tekrar Humus’taki IŞİD varlığına yönelerek bölgeden IŞİD’i çıkarma hamlesi başlattı. Muhaliflerin ateşkese zorlanması ve devamında rejimin askerlerini tekrar Tedmur bölgesine sevk etmesi üzerine, IŞİD’e yönelik hava bombardımanı başlatıldı. 2016 Mart ayında Rusya’nın yoğun hava bombardımanının –bazı rakamlara göre 900- yanı sıra karadan yabancı Şii milislerin katılımıyla başlayan Tedmur’un geri alınma operasyonu, nihayet 27 Mart’ta, yaklaşık üç hafta sonra şehrin tekrar rejimin kontrolüne geçtiğinin duyurulması üzerine sona erdi. Olası Senaryolar Kritik bir aşamada elde edilen bu zafer, Esed rejimi için askeri anlamda oldukça stratejik bir hamle olduğu kadar, sembolik bir değere de sahip. Özellikle uluslararası kamuoyunda IŞİD’e karşı bir zafer kazanmış olmak, Esed rejiminin uluslararası toplumla IŞİD’e karşı mücadelede ‘güvenilir’ bir ortak olabileceği iması taşıyor. IŞİD’in özellikle Palmira antik kentine yönelik gerçekleştirdiği yıkım ve bunun uluslararası camiada oluşturduğu tepki göz önünde bulundurulduğunda, Esed rejiminin bu hamleyle diplomatik anlamda olduğu kadar, psikolojik düzeyde de bir zafer kazandığı anlamı taşıyor. Rusya devlet başkanı Validimir Putin’in de Beşşar Esed’i kutladığı bu zaferi, önümüzdeki günlerde başlayacak Cenevre görüşmelerinde elini güçlendiren bir kart olarak kullanacağı da, sır değil. Tedmur çevresindeki gaz ve petrol yatakları göz önünde bulundurulduğundaysa, enerji ve ekonomi anlamında Tedmur’un rejim için büyük bir kazanç olduğu anlaşılıyor. Stratejik anlamda Esed rejiminin Humus’un doğusundaki kazanımlarını güvenlik altına alacak olan bu gelişme, kısa süre içerisinde etkisini göstererek 3 Nisan itibariyle IŞİD’in en batıdaki el-Karyeteyn’i kaybetmesiyle sonuçlandı. Rejimin güvenlik altına almak isteyeceği el-Karyeteyn-Tedmur-Sukma hattının ardından, bazı uzmanlara göre Deyr ez-Zor’a uzanmak isteyebileceği düşünülüyor. El-Karyeteyn’in de düşmesiyle rejimin Sukna’ya yoğunlaşacağının işaretleri, bölgeye yönelik başlayan Rus hava saldırılarıyla görülüyor. Aynı zamanda Deyr ez-Zor’daki rejime bağlı güçlerin batıya doğru ilerlemeye çalışması, böylesi bir senaryonun olası olduğunu düşündürüyor. Aynı dönemde YPG-SDG güçlerinin Haseke ve Rakka yönünde Fırat’a doğru ilerleyişi ve Deyr ez-Zor sınırlarına kadar ulaşması üzerine, IŞİD sonrası için bölgede oluşacak boşluğu kimin dolduracağı tartışmalarını gündeme getiriyor. IŞİD’in son dönelerde yaşadığı hızlı çözülmenin devam etmesi halinde, bölgede daha farklı çıkar çatışmalarının gündeme geleceği anlaşılıyor.
Suriye’nin Kuzeyinde Federasyon İlanı ve Muhtemel Etkileri
Geçtiğimiz 17 Mart 2016 tarihinde Suriye’nin kuzey doğusunda yer alan Haseke’ye bağlı Rumeylan bölgesinde PYD liderliğinde düzenlenen toplantının ardından federatif Rojava bölgesinin kabul edildiği duyuruldu. PYD kontrolündeki 3 ‘kanton’, Afrin, Kobani ve Cezire bölgelerinden oluşacak Rojava federal bölgesi, Kürtlerin liderliğinde Arapları ve Asurileri de kapsayacak. PYD liderliğinde, PYD’nin silahlı kolu YPG’nin oluşturduğu ve içlerinde Ceyş Suvvar gibi grupların da yer aldığı Suriye Devrimci Güçleri de, Rumeylan da federasyon ilan edilen toplantıda yer aldı. Karara Tepkiler Federasyon ilanının hemen ardından Suriye rejimi karara tepki gösterirken, Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada; “Federal bir sistem kurmak…. Suriye Anayasasına, bütün ulusal çerçevelere ve uluslararası anlaşmalara aykırı.” ifadeleri kullanıldı. Suriye muhalefetinin uluslararası platformlardaki temsilcisi konumundaki Suriye Ulusal Koalisyonundan yapılan açıklamada ise, tek taraflı böylesi açıklamaların kabul edilmeyeceğini ifade ederek, bu adımın “Suriye halkının iradesini ipotek altına almak olacağı” belirtti. Daha önce “bölünmenin” Suriye’de ateşkes ve barış görüşmelerinin başarısız olması halinde “B planı” olarak devreye girebileceğini ifade eden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin aksine, 17 Mart’taki federal Rojava bölgesinin ilanından 1 gün önce, ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan bir açıklamada tek taraflı otonom bölge ilanının desteklenmeyeceğini açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği ve tek taraflı federasyon ilanının geçerli olmayacağı belirtildi. Federasyon İlanının Anlamı Suriye’nin kuzeyinde ülke genelinde yaşanan halk ayaklanmasının ardından rejime bağlı güçlerin kısa bir süre sonra çekilmesi ve bölgedeki Kürt ağırlıklı yerleşim yerlerinin kontrolünün PYD’ye bırakılması, iç savaş süresi boyunca kısmı bir otonom idarenin oluşmasının temellerini oluşturdu. Suriye muhalefetiyle erken dönemlerde karşı karşıya gelen ayrılıkçı eğilimleri olan PYD, kısa süre içerisinde Kürt bölgelerinde gücünü pekiştirerek muhalif grupları bölgeden çıkardı. Aynı dönemde Barzani yanlısı başka Kürt grupların da PYD tarafından baskıya maruz kaldığı öne sürüldü. Türkiye’de uzun süredir çatışan PKK örgütüyle ideolojik ve organik bağlarını saklamayan PYD, hakim olduğu bölgelerde Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu idealler çerçevesinde idari bir yapı oluşturduğunu öne sürüyor. Grubun lideri Salih Müslim’se, Abdullah Öcalan’la eskiye dayanan ilişkileriyle tanınıyor. Suriye’deki muhalefetin IŞİD’le 2014’te başlayan çatışma süreci ve devamında Rakka, Haseke ve Deyr ez-Zor da dahil bütün doğu bölgelerden çıkarılması üzerine, IŞİD’le baş başa kalan YPG güçleri, 2014 yazından itibaren yoğun IŞİD taarruzlarına maruz kaldı. 2014 sonundaysa PYD kontrolündeki Kobani(Ayn el-Arab) kantonu IŞİD tarafından tamamen işgal edildi. YPG güçleri yalnızca Kobani merkezi ve Türkiye’yle bulunan sınır kapısına sıkışırken, ABD önderliğindeki uluslararası koalisyonun hava bombardımanına başlaması, bölgede uzun süren çatışmaların ardından IŞİD’in çekilmesiyle sonuçlandı. Hava bombardımanın şiddetli bir biçimde sürmesi sonucu, uluslararası koalisyonla koordinasyon içerisinde karşı saldırıya geçen YPG güçleri, Haseke ve Rakka’nın kuzeyini bütünüyle IŞİD unsurlarından temizledi. Doğu Halep’te de ilerlemeye başlayan YPG(daha sonra ilan edilen SDG) güçleri, hava bombardımanıyla zayıflayan IŞİD’e karşı önemli bir ilerleme kaydetti. Afrin kantonunda muhaliflere saldıran YPG ise, bölgede Tel Rifat’ı alıp Azez’e dayanarak, muhalifleri sıkıştırdı. Hali hazırda Türkiye’yle bulunan mevcut sınırı bütünüyle ele geçirmek isteyen YPG-SDG, federasyon ilanıyla gelecekte oluşturulacak bir Kürt devletinin sinyallerini veriyor. Uzun süredir bölgede bağımsız bir yapı oluşturan PYD ve müttefikleri, özellikle uluslararası koalisyonun desteği ve son dönemlerde Rusya’nın sağladığı bir takım yardımlarla bölgedeki gücünü pekiştirdi. Federasyon ilanıyla bölgedeki de facto durumu tescilleyen PYD ve müttefikleri, hali hazırda parçalanmış olan Suriye’nin bölünüşünü ilan eden ilk grup olmuş oldu. Cenevre’ye –özellikle Türkiye’nin baskısıyla- ne muhaliflerin ne de rejimin saflarında kabul edilmeyen PYD, sahadaki varlığını kanıtlamak istercesine bir adımla federasyon ilanında bulundu. Federasyon İlanının Muhtemel Yansımaları Ülkenin kuzeyinde ayrılıkçı tandanslı bir Rojava federasyonunun ilanı, Suriye muhalefetiyle PYD’nin arasını daha çok açtı. Suriye’nin bölünmesine ve tek taraflı otonom bölge ilanına karşı olan Suriye muhalefeti, bu ilana tepki göstererek kararı tanımadıklarını duyurdu. Sahada aktif pek çok Özgür Suriye Ordusu’na mensup muhalif grubun bir araya gelerek yaptığı açıklamada, karara tepki gösterildi. Bu durumun gelecekte Suriye muhalefetiyle PYD-YPG arasındaki çatışmayı artıracağı-yayacağı tahmininde bulunabilmek mümkün. Uzun süredir PYD-YPG’nin genişlemesine sessiz kalan Suriye rejimi, muhaliflere ve IŞİD’e karşı savaştığı dönemlerde grubun ilerleyişine yer yer destek verdi. Federasyon ilanıyla birlikte ülkenin bölünmesinin gündeme gelmesiyle duruma tepki gösteren Esed rejimi, PYD’nin ilanı karşısında şimdiye kadar ki siyasetini değiştirebileceğinin sinyallerini veriyor. Federasyon ilanının ardından Haseke’de YPG’ye bağlı Asayiş güçleriyle rejime bağlı güçler arasında meydana gelen gerginliklerin yaşanması ve Asayiş güçlerinin 60 civarında rejim unsurunu tutuklaması, bölgedeki kırılganlığa işaret ediyor. Kamışlı ve Haseke çevresinde uzun süredir bir arada bulunan rejim ve YPG güçleri, federasyon ilanıyla birlikte muhtemel bir çatışma ortamına sürüklenebilir. Bölgede gücünü tahkim eden YPG, rejime ait unsurları çıkararak hakimiyetini pekiştirmek istiyor. Federasyon ilanı ve devamında gelişecek en önemli tepkilerden bir diğer ise, Türkiye’nin duruma olası müdahalesi. Türkiye’nin bölgede olası bir Kürt devleti ilanını ulusal çıkarlarına ve üniter yapısına tehdit olarak görmesi, PYD’nin Türkiye’deki silahlı faaliyetleriyle bilinen PKK terör örgütüyle bağlantısı ve organik ilişkileri, gelecekte durumun daha kritik bir hal almasına yol açabilecek potansiyele sahip. Çatışma ve gerilimin artması halinde ise, Türkiye’nin olası müdahalesi gündeme gelebilir. Federasyon’un Handikapları PYD’nin Kürt ağırlıklı bir Rojava federasyon bölgesini ilan etmesi ve bunu sahada uygulamaya geçirmesi, hali hazırda tansiyonun yüksek olduğu kuzey Suriye’de muhtemel tepkilere zemin hazırlıyor. YPG-SDG’nin son dönemlerde gerçekleştirdiği agresif ilerleme ve Deyr ez-Zor ve Rakka’nın içlerine kadar uzanması, batıda Afrin’den doğuya hareket ederek Menbic’ten hareket edecek güçlerle Halep’in kuzeyini ele geçirme hamlesi, dengeleri ciddi anlamda değiştirmeye başladı. Yoğun Arap ve Türkmen nüfusun yer aldığı ve Kürtlerin daha seyrek bulunduğu bölgelere doğru ilerleyen YPG-SDG güçleri, kapasitesinin üzerinde bir ilerleme sonucu ciddi meydan okumalarla karşı karşıya kalabilir. Arap bölgelerine doğru ilerledikçe SDG içerisinde Arap ağırlığının artması, YPG liderliğindeki Kürt unsurlarla gerginliği artırıyor. Dahası, bölgede yaşanan “etnik temizlik” iddiaları ise, gerek Suriye içerisinde, gerekse uluslararası toplum nezdinde PYD-YPG’yi zor durumda bırakıyor. Bütün bu tablo karşısında Suriye’nin kuzeyinde ilan edilen federasyon ilanı, her ne kadar de facto bir gerçekliği ifade ediyor olsa da, tetikleyeceği olası tepkilerle bölgede daha farklı gelişmeleri beraberinde getirme potansiyeline sahip.
Arap Basınında Rusya’nın Suriye’den Çekilişi
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’den çekilme açıklaması Arap basınında büyük bir yankı uyandırdı. Müdahale kararının sürpriz olması gibi, çekilme kararının ani ve beklenmedik bir biçimde ilanı da Arap basınında sürpriz olarak değerlendirildi. Çekilme açıklamasının sebepleri ve olası sonuçları üzerinde duran Arap yazarlar, kararın Esed’in lehine olmadığı noktasında neredeyse bütünüyle hemfikirler. Suriyeli akademisyen ve yazar Mervan Kaplan, Arabi Cedid gazetesinde ‘Esed bu yüzden çekilme kararı aldı’ başlığı adı altında bir yazı kaleme aldı. Kaplan bu kararın müdahale kararında da olduğu gibi, Suriye penceresinden değil, uluslararası arenada Rusya ve Amerika arasında yaşanan mücadele çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurguladı. Yazara göre, Rusya sadece Esed rejimini kurtarmayı değil, aynı zamanda insanları göçe zorlayarak Avrupa’yı zor durumda bırakmaya, Amerika’yı ise siyasi olarak kendi pozisyonuna çekmeye çalıştı. Rusya’nın müdahalesinde Putin’in elde ettiği en önemli başarının aynı zamanda Rusya’yı büyük bir güç olarak gösterebilmiş olması olduğunu da ifade eden Kaplan, bu durumun son aylarda iki devlet arasında yapılan ve bölgesel devletleri nispeten dışlayan müzakere görüşmelerine de yansıdığının altını çizdi. Suudi Arabistan’dan yayın yapan Riyad gazetesi, çekilme açıklamasını; ‘Sürprizlere Düşkün Putin’ diye yorumladı. Gazetenin baş köşe yazarı Eymen el-Hammad’a göre Putin yeniden kartları diziyor, zira Suriye krizinde de görüldüğü gibi Putin’in kafasında neler döndüğünü kestirebilmek hayli zor. El-Hammad, Rusya’nın gerçekleştirdiği müdahalenin başından beri hedefinin IŞİD olmadığının belli olduğunu söylerken, asıl hedefin rejimi ayakta tutmak ve müzakerelere katılmak üzere rejim için iyi bir zemin hazırlamak olduğunu iddia etti. Buna rağmen söz konusu hedefin yalnızca taktik düzeyde bir hedef olduğunu, asıl stratejik amacınsa ABD ile üzerinde anlaşıldığını, bunu da gerçekleştirmek için tarafların siyasi süreci zorlayacaklarını ifade etti. Rusya’nın Suriye’den çekilmesi ve diğer aktörlerin tavrını değerlendirdiği yazısında gazeteci Sami Klib, Lübnan merkezli es-Safir gazetesinde ‘İran ve Rusya: Suriye Üzerine İhtilaf ve Ortak Yönler’ başlığını kullandı. Klip, şimdiye kadar Suriye’de büyük kayıplar veren İran’ın Rusya ile ilişkilerinin halihazırda oldukça karmaşık olduğunu belirttiği yazısında, bu karmaşıklığın sebeplerini ise şöyle sıraladı: Klibe göre birinci sebep, Esed’in geleceği meselesi. Nitekim bu meseleye dair Rusya ile İran arasındaki görüş ayrılığını, Devrim Muhafızları genel lideri Muhammed Ali Caferi açık bir biçimde ifade etti: ‘Esed’in geleceğine yönelik Rusya ile İran’ın görüşleri tam olarak örtüşmemektedir’. Öte yandan Suriye’nin geleceğine yönelik federal bir yönetimin masaya getirilmesi ya da bölünmenin gündeme taşınması, yazıda sıralanan sebeplerden bir diğeri olarak ön plana çıkıyor. Zira yazara göre, İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Rusya ile Suriye üzerindeki ilişkileri değerlendirirken, Suriye bütünlüğüne vurgu yapıyor ve bu noktada Tahran ve Ankara’nın örtüşüyor. Sıralanan sebeplerden üçüncüsü ise, Rusya’nın Suriye’de İsrail’in operasyon yapmasına onay veriyor oluşu. Buna göre son aylarda İsrail hava kuvvetleri Suriye’deki Hizbullah mevzilerine karşı hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor ve bu durum İran için gayet rahatsız edici bir durum.